Oktay Sinanoğlu’nu tanıyor musunuz bilmiyorum ama ben onu tanıdıktan sonra hayatım çok değişti.
Muğla Üniversitesi’nde okurken Türk Dili dersimize giren Mustafa Karataş hocam bazı kitapların okunmasını zorunlu kılmıştı. Bunlardan biri de Oktay Sinanoğlu’nun ‘Bye Bye Türkçe’ kitabıydı. İlk aldığımızda, bu kitap ne anlatıyor, neden biz bu kitabı okuyoruz soruları hepimizin aklından geçmişti.
İnanılmaz bir girişi vardı kitabın. Amerika Birleşik Devletleri’nin sokaklarının Türkçe tabelalarla dolu olduğunu, iş yeri isimlerinin Türkçe olduğunu anlatan enfes bir yazıydı. Çok sert kayaya çarpmıştık. Türkçenin her gün sokaklarımızdan, mahallelerimizden, şehirlerimizden, çocuklarımızın isimlerinden uzaklaştığı bu yılları anlatıyordu Sinanoğlu. Kitabı bir çırpıda okuyup bitirdim ve bu ‘değişik’ adamı merak ettim. Kimdi bu Oktay Sinanoğlu ve ‘Türkçe’ ile alıp veremediği neydi!
Babasının İtalya’da başkonsolos olması nedeniyle 1935 yılında İtalya’da doğdu Oktay Sinanoğlu. Türkçenin en büyük savunucularından olması sebebiyle edebiyatçı zannedilen Sinanoğlu, kimya mühendisidir. 1963 yılında Yale Üniversitesi’nde tam profesörlük alarak bu alanda en genç profesör unvanına da sâhip oldu.
Türkiye’de bulunduğu dönemde çalışmalarını daha çok toplumda Türkçe bilinci oluşturmaya adadı ve Türkçenin yabancı dillerin istîlâsı altında olduğunu vurguladı. Eğitim dilinin Türkçe olması gerektiğini ve yabancı dilin takviyeli olarak öğretilmesinin gerektiğini savundu. Türkçede bulunan yabancı kökenli olduğunu söylediği bazı kelimelere çeşitli karşılıklar önerdi:
Fast food: Tez yemek
Fakülte: Bölümce
Cafe: Çay evi
Turist:Gezgin
Psikoloji: Ruhbilim
Medya: Basın-yayın
Teknoloji: Teknikbilim
‘Kültür, Hakkari’de bale gösterisi yapmak değildir’
Oktay Sinanoğlu, kimya alanında önemli buluşlarda bulundu. Yale Üniversitesi’nden emekli olduktan sonra ise Türkiye’ye döndü. Yıldız Teknik Üniversitesi’nde göreve başlayan Sinanoğlu bu günden sonra Türkçeyi âdeta nâmus meselesi yaptı. Türkçeyi, kültürü, milleti, Batı’yı anlattı insanlara. Bir konuşmasında şöyle diyordu Sinanoğlu:
‘‘Bir millet her nesilde yeniden doğar. Bir milleti yaşatan yüzyıllardan süzülerek gelen kültürüdür. Kültür Hakkari’de bale gösterisi yapmak değildir. Kültür arada bir konsere gidip hava atmak değildir. Çağdaşlık Moda’nın ara sokaklarında köpek gezdirmek değildir. Böyle sahte aydın sınıfı yetişti bu ülkede. Bunlar kendi kültüründen kopuk, kendi milletinden tiksinen, kendi halkına yabancı ama arada halkçılık yapan tiplerdir. Bunlar Türkiye’nin başına da belâ edilmiştir.’’
Bize yıllardır dayatılan ‘modern, insancıl, hata yapmayan’ Batı görünüşünü yerlere çalıyordu Sinanoğlu. Gerçeklerin hiç de gözüktüğü gibi olmadığını anlatan Sinanoğlu şöyle diyordu:
‘‘En kötü sömürgeleşme zihinlerin köleleşmesidir. Bir ülkenin mâdenlerini götürürsün, fabrikalarını alıp götürürsün. Ama senin ruhun, senin gönlün, senin vatan sevgin, târih bilincin, dilin, kökün yerinde kalırsa bunları yeniden yerine koyarsın. Bunu yumuşak güçle yapıyorlar. Danışman ayağına birileri geliyor. Kanunlar yabancılar tarafından yapılıyor. Batı’nın hiçbir tarafında insanlık anlayışı yoktur. Ancak bütün Türk devletlerinde insan düşünülmüştür. Batı vahşîdir. Bunu bilmelisiniz. Ülkeleri içinden fethetmek için en kolay yollardan biri dini kullanmak. Bir ülkeye giderek oranın durumuna göre sahte mezhepler türetiyorlar. Batıdan medet uman ya satılmıştır, ya vatan hâinidir ya da süper ahmaktır. ‘’
Oktay Sinanoğlu, Türkiye’de yüzlerce üniversitede Türkçe üzerine konferanslar verdi. ‘Türkçe giderse Türkiye gider’ cümlesini slogan gibi insanların beyinlerine çaktı.
Bir gün ‘Bye Bye Türkçe’ dememek için büyük mücâdele veren Oktay Sinanoğlu’nun önünde saygıyla eğiliyorum.
Ruhu şâd, mekânı cennet olsun…
Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.