Divan-ü Lügat-it-Türk’te Beydili boyu, 22 Oğuz boyu içinde 7. sırada yer almaktadır.   Aynı eserde Beydililerin eşya ve hayvanlarına vurdukları damgaya yer verilmiştir. Ongun(kuş) olarak da “Tavşancıl kuşu” verilmiştir. Kaşgarlı Mahmud bu kuşun değerli bir av kuşu olduğunu ve bu kuşun kaz, ördek, toy kuşu ile bunları yakalayarak eğitildiğini belirtir.

XIV. yüzyılda Reşidüddin tarafından kaleme alınan Oğuzname adlı eserde, Beydililerin hükümdar çıkaran beş boydan biri olduğu belirtilmiş olup yine aynı eserde Beydili sözcüğünün “Büyükler gibi Aziz” anlamına geldiği ve Harzemşahlar Devleti’nin Beydililer tarafından kurulduğu ifade edilmiştir. Bahaeddin Ögel ise bu kuşun gerçek deniz doğanı olduğunu ve nehirlerde bulunduğunu belirtir.  Beydili sözcüğü Anadolu’nun çeşitli yerlerinde , “Beydili-Beydilli, Beğdili-Beğdilli, Beğdilü-Beğdillü, Baydili-Baydilli, Badili-Badilli, Badılı-Badıllı” şeklinde de kullanılmıştır. Misal olarak Şanlıurfa ilinde yaşayan Beydililer arasında Baydilli, Beydili, Badıllı, Badılı gibi soyisimlerine sıkça rastlanmaktadır.

Beydili boyuna ait önemli bir kol, Selçuklu Devleti’nin kuruluşunda rol oynamış ve Anadolu’nun fethine katılmıştır. Selçuklu fütuhatına katılmayan kollar ise Horasan’da Sultan Sencer’i yenen Oğuzlar’a mensup teşekküller arasında yer almış ve Moğol istilası üzerine de Azerbaycan ve Doğu Anadolu’ya, daha sonra da Suriye’ye göç etmişlerdir. Suriye’deki Beydililer, Bozok kolunun önemli boylarından biri olmuş, bu koldan bir boy İran’a giderek Safevi Devleti’nin kurulmasında rol oynarken diğerleri Yeni İl ile Halep Türkmenleri içinde ve İç İl yöresinde yurt tutmuşlardır.

Beydililer hakkında Oğuzlar (Türkmenler) adlı kitabında yukarıdaki bilgileri veren Prof. Dr. Faruk Sümer, şöyle demektedir: “Yeni- İl, Sivas’ın güneyindeki Mancılık, Gürün ve Hekim– Han arasındaki bölgede yaşayan oymakların adıdır. Mancılık ile Gürün arasındaki araziye Uzun– Yayla denilir. Hekim- Han’ın kuzey doğusunda ve Alaca– Han’ın güney doğusundaki Yellüce dağı da Yeni – İl’in en ünlü yaylalarından biri idi. Yeni – İl, mâlî bakımdan III. Murad’ın anası Nur – Bânû’nun Üsküdar’da yaptırdığı câmiin evkafına bağlanmıştı. Bu sebeple vesikalarda bu topluluğa “Üsküdar Türkmeni” de denir. Bu topluluk biri Dulkadırlu’ya, diğeri Haleb Türkmenleri’ne mensup olmak üzere, iki koldan meydana gelmiştir. Haleb Türkmenleri’ne mensup kola eskiden beri Yaban- Eri denilir. Çünkü bu kol bölgede ancak yazın oturmakta, kışın Haleb bölgesine inmektedir. Bu kola eskiden Şamlu ve Şamlular adları verilirdi. Dulkadırlu

Kolu ise umumiyetle çiftçilik yapmaktadır.”  Büyük Türk Mutasavvıflardan Seyit İmadettin Nesimi de Halep Türkmenlerindendir. 1404 ya da 1405 yılında derisi yüzülerek öldürülmüştür. Onun: “Kâh çıkarım gökyüzüne, seyrederim âlemi,

Kâh inerim yeryüzüne, seyreder âlem beni” deyişi vardır.

Nesimi’yi destekleyen Türkmenler, daha sonrasında 1407 yılında Şeyh Bedrettin, Halep’e geldiğinde, onu kendilerine mürşit edinmişler: “Burada kal, sana hanikah ya da tekke yapalım.” Demişler. Şeyh Bedrettin ise onlara: “Kusura kalmayın, Yıldırım Beyazıt’a ahdim var, Edirne’ye varmam lazım” demiştir.

