Millet oluşumu, insanoğlunun topluluklar oluşturması ve bu toplulukların kendi nesillerini meydana getirmesi ile başlar. Nesiller meydana getiren topluluklar ise süreklilik kazanır ve milletleri meydana getirir. Bu sebepten millet, aynı ortak değerlerle ve bu değerlerin nesilden nesle aktarılması ile süreklilik ve aynilik kazanmış cemiyet birimidir.

Tarihe baktığımızda sürekli olarak milletlerin birbiri ile mücadelelerini, rekabetlerini ve münasebetlerini görürüz. Bu sebepten milletler kendi mücadelelerini, rekabetlerini ve münasebetlerini yapabilmek adına teşkilatlanmışlardır ve bu teşkilatlanma sonucu devletleri meydana getirmişlerdir.

Devlet, milletlerin kendilerini tarih sahnesinde devam ettirmek ve milletler mücadelesinde temsil etmek amacı ile milletlerin kendilerini yönetme ve millet adına karar verme yetkisine sahip olan organizasyondur. Bir başka deyişle milletlerin dayanışma ve menfaatlerinin en geniş manada teşkilatlanmış halidir.

Konuya girebilmek adına İskender Öksüz Hocamızın şu sözlerine yer vermek gerekiyor ‘’ ‘Devlet kimin için?’ sorusunun cevabı ‘millet için’ dir. Bunun tersi değil. Millet devlet için değildir.’’ İskender Hocamızın bu sözleri devletin işlevi açısından bize göre çok önemlidir. Aksi halde devletin işlevi ortaya çıkmamaktadır.

Tanımında da belirttiğimiz gibi milletlerin organizasyonları olan devletler, elbette millet için var olacaktır. Aksi takdirde devlet asıl görevini terk etmiş olur. Bu sebepten devletlerin, milletlerine karşı sorumlulukları vardır.

Bu yazımızda devletin, millete ve milletinin fertlerine karşı sorumluluklarının ne olması gerektiği üzerinde duracağız.

Bugün siyaset bilimciler, devleti üç unsurla özetlemektedirler. Bunlar ülke, halk ve egemenlik unsurlarıdır. Bu üç unsur devleti oluşturan unsurlardır. Bu sebepten devleti anlamak adına bu üç unsura kısaca değinmek gerekmektedir.

Ülke yani devletin toprak unsuru, devletin hakim olduğu sahadır. Bu sahalar hava sahası, su sahası ve kara sahası olmak üzere üçe ayrılmaktadır. Yani bir devletin hava, su ve kara sahası devletin toprağının birer parçasıdır.

Halk unsuru ise, devletin topraklarında yaşayan ve yaşayacak olan insanları ifade etmektedir. Halk derken çeşitli bağlarla birbirine bağlı insan topluluğunu kastetmekteyiz. Bu insan topluluğu boy ve kavim gibi milletten daha dar çerçevede olabileceği gibi içerisinde birkaç milleti de kapsayabilir. Fakat günümüzde daha çok millet devletlerinin olması sebebiyle halk unsuru derken millet kavramını kabul edebiliriz.

Egemenlik unsuru ise devletin meşruiyet kaynağını temsil etmektedir. Bu meşruiyet kaynağı bir aile, bir sülale veya milletin tamamı olabilir. Günümüz devletlerinde bu kaynak milletin tamamıdır. Dolayısıyla milli devletleri idare edenlerin meşruiyeti milletlerinin onayı ile mümkündür.

Yukarıda bahsettiğimiz üç unsur devleti var eden unsurlardır. Ayrıca bir organizasyonun devlet olarak kabul edilmesi için devletin unsurlarına birde bağımsız olmak, yani diğer devletler tarafından tanınmak unsurunu da eklemek gerekmektedir.

Devletin unsurlarını kısaca inceledikten sonra asıl konumuza dönecek olursak devletin milletine ve milletinin fertlerine karşı olan sorumlulukları üzerinde durmamız gerekmektedir.

