“Resul Aleyhi’s-selam zamanına yakın Bayat boyundan Korkut Ata diler bir er kopdı. Oğuzun ol kişi tamam bilicisiydi. Ne dir ise olur idi. Korkut Ata, Oğuz kavmunın müşkilini hal ider-idi. Her ne iş olsa Korkut Ataya tanışmayınca işlemezler-idi. Her ne ki buyursa kabul iderler idi. Gayıbdan dürlü haber söyler idi. Hak Ta’ala anun könline ilham ider idi. Korkut Ata ayıtdı: Ahır zamanda hanlık gerü Kayıya dege, kimsene ellerinden almaya, ahır zaman olup kıyamet kopunca.”
Kayı kelimesi, “kuvvet ve kudret” anlamına gelip aynı zamanda Kayı boyu bizatihi varlığı nesilden nesile devam eden bir mananın özünü, siyasi ve askeri yapısının ise bu mana üzere güçlü olduğunu genetik şuurumuza işlemiştir. Bu mana ilk başından beri bize Anadolu’nun Türkleşme süreci içerisinde kuvvetle muhtemel yer edineceğini de göstermiş oluyor. Elbette onların Anadolu topraklarına yerleşmeleri ve burada tutunarak birçok yere yayılmaları yüzyıllar süren bir zaman dilimini kapsamıştır. Osmanlının tarihî kaynaklarında Kayılar, Oğuz Han’a dayandırılmıştır. Osmanlı ailesine hükümdarlık Tanrı tarafından verilmiştir inancı, bununla paralel olarak Türk devletlerindeki hâkimiyet anlayışında yer alan hükümdarlığın Tanrı’dan gelmesi yani “Kut alma” inancıyla örtüşmektedir. Bunu destekleyen kaynaklar da aynı zamanda bu zaman dilimini kemikleştirmiştir. Yani nesnelliğini desteklediğini görmekteyiz. Selçukluların mensup olduğu Kınık boyundan sonra ikinci sırada yer alan Kayı boyu hakkında önemli bilgiler veren Kaşgarlı Mahmud, eserinde bu boyu, “Kayıg” şeklinde ifade etmiştir. Kaşgarlı Mahmud eserinde Oğuzların Türkmen olduklarını ve bunların 22 bölükten oluştuğunu ifade etmiştir. Bunun yanı sıra Ebûlgazi Bahadır Han da Oğuz Han’ın büyük oğlu Kün Han’ın oğullarından birinin Kayı Han olduğunu belirtmiştir. Oğuzların en asil ve en şerefli boyu olarak kabul edilen Kayılar; Avşar, Beydili ve Yıva boyları gibi aralarından birçok hükümdar çıkaran boylar arasında yer almışlardır. Reşidüddin, Cami’üt-Tevarih adlı eserinde ise Kayı boyu, listenin en başında yer almıştır. Bu liste Oğuz boylarının, İslamiyet’ten önceye ait tarihlerindeki siyasî ve İçtimaî mevkileri esas alınarak yapılmış olduğundan Kayılar’ın listenin başında yer almaları, onların bu bakımlardan (siyasî ve İçtimaî mevki itibariyle) Oğuzlar’ın en mühim ve en asil boyu sayıldığını göstermiştir. Aynı zamanda Reşidüddin’in eserinde Türklerin tarihi bir bölümünün mevcut olması ve burada Müslüman Oğuz hükümdarı Ali Han zamanında, Amu suyunun (Seyhun) sol yakasında oturan ve 40 000 atlı çıkaran Oğuzlar’ın başında bilgin olarak Korkut Ata bulunuyordu. Korkut Ata bir rivayete göre Kayılar hakkında ‚ kıyamet kopuncaya kadar ahir zamanda hanlığın tekrardan Kayıya geçeceğini kimsenin bu hanlığı ellerinden alamayacağını belirtmesiyle aslında Kayıların siyasi gelecekleri hakkında da önemli bilgi vermiştir. Nitekim tarih de bize bunu delillerle, kaynaklarıyla gözler önüne sermiştir. Bu kaynaklar arasında “Lütfi Paşa Tarihi” dikkate değerdir. O, eserinde Sultan Osman’ın cülusunu naklederken “Oğuz töresi gereğince Oğuz neslinden kimse olmayacak hanlık ve padişahlık Kayı soyu var iken özge boy soyuna değmez.” ifadelerini kullanmış ve bu boyun Anadolu tarihinde yapacağı etkilerin farkına varmıştır. Selçuklular zamanında sağ kolun beylerbeyi yani Kayı boyu tarafından yönetildiği görülmektedir.
