Atıf Hoca Kimdir?

Akkoyunlu aşiretinden Mehmet Ali Ağa’nın oğlu olarak 1292/1876’da Çorum İskilip’in Tophane köyünde doğar. Annesi, Benû Hattap aşiretinden Arap Dede’nin torunlarından Nazlı Hanım’dır. Göbek adı Mehmet olan Atıf Hoca, altı aylıkken öksüz kalır ve dedesi Hasan Kethüda Efendi’nin himayesinde büyür.

Önce köy hocasından, sonra İskilip’te Hoca Abdullah Efendi’den, daha sonra 1893’te İstanbul’da Çarşambalı Hoca’dan okur. “İskilipli Mehmet” adıyla 1902’de medrese ruûs sınavını vererek Fatih Câmii’nde ders vermeye başlar. Dârülfünun İlahiyat Fakültesi’nden 1905’te mezun olarak Kabataş Lisesi Arapça Muallimliği’ne tayin olur.

Dersiam maaşlarının azlığı sebebiyle hocaların mağduriyeti üzerine Şeyhülislam’la tartışır ve Bodrum’a sürülür. Oradan eski medrese arkadaşı Kırımlı İbrahim Talî Efendi’nin pasaportuyla Kırım’a, oradan da Varşova’ya geçer. II. Meşrutiyet’in ilânından sonra İstanbul’a döner. Akabinde “Sebilü’r-Reşad”, “Beyânü’l-Hak” ve “Sırat-ı Müstakîm” de yazılar yazmaya başlar. Bu arada medrese müfettişliğine tayin olur (1910). Balkan Harbi’nde donanmaya yardımın dinî yönünü içeren yazılarından dolayı taltif edilir.

31 Mart 1909 olayına karışır ve bir hafta tutuklu kalır. Sadrazam Mahmut Şevket Paşa’nın katli olayında katkısı olduğu gerekçesiyle Sinop’a sürülür. Çorum, Boğazlıyan ve Sungurlu’da bir buçuk yıl sürgün kalır.

1919’da Dârü’l-Hilâfeti’l-Âliyye Medresesi’nde İslam fıkhı üzerine dersler vermeye başlar. Bu arada ilim ve fikir çevrelerinde tanınır. İbtida-i Dâhil Medreseleri Umum Müdürlüğü de yapar.

Bu arada 19 Ocak 1919’da Mustafa Sabri, Molla Said Kürdî, Ermenekli Saffet’le birlikte “Müderrisler Cemiyeti” ni kurar ve 2.başkanı olur. Sonra cemiyet “Teâli-i İslam”(İslam’ı Yüceltme) adını alır. Bir ara bunun da başkanlığını yürütür. Bu arada sarayda “Huzur dersleri”ne Muhatap Hoca olarak katılır. Alemdar Gazetesi’nde de yazılar yazmaya başlar.

Nakşi Tarikatı’na mensup olduğu söylenen Atıf Hoca, 7 Aralık 1925’te İstanbul’daki evinden alınır ve tutuklanır. Giresun’daki ayaklanmada dahli olduğu zannıyla, gemiyle Giresun’daki İstiklâl Mahkemesi’ne götürülür. Ancak ayaklanmanın lideri Hafız Muharrem, Atıf Hoca’yı tanımadığını söyleyince beraat eder. Tekrar İstanbul’a getirilir ama tutukluluk hâli devam eder. 3 gün sonra Ankara’ya gönderilir ve Ankara İstiklâl Mahkemesi’nde yargılanır. 21 Ocak 1926’da idama mahkûm olur ve 4 Şubat 1926’da da infaz edilir.

