Mehmet Âkif Ersoy, bilindiği gibi, Maarif Vekâlet’inin açtığı İstiklâl Marşı müsabakasına katılmamıştır. Sebebi, kazanana nakdî mükâfat vaat edilmesidir. Maarif Vekili Rıza Nur’un diplomatik bir görevle Sovyetler Birliği’ne gönderilmesi üzerine Hamdullah Suphi’nin Maarif Vekili olup, bu mükâfatın kendisi için söz konusu olmadığını temin etmesi üzerine Mehmet Âkif İstiklâl Marşı’nı yazmayı kabul eder. Bunun üzerine Ankara’da Tâceddin Dergâhı’ndaki odasına kapanır, o günlerden ilham alarak İstiklâl Marşı’nı yazar.

Tâceddin Dergâhı’nda ve Meclis’de sürekli onunla beraber olan Hasan Basri Bey de benzer şeyler anlatmaktadır. Marş yarışmasına yedi yüzden fazla şiir gelmiş olmasına rağmen hiç biri matluba muvafık bulunmamıştır. Bunun üzerine Mehmet Âkif’e mürâcaat edilir. Âkif  “Ben ne müsâbakaya girer, ne de câize alırım” der. Hasan Basri ısrar ettikçe, “Ben bu yaştan sonra yarışa mı çıkacağım, ayıp değil mi” der. Hamdullah Suphi bunun üzerine Mehmet Âkif’e hitaben bir tezkire yazar, ulaştırılmak üzere Hasan Basri Bey’e verir!

Hamdullah Suphi’nin, Mehmet Âkif’in İstiklâl Marşı yarışmasına katılması konusundaki ısrarı sebepsiz değildir. 1911’de ilk Safahat yayımlandığında Servet-i Fünun mecmuasında kitap ve Mehmet Âkif’in şiiri hakkında övücü bir yazı yayınlamıştır. Âkif’in şiiri hakkında aynı görüşte olmayan Celâl Sahir’le aralarında bir kalem münakaşası cereyan etmiştir. Bir süre sonra Türkçülük akımının en önemli kurumlarından biri veya birincisi konumundaki Türk Ocağı’nın başkanlığına gelecek olan Hamdullah Suphi bu yazıyı şöyle bitirir: “Edebiyatımızda Âkif Beyi yeni bir tarzın muvaffak bir temsilcisi olmak üzere selamlarım. Ona, ellerimin üstünde saygı ile tuttuğum kitabınız, sizin ayaklarınızın altında bir şan ve şeref kaidesi olacaktır, derim.” Hamdullah Suphi, aralarındaki görüş farkını çok iyi bilmekle beraber Mehmet Âkif’i on yıl önce halka doğru giden bir şair olarak selâmlamakta ve benimsemektedir. Öyle anlaşılıyor ki, maşeri vicdanı en iyi ifade edecek, milletin hislerini en başarılı şekilde dile getirecek şiiri sadece onun güçlü kaleminden, nazım kudretinden beklemektedir.

Hasan Basri Bey, Mehmet Âkif’i İstiklâl Marşı’nı yazmaya ikna için denemedik yol bırakmaz. Meclis’te Âkif’le yan yana Hamdullah Suphi Bey’e söz verdiğini söyler. Mehmet Âkif bir kaç kere “söz mü verdiniz?” diye sorar? Her defasında “evet” cevabı alınca, Basri Bey’in elindeki kâğıdı alır ve bu sefer o düşünmeye başlar. Meclis müzâkere ile meşgulken Mehmet Âkif marş yazmaya çalışmaktadır. İki gün içinde şiir tamamlanır, Sabahleyin erkenden evde marşı yazıp bitirmiştir. Nizamettin Nazif’e göre, Mehmet Âkif İstiklâl Marşı’nı yazdıktan sonra Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi’nin yazıhanesinde temize çekmiştir.

İstiklâl Marşı, 17 Şubat 1921 ‘de Sebîlürreşâd dergisinde ve Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde yayımlanır. Meclis’te 26 Şubat’ta yarışmaya katılan ve seçilen marşların basılıp dağıtılması kabul edilir. 1 Mart oturumunda ise Karesi mebusu Hasan Basri Beyin İstiklâl Marşı’nın güftesinin Hamdullah Suphi Bey tarafından kürsüden okunmasına dair takriri (önergesi) görüşülür.

