Kaşgarlı Mahmut tarafından Divan-ü Lügati’t-Türk’te “Bayundur” şeklinde üçüncü sırada bahsedilen ve damgasının şekli verilen Bayındır boyu Üçokların Gök koluna mensup bir boydur. Reşidüddin ise boyun adını “Bayındır” şeklinde göstermiş ve bu ismin “daima nimetle dolu olan yer” mânasına geldiğini belirtmiştir. Yine Reşidüddin’e göre Bayındır, Oğuzlar’ın Üçok kolunun birinci boyu olup ongunu(kuşu) “sungur” ve şölenlerde yiyeceği et payı da koyunun “sol karı yağrını” (sol kürek kemiği) kısmı idi. Bayındır boyunun Türk tarihindeki en mühim rolü, Anadolu’nun fetih ve iskânına katılmasından sonra, Ak-Koyunlu devletini kurmasıdır. Bundan dolayı Ak-Koyunlu hanedanına Türk kaynaklarında “Bayındırlu” Farsça eserlerde ” Baylındıriyye” adı verilir. Ak-Koyunlu hanedanı, Bayındır-Han’ın torunları olmakla her zaman övünmüştür. Ayrıca Bayındır boyunun damgasını devletlerinin resmî alâmeti kabul etmişlerdir. Böylece Akkoyunlu paralarında, resmî vesikalarında, silâhlarında ve bayraklarında Bayındır damgası görülür. Bundan başka Bayındır, yine Bayındır Han’dan dolayı şahıs adı olarak da yaygın bir şekilde kullanılmıştır. Bu hanedanın Ak-Koyunlu devletinin son zamanlarında hayli kalabalık olduğu tespit edilmiştir. Bunların mühim bir kısmı hükümdarlık mücadelelerinde hayatlarını kaybetmişlerdir.
Dede Korkut Kitabında, Oğuzların beylerbeyi olarak geçen Bayındır Han savaşlara ve akınlara katılmaz, bu misyonu kızını verdiği Salur Kazana vermiştir. Dede Korkut’u dahi zor durumdan o kurtarabilir, taht verir, o gösterişin sembolüdür, onun altın evi ve bin yerde ipek halısı serilidir, herkes onun ordusunda yer almak ister, ondan korkulmakta, kulağına bir şeyler gitmesinden çekinilmektedir. Bu da Türklerin kut inancına sahip olmasından ileri gelir. Bizde Tek Tanrıya ait vasıflar Hakan’da toplanmıştır yani ona bir vazife ve “Kut” atfedilmiştir. Bu özellikler, aynı zamanda bizdeki Tanrı anlayışın da bir yansımasıdır. Kutadgu Bilig’de bahsedildiği gibi Kut’u yerine getiremeyen Hakan, milletin gerçeğiyle yüzleşir ve hasta olan toplumu tedavi edemiyorsa muhakkak toplum yeni bir doktor bulur. Bu anlayışın olmasıyla beraber Hakan’a Kut anlayışından ötürü bir saygı vardır ve sadece bu boyda değil diğer bütün boylarımızda da mevcuttur ve devamlılığı esas olmuştur. Keza, Osmanlı Devleti’nde tek gücün sahibi padişaha “Zillullah-i fil âlem” (Allah’ın yeryüzündeki gölgesi) sıfatının verilmesi yine bu inancın yansımasına örnektir diyebiliriz.
Bayındırların tarih içerisindeki seyriyle beraber yerleşim yerlerine değinecek olursak öncelikle Oğuzlar’ın İslâmiyet’ten önceki tarihlerinde oldukça mühim roller oynamış boylarından biri olduğunu söyleyebiliriz. XIV. yüzyılın başlarında tespit edilmiş hâtıralara göre, ilk Oğuz hükümdarlarından Dip Yavku’nun (Yabgu) beylerinden Tülü Hoca Bayındır’dan olduğu gibi “ala atlı kiş tonlu” Kayı İnal Han’ın “köl erkin”i (nâibi) Dünür oğlu Erki de aynı boydan idi. Kayı İnal Han’ın ancak ölürken bir oğlu dünyaya gelmişti. Bu yüzden Korkut Ata’nın tavsiyesi üzerine, Tuman adı verilen çocuk prens ergenlik çağına gelinceye kadar Köl Erkin’in ona nâiblik etmesi kararlaştırıldı. Köl Erkin otuz iki yıl nâib sıfatı ile Oğuz elini idare etti. Bu hâtıralar, Bayındırlar’ın Oğuz elinin İslâmiyet’ten önceki tarihlerinde önemli bir rol oynamış olduklarını göstermektedir. Bilindiği gibi Dede Korkut destanlarındaki Oğuzlar’ın başında da Kam Gan Oğlu Bayındır Han görülür. Buradaki Bayındır Han’ın Akkoyunlu hânedanını yükseltmek için destanlara sonradan sokulmuş olması da muhtemeldir.