Eserleri:

1-Nazarı Şeriatta Beriye ve Bahriyye’nin Ehemmiyet ve Vücubu (1326/1910)
2- Mu’inu’t-Talebe (1326/1910)
3- Medeniyet-i Şer’iyye ve Terakkiyât-ı Diniyye (1329/1913)
4- Mir’atu’l-İslam (1332/1916)
5- İslam Yolu (1338/1922)
6-Tesettür-i Şer’i (1339/1923)
7– İslam Çığırı (1339/1923)
8- Din-i İslam’da Men’i Müskirat (1340/1924)
9- Frenk Mukallitliği ve Şapka (1340/1924)

Cemiyet-i Müderrisîn veya İslam Teâli Cemiyeti

Cemiyet-i Müderrisîn, 15 Şubat 1919’da dönemin önde gelen din bilginleri ve medrese hocaları tarafından kurulmuş bir dernektir. Derneğin amacı; Müslümanlara ilim ve İslamiyet’i sevdirmeyi, öğretmeyi teşvik etmek, hem İslamiyet hem de fen bilimleri sahasında öğrenciler yetiştirmek ve onların ihtiyaçlarını karşılamaktır.

Derneğin Kurucular Kurulu:

Hatt-ı münif ki Fatih dersiamlarından Abdülfettah Efendi, Geyveli İbrahim Hakkı Efendi ve İskilipli Mehmet Atıf Efendi ile Beyazıt dersiamlarından Ermenekli Mustafa Saffet Efendi’dir.

Yönetim kurulu:

Başkan: Fatih dersiamlarından Mustafa Sabri Efendi                                                                                        2. Başkan: Dârü’l-Hilâfeti’l Âliyye İbtida-i Dâhil Medreseleri Umum Müdürü İskilipli Mehmet Atıf Efendi                                                                                                                                                                                       Genel Sekreter: Dârü’l-Hilâfeti’l Âliyye İbtida-i Dâhil Medreseleri Osmanlı Edebiyatı Müderrisi Ermenekli Mustafa Safvet Efendi

Üyeler:

Dârü’l-Hikmeti’l-İslamiyye a’zasından Eşref Efendizade Şevketî,
Dârü’l-Hikmeti’l-İslamiyye a’zasından Molla Said Kürdî,
Fatih dersiamlarından Düzceli Zâhid,
Dârü’l-Hikmeti’l-Âliyye Sahn Medreseleri Fıkıh müderrislerinden Seydişehirli Hasan Fehmi,
Dârü’l-Hikmeti’l-Âliyye Sahn Medreseleri Mantık Müderrisi Manisalı Mustafa,
Fatih dersiamlarından Âsitaneli Hafız Abdullah,
Dersiamdan Sinoplu Mehmed Emin Efendi’dir.

Mustafa Sabri Efendi’nin Damat Ferit Paşa kabinesinde Şeyhülislam olarak görev alması üzerine boşalan başkanlığa, İskilipli Mehmet Atıf Efendi seçilmiştir.

Cemiyetin kuruluş amacında siyaset yapma yasağı vardı ancak memleket çapında gelişen bir takım olaylar sebebiyle, kuruluş beyannâmesinde yer alan siyaset yasağına uyulmadı. Nitekim İkdâm Gazetesi’nin 26 Eylül 1919 tarihli nüshasında Kuvâ-yı Milliyeciler aleyhine ağır ifade ve hakaretler içeren bir bildiri yayınladılar. Bu bildiriden seçtiğimiz cümleler:

 “…Nitekim bu defa da Anadolu’da Mustafa Kemal ve Kuvâ-yı Milliye maskaraları Yunan askerlerinin önünden nâmerdâne bir surette kaçarken; kendinize ne hakla, ne yüzle, ne utanmazlıkla Kuvâ-yı Milliye namını veriyorsunuz? Milleti öldürerek, mahvederek hukuk-ı milleti müdâfaa edeceksiniz öyle mi? Utanmaz hâinler, artık yetişir, yakamızı bırakın: Cenâb-ı Hakk’ın gazap ve laneti sizin üzerinize olsun! Şimdi sulh imzalandı Kuvâ-yı Milliye belasının tevlit ettiği mecburiyetle galip devletlere karşı yeniden taahhüt altına girdik. Devletler şimdi bize “Eğer Anadolu’da Kuvâ-yı Milliye isyanını devam ettirir ve bastıramazsanız İstanbul’u da elinizden alacağız” diyorlar. Kuvâ-yı Milliye eşkıyâsı ise İstanbul’u da elimizden çıkartmak ve memlekete son hizmet şeklinde son ihanetlerini de yapmak için çalışıyorlar… Ey kahraman askerler! Harp senelerinde sizi cephe cephe sürükleyen, aç ve susuz süründüren ve din kardeşlerinizin, hemşerilerinizin beyhude yere ölmelerine sebebiyet veren birkaç kişi arasında Mustafa Kemal, Ali Fuat, Bekir Sami gibi zalimler var idi… Siz bu zâlimlerin cinayetlerine ne kadar göz yumacaksınız? Elinize aldığınız fetva Allah’ın emridir, okuduğunuz halifemizin, padişahımızın bir fermanıdır, siz Allah’ın emrine halifenin fermanına ittibâen bu cânileri, bu katil canavarları daha fazla yaşatmamakla mükellefsiniz. Şu alçaklar ve hempaları bu cinayetleri hep sizin sayenizde yapıyor; bunların varlıklarını külliyen dünyadan kaldırmak beşeriyet için, Müslümanlık için bir farz olmuştur… Allah’ını, peygamberini ve padişahını seven bu tarafa gelsin.”