Osmanlı hânedanının Kayı boyundan olduğunu ilk defa söyleyen müellif, eserini II. Murad devrinde yazmış olan Yazıcı-Oğlu Ali’dir. Yazıcı-Oğlu Osman Bey’e:
“ Osman Ertuğrul oğlusun
Oğuz Kara Han neslisin
Hakkın bir kemter kulusun
İstanbul’u aç gülzâr yap”
Manzumesinden II. Murad’ın Oğuz boyuna verdiği ehemmiyet desteklenmiş oluyor.
Yine Kayılarla ilgili çalışmalar düzenleyen Yazıcıoğlu Ali, Alâeddin Keykubad dönemini anlatırken olayları Oğuz Destanına ve Türk töresine göre nakletmiştir. Onun ifadeleri şu şekildedir:
Hanların atası, Oğuz Han söyledi; -şöyle belirledi, töreyi, yolları ve yasaları; – şu şekilde öğüt verdi – töre oğullarına yol olsun diye – Dedi: Sonra Kayı, han olacağı için, – O, sağ kolun beylerbeyi ilân olunsun – Töreye göre sol kolda da beylerbeyi olacak, – O da Bayındır olmalı – Töre, kurallar ve ikramda yine şu düzende olmalı ey kardeşim; – Baştan Kayı oturacak; sonra Bayat, – sonra Alkaevli ve Karaevli…
Bunun etkisini Eskişehir bölgesinde yaşayan Kara-Keçili oymağında her yıl ziyaret edilen Ertuğrul Beyin türbesinde görmekteyiz. Ziyaret esnalarında her yıl şenlikler düzenlenirdi. Bu şuura sahip olan II. Abdülhamid, Kara-Keçililerin bu ziyaretine resmi bir mahiyet verip Kara- Keçili gençlerinin bulunduğu bir alay meydana getirmiştir ve adına da Ertuğrul alayı adını vermiştir. Daha sonrasında ise neslimize güç katan o marş bestelenmiştir:
“Ertuğrul’un ocağında uyandın, şehitlerin kanlarıyla boyandın”
Anadolu’nun Türk Vatanı haline gelme sürecinde önemli bir rol üstlenen Kayı’lar, Türk yapıcılığının en şerefli abidelerinden olan Osmanlı Devleti’nin çekirdeğini oluşturması açısından ne kadar önemli olup olmadığı tarihçiler arasında tartışma konusu yaratsa da bu önem su götürmez bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır. Bunu Kayıların Anadolu’ya geldiğinden beri arkasında bıraktığı ve süregelen bir kültür ve siyasi yapısıyla görmekteyiz. Kayı’lar, milli ananevi yapılarını yüzyıllarca korumak suretiyle Türklüğün temeline dayanak olarak yerleştirmişlerdir. Onların oluşturduğu bu miras Osmanlı Devleti içinde kendi kimliğini kazanmış ve gelişim göstererek daha geniş bir alanda varlığını sürdürmüştür. Devamlı bir gelişimi kendi kimliğinde işleyerek bir şahsiyet haline getiren Kayılar’ın bu denli başarılı olmalarının altında yatan önemli hususlardan biri de her atanın adaletli olması ve her oğula bunu miras bırakmasıydı. Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil’in Rahmetli Prof. Erol Güngör’ü anlatırken onun ifadesini şöyle aktarmıştır: “Bizim medeniyet eserlerimizin ve kültür kıymetlerimizin adeta imbikten geçmiş, numunelerini vermiş ve yapıcı gücümüzün en yüksek sembolü haline gelmiş Osmanlı Devletinin başarılarındaki sır” bugün dahi tam olarak çözülememektedir. Zira yetmiş iki millete kendini sevdirmek ve onları yüz yıllarca huzur ve refah içerisinde idare etmek öyle kılıçla, topla, tüfekle, akça ile olacak işler değildir. İşte, bunun bir örneğini yine Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil’in “Kayı” adlı eserinde Osmanlı Devletinin kurucusu olan Osman Gazi’de bir misalle görmekteyiz. Şöyle ki:
Eskişehir yöresinde Hamam mevkiinde kurulan bir pazarda Germiyanlı’nın birisi Bilecik Rumlarından bir kişiden bardak satın almış ancak parasını ödememişti. O kimse Osman Gazi’ye gelerek şikâyette bulundu. Osman Gazi, adamı çağırtıp Rum’un hakkını alıverdiği gibi şiddetli de azarladı. Ardından pazarlarda tellallar gezdirip kimsenin Müslim, gayri Müslim kimseye zulmetmemesini, haksızlığa uğrayanların kendisine müracaat etmesini duyurdu.
Yine Osman Gazinin kılıç hakkı ile fethettiği Karacahisar’da Pazar kurulmaya başlanmıştı. Germiyan vilayetinden bir kimse galip Osman Gazi’nin huzuruna vardı ve “Bu pazarın bacını bana satın” dedi.
Osman Gazi: “Bac da ne ki? Diye sorunca o şahıs:
“Pazara yük getiren herkesten akça almaya denir.” Dedi. Osman Gazi:
“ Bu pazara gelenlerden alacağın mı var ki, onlardan akçe isteyeceksin” deyince adam: “Bu eskiden beri adettir. Her yükten padişah için akça alırlar” dedi. Osman Gazi hiddetlendi:
“Bugüne kadar, böyle bir şeyin ille de alınması icap ettiğini ne bir din kitabında okumuş ne de bir âlimin sohbetinde duymuştum.” Bu Hak Teâlâ’nın buyruğu mu, peygamber sözü mü, yoksa her ilin padişahı kendisi mi uydurmuş?”
Adam bu sözlere:
“Evvelden beri hükümdar töresidir.” Diyerek cevap verince Osman Gazi Allahu Teâlâ’nın ve Resulünün emri olmayan bir şey hususundaki bu gayretkeşliğe iyiden hiddetlendi ve:
“Yürü, artık buralarda görünme, yoksa sana fena zararım dokunur. Malını kendi eli, kendi alın teri ile kazanmış kimsenin bana ne borcu var ki havadan akçe versin.” Deyip adamı kovdu. Yanındaki dostları onun bu sözlerini işitince:
“Size bir şey vermeleri gerekmezse de pazarı bekleyenlerin emekleri zayi olmasın diye bir şey vermeleri iyi olur.” Demeleri üzerine Osman Gazi:
“Mademki böyle dersiniz bir yükü satan kimse iki akçe versin. Satmayan hiçbir şey vermesin. Ayrıca her kime bir timar verirsem sebepsiz yere kimse timarı ondan almasın. O kişi ölünce oğluna versinler. Eğer çocuk küçük olursa hizmetkârları çocuk sefere yarayışlı hale gelinceye kadar sefere gitsinler. Eğer bu kanunu her kim bozarsa yahut benim neslime başka bir kanun öğretirse Allahü Teâlâ onu dünya ve ahirette zelil eylesin.”
İlk Osmanlı tarihçilerinden Ahmedî, Dastân ve Tevârih-i Mülûk-i Âl-i Osman isimli eserine işte bu adil idareye işaret ederek başlıyordu.
