Ve yine bir nisan ayı… Türk’ün son Başbuğu Alparslan Türkeş’in ardında hüzün uluyan gözü yaşlı Bozkurtlar bırakarak Hakk’a yürüdüğünden beri, Türk milliyetçileri için derdin ve hasretin simgesi olan ay.Sanki üstte mavi göklerin çöktüğü, altta yağız yerin delindiği, Türk’ün ilini,töresini bozmak isteyenlerin sevindiği, milyonlarca Ülkücünün,  ” Ey yücelerin yücesi Rabbim, Türk’ü sahipsiz bırakma” diyerek Cenab-ı Allah’a yakardığı,gözyaşlarının yüreklerden aktığı ve cümle Türk Dünyasının mateme büründüğü o kara günü bize yaşatan ay. Acısı ve özlemi yıllardır aynı tazelikte kalbimizde yaşayan, fikirleri,mücadelesi ve şahsiyeti ile bizlere ışık olmaya devam eden rahmetlik Başbuğumuz Alparslan Türkeş’i Hira dağlarının yüceliğinde,Tanrı dağlarının ulviliğinde dualarla anıyoruz.Aynı zamanda sadece dualarla anmakla kalmıyor, Ulu Önder Atatürk’ten sonra yok edilmek istenen Türklük ülküsüne sahip çıkarak bugünlere kadar gelmesini sağladığı, kuşaktan kuşağa Türk gençliğine rehberlik yapıp gayri milli unsurla-ra,ideolojilere karşı milli bir ülküyü hedef gösterdiği ve bizlere Müslüman Türk kimliğine sahip olmanın ne kadar ulvi bir meziyet olduğunu hissettirdiği için Başbuğ Türkeş’i minnet ve şükran dolu duygularla yâd ediyoruz.

                Türk ve İslam dünyasında milyonlarca yüreğin saygısını ve sevgisini kazanmış,gerek geçmişte,gerekse de bugün ülkemizin ve İslam coğrafyasının içinde bulunduğu içler acısı durumun vahametini görebilen herkesin fikirlerine ve mücadelesine hürmet ve takdir gösterdiği Alparslan Türkeş; doğduğu Kıbrıs Lefkoşe’de daha 4 yıl,4 ay,4 günlükken mübarek bir ulema olan hoca efendinin dizi dibinde çöküp ağzından bir euzü besmelenin döküldüğü andan, vuslata erdiği 4 Nisan 1997 gününe kadar hayatının her döneminde derinden sevgi ile bağlı olduğu yüce Türk milletine hizmet etmiş, yüz binlerce genci yetiştirmiş ve o gençleri bu kutsal mücadelenin saflarına aşk ile iştirak ettirerek bir nesle ismini vermiştir.Türkeş, Türk siyasetinin Korkut Atası olarak verdiği hizmetlerin yanında, Türk gençliğine de adeta kamu hizmetinde bulunmuştur. Rahmetlinin bütün ömrü boyunca verdiği bu kamu hizmeti; aslında devletin milli politika haline getirip yerine getirmesi gereken bir hizmettir. Alparslan Türkeş, Türk gençliğine sahip çıkılması, rehberlik yapılması, Türklük aleyhindeki unsurlardan Türk gençliğinin uzak tutulması, Türk gençliğinin milli bilinç ve milli ülküye sahip olması hususlarında vermiş olduğu kamu hizmetin-den hiçbir zaman emekli olmamıştır.Türkeş’in, tek parti döneminin tabutluklarından çıkıp, Türk Dünyasının Başbuğu olma şerefine nail olması, bu gönüllü kamu hizmetine Türk gençliği ve Türk milleti tarafından verilen bir nişan olmuştur. Alparslan Türkeş’in Türk gençliğine bu yaklaşımı, onun Atatürk’ü en iyi anlayan lider olduğunun bariz ve önemli göstergelerinden biridir.