Maarif Vekili Hamdullah Suphi yarışmaya katılan ve seçilen şiirlerden birinin kürsüden okunması kararı üzerine kürsüye gelir ve yarışma hakkında bilgi verir. Gelen şiirleri kuvvetli bulmadığı için Mehmet Âkif Beyefendiye müracaat ettiğini, kendisinin asıl endişelerle ortaya koydukları tereddütleri izole etmek için gerekli tedbirleri alacağını belirttiğini, “bu şart ile büyük dinî şairimiz bize fevkalâde nefis bir şiir gönderdiler…”

Arkadaşlar, reyimi ihsas ediyorum (oyumu açıklıyorum). Beğenmek, takdir etmek hususunda haizi hürriyetim (hürriyete sahibim). İntihabımı (seçimimi) yapmışım. Fakat sizin intihabınız benim intihabımı nakzedebilir… Bu size aittir…” Hamdullah Suphi Bey, Mehmet Âkif’in şiirini okur.

Bu sırada Mehmet Âkif salonu terk etmiştir. Şiir büyük heyecanla karşılanır.

Büyük Millet Meclisi’nin12 Mart oturumunda, İstiklâl Marşı yarışmasının sonuçlandırılması ile ilgili usul tartışmalarından sonra, sadece Mehmet Âkif’in İstiklâl Marşı’nın oylanması konusunda verilen önergeler kabul görür ve “ekseriyet-i azîme ile” (büyük çoğunlukla, bir üye hariç) Mehmet Âkif’in İstiklâl Marşı şiiri millî marş olarak kabul edilir. Bu kabulden sonra şiirin bir daha okunması istenir, Hamdullah Suphi bir daha ancak bu sefer kürsüden okur ve İstiklâl Marşı’nı millî marş olarak meclis reisi Mustafa Kemal Paşa ve milletvekilleri ayakta dinler.

Neden Mehmet Âkif ?

İstiklâl Marşı yarışmasına o zamanın ulaştırma ve haberleşme imkânları göz önünde tutulursa, büyük bir katılma olmuştur (724 şiir).

Günümüzdeki gibi haberleşme araçlarının bulunmadığı, en hızlı haberleşme vasıtasının telgraf olduğu bir dönemde, aynı zamanda memleketin bazı kısımları işgal altında iken bu kadar yüksek katılım dikkat çekicidir.

İstiklâl Marşı yarışmasına katılan 724 şiirin tamamını bilmiyoruz. Fakat Mehmet Âkif’inki hariç içlerinden seçilen ve basılarak milletvekillerine dağıtılan 6 tanesinden haberdarız. Bu altı eserin katılanların en iyileri olduğunu kabul edebiliriz. Fakat hiç birisi İstiklâl Marşı’nın kudret ve kalitesinde değildir. Biz bugün böyle diyoruz, fakat o zaman da böyle görülmüştü ki,  İstiklâl Marşı’nı Mehmet Âkif’in yazması zarûriyatı ortaya çıkmıştı.

Katılan eserlerin matluba muvafık bulunmaması, bilinen, tanınan bir isme İstiklâl Marşı yazdırma ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. O zamanın ünlü şairleri göz önüne getirilirse, Tanzimat döneminden Üstad-ı Âzam olarak anılan Abdülhak Hamid, Servet-i Fünun döneminden çok ünlü isimler Cenap Şehabettin, Süleyman Nazif, millî edebiyattan Mehmet Emin (Yurdakul), Ziya Gökalp, Celâl Sahir (Erozan), zamanının grupları içinde bulunmayan Ahmed Haşim, o sıralar da bilhassa Akıncı gibi bazı kahramanlık şiirleriyle tanınmış olan Yahya Kemal daha gençlerden (30’lu yaşlarda) Orhan Seyfi (Orhon), Halit Fahri (Ozansoy), Enis Behiç (Koryürek), Yusuf Ziya (Ortaç) hemen hatıra gelebilecek isimlerdir. Nitekim İstiklâl Marşı yarışmasına onlardan genç olan Kemaleddin Kâmi (Kamu) da katılmış ve şiiri seçilen 6 eser arasında yer almıştır.