“Zulüm, kanun ve düzen maskesine sokulunca
Halk tarafından kolaylıkla adalet sanılır.
Bu zulmün ustalarının hikâyesi çok nakledildi,
Gelin şimdi adalet ustalarını, Osmanlıları anlatalım
Bu hükümdarları tanıyalım, kutlayalım”
…Nesillerce süren bu anlayışın tohumları oğullara miras olarak kalmıştır.
Yer Adları Araştırması
Faruk Sümer’in araştırmaları sonucunda; Kayı boyu, Oğuz boylarına ait yer adları hakkında XVI. yüzyılda yazılmış defterler üzerinde yaptığımız araştırmaya göre meydana getirilen listede 94 yer adı ile en başta gelmektedir. Şebin Kara-Kisar ve Kemah’tan başlayan bu Kayı yer adlan Muğla ve Manisa’ya kadar yayılmış bir halde bulunmaktadır. Kayı adlı oymaklara gelince, Kayılar bu hususta da en fazla teşekküllere sahip bulunan iki boydan (diğeri Avşar) biridir. Yer adlarında olduğu gibi, oymaklar hususunda da Kayı ile Avşar bir biri ile baş başa gitmektedir. Bu Kayı oymakları, Avşar, Bayat ve diğer birçok boyun aksine olarak, Yörükler arasında, yani Anadolu’nun orta ve batı taraflarında bulunmaktadır.
- A t- Çeken: Konya bölgesindeki Kayı oymağı, At-Çeken topluluğuna mensup olup, Lârende (bugün Karaman) kasabasının kuzey ve doğu taraflarındaki toprakları kaplayan Bayburd kazasında yaşamaktadır. Bu oymağın, II. Bâyezid devrinde 260 ı evli olmak üzere 343, I. Selim zamanında, 475 i evli olmak üzere, 680 vergi nüfusuna sahipliği görülüyor. Diğer taraftan bu Kayı oymağının hemen bütün mensupları sipahi oğulları idiler. Oymağın bahsedilen zamanlarda elinde bulunan ekinlikleri yani çiftçilik yaptıkları yurtları (mezra) şunlardı: Yassı-Üyük, Erence, Arslanlu-Virânı, İnlu-Virânı. Bostanlu, Günü, Karaca-Kaya, Kınık, Gencek adlı ekinlikler de Aksaklu oymağı ile eski zamanlardan beri oturageldikleri yurtları idi. Konya Kayıları’nın 1547 de Kapanlar, Gök-Köy, İbrahim, Divâneler, Gebeciler ve belki de Kayı Hüyüğü adlı köylerde yerleştikleri görülüyor. Bu Kayı oymağının yaşadığı zamanda Konya bölgesinde, Kayı adlı 6 köy vardı.
- Ankara. Görüldüğü gibi, Ankara sancağında, Kayı adlı 4 yer adı olmasına rağmen, nüfusu çok bir Kayı oymağı yoktur. Bu adda Ankara Yörükleri arasında pek küçük bir oymak vardır ki bu da Kayıcık adlı bir köyde yaşamaktadır. Bu Kayıcık köyü Ankara ile Ayaş arasındaki, Murtaza- Abâd kazasına bağlı Kayıcık köyü olsa gerektir. XVI. yüzyıldaki bu küçük Kayı teşekkülünün eski ve oldukça büyük bir Kayı oymağının kalıntısı olması muhtemeldir.
