Çeşitli milliyetçi gençlik ve meslek kuruluşları ile eğitim vakıflarında, “Kur’an tilaveti” faaliyetlerinin, son günlerde artan bir şekilde yer almaya başladığını basından ve sosyal medyadan, samimi bir mümin ve Türk milliyetçisi olarak, biraz da üzüntüyle izliyorum. Diyeceksiniz ki “ne var bunda?” aslında çok şey var.
Hiç kızmadan, tekfir etmeden ve ucuz etiketlerle suçlamadan aşağıdaki açıklamayı okuyun lütfen.
Konuya etimolojik olarak, yani kelime köken bilimine göre bakarsak, Arapça iki ayrı kelime olan “tilavet” ve “kıraat” kelimelerinin, Türkçeye tek bir kelime ile “okuma” olarak tercüme edildiğini görürsünüz. Konuya yine etimolojik devam edersek, şunu öğreneceğiz; “tilavet” kelimesi Arapça’da “başkasına duyurmak maksadıyla sesli olarak okuma” demektir, “kıraat” ise, “anlamını kavrayarak okuma” manasına gelir. Yani, Arapça etimolojiye göre bir kimse bir metni duyurmak maksadıyla sesli okursa “tilavet etmiş”, manasını kavrayarak okursa “kıraat etmiş” tir.
Kur’an nazil olurken, ilk ilahi buyruğun ‘‘ikra’’ yani ‘‘oku’’ olduğunu hepimiz söyleriz de, ‘‘ikra’’ buyruğunun, ‘‘tilavet’’ fiilinin değil, ‘‘kıraat’’ fiilinin emir kipi olduğunu, yani Allah’ın ‘‘anlamını kavrayarak oku’’ diye buyurduğunu bilmeyiz. Çünkü bunu bilmek için bile, Kur’an-ı ‘‘tilavet etmek’’ değil, ‘‘kıraat etmek’’ gerekir.
Tilavet artık, olur ya da olmaz her yerde yapılıyor ama kıraat, yani Kur’an-ı anlama tamamen ihmal edilmiş durumda.
Bu milletin başına ne geldiyse, Kur’an-ı anlamadan, başkaları duysun diye Arapça okuduğumuz için geldiğini, en iyi Türk milliyetçilerinin bilmesi gerekir. Milliyetçi gelenekte, Türkçe meal ve tefsir yani kıraat seminerlerinin ocaklarda ve vakıflarda, tilavetin ise camilerde yapıldığı maalesef unutulmuş veya unutturulmuş görünüyor. Ayrıca, üzüntüyle ifade etmek gerekirse; tilavetin, artık camilerin yanı sıra, olur olmaz her ortamda yapıldığı, samimiyetle suiistimalin birbirine karıştığı, maalesef bugün bir Türkiye gerçeği. Milliyetçiler, bu gerçeğin farkında olarak samimiyeti korumaya ama suiistimale bulaşmamaya gayret göstermeliler.
Bırakın, tilavet topluca camilerde veya bireysel olarak evlerde yapılsın. O kolay. Zor olan ve uzun bir bilgi birikimi gerektiren ise, kıraattır. Eğer Kur’an-ı “tilavet” etmek yerine, Türkçe açıklamasını veren “kıraat” seminerlerine yönelirseniz, Kuran’daki ‘‘oku’’ buyruğunun ve “eğitim maksatlı kuruluş ve vakıf” olmanın gereğini yapmış olursunuz.
Bu samimi ve dostça hatırlatmayı, 20. yüzyılın büyük İslam düşünürlerinden olan ünlü sosyolog Ali Şeriati’nin muhteşem bir tespitiyle bitirelim. Şöyle diyor Ali Şeriati, “Okuyan okuduğunu anlamıyor. Dinleyen dinlediğini anlamıyor. Geriye ne kalıyor? Hafızın sesi güzel mi?”