Su serptim ateş sönsün
Serptiğim su da yandı!..
Fırat’ın üniversitedeki teröristler ve işbirlikçileri tarafından katledilişinin üzerinden bir yıl geçti. Geçen koca bir yılda ‘’ülküdaşları’’ olarak bizler, intikamını alamadığımız, katillerinden hesap soramadığımız gibi, Fırat’ın basit bir kavgada alelade bir şekilde canından olmadığını, açılım süreci ile beraber neredeyse her kampüsü bir terör kampına çeviren eli kanlı PKK militanları tarafından şehit edildiğini kimseye anlatamadık. Hal böyle iken, rektörün PKK’lılara gösterdiği müsamahadan, şehidimiz kanlar içinde kıvranırken ‘’kahraman emniyet güçlerimiz’’ tarafından üniversiteye alınmayan ambulanstan ve o kara günden bu güne Ege Üniversitesi başta olmak üzere üniversitelerimizde pek bir şeyin değişmediğinden bahsetmenin ne derecede manası var? Bilemedim!..
Şehadetinin üzerinden geçen bir yılda hali pür melalimiz baştaki iki dizeden ibaret olsa gerek. Söylenen hiçbir söz, yakılan hiçbir ağıt, ‘’ülküdaşlarını’’ teselli etmeye yetmemiş, gözyaşları bu ateşi söndürmek şöyle dursun, kor olup vicdanları dağlamaya devam etmiştir. Vicdanları kör ve sağır olmuş, ‘’malum medya’’ diye haklı olarak her fırsatta yerden yere vurduğumuz, üniversitede ki terör olaylarını basit bir öğrenci kavgası olarak kamuoyuna sunan basın yayın kuruluşlarına, öğrenci kılığında ki teröristlerin üniversitede adeta cirit atmasına göz yuman sözde bilim insanlarına, Fırat’ın şehit edildiği kamera kayıtlarını ‘’iş yoğunluğu’’ sebebiyle iade eden TÜBİTAK yetkililerine, cenazesine gelme ‘’zahmeti ve lütfunda’’ bulunmayan büyüklerimize, velhasıl Fırat’ın kanında zerre vebali olanlara, sahip çıkmayanlara dünya gözüyle hesap soramaz isek öte âlemde bırakın şefaatini, yüzüne bakmaya yüzümüz olmayacak.
Devlet Beyin, Fırat’ın cenaze törenine katılmayışının hala bir izahı yoktur ve aradan on asır geçse de ülkücü hareketin tarihinde silinmez bir vesika olarak kalacağı aşikârdır. Bu noktada Ülkü Ocakları Genel Başkanımız Olcay Kılavuz’un samimi ve içten yaklaşımları geleceğe dair umutlarımızı tazelemektedir. Hali hazırda devam eden mahkeme süreci boyunca şehidimizin avukatlığını üstlenen hepsi birbirinden kıymetli ülkü erleri de, inşallah adaletin tez zamanda tecelli etmesinde azami gayreti gösterecekler, gönüllerimizin bir nebzede olsa ferahlamasına vesile olacaklardır.
Büyüklerimizin hatıraları ile büyüyen bizler, onların anlattıkları destanlarda adeta kendimize birer rol kapma çabası içerisinde idik yıllarca. Fırat, canını ortaya koyarak bizim neslimizin de şehit olabileceğini, destanlardan rol kapma yarışı içinde olacağımıza ezberden okunacak destanlar yazabileceğimizi, kendisi gibi kampüs içinde şehit olan Süleyman Özmen ağabeyimizin manevi ruhunu ebediyen canlı tutabileceğimizi, bazen bayrağı daha ileriye götürebilmenin yolunun ‘’bayrak adam’’ olmaktan, bayraklaşmaktan geçebileceğini, bayrağa al olup öğretti bize…
Ruhu için el Fatiha…