- Hamid (Isparta) : XVI. yüzyılda bir Kayı oymağı da Hamid sancağının Eğridir kazasında yaşamaktadır. Bu oymağın Kanunî devrinde 118 vergi nüfusu vardı. Aynı sancakta Kayı adlı 5 köy de görülmektedir
- Denizli: XVI. yüzyılda en büyük Kayı oymağı, Denizli’nin kuzeyinde yaşamaktadır. Başlıca Kaş- Yenicesi, Aydos ve Şeyhlu kazalarında yaşayan bu Kayı oymağı Kanunî devrinde 35 köyde yurt tutmuş bulunuyordu. Bu oymağın evli vergi nüfusunun 1123, bekâr vergi nüfusunun 223 olduğu ve her yıl devlete 42 000 akça vergi verdiği görülüyor. Bu Kayı teşekkülünün oturduğu köylerden hiç biri Kayı adım taşımıyor. 978 (1570-1571) tarihli bir hükümde bu Kayı Yörükleri ’nin vergilerinin tahsiline kadıların müdahale etmemeleri emrediliyor.
- Menteşe: İkinci kalabalık bir Kayı teşekkülü de bu sancakta yaşıyor. Bu Kayı teşekkülü, adı geçen sancağın Köyceğiz-Ayasuluğ ( Selçuk) arasındaki köylerinde oturmaktadır. Yavuz Selim devrinde tir (ok) adı ile 14 kola ayrılan Menteşe Kayılan, 892 vergi evine sahip idiler; 1553 tarihinde ise vergi evleri 1034 olarak hesap edilmiştir. Bunların da yurt tuttukları köylerden hiç biri Kayı adını taşımıyor. Lâkin aynı bölgede, aynı devirde 6 köyün Kayı adını taşıdığı görülmektedir ki, bunlardan hiç birinin adı zamanımıza kadar gelmemiştir. Menteşe Kayılan doğrudan doğruya Denizli Kayılarının bir parçası olsa gerektir. Bunların da, İbn Said’in (X III. yüzyılın ikinci yarısı) nüfuslarını takriben 200 000 çadır olarak gösterdiği Denizli Uç Türkmenlerinin kalıntılarından olmaları pek muhtemeldir. Menteşe bölgesinde Kayılar ile birlikte Kızıl-Keçili ve Hor zum adlı oymakların da yaşadıkları görülüyor ki, bunlardan sonuncu isim Harizm’den getirilmektedir.
- Saru-Han: Bu sancakta her hangi bir Kayı oymağının varlığına dair tahrir defterlerinde bir kayda rast gelinmiyor. Ancak, XVI. yüzyılın ortalarına ait bir vesikadan bu adda bir oymağın Çoban oymağı ile Karaman-Kayası denilen yerde yaşadıkları anlaşılıyor.
- Kara-Hisar (Afyon): Yine başka bir vesikadan bu boya mensup bir oymağın da Kara-Hisar sancağının Sandıklı kazasında yaşadığı görülüyor. 967 (1559-1560) tarihini taşıyan bu vesikada Sandıklıya bağlı Kayı oymağının yine aynı kaza dâhilindeki bir köy halkı ile Kaplan-Alanı adlı bir yaylak hususunda çekişmekte olduklarından bahsedilmektedir. Bu oymağa da tahrir defterlerinde rast gelinememiştir.
- Sis (Kozan) : Anadolu’daki sonucu Kayı teşekkülü Sis (Kozan) sancağı oymakları arasında görülmektedir. 29 evden (hâne) ibaret olan bu küçük Kayı oymağı Kutlu Beğ – Hacılı adlı bir teşekküle tâbi bulunmaktadır. Defterlerde bu Kutlu Beğ – Hacılı teşekkülü aynı sancaktaki Avşar, Kavurğalu, Ayru-Damlu, Savcı-Hacılu adlı büyük teşekküller gibi, tâife kelimesi ile vasıflanmakta ise de, nüfusu pek az olup, ancak 42 vergi evidir. Bununla birlikte bu Kutlu Beğ-Haculu tâifesinin Savcı Hacılılarının bir kolu olması mümkündür. İşte XVI. yüzyıldaki Kayılar’a dair bilgiler bunlardan ibarettir. Yukarıda araştırmalarımızın bir sonucu olarak, Kayılar’ın XVI. yüzyılda Anadolu’da, en fazla yer adına ve hatta oymaklara sahip bir boy olduğunu söylemiştik. Bunlar, Oğuzlar’m İslamiyet’ten önceki tarihlerinde mühim bir mevkii olan bu asil teşekkülün, aynı zamanda Anadolu’nun fetih ve iskânında da en büyük rolü oynamış bir boy -veya bir kaç boydan biri- olduğunu göstermektedir. XVI. yüzyılda Anadolu’da bulunan bu 94 Kayı yer adından, İçişleri Bakanlığı’nın Türkiye’de meskûn yerler kılavuzu adlı kitabında ancak 25 i görülmektedir.
