Çavuldur boyu, Oğuz boylarından Üçokların Gök Han Oğulları koluna bağlıdır. Çavuldur kelime olarak “nâmuslu ve ünü uzaklara yayılmış, uzakları aşmış” mânâsına gelir. Bu yönüyle Çavuldur bazı kaynaklarda “Çavundur” şeklinde de geçmektedir. Çavuldur, Kaşgarlı Mahmud’a göre “Çuvaldar” olarak adlandırılmış olup 20. Boy olarak sıraya konulmuştur. Buna mukabil Reşidüddin Attar’a göre ise Çavuldur olarak adlandırılmış ve 15. Boy olarak sıraya konulmuştur. Bu boyun diğer boyların da kendilerini simgeledikleri ongonlarına gelecek olursak kendi aralarında da “alâmet” olarak da adlandırılan “sungur/akdoğan” kuşunu görmekteyiz. Bu kuşu kendilerine simge olarak seçmelerinin sebebini savaşçı karakterine etki etmesinden çıkarabiliriz. Aynı zamanda Çavuldurların ününü uzaklara yaymasındaki mânâdan ise temkinli hareket etmeleri ve karşılaşacakları kötü olayları istişâre ederek önceden görebilmeleri adına yorumlayabilmekteyiz. Bundan dolayıdır ki sungur onlar için çok kıymetlidir ve inançlarına göre de yönlendirme veya haber göndermede yine bu kuşu kullanmaktadırlar. Çavuldur boyunun târihine bakacak olursak kaynaklara göre,10. yüzyılda diğer Oğuz boylarıyla birlikte yurtlarından Mangışlak/Siyahkuh yarımadasına göç etmişlerdir. Bir kısım Çavuldur grubu, Mangışlak’ta kalırken, bir kısmı Selçuklular’la birlikte Anadolu’ya gelmiştir. Bunların arasından Emir Çavuldur, Sultan Alparslan’ın; Çavuldur Çaka ise Danişmend Gazi’nin Anadolu fetihlerine komutan olarak iştirak etmişlerdir. Danişmendname de ise bunun delilini görmekteyiz, orada Çavuldur Çaka’dan övgüyle bahsedilmektedir. Emir Çavuldur, Artuk, Saltuk, Mengücek ve Danişmend ile Malazgirt Savaşı’nda bulunmuştur ve Anadolu’da Maraş ile Sarus(Sarız) yâni Kayseri bölgelerini fethetmiştir. Aynı zamanda bu akınlarla Çavuldurlardan Anadolu’ya gelip yerleşenler de olmuştur. Böylece tabiî olarak her yerleştikleri bölgede köy kurmuş ve bu köylere de tıpkı diğer boylarda olduğu gibi boylarının adlarını vermişlerdir. Bu bilgiye ise 16.yüzyılda Anadolu’da on altı, 20. yüzyılın ortalarında ise on yedi köyün tespit edilmiş olmasından bilmekteyiz. Elbette ki köyler kurulmadan önce Çavuldur boyunun özelinde neredeyse tüm Oğuz Boylarının yerleşkelerinden de bahsetmek gerekir. Yaylak ve kışlak adı verdiğimiz belirli bölgeler arasında yıllık yapılan göçlerle berâber bir yaşam modelimiz vardı. Boy beylerinin uzun süren istişâreleri sonucu kışlak ve yaylaklar belirlenir ve göç zamanında bütün boylar birbirlerinin nerede konaklayacağından haberdardır. Teşkîlâtlı bir şekilde hazırlıklar yapılır ve bu hazırlıklar aylarca öncesinden başlar. Her şey en küçük teferruatına kadar hazırlanır. Göç günü hareket her yerde aynı zamanda başlatılır. Kadınlar, yaylak yiyeceklerini torbalara doldururlar, yufkalar açılır, sürüler kontrol edilir. Yolculuğa dayanamayacak derecede zayıf olanlar kesilir ve göç şenliği gecesinde ateş üzerinde çevrilir. Aksakallı kişiler çadırda çadıra gezerek hazırlığın yolunda gidip gitmediğini kontrol eder. Göç gecesi güreşçiler güreş tutar, at yarışları yapılır, cirit oynanır, obanın orta yerine yakılmış koca bir ateşin çevresine toplanarak geleneksel oyunlar oynanır. Ve şafağın ilk ışığıyla birlikte yola düzülürler. Boylar aralarında bir günlük mesâfe olacak şekilde bütün boylar aynı gün yola çıkarlar. Bundan maksat sürülerin üst üste yığılmasını engelleyerek bir karışıklığa yer vermemektir. Yolda rahatsızlanan koyunlar, kuzular hemen orada kesilerek ilk mola yerlerinde ateş üzerinde çevrilir. Göç yolculuğunda erkekler atlara, kadınlar develere, çocuklar merkeplere binerek belki yüz kilometreyi aşan bir konvoy oluştururlar. Yaylaklara gelişi uğurlu saydıkları için vâdîleri törenle geçerler.
