Birden fazla millete dayalı devletlere, <<çok milliyetli devlet>> adı verilir. Bunlar ister bir hanedana, ister <<bir parti>> hâkimiyetine dayansın, ister <<cumhuriyet>> veya <<cumhuriyetler birliği>> adlarını kullansınlar, gerçekte birer <<imparatorluk>> karakterindedir.
Her devletin içinde sayıları mahdut olan <<azınlıklar>> bulunabilir. Mütecanis ve tipik bir kültür etrafında toplanan ve <<içtimaî bir ırk>> demek olan ve devlette kahir çoğunluğu teşkil eden bir milletin içinde, şu veya bu sebeplerle, daima azınlıklar bulunabilir. Azınlıklar, başka bir milletin parçalarıdır, ama başlı başına birer <<millet>> değildir. Kendilerine ne sıfat bulurlarsa bulsunlar, gerçekte bir imparatorluk karakteri taşıyan <<çok milletli devletler>>, nüfusu milyonları bulan, birçok <<bağımsız devleti>>, kendi siyasi sınırları içine ve hâkimiyetleri altına alarak teşekkül ederler.
Bu tip devletler, tamamen zorlama ve sun’î devletlerdir. Bütün kozmopolit cemiyetlerde görüldüğü üzere, bu devletler er veya geç parçalanmaya ve dağılmaya mahkûmdur. Bu tip devletlerde, <<etnik gruplar>> arasında daima –açık veya gizli- bir iç boğuşma mevcuttur. Bu devletlerde, etnik gruplar, ya istilâcı milletin <<demir yumruğu>> altında esirdirler yahut kozmopolit yapı içinde, iyi teşkilâtlanmış ve <<kendini kaybetmemiş>> kurnaz ve sinsi bir etnik grubun elinde oyuncak olurlar. Birinci duruma örnek olarak Rusya’yı verebiliriz; bu ülkede <<hapsedilmiş>> birçok millet, Slav emperyalizminin demir yumruğu altında inlemektedir. İkinci duruma örnek olarak A.B.D. gösterilebilir; çünkü bu ülkede yüzlerce dil, din ve birçok ırk iç içe boğuşurken çok iyi teşkilâtlanmış Yahudi ve kısmen de Rum Cemaatleri elinde istismar edilmektedirler.
Ayrı ayrı milliyetleri birleştirerek onu bir devlet halinde teşkilâtlandırmak isteyenler daima mevcut olmuştur. Ama bu deneme daima hüsranla bitmiştir. Şimdi, çeşitli Avrupa ülkelerini bir araya getirerek, Birleşik Avrupa Devleti kurma denemelerine ve hazırlıklarına şahit oluyoruz. Avrupa Ortak Pazar’ı, zamanla böyle bir devlete dönüşecek midir? Ortak ekonomi, ortak parlamento, ortak askerî teşkilâtlara rağmen, biz bunun mümkün olacağını sanmıyoruz. Tarih, bize gösteriyor ki millet ve milliyet gerçeği, inkârı imkânsız olan objektif birer sosyolojik vakıadır. Bu gerçeğe ters düşen plânlar ve tertipler, bu gerçeğin şamarını yiyerek uyanmışlardır. Farklı kültür ve medeniyetler, güçlerini girift tarihî ve coğrafî temellerden almaktadırlar ve bu temellere dayanmayan bütün yapılar çürüktür. Böyle bir birlik, şu veya bu tertiple bir an için gerçekleştirilse bile, hassas bir denge içinde bulunacağından, her an sadmeler karşısında dağılmaya müheyyadır. Fakat kozmopolit bir dünya kurarak, ona hükmetmeyi plânlayan, kurnaz ve sinsi >>beynelmilelci güçler>>, bunu da yapacaklardır. Bir Avrupa Devletler birliği kurarak Avrupalı birçok orijinal ve milli kültür ve medeniyetleri öldüremeyeceklerdir. Hiç şüphesiz, milletleri ve milliyetleri öldüremeyeceklerdir. Üstelik bu oyun, bu sinsi niyetlerin açığa çıkmasına yardım edecektir.
Osmanlılar döneminde, Türk hakanları farklı dinlere, dillere ve milliyetlere, en geniş müsamahayı tanıyarak, hattâ onlara kendi tarihlerinde görmedikleri hak ve hürriyetleri vererek, birçok milliyetleri sınırları içinde tutarak <<çok milliyetli bir devlet>> kurdu iseler de, <<milliyet gerçeği>> kendisini kabul ettirerek bu devleti parçaladı.
Türk-İslâm ülküsü açısından <<İlây-ı Kelimetullah>> ve <<Nizam-ı âlem>> davası, milletleri İslâm ile yok etmek değil, <<kelime-i tevhide>> birleştirmektir.
Seyit Ahmet ARVASİ, Türk İslam Ülküsü I, S:277