Bir, Türk Dil Kurumu Büyük Sözlük’te ayrı ayrı 13 anlama gelmekle birlikte burada tek, ilk, beraber ve birleşik, ortaklaşa olan manasında kullanılmıştır. Yapısı itibariyle kök durumdadır. Bir, bir-lik, bir-lik-te, bir-den, bir-kaç vb. gibi türetilebilir. Bir kelimesinin medeniyetimizdeki en büyük anlamı tevhittir. Yani tek olanı simgeler. Bu sözcük, ayrı ayrı her insan için tek başına bir anlam ifade etmese de özünde nice hikmeti barındırır. Kâinat, biz insanlar, canlı ve cansız bütün varlıkların temelinde her zaman “bir” yatmaktadır. Ezeli ve ebedi olan Allah’ın dışında bütün yaratılanın bir başlangıcı vardır. İlk yaratılan insan bize bu konuda iyi bir örnektir. Yine ilk insandan sonra eşinin de kendinden meydana getirildiği Nisa Sûresi’nin 1. ayet-i kerimesinde anlatılmaktadır: “O insandan eşini vücuda getirdi.” mealindeki cümlesiyle ifade edilir. Bugün bütün insanlığın temelinde görüldüğü üzere “bir” yatmaktadır. Yine biri yaratan varlık da “bir”dir.
Beraber, birleşik, ortaklaşa olarak “bir”; herhangi bir aileyi, cemiyeti, milleti, devleti oluşturan temel taştır. Nitekim bütün birleşik unsurlar hep birlerin teşkil ettiği yapılardır. Çünkü aileler, cemiyetler, milletler tek tek bireylerden oluşmaktadır. Bu açıdan bakıldığında bilindiğinin veya sanıldığının aksine çok önemli olduğu aşikârdır. Toplumumuza baktığımızda birlikteliğin giderek azaldığını, bunun ne gibi olumsuzluklara sebep olduğunu görmekteyiz. Bu husus cemiyet hayatımızın dışında da ciddi bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Hem Türk, hem de Müslüman coğrafyalarla –olması gerekenin aksine- birlikteliğimiz ne yazık ki zayıf durumdadır. Hemen herkes bu durumdan şikâyetçi olmakla birlikte çözümün mucizelere veya kahramanlara bırakılması ya da ertelenmesi de ayrı bir mevzudur. Herhangi bir toplumda var olan bir sorunu çözmek için önce o sorunun kökenine inmek ve oradan iyileştirmeye başlamak gereklidir. Değiştirilmek istenen bir toplum veya millet ise öncelikle o toplumu veya milleti meydana getiren kök unsura yani bireye inmek gerekir. Çünkü milleti oluşturan ögeler insanın ta kendisidir. İşte burada devreye en iyi model olarak Türk-İslam ülküsü girer.
Türk-İslam ülküsü açısından değerlendirdiğimizde birden birlik olmaya kadar olan aşamada ilk hedef, yani kök unsur bireyin kendisidir. O halde, önceden var olan bir ruhu canlandırmak, düzeni değiştirmek gibi bir çaba içerisindeysek işe kendimizden başlamamız gerekmektedir. “Düzeni değiştirmek isteyenler önce kendilerini değiştirmek ve örnek bir nefs mücadelesi vermek mecburiyetindedirler.( Seyyid Ahmet Arvasi) Toplumumuza dinamik bir statü kazandırma çabasında isek bu toplumun bir parçası olduğumuzu unutmamalıyız. Dinamik unsurlarda, bozuk bir parçanın bile ne denli problemlere sebebiyet verdiğini daima hatırda tutmalıyız. Bugün cemiyet hayatımızda var olan değerlerin aksi yönünde bir hayat idame ettirenlerin sayısı her ne kadar çok olsa da bizler olana değil olması gerekene göre yaşayarak örnek birer model olmalıyız. “Ben yaparsam herkes yapar” düşüncesinde olup her daim söz ve davranışlarımızla tutarlı olmalıyız. Kısacası samimi olmalıyız. Bugün her bireyin bu bilinçte olması, beraberinde milletimizin şuurlu olmasını getirir. Her bireye bu yönde örnek olmak için sorumluluk sahibi olmak mecburiyetindeyiz. Çünkü insan olmak demek sorumlu varlık olmak demektir. “Nereden başlamalıyım, nasıl yapacağız, bir yol gösteren olmalı” vb. gibi düşüncelerle kendimizi oyalamaktan öteye gidemeyiz. Bu toplumun bir parçasıyız ve milletimize karşı sorumluyuz. Ancak her yönden sağlıklı bir birey olarak kendimizi işe koşabiliriz. Yani önce kendimizden başlamak zorundayız. Eğer aydınlatan bir kaynak olacaksak önce aydınlanmamız gerektiği