XV ve XVI. yüzyıllara ait tahrir defterlerinde elli iki kadar köy ve mezra Bayındır adını taşıyordu. Diğerleri gibi Anadolu’nun orta ve batı bölgelerinde bulunan bu yer adları, Selçuklular devrinde Anadolu’nun bir Türk yurdu haline getirilmesinde Bayındırlar’ın mühim bir rol oynadığını gösterir. Yer adlarından başka aynı yüzyıllarda aynı adı taşıyan birçok oymak vardır. Bu oymaklardan Tarsus ve Halep bölgesinde yaşayanlar önemlidir. Bunlardan Tarsus bölgesinde yaşayan Bayındırlar Ulaş boyunu teşkil eden obalardan biridir. Birçok ekinlikte çiftçilik yaparak yarı göçebe bir hayat süren Bayındırlar’ın nüfuslarının 1519 yılında 4000 kişiden fazla olduğu anlaşılmaktadır. Halep Türkmenleri arasında yaşayan Bayındır oymağı ise 1570 tarihinde 250 çadırdan oluşuyordu. Bu Bayındırlar’ın 235 çadırlık bir kolu da Sivas’ın güneyindeki Yeni İl bölgesinde yaşamaktaydı. Yeni İl Bayındırları daha sonra birçok Türkmen oymakları ile birlikte Rakka bölgesine yerleştirildiler. Buraya yerleştirilen Türkmenler’in Arap oymakları ile yaptıkları savaşlarda yiğitlik gösterenlerden biri de Bayındır oymağının boy beyi Hâlid Bey idi. Bayındırlar XIX. yüzyılda diğer Türkmen oymakları ile birlikte Antep taraflarına gelip köyler kurarak yerleştiler. Yalnız boy beyi Hâlid Bey’in adını taşıyan Hâlidli obası Suriye’deki Çoban Beyli köyünde kalmıştır. Bayındırlar’dan bir kol da batıya göç etmeyerek Hazar-Ötesi Türkmenleri arasında yaşamıştır. Nüfusu fazla olmayan bu Bayındır kolu Göklen topluluğuna mensup olup yurtları şimdi İran topraklarında bulunmaktadır.
Tahrir defterlerinde 52 köy ve ekinliğin Bayındır adını taşıdığı görülür6. Bunlar da diğerleri gibi, Anadolu’nun orta ve batı bölgelerinde bulunuyor. Bu yer adlarından başka Adana’nın Haruniye kasabasının batısındaki bir yöre de Bayındır adını taşıyor. O zamanlar bir yörenin (nahiye) bir oymağın adım taşıması, çok defa o yörede oturanların hepsinin veya çoğunun yörenin adım taşıdığı oymağa mensup olduğunu gösterir. Bu Bayındır yöresi adım zamanımıza kadar devam ettirmiştir. Şimdi İzmir’e bağlı Bayındır kasabası XVII. yüzyılda da vardı. Evliya Çelebi, bu kasabanın adının Orhan Gazi’nin oraya “Bayındır kavmini” yerleştirmesinden aldığım söylemektedir. XVI. yüzyılda Anadolu’daki bu yer adlarından başka, aynı ülkede bu boya mensup bazı oymaklar da görülmektedir ki, bunların en mühimleri Haleb Türkmenleri arasında ve Tarsus bölgesinde yaşamaktadır.
Tarablus-Şam:
Tarablus-Şam yöresinde yaşayan Türkmen oymakları arasında az nüfuslu bir Bayındır oymağına rast gelinmektedir. 25 vergi evi kadar olan bu oymaktan başka Hush ul-Ekrad çevresinde de 15 vergi evlik yine Bayındır adlı bir oymak görülüyor.