Yine Faruk Sümer’e göre, 1520 yılında Beğdili’den Bozkoyunlular’ın başında Mahmut Bey ve Atgüden Beyoğlu Karaman Bey vardır. Biri bir kolun, diğeri de öbür kolun başındadır. Kanuni dönemindeki kayıtlarda Bozkoyunlular’dan bir kolun başında Hoca Ali Şeyh’e mensup birinin olduğu belirtilmektedir. Bunu 4 oba desteklemekteymiş. Defterde bunlar hakkında, “kadimden er ocağı olup, bir senede üç kelimetullah hatmedüp sevabın Hazret i Hüdavendigar’a eda ettikleri, duaları makbul kimesneler ” denilmekteler. Bozkoyunluların diğer bir koluna ise Boz Geyiklüler denmiş. Bunlar Bektaşiymiş. Namlarını ise XV. Yüzyıl’da yaşamış Boz Geyiklü Dede’den almaktalarmış.

Bozgeyikli Dede’nin asıl adı Yusuf Nûrânî olup Hacı Bektaş Velî’nin talebelerindendir. Hacı Bektaş’ın yanında eğitimini tamamlayarak şimdi Suriye sınırları içinde bulunan Halep’in Mumbuç ilçesine bağlı kendi adıyla anılan Bozgeyikli köyüne yerleşmiştir. Hacı Bektaş Velî’nin yanındayken vazifeye hazır olduğunu göstermek maksadıyla topladığı odunları bir aslanın sırtına yükleyip kendisi de eline aldığı yılanla bir aslana binerek dergâha gelmiş, bunu gören hocası üzerine çıktığı duvarı yürüterek onu karşılamıştır şeklinde rivayetlere yer verilir. Böylece gösterdiği bu kerametle vazife üstlenebileceğini ispatlamıştır. Hacı Bektaş Velî bu kerametinden sonra bir çöveni  (asa,  değnek,  çomak) fırlatarak düştüğü yeri Bozgeyikli’nin vazife bölgesi olarak tayin eder. Çöven şimdiki türbenin olduğu yere düşer.  Bu menkıbede iki nokta üzerinde durulabilir. Bozgeyikli’nin vazife yerinin tayini biçimi Alevi-Bektaşi geleneği çerçevesinde olmuştur.  Hacı Bektaş Velî’nin görev yeri de Hoca Ahmed Yesevî’nin fırlattığı bir odunla (asa) belirlenmiştir. Böylesi önemli bir vazifede yer tayininin asanın kılavuzluğuna bırakılmış olması, ağaç kültüyle ilişkili olsa gerektir. Aynı zamanda ağacın asa/sopa formu insanlık tarafından bir otorite sembolü olarak da görülmüştür. Yanında taşıdıkları bu tamamlayıcı aksesuarın karşıdaki insan üzerinde yaratacağı etkiden faydalanmışlardır. Söz konusu çöven hâlen Bozgeyikli’nin korunan ve saygı duyulan emanetleri arasındadır. Diğer nokta ise Bozgeyikli ’ye verilen vazife, bunun bir menkıbeye dayandığı gerçeğini göz ardı etmemek kaydıyla, Osmanlı devletinin kuruluş ve yayılış devrinde gittiği bölgeleri Türkleştirmeye ve Müslümanlaştırmaya çalışarak önemli hizmetler görmüş alperenlerin hizmetlerini hatırlatmaktadır. Ancak Bozgeyikli’nin yaşadığı devirde kuruluş tamamlanmış,  gönderildiği coğrafya tamamen Müslümanlaşmış durumdadır.  Araştırmacı Necdet Sevinç (1993: 22-26), Müslümanlaşma süreci tamamlandıktan sonra bu Alperen mizaçlı din ulularının daha farklı vazifeler almış olabileceklerini belirterek, Bozgeyikli Dede’nin de Araplaşmayı önleyici ve Türkmen ittifakını sağlayıcı bir vazifesinin olabileceği ihtimali üzerinde durur.

“Bozgeyikli” lakabıyla anılmasında yalnızca geyik donuna girmesiyle ilgili kerameti etkili olmamıştır. Boz renkli geyik postundan bir hırka giymesi, boz bir geyiğe binmesi, bir zaman geyiklerle yaşaması, ailenin kadınlarının bu geyikleri sağması gibi anlatılar da bu adla anılmasında etkili olmuştur.

 

Bozgeyikli Dede Ocağı, XV.  yüzyıldan günümüze Halep Türkmenlerinin tek inanç merkezi olma özelliğini devam ettirmektedir. Halep’in Mumbuç kazasına bağlı Bozgeyikli Köyü’ndeki Bozgeyikli Dede türbesi (Ziyaret) ocağın merkezi konumundadır. Bozgeyikli Dede soyundan gelen ve Halep-Rakka illerinde Türkmenler arasında yaşayan ocakzâdelerin (Dedeler) ileri gelenleri bulundukları yerlerde zaviyeler açmışlardır. Söz konusu zaviyeler merkez ocağın birer şubesi gibi faaliyet göstermektedirler. Ancak zaviyelerin başındaki ocakzâdeler/şeyhler ve müritleri kendilerini Rufai ve Sünni olarak tanımlamaktadırlar.