Çavuldurların, genel îtibâriyle zaman içerisinde yerleşke olarak baktığımızda çok fazla kalabalık oymakların arasında yer almadıklarını görmekteyiz. F. Sümer’e göre Çavuldurlar, ise; Mangışlak Yarımadasında (yani Kazakistan’ın güneybatısı, Hazar denizinin doğu kıyısında bir bölge) yaşamışlardır. Mangışlak aynı zamanda “bin kışlak” anlamına da gelir ki bu kelime ilk defa Dîvânü Lügâti’t Türk”te “dört yaşındaki koyun” yani “man yaşlığ koy” anlamına gelir. Kaşgarlı Mahmud ise bu bölgeye “Oğuzlar Ülkesi” olarak bakmıştır. Mangışlak’ta bulunan Türkmenler aynı zamanda Çavuldurlar, koyun ve at yetiştiriciliğinin yanında balıkçılıkla da ilgilenmişlerdir. Bu coğrafyanın toprağı verimsiz olduğu için tarım gelişmemiştir. Sovyet Rusya’nın baskısından dolayı bu bölgede kalan Türkmen boyları mescitlerini yeraltına yapmak zorunda kalmışlardır. Aynı zamanda bu bölgenin %90 kısmı Kazak Türkü fakat zamanla Rus ve Ukraynalı yabancılar da gelmişlerdir. 16.yüzyılda Boz-Ulus arasında görüldüğü söylenen F. Sümer, aynı zamanda küçük bir oymağının da Çorum sancağında bulunduğunu ifâde etmiştir. Hatta Osmancık kazasına bağlı Akça-Su köyüne yerleştikleri vergi kayıtlarından çıkmıştır. 1863 yılında Aral gölünün güney kıyısı ile Kara- Boğaz arasında yüz tutan Çavuldurların o zaman için 12000 çadır mevcuttur. Yine Faruk Sümer’e göre tahmînî şu obalardan meydana gelmişlerdir: Abdal, İğdir, Esenlu, Kara-Çavdur, Bozacu, Buruncuklu Şeyh…
Çavuldur boyunun en önemli komutanı olan Çaka Bey’den bahsedecek olursak:
İzmir’in ilk Türk beyi olan Çaka, Malazgirt zaferinden sonra “Anadolu’yu bir baştan bir başa fethetmiş olan” Selçuklu Beylerinden Danişmend Gazi’ye bağımlı bir beydi. Halil İnalcık’a göre de Çaka’nın Danişmend Bey’in maiyeti beylerinden Çavuldur Çaka olduğu tespit edilmiştir. Halil İnalcık kaleminden:
“Bizans İmparatoru Çaka’dan tahtı için ciddi bir biçimde korkuyordu. Çaka’ya karşı Konya Sultanı Kılıç Arslan’la diplomatik ilişki kurdu. Uç Türkmen beylerini hükmü altına almaya çalışan Kılıç Arslan (1093-1197) İznik’te yerleşmiş olup Çaka gibi ileri bölgelerde savaşan beyleri kendisine bağımlı kılmak istiyordu. Çaka ortadan kaldırılmalı idi. Selçuklu Sultanı müsâit davrandı. İmparator Alexios’un kızı Anna Komnena, sultana gönderilen mektubu eserine almıştır. Mektupta şu satırlar dikkate değer: “Senin sultanlığın babandan, dedendendir. Kızıyla evlendiğin için akraban Çaka, imparatora karşı savaş hazırlığı yapmakta ve kendini imparator îlân etmek istemektedir. Kendisi Roma tahtına