“Bizden torunlarımıza kalacak olan en büyük miras; hürriyet uğrunda savaşmak, hakkı yayma uğrunda can vermek olacaktır. Torunlarımız hürriyet ve istiklâl uğruna yapılan savaşların kuyruğu değil, başı olmalıdır.”
Dağıstan’ın aslanı Şamil, Kafkasya’nın kartalı Şamil, İslâm’ın bahadırı Şamil, Kafkasya’yı yeniden ayağa kaldıran yiğit komutan Şeyh Şamil…
Kafkas-Rus mücadelesinin belki de en unutulmaz ismi olan İmam Şamil; 18. Yüzyılın son demlerinde, köklü bir ailenin evlâdı olarak dünyaya geldi; yıl 1797, yer Dağıstan’ın Gimri kasabası. -Dağıstan bugün; Azerbaycan’ın kuzeyinde, Gürcistan ile Hazar Denizi arasında kalan, Rusya Federasyonu’na bağlı özerk bir cumhuriyet.-
Şamil, çocuk yaşlardan itibaren; akranları gibi at binme, kılıç kuşanma eğitimlerinin yanı sıra zahirî ve bâtıni ilimlerle ilgili dersler aldı. Bağdat’a giderek Mevlânâ Halid-i Bağdadî’den tefsir, hadis, fıkıh, edebiyat, tarih alanlarında eğitim gördü, tasavvuf ilmini öğrendi. Gördüğü sıkı eğitimle, devrin ilim adamları arasında yer almasıyla beraber, yiğit bir komutan olarak da nam saldı.
“İstilaya uğrayan vatan toprakları sulh ile ele geçmez, cenk ile alınır.”
O sırada Kuzey Kafkasya’daki hürriyet mücadeleleri sürüyordu. Rus istilasına karşı ilk örgütlü direniş hareketi 1785 civarında Çeçen bir çoban olan Şeyh Mansur’un ilk ateşi yakmasıyla başladı. Tasavvuf kökenli olan bu mücadele, Kafkas halkları tarafından ‘Gazâvât’ olarak isimlendirilirken, Ruslar ‘müridizm’ adını verdi. Şeyh Mansur, o dönemde dağınık halde savaşan halkları ‘Gazâvât’ bayrağı altında toplamaya çalışmış, İslâm ahlakı ve kurallarının askeri-siyasi disiplinle bütünleştirilmesiyle Ruslara karşı koyulabileceğini anlatmıştı. Mansur’un mücadelesi yıllarca sürdü, 1791’de Ruslar tarafından esir alınması ve 1794’teki vefatından sonra farklı imamlar göreve geldi.
Şamil otuzlu yaşlara geldiğinde, çocukluk arkadaşı Gazi Muhammed imamet makamını devraldı. Bu sırada saldırılar da sıklaşmış, savaş gittikçe şiddetlenmişti. Şamil’in ağır yaralandığı Gimri Muharebesi’nde Gazi Muhammed, gördüğü rüyayı şöyle anlattı dostuna: “Kardeşim Şamil, rüyamda halkın Dağıstan’ın Koysu Irmağı’na bir direk diktiğini gördüm. ‘Bu direk nedir?’ diye sorunca ‘İmam Gazi Muhammed’dir.’ dediler. Bu direk su akıntısına bir süre direndikten sonra devrilerek akıntıya kapıldı. Halk yine bir direk dikti ve ‘Bu da İmam Hamzat’tır.’ dediler. Ancak bu ikinci direk daha kısa sürede devrildi. Halk üçüncü bir direk daha dikti. Bu sonuncu direk akıntılara çok uzun süre direndi. ‘Bu kim?’ diye sorunca ‘O Şamil’dir.’ cevabını aldım. Bu rüyam gösteriyor ki bana yolculuk görünmüştür. Yerime geçecek olan Hamzat da kısa bir süre sonra beni takip edecektir. Dağıstan’ın geleceği sana emanettir, bütün ümit sendedir. Allah yardımcın olsun.”
Rüya gerçeğe döndü, Gazi Muhammed Gimri Muharebesi’nde şehit düştü ve ardından Hamzat Bey, yaklaşık 3 yıl sürdüreceği liderlik görevine seçildi. Hamzat Bey’in şahadetinden sonra imamet makamı için Şeyh Şamil düşünülüyordu. Şamil tevazu gösterip başka isimler ileri sürdüyse de; ileri gelenlerin, âlimlerin ve halkın ısrarıyla imam olmayı kabul etti.
Hitabetinin gücü, cesareti, sol eliyle kullandığı kılıcı, ilmî bilgisi ve idare kuvvetiyle Şeyh Şamil; düşmanlarından bile saygı gören bir komutandı. Köy kasaba demeden dolaşıyor; düzenli orduyla, teşkilat sistemiyle çar ordularını yenebileceklerini anlatıyor; farklı yerlerde parça parça yaşayan Kafkasya Müslümanlarını tek bayrak altında toplamaya uğraşıyordu.