Halep Türkmenleri:
Halep Türkmenleri arasındaki Bayındırlar H. Selim devrinde 250 vergi nüfusuna sahip bulunuyor. Hüseyin Kethüda’nın idaresinde bulunan bu oymağın ufak bir kolu da aynı devirde Antep bölgesinde yaşamakta idi.
Yeni-İl: Yeri-İl’de görülen Bayındırlar:
Halep Türkmenler ‘indeki Bayındırların bir koludur. Bu kol da iki kola ayrılmıştır. Birinci kol 125 vergi nüfuslu olup, Bay-Koca adlı bir kethüdanın buyruğunda, 111 vergi nüfuslu olan diğer kol da Haleb Türkmenleri Bayındırlarının başındaki Hüseyin Kethüdanın oğlu Savcı idaresinde bulunmaktadır. 3. Yeril-İl’deki Bayındırlar’ın 1688 yılında Barak ve diğer bazı oymaklar ile birlikte Sivas eyaletine tabi bir yerin ekinliklerini davarlarına yedirdikleri ve evleri yakmakta oldukları haber veriliyor. Onların az sonra Rüstem Kethüda oğlu Halid Beğ idaresinde olmak üzere, 1101 (1690)’de Avusturya’ya, yapılacak sefere çağrıldıkları görülüyor. Ertesi yıl İse Bayırıdırlar Rakka bölgesine iskân olmak emrini almışlardır. Fakat onlar da çok geçmeden yerleştirildikleri yerden kaçmışlar ise de7 yakalanıp tekrar Rakka ‘ya gönderilmişlerdir. Bundan sonra Rakka bölgesinde kalan Bayındırlar Beğ-Dili, Cerid ve diğerleri ile birlikte Arap aşiretlerine karşı savaşmışlardır. Şiirlerde geçen “Bayındır Halid”, yukarıda gördüğümüz Rüstem oğlu Halid Beğden başkası değildir.
Bayındırlar XIX. yüzyılda, Beğ-Dili ve Baraklar gibi Antep bölgesine gelip burada köyler kurarak yerleştiler. Zamanımızda onlar beş obaya ayrılmıştır. Bunlardan eski beyleri Halid Beğ’in adını almış olan Halidli obası Suriye’deki Çoban-Beğli köyünde oturmaktadır. Bu Bayındırlar dedelerinin Sivas’tan Rakka’ya sürülmüş olduklarını hala unutmamışlardır.
Boz-Ok:
Bu bölgede bir Bayındır oymağı yaşıyorsa da bu oymak hakkında fazla bir bilgiye sahip değiliz.
Tarsus:
Tarsus bölgesinde yaşayan ve kendilerine XIV-XVI. yüzyıllarda Varsak denilen Türkmen topluluğu “boy” kelimesi ile Kusun, Ulaş, Kuş-Temür, (Koş-Temür), Gökçelü ve Elvanla gibi, birtakım teşekküllere ayrılmıştı. Adı geçen teşekküllerden Ulaş boyu yedi obadan meydana gelmiştir ki, bunlardan biri de Bayındır obası idi. Bu Bayındırlar’ın daha 925 (1519) tarihinde kırk obacığa ayrıldığı görülüyor. Her biri müstakil ekinliklere sahip olan bu obacıkların vergi nüfuslarının toplamı 828 dir. Bu, 5 ile çarpıldığı takdirde Bayındırların umumi nüfusları hakkında 4140 tahmini rakamı elde edilir.
İç-İl:
- Bayezid devrinde Silifke’ye bağlı Teke köyünde 112 vergi evlik bir Bayındır oymağı oturmakta idi.
Teke, Hamid, Menteşe:
Bu bölgelerdeki Yörükler arasında Bayındır adını taşıyan bazı küçük oymaklara rast geliniyor. Teke’deki Bayındır adlı oymaklardan 37 vergi nüfuslusu Bayındır Elsüz-Piri, 25 nüfuslu olanı ise Tülü-Bayındır şeklinde zikrediliyor. Hamid sancağındaki Bayındır adlı 41 vergi nüfuslu oymağın diğer adı da İl-Arslan’dır. Menteşe sancağındaki Bayındır adlı oymak ise Teke-Saru adlı bir oymak ile birlikte yazılmıştır. Bu sonuncusu Menteşe’deki büyük Horzum oymağına tabi bulunmakta idi.