                O, sadece vicdan ve fikir boyutunda savunulan milli ve manevi kıymetlerimiz ile Türk Milliyetçiliğini bu boyuttan daha ileri taşıyarak Türkiye ve dünya gündeminde icra imkânına zemin oluş-turmuş,kutlu fikirleri siyasi ve sosyal anlamda oldukça geniş bir ufuk ve vizyonla temsil etmiş-tir.Bugün, siyasi, iktisadi ve sosyal açıdan tam bir buhran içinde bulunan ve küresel bir cendereye hapsedilmek istenen ülkemizin geldiği bu noktada çok daha iyi anlaşılmaktadır ki; Başbuğ Türkeş’in Türk Milliyetçiliği davasını siyasi ve sosyal anlamda temsile taşıması Türk milletine yapmış olduğu en önemli hizmetlerinden biri olmuştur.Alparslan Türkeş ve Milliyetçi-Ülkücü Hareket, Türkiye’nin Marksist-Komünist ihanetle karşı karşıya kaldığı 12 Eylül öncesinde gösterilen kutlu direnişi ihtilalle birlikte zindanlara, mahkeme salonlarına ve idam sehpalarına taşımış ve tıpkı 3 Mayıs 1944 sürecinde olduğu gibi Türkiye’de Türk Milliyetçisi olmanın bedelini en ağır şekilde ödeyerek tarihin mahkemesinden beratını alıp bir kez daha tarihe hediye etmişlerdir. Alparslan Türkeş, tarihin hep haklı çıkardığı bir lider olmasının yanında, fikirlerinin zaferini de hayattayken görmüş bir isimdir. Türkeş’in, halklar politikasını parçalayan mücadelesi, SSCB’nin çökmesinde ve bu devletin idaresi altında yıllarca kimliklerini yaşatma mücadelesi veren Türklerin bağımsızlığına kavuşmasında çok büyük bir etkendir. Bundan dolayıdır ki; Türkeş, sadece Türkiye’de değil, bütün Türk Dünyası’nda ‘’Başbuğ’’ olarak kabul edilmiş ve Azerbaycan başta olmak üzere birçok Türk yurdunda resimleri diğer milli liderlerle beraber duvarlara asılmıştır.

                Alparslan Türkeş, eşine ender rastlanan bir şekilde oy kaygısı ile değil, milli menfaatleri ve gelecek nesillerin inşasını öncelik yaparak siyaset icra etmesiyle ve Cenab-ı Allah’ın rızasını kazanmak için 80 yıllık koca bir ömrü Türk – İslam davasına vakfetmesiyle, ” Ülkücü Türk Milliyetçisi nasıl olmalıdır ” sorusunun cevabını tarihe altın harflerle işlemiştir. Onu tanımak kadar, onunla aynı idealleri ve heyecanları taşımak da her Türk için eşsiz bir şereftir.

                Alparslan Türkeş’in, 8 Nisan 1997’de Türkiye’nin ve Türk Dünyasının dört bir yanın-dan,Avrupa’nın muhtelif ülkelerinden milyonlarca Türk Milliyetçisinin katılımıyla gerçekleşen cenaze töreni, akıllara,” Kaç sevda vardır ki; milyonlara kar ile abdest aldıracak” sorusunu getirmiş ve arşı inleten tekbir seslerinde, ”Başbuğlar Ölmez” haykırışlarında yağan korkunç tipi Ülkücülerin aşk fotoğrafına dönüşmüştür.Türklük âleminin son Başbuğ’u Alparslan Türkeş’e vefatının 19.yılında bir kez daha Cenab- ı Allah’tan rahmet dilerken, kendisine bir kez daha sesleniyor ve ” Söz deler, söz deler. Ok delmez söz deler. Başbuğum Ülkücüler verdiği sözdeler” diyerek ülkülerini gerçekleştirmeye bir kez daha söz veriyoruz. Yazımı, rahmetlinin aziz hatırasına hasret ve minnet duygularıyla ithaf ederek âcizane karaladığım ”Bize Derttir Nisan” şiirimle noktalıyorum.

BİZE DERTTİR NİSAN

Dört Nisan kara gün bize,

Ateş düştüğü gün yüreklere.

Altaylardan Tuna’ya elem içinde,

Ağladı yerle gök, ağladı Turan,

Başbuğ’um gitti, bize derttir Nisan.

Dört Nisan keder bize,

Bülbül feryat etti gülüne.

Bir çınar göçtü Türk’ün mazisine,

Ağladı yerle gök, ağladı Turan,

Başbuğ’um gitti, bize derttir Nisan.

Dört Nisan’da yas tuttu Ayzıtlar, Umaylar,

Hüznünü uludu Bozkurtlar.

Karabağ’dan Kerkük’e esir soydaşlar,

Ağladı yerle gök, ağladı Turan,

Başbuğ’um gitti, bize derttir Nisan.

Şahitti semalar dinmeyen tekbirlere,

Karlar abdestti, seccadeydi Ülkücülere.

Başbuğ’um, selam et bizden Oğuz Atama, Fatih’e,

Ağladı yerle gök, ağladı Turan,

Sen gittin, bize derttir Nisan.

Bir yanıt yazın