ortadadır. Bizde mevcut olmayanı kimseye veremeyiz. Dini, ilmi, ahlaki, milli vb. yönden donanımlarımızı tamamlamadıkça ne yazık ki gerçekleştirmek istediklerimizin hepsi sadece düşünceden ibaret kalacak ve eyleme dönüşmediği için de değersiz olacaktır. Aynı zamanda da samimiyetsiz olarak sözlerimizle davranışlarımız çatışacak. Yapmakla mükellef olduklarımızla yaptıklarımız arasındaki fark ne kadar kapanırsa o kadar yol almış oluruz. Bu durum tıpkı bir babanın sigara içip kendi çocuğunu içmemesi yönünde uyarması gibidir. Genel değerlerimiz dilde –sloganda- kaldığı müddetçe hiçbir kazanç elde edemeyeceğimiz gibi kaybetmeye de ne yazık ki mahkûmuz. Bütün benliğimizle ve varlığımızla yılmadan ve durmadan çalışmalıyız. Farkımız sözlerimizde, sloganlarımızda değil davranışlarımızla sabit olmalıdır. Samimiyetsiz tutum ve davranışlardan sıyrılmalı, taşımakla görevli olduğumuz tarihi misyonu layıkıyla yerine getirmeliyiz. La İlahe İllallah tevhidinin bayraktarlığını yapmak için öncelikle bu kelimenin gerektirdiği gibi yaşamak gereklidir. Yani La ilahe illallah lafzı sloganda değil eylemde gereklidir. Varlığım Türk varlığına armağan olsun sözü de keza öyledir.
Sonuç olarak her millet, toplum, cemaat vs. tek tek bireylerin bir araya gelerek oluşturdukları yapılardır. Temel yapıtaşı insandır. O yüzden toplum içindeki bir kişi bile çok önemlidir. Millet olarak çağdaş medeniyetler seviyesinde yerimizi almak için her bireye tek tek görevler düşmektedir. Eğer yaşadığımız milletin içinde kendi değerlerimizin zıttı yönünde bir hayat sürüyorsak sorunun merkezi kendimizdir. Parçadan bütüne doğru hareket ettikçe sorunlarımız da ivedilikle çözüme kavuşmuş olacaktır. Nitekim bugün istemediğimiz bir düzenle karşı karşıya isek bunun sebebi çoğunluğun teker teker aynı düşüncede olup o şekilde davranmalarından kaynaklanmaktadır. Zaten tek tek herkesin ortak bir bilince sahip olması beraberinde milli bilinci, milli devleti, milli tarihi vb. unsurları getirir. O yüzden kendimizi sürekli sorgulayarak, düşüncelerimizi, ülkülerimizi davranışa koşarak ve bir millet olarak sahip olduğumuz değerleri kendimize göre -işimize geldiği gibi- uyarlamaktan ziyade, kendimizi değerlerimize göre uyarlayarak örnek birer model olarak hareket ettikçe, sorumluluk sahibi ve bilinçli bireyler olma yönünde kararlı ve azimli oldukça yapmak istediklerimizin aslında zor olmadığının farkına varmış olacağız. Unutmamamız gereken en önemli şeylerden birisi bu toplumun bir parçası olduğumuzdur. Bu yüzden her yönden sağlıklı ve donanımlı birer birey olarak cemiyet hayatında yer almadıkça birlik olma yönündeki çabalarımız boşa çıkacaktır. Kendimizden yola çıkarak millete ulaşmak mecburiyetindeyiz. Gerçek anlamda bir bütünlükten bahsedilecekse, bütünü meydana getiren her parçada bulunması gereken niteliklerin tam olarak mevcut olması zaruridir. İşte biz de bir bütünlük arz edeceksek bu bütünün bir parçası olarak yerine getirmekle yükümlü olduklarımıza sadık olarak bilincimizi taze tutmalı ve bu yönde çalışmaktan geri durmamalıyız. Bir diğer ifade ile belirtecek olursak, bir millet olarak birliktelik vücuda getireceksek bu milletin bir ferdi olarak “millet olabilmenin gerekliliklerini” yerine getirmek mecburiyetindeyiz. Birden birliğe doğru olan hedefte temel unsur bizzat kişinin kendisidir. O yüzden kişi kendini bu hedeften alıkoymamalı, bilhassa bu ülkü uğruna mücadele etmeli ki gerçek anlamda birlikteliği gerçekleştirmiş olalım. Hepimiz birer Türk bayrağıyız. Bu bayrağı lekelemeyelim, kirletmeyelim, yere düşürmeyelim. Unutmayalım ki bu millet bizle var. Biz azmettikçe çevremize verdiğimiz güvenle örnek olmaya devam edeceğiz. Bir ve beraber olmayı varlığıyla tek ve yüce olan Allah (c.c.)‘tan dua ve niyaz ederim.