İnsanoğlu tarihten bugüne kadar hiçbir zaman birbirinden bağımsız ve kopuk yaşamamıştır. Tarihe baktığımızda insanoğlunun sürekli dayanışma içerisinde olduğunu görürüz. Bu sebepten insanlar birbiriyle dayanışma içerisinde bulunmuş ve teşkilatlanarak devletler kurmuşlardır.

Devletler kuran insanlar dayanışma ve iş bölümü yaparak medeniyetin ilk basamağını atmayı başarmışlardır. Bu sebepten hem tarih hem de medeniyetler ilk devletlerin kurulması ile başlamaktadır.

Devleti kuran toplum millet olduğuna göre, devletin ilk sorumluluğu kendi milletine karşıdır. Bu sebepten devletin milletine karşı sorumluluklarını incelemekte fayda görüyoruz.

Devletin ilk sorumluluğu kendisini var eden milletin ebedi bekasını sağlamaktır. Bu sebepten Devlet, milletinin hayatiyeti için gerekli olan güç ve kudrete sahip olmak mecburiyetindedir. Bir başka deyişle toprak unsurunu, millet unsurunu ve egemenlik unsurunu her ne pahasına olursa olsun muhafaza ve müdafaa etmek mecburiyetindedir. Bu maddeyi biraz daha genişletmek gerekirse;

Devlet, milletinin konuştuğu dili muhafaza etmeli ve geliştirmelidir. Milletinin dilini resmi dil yapmalı farklı lehçe ve şivelerin anadilden uzaklaşmasını engellemelidir. Milletinin sözlü kültürünü devam ettirebilmesi adına atasözü, deyim destan ve manilerin kullanım alanlarını arttırmalı ve öğretimini yapmalıdır.

Devlet, milletinin inandığı dini en doğru şekilde milletine öğretmelidir. İçerisine karıştırılmak istenen hurafeleri engellemelidir.

Devlet, milletinin kültürünü dış etkenlere karşı muhafaza etmelidir. Ayrıca kültürünü geliştirmelidir. Milletinin kültürüne uygun sosyal yaşam alanları oluşturmalı, kültür emperyalizmi yapmak isteyenlere meydan vermemelidir.

Devlet, milletinin ülkülerine sıkı sıkı sarılmalıdır. Milletin ülküleri devletin ülküleri olmalıdır. Bu sebepten devletin işleyişi ve amaçları ülkülere göre şekillenmektedir. Ayrıca milletinin her ferdine milli ülkülere bağlı olarak mesleki ve insani ülküler aşılanmalı ve milli ülkülere göre yönlendirmelidir.

Devletin diğer bir sorumluluğu adaleti sağlamaktır. Dolayısı ile her devlet kendi milletine adaletle hükmetmek zorundadır. Bu konuda Nevzat Kösoğlu Hocamızın şu sözlerine dikkat edilmelidir: “Adaleti, devleti kuran kültürün ölçülerine uyarak gerçekleştirebilen devletler devam eder; adaleti kuramayan, zulme sapan yahut fırsat veren devletler ise çöküntüye giderler. Bizim kültürümüzde, bir memleket küfür ile durur fakat zulüm ile durmaz, denilir ki, fevkalade kesin bir tespittir.’’

Bu konuyu biraz açacak olursak, devletin adaleti sağlayabilmek adına düzeni nasıl şekillendireceğini anlatmamız gerekmektedir. Düzen dediğimiz kavram üç unsurdan oluşmaktadır. Bu unsurlar, hukuki düzen, ahlaki düzen ve fiili düzendir. Düzenin unsurlarını ise Nevzat Kösoğlu Hocadan yaptığım bir alıntı ile açıklamak istiyorum:

“Hukukî düzen, cemiyetin bir devlet olarak teşkilâtlanışının hukukî görünüşünü ifade eder. Bu, fertlerin diğer fertlerle ve devletle ve devletin diğer devletlerle olan münasebetlerini düzenleyen kuralların mecmuasıdır. Diğer bir deyişle, cemiyetin hukukî statüsü, cemiyet ve devlet hayatına hakim prensiplerin bütünüdür. Ahlâkî düzen, o cemiyette inanılan ve bütünlük arz eden değerler manzumesidir. Buna vatandaşlık ahlâkından, vazife ahlâkına, aşk ahlâkına kadar varan bütün değerler sahası dâhildir. Bu haliyle ahlâkî düzen hukukî düzeni aşan, onu kavrayan bir değerler sahasıdır. Fiilî düzen ise, hareket halindeki cemiyet ve devlet hayatının fiilî halidir. Yürüyen devlet ve cemiyet hayatının müşahedesi ile kavradığımız düzendir.’’

İdeal bir toplumda bu üç düzenin birbiri ile çatışmaması gerekmektedir. Yani bu üç düzen birbiri ile uyumlu olursa o toplumda düzenden söz edebiliriz. Bu üç düzen arasında genel tayin edici ahlaki düzendir ve ahlaki düzen, o milletin kültüründen, örf, adet ve dininden kaynaklanır. Bu sebepten devlet, olması gereken ahlaki düzene göre eğitim vermeli ve buna uygun hukuki düzen oluşturmalıdır. Daha sonra ise fiili düzenin oluşması için denetleyici bir rol almalıdır.

Devletin diğer bir sorumluluğu ise refahı, huzuru ve güvenliği sağlamaktır. Bu maddenin içerisine sağlık hizmetlerini, ekonomi hizmetlerini, eğitim hizmetlerini ve iç güvenliği de alabiliriz. Devletin bu sorumluluğu, devletin sadece milletin hayatiyetini devam ettirmek amacının olmadığını da ortaya koymaktadır.

Devletin milletine karşı sorumluluklarını inceledikten sonra devletin, şahsiyet, kültür ve medeniyetle olan ilişkisine yönelmemiz doğru olacaktır.

Bir önceki yazımızda milli kimlik için: “Her millet, mensuplarına kendi kültürünü aşılar. Yani her ferdine milletinin kimliğini verir. Bir başka deyişle milletinin dilini öğrenen, dinini yaşayan, ahlakına uyan, değerlerini ve davranışlarını benimseyen vs. her fert, kendi milletini doğmasıyla birlikte değil, içinde yaşadığı toplumun değer eğitimlerini alarak kimlik kazanır’’ demiştik. Bu sebepten devlet kendi milletinin devamı için milletinin her ferdine milli kimliğini kazandırmakla yükümlüdür. Bir başka deyişle eğitim sisteminin ilk basamağını milli kimliği kazandırma eğitimi oluşturmalıdır. Devlet, milletinin tarihini araştırmalı ve her vatandaşına tarih şuuru kazandırmak amacıyla eğitim politikaları uygulamalıdır. Bu eğitim, kültürün devamlılığı ve fertlerin şahsiyetini kazanması için çok büyük önem taşımaktadır. “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’’ sözü devletin sadece milletinin fizyolojik ve güvenlik ihtiyacını karşılamasını değil, aynı zamanda milletinin fertlerine kimliğini kazandırarak nesiller arasındaki birliğin devamını da sağlamasını anlatmaktadır.

Yine bir önceki yazımızda bahsettiğimiz üzere bir toplumun medeniyet geliştirebilmesi için üç unsura ihtiyacı vardır. Bu unsurlar coğrafi çevre, toplum ve insan unsurlarıdır demiştik. Bu konuda devletin sorumluluğu bu üç unsuru en iyi şekilde değerlendirmesidir. Biraz açacak olursak;

Coğrafi çevreyi oluşturan unsurlar, iklim koşuları, denizler, göller, bitki örtüsü, tarım ürünleri, ormanlar ve madenlerdir. Devlet bu unsurları en verimli şekilde kullanmalıdır fakat bu unsurlarda gelecek nesillerinde hakkı olduğunu asla unutmamalıdır.