layık olmadığını iyi bilir. Onun bu planları aynı zamanda sana (Sultan’a) karşıdır. Harekete geçmelisin, ben bu yandan onu Rum toprağından çıkarmak için harekete geçeceğim. Saltanatın için bu tehlikeyi düşünmeni tavsiye ederim. Bu adamı barış ile veya kılıç ile hükmün altına almanı dilerim. İki taraf arasında Çaka’ya karşı ittifak kararı alınır. Böylece Bizans diplomasisi Selçuklu Sultanını Çaka aleyhine çevirmeyi başarır. İmparator’un hîlesi başarılı oldu. Selçuklu Sultanı, ilerleme hattını Güney Marmara’ya, bir başka ifâdeyle kendi genişleme istikametine doğru yönelttiği görülen Çaka Bey hakkında şüpheye düşerek onun hedefinin gerçekten de kendisini olduğu zannına kapılmış, onun daha fazla güçlenmesinin kendisi ve devleti açısından tehdit olacağını düşünmeye başlamıştı. Bu düşünce, siyâset perspektifini kayınpederi ile birlikte Bizans’a karşı değil, tam aksine Bizans hîleleri ile kışkırtılarak akrabası, soydaşı ve müttefikine karşı kurmasına zemin hazırladı. Sonuç olarak Çaka Bey’in giderek artan kuvvetine müdâhale etmek üzere harekete geçti. O sırada Abidos önlerinde bulunan Çaka Bey, kuşkusuz Bizans İmparatoru’nun mektubundan haberdar olmadığı için damadının neden üzerine geldiğini anlayamamıştı. Olan biteni öğrenmek gayesi ile Sultan Kılınçarslan’ın yanına gitti. Görünürde kendisini çok iyi karşılayan damadı, şerefine tertip ettiği ziyâfet esnasında Çaka Bey’i katlettirdi. Bu şekilde Bizans İmparatoru diplomatik hîle yolunu kullanarak düşmanları üzerinde bir kez daha ve zahmetsiz bir zafer elde ediyor, İstanbul’u fethetmeyi hedefleyen Türkleri birbirlerine kırdırmak suretiyle varlığını hedef alan bir tehlikeyi daha elini hiçbir riske bulaştırmadan bertaraf ediyordu.
Türk denizcilik târihinin en önemli figürlerinden biri olmasının yanında Osmanlı öncesi dönemde İstanbul’un fethi düşüncesini âdeta siyâsî bir kızıl elmaya dönüştürerek bu özelliği ile devrin bütün Türkmen beylerinin arasında müstesnâ bir mevkii olan Çaka Bey’in katli, hiç kuşkusuz, tâbir yerindeyse ömrü uzayan Bizans açısından bir sevinç vesîlesi oldu. Haçlıların gelişine kadar bölgede varlıklarını sürdüren Türkmenler, I. Haçlı Seferi’nin ardından ya katledildiler ya da bu havâliden çıkarılarak Anadolu içlerine doğru sürüldüler. İzmir ancak Aydınoğlu Mehmet Bey’in 1317’de Kadife Kale’yi, oğlu Umur Bey’in 1329’da Liman Kalesi’ni fethi ile Türk yönetimine yeniden kavuşacak ve Çaka Bey’in büyük idealinin izleri, Batı Anadolu’da kurulan Türk beyliklerinden Osmanoğulları eliyle sürecekti.