Rus Çarı I. Nikola, generallerinden biriyle bir mektup göndererek kılıçla yenemediği Kafkasyalıları hile ile yenmeye uğraştı, İmam Şamil’e birçok vaatle makam mevki teklifinde bulundu. Büyük İmam’ın cevabı ise şöyle oldu: “General, senin yerinde eğer şu anda kendisi karşımda bulunmuş olsa ve bu sefil teklifleri bana bizzat yapmak cesaretinde bulunsaydı, ona ilk ve son cevabı şu kırbacım verirdi.
Söyle ona! Başında bulunduğum kahramanların
kalplerinde kök salan zafer inancını kökünden kazımadıkça, bu mübarek vatan toprağını en son kaya parçasına kadar karış karış müdafaa etmekten bizi men edemezsiniz. Dinim ve vatanım uğrunda bütün evlat ve ayalimi kılıçtan geçirseniz, zürriyetimi kurutsanız, en son müridimi yok etseniz tek başıma ve son nefesime kadar yine dövüşeceğim. Son cevabım budur General! Ben Nikola’yı tanımıyorum.”
General bu cevabı Nikola’ya ilettiği halde Çar, ikinci bir mektupla Kafkas orduları komutanı General Feze’yi İmam Şamil’e gönderdi. Duyduğu cevap ise şöyleydi: “Ben, Kafkas Müslümanlarının hürriyete kavuşmaları için silaha sarılan gazilerin en aşağısı Şamil, Allah Teâlâ’nın himayesini Çar’ın efendiliğine feda etmemeğe yemin eden, özü sözü doğru bir Müslüman’ım. Daha önce Çar Nikola’yı tanımadığımı, emirlerinin bu dağlarda geçersiz olduğunu General Klugenov’a anlayacağı şekilde tekrar tekrar söylemiştim. Bu sözleri sanki taşa söylemişim gibi, Çar hâlâ görüşmek için beni Tiflis’e davet ediyor. Bu davete icabet etmeyeceğimi, bu mektubumla son defa size bildiriyorum. Bu yüzden fani vücudumun parça parça kıyılacağını ve sırtımı verdiğim şu vatan topraklarında taş üzerinde taş bırakılmayacağını bilsem, bu kesin kararımı hiçbir zaman değiştirmeyeceğim. Cevabım bundan ibarettir. Nikola’ya ve onun kölelerine böylece malum ola.”
Çar’ın aldığı bu cevaplardan sonra tek bir çıkış yolu kalmıştı: İmam Şamil’i ortadan kaldırmak. Kafkasya’ya son derece donanımlı üç ordu gönderdi. Şamil’in komutasında ise yalnızca 10 bin muharip bulunuyordu. İki ordu arasında çetin muharebeler yaşandı. Ruslar var gücüyle saldırıyor; Kafkasya’nın cesur erleri adeta canlarını dişlerine takmış, göğüslerini İslâm’a ve Kafkasya’ya siper ediyorlardı. 30 Mayıs 1839’a gelindiğinde Ruslar 30 bin kişi, Şamil’in kuvvetleri ise 5 bin kişi kadar kalmıştı. Rusların silah ve teçhizatı da oldukça fazlaydı.
Şamil, kuvvetleriyle birlikte Ahulgoh Kalesi’ne çekildi. Rus orduları durmuyor, ardı ardına kaleyi top atışına tutuyordu. Kalede yiyecek içecek de kalmayınca, Rusların teklifiyle bir ateşkes yapıldı. Anlaşmaya göre İmam Şamil güvence olarak 12 yaşındaki oğlunu rehin verecek; buna karşılık kaledekilerin canlarına dokunulmayacak, serbestçe çıkıp gideceklerdi. Kalede sadece askerler yoktu, kadınlar ve çocuklar da vardı. Rus esaretine girmek istemeyen Kafkasya kadınları kendilerini süngülerin önüne atıyor, kimisi de uçurumdan aşağı atlıyordu. Daha fazla kayıp verilmemesi için Şamil ateşkesi kabul etti. Oğlu Cemaleddin’de ise Şamil’in oğlu olduğunu belli edercesine dik bir duruş ve vakur bir tavır vardı. Ruslar Cemaleddin’i aldı almasına da, anlaşmaya uymadılar. Kaleyi sıkı bir ateş altına aldılar ve yakıp yıktılar; ağaçları, otları dahi yaktılar. Top ateşi altından sağ çıkan İmam Şamil, yaralı oğlu 8 yaşındaki Gazi Muhammed’i sırtına bağlayarak, kendi de yaralı halde kayalara tırmanarak kurtulur. Kendi ve oğlu kurtulur ama Cemaleddin rehin düşerken eşi ve 2 yaşındaki oğlu Mehmed Said şehit olur.
