Roman türündeki eser, kitabın kapağında da yer alan ifadeyle, en özlü şekilde ifade edilmiş: “Öncesi ve sonrasıyla; sebepleri ve sonuçlarıyla, Balkan Savaşı’nın kısa ve hüzünlü tarihi” ni anlatıyor.” Mostar Tarih Romanı Yarışması’nda birinci olan kitap, tarihî roman alanında, Balkan Savaşlarına ilişkin eserlerin fazla olmaması da göz önüne alındığında, daha da değer kazanıyor. Tarihî romanlar toplum hafızasını tazelemek ve hatta onu inşa etmek açısından çok mühim rol oynarlar. Çoğu kişi tarih kitaplarını okumaktan sıkılırken, bir kurguyla ilgi çekici hale getirilen romanlardan keyif alıp tarihî olayları öğrenebilirler. Hatta ilginç şekilde romanlardan ve filmlerden edinilen bilgiler, tarih kitaplarından edinilenlerden çok daha fazla zihinde yer ederler. Örneğin ben, Kırım’a dair okuduğum, dinlediğim pek çok şeyi unutmuşumdur ama Kırım Türklerinin SSCB tarafından maruz bırakıldığı çileleri anlatan “Güneş Ne Zaman Doğacak(1)” filmini ve ortaokul yıllarında okuduğum “Kırım Kurbanları”(2) romanını hiç unutmadım. I. Dünya Savaşı’nın Yemen’de gerçekleşen çarpışmaları hakkında derslerde pek bir şey duymadım yahut hakkında okunacak çok şeye rastlamadım ama Mehmed Niyazi’nin “Yemen! Ah Yemen(3)” adlı eserinde anlatılanlar aklımdan hiç çıkmadı. Bu bağlamda tarihî romanlara, özellikle gençlerin tarihi belleğini oluşturmakta büyük görev düşüyor.

Selanik İçinde Sala Okunur adlı eserde, Balkan Savaşları’nın nedenleri ve savaş sürecinde yaşananlar anlatılırken, kahramanlar ve onların başlarından geçenlerle eser sürükleyici bir nitelik kazanıyor. Eser Balkan Savaşı’nın tek bir cephesiyle yahut tek bir kahramanın yaşadıklarıyla sınırlanmamış. Aynı anda savaşın tüm cephelerini farklı farklı hayat hikâyeleri üzerinden anlatan ve bunu yaparken de savaşla ilgili tüm tarihî bilgileri okurla buluşturan eserde, belki de bu kapsam genişliğinden dolayı, yer yer bilgi akışı romanın ana kurgusunun önüne geçmiş. Bazı yerlerdeki cephelerin durumuna ilişkin yahut bazı askerlere, siyasetçilere ilişkin bilgiler öyle detaylandırılarak konuşmalara işlenmiş ki roman değil tarih kitabı okuyormuş hissine kapıldım buralarda. Bu kadar ayrıntıya yer verilmese ve karakter kadrosu bu kadar geniş olmasa, Şükrü Paşa’ya, Esad Paşa’ya, Mahmud Muhtar Paşa’ya ilişkin bilgilerin bir konuşma esnasında tarih kitabı yazar gibi verilmesine gerek kalmazdı ve biz bunlardan herhangi birinin kişiliğine dair fikirleri onun davranışlarından kendimiz çıkarabilirdik. Şüphesiz bu da okuyucuyu hem kahramanlarla daha da yakınlaştırır hem de düşüncenin çayın içindeki şeker gibi kurguyla iç içe geçmesini sağlardı. Eserin kurgusuna baktığımızda, sabık sultan II. Abdülhamit’in emriyle Muhiddin Paşa’nın farklı cephelerde görüp duyduklarını yazmakla görevlendirdiği beş çavuşun ve ailelerinin savaş boyunca yaşadıkları olaylar sürükleyici şekilde anlatılıyor.

Hakkını vermek gerekir ki eser çok ciddi bir çalışmanın ürünü. Okumaya başladığım andan itibaren eserin hazırlanmasında Fatih Kerimi’nin “İstanbul Mektupları”(4) adlı eserine başvurulduğu hissine kapıldım ki ilerleyen bölümlerde bu hissimde yanılmadığımı da anladım. Hatta eserin bir bölümünde Fatih Kerimi’ ye de yer verilmesi beni çok sevindirdi. Bu sayfalarda adına rastlamak bir dostuma ummadığım bir yerde rastlamışım gibi bir duygu yarattı bende. Şu da var ki Fatih Kerimi’nin yazdıklarına çoğunlukla sadık kalan yazar, kahramanlardan Gülnihal’in kişiliğinde dönemin kadına ilişkin bakış açısını anlatırken olayları biraz romantize ettiği ve tozpembe anlattığı söylenebilir. Çünkü Fatih Kerimi o dönem insanlarının kadınlara bakış açısını anlatırken, bazı kesimlerin başlarına gelen felaketin nedeni olarak kadınlara haklar ve özgürlükler verilmesini gördüklerinden ve kadınlar mitingi yapıldığı zaman bu kişilere karşı geniş güvenlik önlemleri alındığından söz ediyor.(5) Ama aynı mitinge romanda yer veren yazar, bu hakikatlere değinmemeyi tercih etmiş. Hatta aksine tüm kahramanlarda kadınların kararlarına saygı gösteren ve anlayışla karşılayan bir hava seziliyor. Oysa böyle olmadığını Fatih Kerimi’nin eserinde acı şekilde görüyoruz. Eserinde her detaya yer veren yazarın bunu atlamasındaki kastın ne olduğu aklımda bir soru işareti oluşturdu.  Zira tarihî romanlar tarihî hakikate kesin bir bağlılık göstermek mecburiyetinde olmasalar da tarihî gerçeklikle mümkün olduğunca örtüşmesi, tarihî romanların başta bahsettiğimiz toplumsal bellek inşası konusundaki rolü açısından büyük önem arz eder.

Eser, II. Abdülhamit’ten Enver Paşa’ya, Resneli Niyazi’den Bekir Fikri’ye, Hasan Tahsin Paşa’dan Hasan Rıza Paşa’ya uzanan geniş karakter kadrosu ile beraber, savaş şartlarından salgın hastalıklara, gafletten ihanete her türlü olayı ve durumu anlatıyor ve yorumluyor. Tarihî roman alanında önemli bir boşluğu dolduran bu eser, özellikle gençler tarafından okunmalıdır. Ki böylece derslerde üstünkörü geçilen Balkan Savaşları’nın tarihi ehemmiyeti daha iyi anlaşılacaktır.

Eşik Yayınları, 1.Baskı, İstanbul, 2017, Sayfa 576, ISBN:978-605-159-26-52

  • 1977 yapımı başrolünde Cüneyt Arkın’ın yer aldığı yönetmenliğini Abdullah Gürlek’ in yaptığı, Tufan Güner’in senaryosunu yazdığı sosyalist bir ülkenin baskılarına dayanamayan iki kişiyi konu alan Türk filmi
  • Mehmet Pişkin, Kırım Kurbanları Cilt 2, Türkiye Malulleri Kalkındırma Derneği Kültür Yayınları, Ankara, 1972
  • Mehmed Niyazi, Yemen! Ah Yemen! Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2015.
  • Fatih Kerimi, İstanbul Mektupları, (Haz. Fazıl Gökçek), Çağrı Yayınları, İstanbul, 2001
  • A.g.e, s.255

Bir yanıt yazın