1989 yılında Ankara’da doğan yazar aslen Nevşehir-Kozaklılıdır. Birçok dergide kültür-sanat alanlarında inceleme- araştırma yazıları ve makaleler yayınlandı. Atina’da Son Mehter kitabı yazarın roman türünde kaleme aldığı son eseridir.  Ahmet Haldun Terzioğlu ile birlikte tarihi kişilikleri kaleme aldığı Erdemler serisi çocuk hikâye kitapları da mevcuttur.

Hakkı Suat Yılmazer’in romanları okuyucuyu sıkmadan hikâye içine dâhil edebiliyor. Daha önce kaleme aldığı, okuduğum eserleri, Kim O? Bilinmezin Kapısını Aralamak,  Koca Adam romanlarındaki bu başarısını yeni eseriyle taçlandırıyor. Atina’da Son Mehter adlı roman 2. Abdülhamid dönemi,  Osmanlının buhranlı dönemlerinde halkın yaşadığı sosyal yaşamı ve korkularını okuruna öyle güzel bir üslupla sunuyor. Kitabı okurken başkahraman Kemal’in mücadelesine, vatan, millet kutsiyetine ayak uyduruyor, okur adeta o dönemlerde yaşamış hissiyatına kapılıyor.

Roman: Yunan- Osmanlı Savaşına giden dönemi milletin hassasiyetleri ve yaşanan durumu roman sırayla; Bayrak, Yazmak, Sır, Yazgı başlıkları altında adlandırmıştır. Her nedense, 19. yüzyılın son yıllarında Osmanlı’nın Yunanistan’la yaptığı ve kazandığı savaş tarih kitaplarımızda fazlaca yer bulmaz ve önemsenmez. Bunun nedeni Yunan Devletinin küçük bir devlet olarak lanse edilmesidir.  Bu savaşın ortaya çıkma sebeplerinden biri Rusların kışkırtma politikasıyla, Avrupa’nın şımarık çocuğu Yunanlıların toprak kazanma hevesiyle, Türklere karşı saldırgan tavırların artığı bir dönemdir.  Osmanlının sahada kazandığı savaşı bir nevi masada kaybettiği Teselya Zaferi’ni konu alan romandır, Atina’da Son Mehter.

Eser; Rum çetelerinden Niko ve adamlarının, Kemal ve Sadık’ın oturdukları meyhaneye gelip ortamın huzurunu bozması ve Türk bayrağına dil uzatıp, yakmaya niyetlenmesi bardağı taşıran son damla oluyor.  Kemal, Niko’ya müdahale ediyor ve mekândaki diğerleri de Niko’nun adamlarına gereken cevabı veriyorlar.

Bu bölümde Kemal’in devlet istihbaratı için çalıştığının ipuçlarına rastlıyoruz ve Kemal’in köyde yaşayan insanlarla yakınlık kurduğuna şahitlik ediyoruz. Bu köyde yaşayan Gülsüm adlı bir genç kıza gönlünü kaptırıyor. Kemal’in komutanı Serdar Bey, Kumköy ahalisini korumak için Niko adamlarına dikkat etmesi gerektiği konusunda uyarısıyla bitiyor.

“Yazmak” başlığı altında Mehmet’in babası öldükten sonra tanıdıkların vasıtasıyla Matbaacı Ziya Ustanın yanında çalışmaya başlamıştır. Bakmakla yükümlü olduğu kız kardeşi Songül ve annesi vardır.  Hayatının sıkıntısı yazarak atlatmaya çalışan Mehmet boş vakitlerinde odasına çekilip mektup yazarak dertlerinden kurtulma payesi gütmektedir. Bir izin gününde sevdiği kız Nilüferden gelen mektup onu sevince boğuyor ama o yazdığı mektubu verene kadar kız babasına yemek götüreceğini söyleyip parktan ayrılıyor. Mehmet’in derdini, sevincini anlattığı Aktar Sefer amcası o gün Mehmet’te bir farklılık olduğunu sezinliyor. “Mutlu oluşuna neden engel olmaya çabalıyorsun ki ?” sorusunu yöneltiyor Mehmet’e. Mehmet sevincini görmemek için aynaya bile bakmıyorum diyerek cevaplayınca Sefer Amcası: “Aynaya bakmalı insan. Ne olduğunu görmesi için her insan aynanın karşısına geçmelidir. Geçmelidir ki farkına varabilsin gerçeklerin, kim olduğunun, ne yapıp yapamayacağının… Aynadan korkma Mehmet’im… Karşısına dimdik geç ki gücünün kuvvetinin farkına var. Kim olduğunu sana zihnin değil ayna sana söylesin. Neyi yapıp yapamayacağını önce aynadan duy. Ayna, er ya da geç zihnini ikna eder. İkna olmuş zihin ise seni ulaşmak istediğin her türlü hedefe ulaştırır. (s.68-69)

Atina’da Son Mehter adlı romanda yazar bu bölümde mektup türünün örneklerini yazarak usta bir romancı olduğunun kanıtı niteliğinde.  Misal:  “Hevesin kursakta kalması böyle bir şey demek ki…  Tam anlamıyla bedbaht bir durumdayım. Karamsarlık çamurundan kurtulmaya çalıştıkça daha çok batıyorum. Ne zaman bir ümit kapısını aralayıp buhran dünyasından kaçmaya niyetlensem mutlaka karşıma bir engel çıkıyor. Delirmek ince bir çizgiymiş meğer… O ince çizginin üzerinde cambaz olup çıktım. Öte tarafa geçmek ile bu tarafta kalmak arasında yaşadığım gelgitler yüzünden bir gün bedenimin de iflas edeceğinden korkuyorum.” (s.79) İşte sevdiği kızı istemeye gidebileceğini duyduğu zaman sevinmiş fakat kızın babasının düğünü harpten sonra yapmak istediğini duyunca bu kelimeler dökülmüştü kâğıda.