Teke, Hamid ve Menteşede gördüğümüz Bayındır adlı bu küçük oymakların adlarını şahıslardan almaları da muhtemeldir.
Hazar-Ötesi Türkmenleri:
Bayındırlardan bir oymak da Göklen topluluğu arasında yaşamaktaydı. Bu Bayındır oymağı: Kalaycı, Körük, Yasağlık- gibi kollara ayrılıyordu. Şimdi Bayındırların yurdu İran kesiminde bulunmaktadır.
Akkoyunlu devletinin mihenk taşı olan Bayındır boyunun sosyal içtimai düzende, kültürel manada, günümüzde devam eden, bizi biz yapan özelliklerine değinelim. Malum olunduğu üzere, çok eski dönemlerden bugüne Türk hükümdarları özellikle devlet işlerini yürütmek ve doğru kararlar alabilmek için kurullar oluşturur, meclis toplantıları yaparlardı. Eski Türk geleneğinde yer alan devlet meclisi olarak bilinen “toy”: kurultay, ziyafet, eğlenceli yemek, şenlik anlamı taşırdı (Türkçe Sözlük, 2011:1200). Yapılan bu şenlik ve ziyafetlerde kimi zaman devlet meseleleri görüşülür, rütbeler onaylanır, kimi zaman da bayram, düğün, sünnet gibi örfî gelenekler yerine getirilirdi. Hükümdar, hatun, aşiret beyleri, hükümdar çocukları, devlet erkânı ve çoğu zaman halkın büyük bir bölümünün katıldığı toy ve şenlikler; büyük bir coşku ve sevinçle kutlanırken, örfî ve şer’i birtakım kararlar alınarak onaylanırdı. XV. Yüzyıl Türkmen devletlerinden, Akkoyunlu ve Karakoyunlular’da da eski Türk geleneğinde olduğu gibi belirli yer ve tarihlerde hükümdarın konuşmasını takiben kurbanlar kesilir, dinî-milli törenlerle başlayan toy ve ziyafetlerde, devlet ve milli meseleler uzun uzun müzakere edilir karara bağlanırdı. Ardından, zengin ziyafet sofralarına oturulur, eğlenceler düzenlenirdi. Bu sebepten toy ve ziyafetler şenlik havasında geçen teşkilat birimi olarak da görülmekteydi. (Kafesoğlu, 2007: 263).
Hükümdarlık alameti olarak düzenlenen toy; eğlence ve yemekli ziyafetler, çoğu zaman devlet adamlarının katıldığı, mecliste alınan kararların ve uygulamanın geçerliliği ile birlikte kabulünün sağlandığı, devlet işlerinin görüşüldüğü “meclis” niteliği taşımaktaydı. Dolayısıyla Türk devlet teşkilatında olduğu gibi her iki Türkmen devletinde toy; siyasî, iktisadî ve kültürel meselelerde umumî karar alan en yüksek kuruluştu. Tahta oturan kişinin devlet erkânı tarafından meşru olarak tanınması ve onaylanması için düzenlenen tahta geçişte toy geleneğine büyük önem verilirdi. Savaş, kuşatma, sefer öncesi ve sonrasında durum telakkisi ve moral amacı ile toylar düzenlenip, oturulan ziyafet sofralarında önemli kararlar alınırdı.