- Hazar-Ötesi Türkmenleri: Kayılardan bir kol da batıya göç etmeyerek Hazar-Ötesi Türkmenleri arasında kalmıştır. Ebû’l-Gazi’- de ve diğer kaynaklarda bu Kayılar’dan hiç bahsedilmemesi onların nüfusça pek kalabalık olmamalarından ileri gelse gerektir. Bu Kayılar iki küçük bölük halinde, ancak XIX. yüzyıldaki Avrupalı seyyahların listelerinde görülebiliyor. Bu Kayı bölüğünden biri Curcan bölgesindeki Göklen topluluğu arasında, diğeri de Ğay adı ile Ali-eli içinde bulunmaktadır.
KAYILARIN GÜNÜMÜZDE BELLİ BAŞLI YERLEŞİM BÖLGELERİ
Kayıhan-Afyon-Emirdağ
Karaçavuş (Kürtler kayı)-Amasya
Kayı (Balakayı)-Ankara-Yenimahalle-Kazan
Yenikayı (Zirkayı ) Ankara-Yenimahalle-Yenikent
Kayı-Ankara-Güdül
Kayısopran-Bolu-Gerede
Kayı-Burdur-Çeltikçi
Demirli (Kayı)- Burdur-Ağlasun-Karaaliler
Kayıçivi-Çankırı-Kargın
Gölezkayı- Çankırı-Eldivan
Hisarcıkkayı- Çankırı- Eldivan
Kayı-Çankırı-Ilgaz-Belören
Kayılar (Kayıbekir) Çankırı-Orta
Kayıören-Çankırı-Orta
Çaparkayı- Çankırı-Şabanözü
Kayı- Çorum-Merkez
Kayı-Çorum-İskilip
Kayı-Çorum-Mecitözü
Kayhan (Kayhanköy )- Denizli-Merkez
Kayı (Selmik)- Diyarbakır-Bismil-Yukarısalat
Kayı (Yukarışingirik)- Diyarbakır-Dicle
Kayı- Erzincan-Refaiye-Akarsu
Kayı-Eskişehir-Çifteler
Kayı- Eskişehir-Mihalıççık
Kayhan (Kayıhan)- Giresun-Bulancak
Kayı- Isparta (Merkez)
Kayı-Kastamonu-Kuzkaya
Kurtkayı (Merzuklar)- Kastamonu- Kuzkaya
Kayıköy-Kastamonu-Daday
Aşağıkayı- Kastamonu-Tosya
Yukarıkayı-Kastamonu-Tosya
Kayıcılar- Konya-Bozkır-Belören
Kayı-Kütahya-Emet
Kayı-Kütahya-Tavşanlı
Kayı-Nevşehir-Hacıbektaş
Kayı- Niğde-Bor
Kayı (Hedil)- Mardin-İdil-Haberli
Kayı-Sivas-Suşehri-Akıncılar
Kayı-Tekirdağ (Merkez)
KAYNAKÇA
*TDV İSLAM ANSİKLOPEDİSİ
*FARUK SÜMER- OĞUZLAR
*PROF. DR. AHMET ŞİMŞİRGİL- KAYI
*EROL KÜRKÇÜOĞLU, ANADOLU’NUN PARLAYAN YÜZÜ; KAYILAR
Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.