Mücadelesinden yılmamıştır, yeni bir ordu kurmak için var gücüyle çalışmaya devam eder. Kurduğu 6 bin kişilik teşkilatlı orduyla 50 binden fazla askeri olan Rus ordusuna yıldırım muharebeleri yapmaya başlar, uyguladığı taktiklerle Çar Nikola’nın 4 ordusunu da bozguna uğratır. Zafer üstüne zafer kazanır Şamil’in ordusu. Onunla baş edemeyeceğini anlayınca Rus kumandanlardan biri, Çeçenistan ormanlarını ateşe verir.
“Biz bir dağdan ‘Allah’ diye bağırırız, o ses karşı vadiden ‘özgürlük’ diye yankılanır.”
Hürriyet güneşi denir Şamil’e. Halkının hürriyeti için elinden geleni yapmıştır. Bu konuda oldukça katıdır da. Düşmanla anlaşmak için aracı olmanın cezası 100 kırbaç, anlaşma yapmanın cezası ise ölümdür. Rus saldırılarının iyice sıklaştığı dönemde halkın içinden teslim olalım diyenler olur. Bir gün artık çareyi Şamil’in annesine başvurmakta bulurlar. Annesine kıyamaz, onu geri çevirmez diye düşünürler. Fakat karşısında annesi de olsa Şamil hiçbir şekilde taviz vermez ve hükmü verir. Annesi yaşlı olduğu ve bedeni kaldıramayacağı için cezayı kendi üzerine alır, 100 kırbacı kendisi yer. “Mukaddes dava uğruna, bin ana ve bin Şamil feda olsun!” demektedir. Candan geçilir, adalet tecelli eder, hürriyetten vazgeçilmez.
Yıllar böyle geçip gitti. 1853’te İmam Şamil, o dönemde Müslümanların halifesi olan, Osmanlı padişahı, Sultan Abdülmecid’den yardım istemek amacıyla Muhammed Emin adındaki kumandanını İstanbul’a gönderdi. Sultan Abdülmecid kumandana büyük ilgi gösterdi ve yardım için büyük bir donanma hazırlandı. Fakat Osmanlı’nın Kafkasya’ya girmesi istenmediği için yardım gemilerinin yönü çevrildi ve teçhizat müttefik ülkeler tarafından Sivastopol’e indirildi. Osmanlı Kafkasya’ya uzanan tek yardım eliydi belki, o el de böylece kırıldı.
Yıllarca süren savaşa rağmen Rus ordusu öldürmekle tükenmedi. Askerini öldürse, topu tüfeği vuruyordu. Sona gelindiğinde Şamil’in ordusu 100 kişi kaldı ve İmam Şamil, ahaliye dokunulmaması şartıyla teslim oldu.
Şamil’in esir düştüğüne inanamadı Rus Çarı. Ona öyle büyük saygı duyuyordu ki; saraya getirildiğinde kapıda karşıladı, sanki misafirmiş gibi ağırladı, hizmet sundu. 10 sene esir kaldı soylu imam. Saçları beyazladı, kızı ve gelini tutsaklığa dayanamayıp verem oldu. Ağırdı esaret, senelerce verilen özgürlük mücadelesinin ardından daha da ağırdı hem de. 10 yılın sonunda hac görevini ifa için oğlunu Çar’a esir bırakarak önce İstanbul’a, sonra Mısır’a ve nihayet Mekke’ye gitti. Gittiği her yerde halkın coşkusuyla karşılandı. Hatta o kadar ki, Mekke’deki hacılar onu görmek için izdiham yaratınca idareciler İmam Şamil’i Kâbe’nin duvarına çıkardılar. Heybetli duruşu ve asaletiyle oradan seyredildi.
35 yıl mücadele verdi Kafkasya Kartalı, ailesini verdi, canını hiçe saydı, bütün ömrünü Allah’a ve Kafkasya’nın hürriyetine adadı. Dosta düşmana nam saldı, saygı gördü. Müslüman’a yakışan buydu, Türk’e yakışan bu duruştu, boyun eğmeyişti, ölümden korkmayış ve savaştan kaçmayıştı. Askerlere dağıttığı nişanlara şu sözleri yazdırıyordu İmam Şamil: “Cesur ve yüksek ruhlu olana…” Öyle ya, Türk cesurdur, yüksek ruhludur.
“Ölüm bizi Allah’ımıza kavuşturan en ulvî hadisedir. Dünyaya geldik, O’nun eserlerini gördük, O’nun emirlerindeki isabete inandık, O’nun eserlerine gönlümüzden vurulduk. Şimdi de sevine sevine O’na kavuşmayı özlemeliyiz. Ölüm kâfirler için bir azap ve ıstıraptır. Müslümanlar için bir sürur ve saadet olmalıdır.”
Dağıstan’ın Korkusuz Aslanı İmam Şamil, son günlerini geçirdiği Medine’de vefat etti ve Ehl-i Beyt’ten mezarların da bulunduğu Cennet-ül Baki Mezarlığı’na defnedildi. Ruhu şad olsun.