Kasım 1919’da genel kurula giden cemiyet, adını “Teâli-i İslam” olarak değiştirmiştir. Kurucular ve üyeler yeniden teşekkül ettirilmiştir. Başkan İskilipli Atıf Hoca olurken, 2. başkanlığa Sahn Medresesi Arap Edebiyatı Müdürü Konyalı Abdullah Atıf, ve Genel Sekreterliğe(Katip) Süleymaniye Tarih-i Edyân Müderrisi Mehmet Zeki Efendi getirilmiştir. Bundan böyle faaliyetlerini hep siyasî alanda sürdüren cemiyetin, başlangıçta Konya’da bir şubesi bulunmaktaydı. Daha sonra diğer yerlerde de şubeler açılacaktır.

Cemiyetin amacı bundan böyle; din ve devlet ayrımına taraftar olmaksızın ilmî, ahlakî ve sosyal yollarla siyasî hayata tesir etmek, Osmanlı Devleti’nin içine düştüğü kötü durumdan ve bunalımdan kurtulması için hilafet ve saltanatın nüfuzunu kuvvetlendirmekti. Bunlara göre düşmana karşı direnmenin bir faydası yoktu. Halifeye bağlılıktan başka hiçbir yol memleketi kurtarmaz görüşünde idiler. Bu gaye etrafında cemiyet üyeleri, Hürriyet ve İtilaf Fırkası safında, Anadolu milli hareketine cephe almada birleştiler ve adı geçen fırka yanlısı gazetelerde çeşitli konularda makale ve beyanlarla Milli Mücadele’yi baltalamaya çalıştılar.

Atıf Hoca, bu sıralarda “Alemdar” ve “Mahfil” gazetelerinde yazılar yayınlıyordu. Alemdar Gazetesi’nin 11 Nisan 1920 tarihli nüshasında Mustafa Kemal Paşa hakkında idam kararı yayınlandı.

İstanbul Hükümeti Anadolu’daki Kuvâ-yı Milliye hareketine karşı halkın teveccühünü kırmak için bir fetvâ yayınlamıştı. Bu fetvâya bir tepki olarak, Ankara Müftüsü Mehmet Rifat Börekçi Hoca’nın başkanlığında Anadolu uleması da bir karşı fetvâ yayınlamıştı. Bunun sonucu İstanbul Hükümeti’nin çabası boşa çıktı. Bunun üzerine Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi’nin mârifetiyle Teâli-i İslam cemiyeti namına yazılmış ve bastırılmış bir beyannâme, cemiyet yönetimine imzalattırılır veya imzalattırılmaya çalışılır. Her iki görüşü işleyen araştırmalar var. Neticede bu beyannâme Yunan uçaklarıyla Ege Bölgesi’ne atılır. Yunan uçaklarıyla beyannâme dağıtıldığı haberi o zamanki Vakit Gazetesi’nin 23 Teşrin-i Evvel(Ekim) 1920, No:1032 nüshasında yer alır. Atıf Hoca bir müddet sonra tekzip nâme yayınlar. İleride görüleceği üzere Atıf Hoca’nın bu tekzibi, Ankara İstiklal Mahkemesi Başkanı tarafından reddedilecektir.

Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.