Toplum unsuru ise, atılan bir medeniyet hamlesinin ilk önce o toplumda karşılığının olması gerektiği hususuydu. Bu sebepten devlet, geliştirilen medeniyeti ülkesinin her köşesine ulaştırmalı ve toplumda karşılığının bulmasını sağlamalıdır.

İnsan unsurunu ise İbrahim Kafesoğlu Hocanın, Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisine göre açıkladığını söylemiştik. Kafesoğlu hocaya göre bir insanın medeniyet geliştirebilmesi için fizyolojik ihtiyaçlarını, güvenlik ihtiyacını, sevgi ihtiyacını ve itibar ihtiyacını karşılaması ve ardından kendini gerçekleştirme ihtiyacının ortaya çıkması gerekmekteydi. Bu sebepten devlet, her ferdin fizyolojik ve güvenlik ihtiyacını karşılamalı ve sevgi, itibar ve kendini gerçekleştirme ihtiyacını karşılayabileceği bir ortamı sağlamalıdır.

Buraya kadar anlattıklarımıza bakıldığında, devletin kendi milleti için meydana geldiğini görmekteyiz. Nihat Sami Banarlı’nın: “En yüksek otorite, irade ve yetkiyi elinde bulunduran devlet, aynı derecede geniş bir görev ve sorumlulukla millete karşı mükelleftir.’’ Sözleri bu durumu en iyi şekilde açıklamaktadır. Maalesef biz uzun yıllar boyunca devleti kutsal sayarken, devletimizin bizim için olduğunu hiç hatırlamadık. Dolayısıyla uğruna can verdiğimiz devletin aslında bizim için olduğu ortadadır.

Devletin bu kadar görevi ve sorumluluğu varken, bir millet için de devletin ne kadar hayati önem taşıdığı da ortadadır. Dündar Taşer’in ‘’Türk devletsiz yaşayamaz’’ sözü bunu kastetmektedir. Gerçekten de tarihte istisnalar olmakla beraber milletlerin devletsiz hayatiyetini devam ettirebilmesi çok zordur. Bu konuda “devlet gider, töre kalır” sözü milletlerin devamlılığı için kültürün, ahlakın ve fiili düzenin muhafaza edilmesi gerektiğini anlatmaktadır. Fakat kültürün, ahlakın ve fiili düzenin korunabilmesinin en iyi vasıtası devlettir. Bu sebepten devlet, milletlerin sevgilisi olma mertebesine erişebilen en kapsamlı organizasyondur.

Kısaca toparlamak gerekirse, devlet milletlerin sosyal dayanışma sonucu ortaya çıkardıkları organizasyonlardır. Bu sebepten devlet, millet içindir ve milletinin hizmetindedir. Milletinin bekasını ve refahını sağlamakla yükümlüdür. Adaleti sağlamak amacıyla kanun koyma ve uygulama yetkisine sahiptir, yani milleti için adaleti sağlamakla mükellef tek organizasyondur. Bu sebepten liyakatli kadrolar oluşturmalı ve danışma meclisleri oluşturmak mecburiyetindedir. Devletler milletleri adına karar verme yetkisi ile milletler mücadelesinde, milletinin ülkülerini gerçekleştirmek ve temsil etmekle yükümlüdür.

Son olarak, milletler için bu kadar hayati öneme sahip bir organizasyonu, şahsiyetini tamamlamış, liyakatli ve milletinin ülkülerini ülküleri bilmiş milliyetçi kadrolar yönetmelidir. Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi, Türk milletinin ebedi bekasını gaye edindiği için, Türk milletinin ihtiyacı olan şahsiyetini tamamlamış, liyakatli ve ülkücü kadroları yetiştirme görevini üstlenmiştir. Bu sebepten Türk devleti, ancak Türk milliyetçilerinin yönetimi ile hak ettiği konuma yükselecektir.

Bir yanıt yazın