Yabancı misafir ve elçilerin kabulü; çeşitli oyunlar ve eğlence için vesile olurdu. Her türlü sanat ve müzik erbabı toplantılara katılır, sohbetler edilir, kimi zaman dış politika ile ilgili önemli kararlar alınırdı. Özellikle Ramazan ve Kurban bayramlarında ibadet edilir, büyük ziyafet sofraları kurulur, hükümdar başta olmak üzere devlet erkânı ve halk bu ziyafete katılır, sazın ve çenginin yer aldığı bu şenlik ve bayramlarda savaş sanatlarına dayanan çeşitli oyunlar oynanırdı. Hasat mevsimi, buğday biçimi, baharın gelmesi ve Cuma şenlikleri gibi nedenler ile halkın ve esnafın katılımın olduğu büyük toylar, şenlikler de Türkmen geleneğinin bir parçasıydı. Örneğin, Uzun Hasan döneminde buğday biçimine denk gelen şenliklerde esnaflar tarafından ürünlerini sergiledikleri rengârenk stantlar kurulur, dans gösterileri yapılır, güreş tutulur, çeşitli tatlı ve meyvelerle dolu pek çok kaplar içinde elvan renklerde tatlılar, akide şekerleri, meyve dolu tepsiler ile huzurda bulunan kişilere derece ve makamına göre taksim edilir, hil’atlar dağıtılırdı. (Barbaros, 2005:77-80) İslam geleneklerine bağlı olarak cuma günleri ibadet yapıldıktan sonra meydanlarda halkın katılımı ile yapılan şenliklerde ise yine büyük ziyafet sofraları kurulur, sazlı sözlü eğlenceler düzenlenir, oyunlar oynanır, devlet erkânı, çevredeki âlimler ve büyükler katılır, kurulan sofralarda yiyecek ve nimet dağıtılarak bütün halkın gönlü alınırdı. (Tihranî, 2001:338) II. Toy, eğlence ve şenliklerde yer alan eğlence hükümdarlık alameti ve devlet geleneği olarak, devlet ileri gelenlerine ve halka verilen, resmi niteliği olan toylar ve eğlenceler devlet işlerinin görüşüldüğü, devlet erkânı ve halk arasında toplumsal kaynaşmanın yanında kültürel birliği sağlarken, bir yandan hükümdarın halkına ve misafirlerine gösterdiği özen, diğer yandan halkın hükümdara duyduğu saygı ve sevginin güzel bir göstergesidir. Gerek hâkimiyet anlayışı gerekse öteden beri süre gelen geleneği devam ettirme çabası içerisinde eğlence, şenlik ve toylara önem vermiş, halkı ve devlet erkânı ile belirli bir nizam, kural ve hiyerarşi içerisinde uygulamıştır.
BAYINDIR BOYU YERLEŞİM YERLERİ
Bayındırlı Adana-Bahçe-Haruniye
Bayındır Ağrı-Tutak
Bayındır Ankara-Çankaya
Bayındır Ankara-Çamlıdere-Peçenek
Bayındır Antalya-Elmalı
Bayındır Antalya-Kaş
Bayındır Aydın-Nazilli
Ovabayındır Balıkesir-Merkez
Bayındır Bolu-Göynük
Bayındır Burdur-Merkez
Bayırköy (Bayındır) Burdur-Gölhisar-Çavdır
Bayındır Burdur-Yeşilova
Bayındır (Kokarca Mamure) Bursa-İznik
Bayındır Bursa-Orhaneli-Büyükorhan
Bayındır Çankırı (Merkez)
Bayındır Çankırı-Çerkeş
Bayındır Çankırı-Eskipazar
Derebayındır Çankırı-Orta
Ortabayındır (Yenicebayındır) Çankırı
Orta Tutmaçbayındır Çankırı-
Orta Bayındır Çorum-Mecitözü
Bayındır (Arapkent) Diyarbakır-Bismil-Tepe Bayındır Elâzığ-Keban
Bayındır Erzurum-İspir-Pazaryolu
Bayındır Erzurum-Tekman-Gökoğlan
Aşağıbayındır Gaziantep-Nizip
Yukarıbayındır Gaziantep-Nizip
Bayındır Giresun-Bulancak-Kovancık
Bayındır Gümüşhane-Yağmurdere
Bayındır İçel-Silifke
Bayındır İzmir Bayındır
Kastamonu-Kuzyaka
Bayındır Kırşehir-Kama
Bayındır Konya-Beyşehir
Bayındır Samsun-Kavak
Bayındır (Melüller) Sivas-Kangal-Kavak
KAYNAKÇA
Divan-ü Lügat-it-Türk Tercümesi, I, 55-59.
Fahreddin Mübârekşah, Târîḫ (nşr. E. Denison Ross), London 1927, s. 47.
Faruk Sümer, Oğuzlar: Türkmenler, İstanbul 1980, s. 315-319.
Reşîdüddin, Câmiʿu’t-tevârîḫ (nşr. Brezin), Petersburg 1861, s. 32-38.
Yazıcızâde Ali, Tevârîh-i Âl-i Selçûk, TSMK, Revan Köşkü, nr. 1390, vr. 21’a-24b.
Yrd. Doç. Dr. Hitit Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Karakoyunlu ve Akkoyunlularda Toy, Şenlik ve Eğlence Kültürüne Genel Bir Bakış, Cilt:6, Sayı: 27,2013.