 

Beydililerin yerleşim yerlerine dönecek olursak;

İran’a giden Beydililer, Safevi Devletinin kuruluşunda önemli rol oynayan Şamlu boyu içinde yer almışlar ve zamanla bu boyun en önde gelen grubunu oluşturmuşlardır. Beydili boy beyleri de Şah Tahmabs devrinden itibaren Safevi Devleti idaresinde yüksek mevkiler elde etmişlerdir. Özellikle I. Abbas döneminde bu boyun başındaki Zeynel Bey hem eşik ağası hem de Rey Valisi olmuş, Şah Safi zamanında başkumandanlık mevkiine getirilmiştir. Beydili beyleri XVIII. yüzyıla kadar İran devlet idaresindeki nüfuslarını sürdürmüştür. Daha sonrasında ise giderek tesirleri kaybolmaya başlamış ve aynı yüzyılda Beydili’ne ait bazı gruplar Azerbaycan bölgesinde yerleşik hayata geçmeye başlamışlarıdır. Fakat artık bugün Beydili adını taşıyan iskân birimleri yoktur ancak “Beydili ”şahıs adı ya da soyisim olarak yaşamaktadır.

XIII. yüzyılda Anadolu’ya gelen Beydililer, burada farklı bölgelere yerleşmişlerdir. Beydililer, Doğu Anadolu’da Kars, Ağrı, Erzurum, Erzincan çevresine; Güneydoğu Anadolu’da Şanlıurfa, Gaziantep, Adıyaman, Mardin çevresine; İç Anadolu’da Ankara, Yozgat, Karaman çevresine ve Akdeniz’de Mersin, Tarsus, Çukurova çevresine yerleşmişlerdir. XIII. yüzyıl sonunda kurulan Osmanlı Devleti’nin sınırları içerisinde yaşayan Beydililer, Orta Asya’daki yaşam tarzlarını Osmanlı tabiiyeti altında da yüzyıllar boyunca devam ettirdi. Beydililer, yaşam tarzlarının bir gereği olarak yaylak ve kışlaklar arasında göç ederken geçim kaynağı olarak hayvancılıkla uğraştı. Mevsimsel sıkıntılardan kaynaklı tarımdan verim alamayan Beydililerle Osmanlı arasında zaman zaman sıkıntı yaşanmıştır. Bu yaşanan olaylar üzerine Osmanlı Devleti tarafından bazı yerlere gönderilen Beydililerin zaman zaman isyan etmişliği de vardır. Bundan dolayı Avşar boyu kadar olmasa da çok fazla göç etmişlerdir. Boyların göçleri arasındaki en önemli sebeplerden biri de coğrafi duruma bağlı olarak icraatta olan geçimdir. Bölgelerin verimliliği üzerine şekillenen bir geçim kaynağı günümüze kadar gelmiştir özellikle Doğu Anadolu’da bulunan Beydililer geçimlerini hayvancılıkla, Güneydoğu’daki Beydili köyleri geçimlerini tarım ürünü yetiştirmekle sağlamışlar. Yine bu duruma benzer olarak Akdeniz’de bulunan Beydili köyleri geçimlerini hayvancılıkla, İç Anadolu Bölgesi’ndeki Beydililer tarımla geçimlerini temin etmişlerdir. Günümüzde dahi Karadeniz Bölgesi’nde bulunan Beydili köylerinin bir kısmında balıkçılık faaliyetleri de yapılmaktadır.  Geçimini tarımla sağlayan Beydili aşireti mensupları Doğu Anadolu’da daha çok arpa, buğday ve pancar ekerken; Güneydoğu’da bulunan Beydili köylerindeki halk bu ürünlere ek olarak pamuk, fıstık, üzüm, mısır, biber ve domates gibi ürünler ekmektedir. Ayrıca Karadenizdeki Beydili köylüleri geçimlerini fındıkla sağlamışlardır ve Akdeniz’deki Beydili köylülerinin bir kısmında ise bahçecilik faaliyetleri yürütülmektedir. Aynı zamanda hayvancılık faaliyetleri bakımından en önde gelen Doğu Anadolu’da yapılan büyükbaş hayvancılıktır. Buna karşılık Güneydoğu Anadolu ve Akdeniz bölgelerindeki Beydili köylerinde daha çok küçükbaş hayvancılık yapılmaktadır. Yapılan bu hayvancılık faaliyetleri fabrika halindeki büyük işletmeler değil, aile işletmeciliği şeklinde yapılmaktadır. Yetiştirilen hayvanların et ve sütünden faydalanılmaktadır. Bunun yanında Anadolu’nun farklı yerlerinde bulunan Beydili köylerinde az da olsa arıcılık faaliyetleri de yapılmaktadır.