Eserde karakterler kadar mekânda gayet iyi tasvir edilmiştir. Olayların geçtiği yerlerdeki güçlü betimlemeler ile adeta okuru o ortama götürmektedir. Mekâna ek olarak zaman yönünden de eser beklenileni vermektedir.  Sır bölümü: Kemal’in,  Serdar komutanla konuştuktan sonra öğrendiklerini beyninde tartmış. Yanında olan teşkilattan olan bilmediği ikinci kişiyi Kumköy sokaklarındaki dalgın hallerinin betimlemesiyle başlıyor. İkinci adamın kim olduğu tartıp Kumköy’deki en yakın arkadaşı Sadık, Yunus, İbrahim ve diğer tanıdıklarından şüphelenip, ipuçlarını değerlendiriyor. Aynı anda Serdar komutanla Trabzon limanındaki Ermeni komitacı Petros ve ekibine indirdikleri büyük darbeyi hatırlıyor.  Yine böyle her şey normal seyrinde giderken sevdiği kız Gülsüm aklına geliyor. Kitapta bu duygular okuyucuya şöyle aksettiriliyor.“ Sadece ve sadece Gülsüm’ü düşünecekti. Ne öncesi ne sonrası vardı düşüncelerinin. Olamazdı, olmamalıydı. Olduğu zaman kötü şeyler yaşanacağından çekiniyordu. Komutanına ve bu topraklara verilmiş sözleri vardı. Önce vatandı…  Herkesten her şeyden önce vatan… Tek derdi ve tek derdi vatan olmalıydı. Gözlerini kapattığında onu düşünecek, rüyasında onu görecek, uyandığında ilk o, aklına gelecekti. Serdar Kumandanı ve ekip arkadaşlarıyla bu şekilde sözleşmişlerdi. “ (syf.137) Köyü Rum çetesi basmış birçok kişiyi öldürmüşlerdi. Kemal müdahale etmiş bir kaçını indirmişti ki yüzleri sarık adamlar gelip, çetenin geri öldürmüşlerdi. Kemal köylüye yardım ederken gelenlerin kim olduğunu düşünüyor. Sadık’ı bulduğunda komutanın yanına geldiğini kumandanın sözlerini işitince “Sadık bir Hain!” şok yaşıyordu.

Artık zaman gelmiştir. Türklerin son dönemlerdeki savaş kaybetme yazgısının üstüne zafer yazdıran Teselya Savaşı gelip çatmıştır.  Yazma eylemi ile kendini bulan Mehmet ve komutan Kemal savaşın en çetin yerinde buluşmuştur. Öncü birlik için Kemal’in yanına seçtiği askerlerden en farklı olanı, Kemal ‘in dert ortağı olmuştur.  Mehmet’in sıkılarak mektup yazmak istemesi üzerine o ve tüm askerlere kâğıt, kalem veriyor. Savaş bitmesine az bir süre kala Mehmet şehitlik mertebesine ulaşıyor.  Ve Türk ordusu kazanamaz denilen savaşın sahada galibi oluyordu.  Ve Kemal’in ıstırap yüklü günleri bundan sonra Mehmed’in ona bıraktığı mektubu okumasıyla başlıyordu. Bir tarafta âşık olduğu kadın Gülsüm diğer tarafta şehidin emaneti kız kardeşi Songül.  Bin bir buhranla ve zorlukla verdiği kararı yazarın kaleminde aktarıyorum.

“Yutkunmakta zorlanmadı. Boğazına düğümlenen şey de çözülmüş gitmişti. Ama göğüs kafesinde ince bir sızı halen duruyordu. Ne yapsa o sızıyı dindiremeyeceğinin farkındaydı. Kaderine razı oldu ve kapıyı tıklattı… Karşısında genç bir kız vardı. Meraklı ve endişeli gözlerle kendisine bakıyordu.” (s.247)

Kurgu o kadar başarılı ki tarihi şahsiyetlerle,  kitaptaki şahıs kadrosu o kadar iç içe geçmiş, samimi sağlam bir üslupla kaleme alınmış. O dönem içinde yaşamış ve savaşa katılan bir nefer hissini okur da hissettiriyor yazar. Yazarın bu kabiliyetine konu bakımdan farklılık bulunmasına rağmen diğer romanlarında da karşınıza çıkıyor.  Yazar cümle ve anlatım kaidelerine o kadar hâkim ki okurken size bu durumu aksettiriyor.

Bu güzel eseri bizlere ulaştıran Oğuzhan Saygılı hocama teşekkürü bir borç bilirim. Genç yazar Hakkı Suat Yılmazer’e bilinmeyen, tarihin tozlu sayfalarına karışmasını engelleyip bu zaferi ebedîleştirdiği için şükranlarımı sunarım.

KAYNAKÇA

Hakkı Suat Yılmazer, Atina’da Son Mehter: Teselya Zaferi, Kripto Basın Yayın, 1. Baskı, Eylül 2018, 256 s, ISBN. 9786054991966

Bir yanıt yazın