Mesleğim gereği, ülkemin birkaç bölgesinde birçok köyü gezme fırsatım oldu. Bu sayede farklı köy yerleşimlerini görerek, farklı çiftçilik ve çiftçi profillerini de tanıma imkânı buldum. İzlenimlerimde dikkatimi çeken ve bu yazıda da üzerinde duracağım husus; köylerdeki genç nüfusun giderek azalması ve çiftçi yaş ortalamasının giderek artmasıdır.
Genç Çiftçi?
Tarım Bakanlığı, 18-25 yaş arası, köyde ikamet eden ve “genç çiftçi” olarak tabir edilen kesimi, farklı tarımsal üretim modellerine bağlı teşviklerle desteklemektedir. Lâkin köylerde, bu teşviklerin sonuçlarının yansıması, hiç de istenilen düzeyde değildir. Bu sorunun özünde yatan asıl sebebi, yeni yetişen ve tarımsal üretimden gelen genç neslin, çiftçiliği ve çiftçi unvanını, toplumsal bir kimlik veya kartvizit olarak kabullenmeyişine bağlıyorum.
İzlenilen diziler, TV programları, sosyal medya, spor marka son model arabalar ve ünlülerin hangi yemeği yediğiyle, hangi kıyafeti giydiği soruları üzerine yapılan ve beyin yakan magazin sohbetleri… Öz benliğimizi, yaşam standartlarımızı, durmamız gereken yeri ve gelecek plânlarımızı alt üst eden toplumsal algı metotları. ‘’İstersen sende onlar gibi olabilirsin.’’ veyahut ‘’Ben neden onlar gibi değilim?’’ anlayışı…
Köylerden şehirlere lise veya üniversite okumaya giden köy çocuklarının büyük bir çoğunluğu farklı sohbet ortamlarında, “Ailen ne iş yapıyor?” sorusuna “Ailem çiftçilikle uğraşıyor.” yanıtını vermekte güçlük çekmektedir. Verilen cevapların akabinde kişilerin birçoğunda kızaran suratları da görmek mümkündür. Toplum nezdinde çiftçi kavramının alt sınıf, bilgisiz, düşünmeyen, dar gelirli vatandaş karşılığı gördüğüne inanan çiftçi çocukları, onlara göre ‘’süper dünyanın ve çağ atlamış insanlığın’’ gerisinde kalan bu gruba dâhil olmayı kendilerince kabul etmemektedirler. Onlar için gerçek dünya, köylerinin dışında, kalabalık insanların arasında bir yerdedir.“Çiftçi” kimliği gençlerimiz için bir meziyet değil, eziyet hâlini almıştır. Köyde yetişip, evlilik çağına gelmiş kız ve erkeklerin gelecek hayallerinde köy ve çiftçilik yoktur. Özellikle kız aileleri, çocuklarının bir çiftçi ile evlenmesini kesinlikle istememektedirler. Gitsin, asgari ücretli olarak bir fabrikada çalışsın, ama mutlaka şehirde ikamet etsin anlayışı, hemen hemen her yerde hâkimdir.
Bu problemin diğer bir tarafı da ailelerdir. Ataerkil bir yapıda olduğumuz herkesçe malumdur. Özellikle köylerde, şehirlerin aksine, çekirdek ailelerin yerini geniş aileler almaktadır. Burada aile reisi olan büyükbaba veya baba, küçük aile işletmesinin hem işleyişinden hem de ekonomisinden sorumlu kişidir. Ve bu sorumlu karakter, sağlığı el verdiği sürece hiçbir surette gücünü ve sorumluluğunu hiç kimseyle paylaşmak istememektedir. Yirmi yaşını geçmiş, her biri çiftçi adayı olan gençler, bu konudan çok muzdariptirler. Çünkü genç çiftçi adaylarının sosyal güvenlikleri, haftalık veya aylık belirli bir gelirleri ve ailevi bazı konularda söz hakları bulunmamaktadır. Bu da gençlerin zaten en başında ön yargı ile yaklaştığı çiftçilik mesleğinden uzaklaşmasına sebep olmaktadır.
Ne yazık ki genç çiftçilerimiz de toplumsal algı metotlarının darbelerine karşı dirençsiz kalmaktadır. Şehirler, köylerinden üniversite okuma ve iyi bir yere atanma hayaliyle çıkıp, asgari ücretle farklı sektörlerde işçi olarak çalışan gençlerle doludur. Bizim, bu köy tabanlı, çiftçilikten gelen genç nesle, yani ‘’yeni nesil genç çiftçilere’’ ihtiyacımız vardır. Toprağın, suyun, havanın kıymetini bilecek, bunlara sahip çıkacak, muhasebesini doğru yapıp, küçük aile işletmelerini kalkındıracak ve her şeyden önce, çiftçilikle ilgili kafalardaki algıları altüst edecek ahlâklı bir nesil, Türkiye’nin tarımsal kalkınmasının anahtarı olacaktır.