Nasıl ki bölgeler arasında yapılan farklı meslek dalları boyların etkileşimini arttırmışsa aynı şekilde günümüze kadar gelen geleneklerimiz adetlerimiz yani topyekün kültürümüz de hem etkileşimlerimizi arttırmış hem de milli bütünlüğümüzü sağlayıcı etki bırakmıştır. Buna bağlı olarak bizi biz yapan unsurlar bahsedilen boylar arasında da temeli bir olmakla birlikte farklılıklar barındırmaktadır. Tarih seyri içerisinde kültürel zenginliğimizi gözler önüne sermiştir. Oyunlar konusunda bile özellikle bir boyun farklı coğrafi dağılım ve yerleşkelerine göre çeşitlilik gösterdiğini görüyoruz. Anadolu’nun farklı illerinde yaşayan Beydililerin oynadıkları bazı halkoyunları şunlardır:  düz oyun, göçer oyunu, hasat oyunu, helle-can, kımıl oyunu, oyuna davet ve sal oyunu gibi oyunlar oynanmaktadır. Bu oyunlar dışında ayrıca Adıyaman Beydilileri arasında ağırlama, barış, dıng, hallaç ve Türkan gibi oyunlar da oynanmaktadır. Ağrı Beydilileri arasında Ağrı sallaması, atabarı, basso (besra), benne ve bejne, koffi, meyriko, sarma, serhat barı ve zeyno gibi halkoyunları oynanmaktadır Beydilileri arasında hüdayda, yandım şeker oğlan, allım yeşillim ve name gelin gibi oyunlar sıklıkla oynanmaktadır. Erzincan Beydilileri arasında delilo, düz (melikşerif düzü), dik oyunu, üçayak oyunu, karabit oyunu, hoşbilezik gibi oyunlar erkekler tarafından oynanan oyunlarken; kadınlar arasında oynanan oyunlar da madımak, halay, karşılama, delikız oyunu gibi oyunlardır. Erzurum ilinde yaşayan Beydililer arasında oynanan oyunlar daha çok halay oyunlarıdır. Beydili köylerinde oynanan halaylarda kız ve erkekler ayrı ayrı oynar. Bazı düğünlerde ailelerin geleneklerine göre birlikte de oynandığı olmaktadır. Oyunlar oynanırken genellikle türkü söylenir. Erzurum Beydililerinin oynadığı oyunlar koçeri, narey, çepki, köroğlu barı, köylü kızı, tamzara ve Zeyno gibi oyunlardır. Kars Beydilileri arasında sıklıkla oynanan oyunlar üçayak, pappuri, döne, halay ve koçeri gibi oyunlardır. Bu oyunlarla birlikte hay molo, delilo, lorke, nare, çepik ve hey narı gibi oyunlarda Beydililer arasında oynanmaktadır. Şanlıurfa’da yaşayan Beydililer arasında düz (duzo), girani (ağır), delilo, çiftetelli, lorke, çepik, tek ayak, iki ayak, teşi ve kımıl gibi oyunlar oynanmaktadır.

BEYDİLİ BOYUNUN YERLEŞİM YERLERİ

Beydili (Ankara- Nallıhan)

Beydili (Çankırı- Orta(Ovacık)

Beydili (Çankırı- Ovacık)

Beydil (Çankırı- Çerkeş)

Beydili (Çorum- Merkez)

Beydili (Çorum- Bayat)

Beydili (Denizli- Çivril- Işıklı)

Beydili (Arabanbeydilli) (Gaziantep-Araban)

Beydili (Isparta- Sütçüler)

Beydili (İçel- Gülnar)

Beydili (Karaman)

Beydili (Sivas-Hafik)

 

KAYNAKÇA

Mehmet Nuri ŞANDA

İslam Ansiklopedisi

Oğuzlar- Faruk Sümer

Kişisel Görüşme/Mehmet Beydilli- Mehmet Şirin

Levent Köroğlu- Asiye Büyükbaş- Süleyman Badıllı(2017)

Doğu Anadolu Sosyal Bilimlerde Eğilimler Dergisi, Geçmişten Günümüze Beydili Aşireti

Kızıl Oğuzlardan Beğdili Türkmenleri (Fahrettin Öztoprak)

Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.