Yerleşke bölgesi olan Mangışlak’ta ithafen yine bize Türk’ün töresini en iyi şekilde anlatan Dede Korkut’ta görmekteyiz. Kitapta geçen ifâdeler şunlardır:
Oğuzların Melallaşmakı
Günlerin birinde Bayındır Han toy alanında beyaz otağlar kurdurur. “İstişâremiz var.” der, ülke halkına haber verir. Bütün beyler istişâre toyuna katılır. Bu mecliste açlar doyurulur, çıplaklar giydirilir idi. Sonra meclis çok ısınır, muhabbetler artar. O an mecliste kimisi binek atını, kimisi koçunu, kimisi boğasını, kimisi erkek devesini, kimisi tazısını, kimisi kuşunu, kimisi ok yayını, kimisi süngüsünü, kimisi kendinin avcı olduğunu, kimisi mâhirliğini, kimisi mahâretini anlatır. Bu toplantıda Çovdur ili halkına yolbaşçılık yapan Akbay Han ve Karabay Han denen iki kardeş kendilerinin meşhur, çok güçlü, savaştığını yenen, çok güzel boğasını övmektedir. Onlara Bayat ili 8 Çovdur: Oğuzların 24 boyundan biri olan Çavuldur olmalıdır. Dede Korkut Destanı’nın Türkmenistan Boyları 21 halkına yolbaşçılık yapan Talav Han karşı çıkar, kendi boğasını över. Meclis ikiye bölünür. Kavga büyür. Kavga, hanlar hanı Bayındır Han’a haber verilir. Bayındır Han iki kardeş Akbay, Karabay ile Talav Han’ı yanına çağırır: “Sizler kırk gün boğanızı besleyip bakım yapın. Süsleyip savaş alanına getirin. Kimin boğası yenerse onun sözü doğru olur.” der. Bunlar da bu söylenenleri kabul ederler. Beyler kendi yurtlarına dönerler. Boğalarını güreşe hazırlarlar. Ancak Akbay ve Karabay kardeşlerin boğası bir gece çalınır, mescidin yanında öldürülür. Mescidin hocası Hoca Ahmet, Akbay ve Karabay kardeşleri mescidi kirletmekle suçlar. Akbay ve Karabay ise hem öküzlerini kaybetmiş hem de iftirâya uğramıştır. Aralarında kavga çıkar. Akbay ve Karabay tarafı çok kayıp verir. Bu duruma çok üzülen Çovuldurların beyleri Akbay ve Karabay oradan göçmeye karar verirler. Halk da bunu kabul eder. Altmış gün yürüyerek Mankışlak’a göçerler. Bayındır Han bakar ki Çavundurlar göçmüş. Kimse de nereye göçtüklerini bilmemektedir. Bayındır Han bu haberi duyduktan sonra İç Oğuz ve Dış Oğuz hanlarını çağırır. Olan üzücü olayı onlara anlatır. Bu iş hakkında ne yapılacağını onlardan sorar. Durumu baştan sona Bayındır Han’a anlatırlar. Toplantıda Talav Han, öküzü çalıp kestiğini îtiraf eder. Onu îdamla cezâlandırırlar. Salır Kazan Dede Korkut’u da yanına alarak Mankışlak’a gider. Çovuldurları geri getirmeye iknâ etmeye çalışırlar. Onlar geri dönmeyi kabul etmezler. Sonra Korkut Ata, Salır Kazan, kırk yiğit ile birlikte Türkistan’a dönerler. Çovdurlar ise Korkut Ata’nın ve Salır Kazan’ın nasîhatini dinlemezler. Onların nasîhatini dinlemeden Mangışlak’ta kalırlar.
ÇAVULDUR BOYUNUN YERLEŞİM YERLERİ
Çavuldur (Çavundur)……………………..Amasya-Merzifon
Aşağı Çavundur……………………………..Ankara-Çubuk
Yukarı Çavundur………………………….. Ankara-Çubuk
Turunçova (Çavdır)………………………Antalya-Finike
Çavdır…………………………………………. Antalya-Kaş-Kalkan
Çavdır…………………………………………. Aydın-Bozdoğan
Çavdır…………………………………………. Burdur-Gölhisar
Çavundur……………………………………..Çankırı-Kurşunlu-Atkaracalar
Çavundur (Licek/Lico)………………….Diyarbakır-Lice-Kayacık
Çavundur……………………………………..Isparta-Şarkikaraağaç
Çavundur……………………………………..Kastamonu (Merkez)
Çavundur……………………………………..Kastamonu-Kuzyaka
Çavdır………………………………………….Manisa-Soma
Çavdır………………………………………….Muğla-Ula-Kavaklıdere
KAYNAKÇA
Dede Korkut Hikâyeleri
Esir Türkler Özel Sayısı – Millî Eğitim ve Kültür – Alper Aksoy (Kaşkay Türkleri)
Faruk Sümer – Oğuzlar
Levent Kurgun – Türk Bilgisi
Osman Turan – İlk Büyük Türk Denizcisi Çaka Bey
Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.