Yukarıda sayılan ünlü şairlerin hiçbirine İstiklâl Marşı yazması için müracaat edilmemiştir. Bu listedeki bütün isimler ihmal edilse bile, Türk ocağı çevresinde çok takdir edilen, Hamdullah Suphi’nin de el üstünde tuttuğu o zaman da “Millî Şair” olarak anılan Mehmet Emin (Yurdakul)in bu yarışma dolayısıyla hatırlanması gerekirdi.

Böyle bir hatırlamanın söz konusu olmadığı anlaşılmaktadır. Bu marş ancak Mehmet Âkif’in yazabileceğine dair bir kanaatin oluştuğunu, bunun bilhassa görüş ve anlayış farklarına rağmen Maarif Vekili Hamdullah Suphi tarafından benimsendiğini biliyoruz.

Mehmet Âkif, Büyük Millet Meclisi’nde bir hayli etkili olan asker-sivil seçkinlerin zihniyet sahası içinde değildir, O “İslâm şairi” olarak tanınır ve “İslâmcı”dır, Meclis’te çok sayıda bulunan hocalardan değildir ama onlardan da ayrı görülmez. Meclisin çok konuşmayan, neredeyse hiç konuşmayan mebuslarındandır. Mehmet Âkif, o sıralar üzerine düşen her şeyi yaptıktan başka, bütün söyleyeceklerini bu şiirle İstiklâl Marşı ile ifade etmek için beklemiş gibidir.

Büyük Millet Meclisi o sıralar çok az şeyi ittifaka yakın ekseriyetle kabul etmiştir. İstiklâl Marşı, üzerinde ittifak sağlanan bu nadir şeylerdendir.

Mehmet Âkıf’in şiiri, şiiriyeti yanında söyleyecek şeyleri olan ender marşlardandır.

Osmanlı Devleti’nin sona eriş ve yeni Türkiye’nin oluşum döneminde millî marşı yazma şerefi Mehmet Âkif’in oldu. Bu olağanın olağanüstü bir rolü olduğunu hatırımızdan çıkarmamamız gerekiyor. Mehmet Âkif’in Millî Mücadele’ye katılış macerası üzerinde düşünülürse, O’nun Ankara’ya gelmesinde birçok faydalar olduğu şüphesizdir Onun bu faydaları çeşitli şekillerde sağladığı da bilinmektedir. Mehmet Âkif’in Millî Mücadele’ye desteği, katkıları Ankara’ya gelmeden de büyük ölçüde sağlanabilirdi.

Meclis’de bulunmasına da gerek yoktu ve zaten çok aktif bir üye olmamıştır.

Mehmet Âkif’in Ankara’ya gelişi, milletvekili oluşu en fazla İstiklâl Marşı’nı yazmasıyla güçlü bir temele oturmaktadır. Mehmet Âkif İstanbul’da da olsa idi, şüphesiz, İstiklâl Marşı yazması için hatırlanacaktı. Fakat bu hatırlanma, ona ısrar ve yazmaya zorlama konusunda Ankara’da olduğu kadar etkili olmayacaktı. Ankara’da bulunması, her an ulaşılabilmesi, ikna edilmesini mümkün kılmıştır.

Sözlerime son verirken canları pahasına, bizlere bu cennet vatanı yurt eden ecdadımızı rahmetle anıyorum. Ruhları şad olsun. Bizler biliyoruz ki Resullahın Sancağı altında bizleri bekliyorlar.

Peygamber Mekânında Makamları Cennet Olsun.

KAYNAKÇA
1. Eşref Edibi Mehmet Âkif, sf. 154
2.H. Basri Çantay, Âkifname, sf. 62
3.Açık Söz, 29.12.1936 H.Basri Çantay, Âkifname, sf. 328
4.TBMM Zabıt Ceridesi. C.9. sf. 12-14
5.TBMM Zabıt Ceridesi. C.9. sf 85-9
6.Çantay, sf. 73-77

Bir yanıt yazın