Her insan, varlığının kabul edilmesi, bilinip, tanınmak ve anlaşılmak gayretiyle çırpınıp durmaktadır. Her bir insan ferdinin bu gayretleri; bilgi, inanç ve becerisine bağlı olarak kendi şartlarında kendisine has özellikler taşır. İnsanın his, düşünce ve inanç dünyasına bağlı olarak gerçekleştirdiği ameller/eylemler bize, onu anlamak konusunda yol gösterirler. Türk-İslâm târihi, anlaşılmayı bekleyen binlerce târihî şahsiyetle, bizleri beklemektedir. S. Ahmed Arvasi (Allah ona rahmet etsin), 20.yüzyılın son çeyreğine damgasını vurmuş münevverlerimizden biri olarak bizim tarafımızdan anlaşılmayı ve anlatılmayı beklemektedir. Arvasi; eğitimci, yazar, sosyolog, pedagog ve estetikçi olarak ayrı ayrı ve bir bütün olarak araştıracak ve “oğuz’un çocuklarına” tanıtacak hamiyetli, vefâlı insanları hasretle beklemektedir.
Arvasi’nin his dünyası gâyet berraktır. O, kendini samîmî olarak “Türk hisseder”, kendi ifâdesiyle “oğuz’un çocuklarına” Türk’ü anlatır. Târihî tecrübemizden, Türk’ün târihte neler yapabildiğinden yola çıkarak bugün ve yarın neler yapabileceğini göstermeye çalışır. Arvasi’nin düşünce dünyası Türk Milleti’ne duyduğu derin sevgi ve bağlılık üzerine inşâ olmuştur. O, kendisini “Türk Milliyetçisi” olarak târif ederken aynı zamanda ideolojisinin “Türk Milliyetçiliği” olduğunu, “Türkçülüğün” ayrı bir ideoloji olmadığını, Türk Milliyetçiliği’nin “özel adı” olduğunu ifâde eder. Arvasi, Türk Milliyetçiliği’nin, Türk Milleti’nin meşrû ve haklı dâvâsının ideolojisi olduğunu söyler. Milliyetçiliği, bir milletin sâhip olduğu bütün maddî- mânevî değer ve varlıkları; içeriden ve dışarıdan sömürtmeme, istismar ettirmeme, koruyup geliştirerek “târihin sonuna” kadar yaşatma dâvâsı olarak târif eden Arvasi, bütün dâvâların dâvâsı olarak “insanın istismarına, sömürüsüne” karşı çıkmak olduğunu söyler. Türk Milleti’nin târihinin karakteristik özelliği “insanın istismar ve sömürüsüne“ son verme mücadelesi olduğunu anlatır. Her türlü etnik düşünce ve faâliyetin, emperyalizmin, Türk Milleti’ni bölme ve parçalama oyunun bir parçası olduğunu söyleyen Arvasi, emperyalizmin her renk ve türüne karşı olduğunu ifâde eder. “Türklük düşmanlığının İslâmlık düşmanlığı, İslâmlık düşmanlığının da Türklük düşmanlığı” olduğunu söyleyen Arvasi, Türk insanının bu oyunlara aldanmamaları için elinden geleni yapar.
Arvasi’nin inanç dünyası, “Allah’a ve Resûlü’ne” sarsılmaz ve kopmaz bir bağla bağlı olarak görünmektedir. Onun bütün düşünce ve hayatının merkezinde “vahiy ve sünnet” yer almaktadır. Samîmî bir mümin/Müslüman olarak, bütün Müslümanlar için düşünür ve ıstırap duyar.
Yazdığı “İlm-i Hâl” adlı eserinde; “kendilerini, düşmanlarının merhametine terk eden toplumların/Müslüman milletlerin ya köle olacağını ya da yok olacaklarını” ısrarla söyler. İlm-i Hâl, vahyin aydınlığında, şanlı kurtarıcımızın (Ona salât ve selâm olsun) sünnetinin ışığında ve izinde bir müminin/Müslümanın doğumundan ölümüne nasıl yaşayacağını ve hayatının ölçülerini bildirir. Arvasi’nin İlm-i Hâl’i: Mümin insanda yeni düşünce ufukları açar, ufkunu genişletir-geliştirir; doğru, güzel ve iyi bir varlık tasavvuru ve buna bağlı bir bakış açısı kazandırır. Filistin’de, Yemen’de, Afrika’da, Balkanlar’da, Arakan’da, Doğu Türkistan’da ve dünyanın her bir köşesinde haksızlığa, katliama, adâletsizliğe, zulme maruz kalan Müslümanların ıstırabını duyduğu gibi istismar edilen, sömürülen insanlığın da ıstırabını duyar. Hem millettaşı hem de dindaşı olan Türk Milleti’nin uğradığı haksızlık, katliam, sömürü ve zulüm, Onun duyduğu ıstırabı katbekat arttırır. Bu haksızlık, katliam, sömürü ve zulüm düzenine karşı Türklüğü ve Müslümanları; birlik olmaya, yardımlaşma ve dayanışmaya davet eder. “Türklüğün yükselmesinin İslâm’ın yükselmesi, İslâm’ın yükselmesinin de Türklüğün yükselmesi” demek olduğunu söyleyen Arvasi, Türk Milleti’nin her alanda ve anlamda yükselmesi için bütün varlığıyla çalışır. Arap coğrafyası, Kuzey Afrika, Hint alt kıtası ve Türk dünyasının bir laboratuvar adamı hassasiyetliyle ele alıp inceleyen Arvasi, “islâm’ın ve insanlığın yükselişinin” Türk Milletiyle mümkün olabileceğine, bunu ancak Türk Milleti’nin yapabileceğine bütün kalbi ile îman eder. Bu îmanı, Ülkücü Türk gençlerinin gerçekleştireceğini ifâde ederken, aynı zamanda “ülkücü gençliğe” ne kadar inanıp güvendiğini ve onlardan neler beklediğini de ifâde etmiş olmaktadır.
Bir eğitimci olarak Arvasi, şanlı kurtarıcımız Hz. Muhammed’i (O’na salât ve selâm olsun) örnek almış, bizzat yaparak-yaşayarak yol göstermiş, genç insanlarımıza yeni ufuklar kazandırmıştır. Türk gençlerine, Türk olmanın yüceliğini, Türk kalarak ve millî kimliğimizi koruyup geliştirerek de ilerleyip gelişebileceğimizi göstermiş ve anlatmıştır. Millî eğitimin; insanımızın şahsiyetini, millî kimliğini inşâ ederken onun kendisine mahsus kâbiliyet ve yeteneğini keşfedip geliştirme, imkân ve fırsatı vermesi, millî ve beşerî tecrübeyi bir terkip halinde insanımıza aktarması gerektiğinin üzerinde ısrarla durur. Arvasi’ye göre: “bir milletin en değerli ham maddesi, insandır. İnsan ham maddesini doğru-güzel ve iyi olarak işleyip değerlendiremeyen toplumlar, bunu yapabilen milletlerin kölesi olur veya yok olmaya mahkûm olur.” Başta millî eğitim olmak üzere bütün eğitim faâliyetleri, insan ham maddemizi, bugünün ve yarının ihtiyaçlarına göre, mutlaka millî tecrübe ve kimliğimiz göz önüne alınarak düzenlenmesini zarûrî görür.
Bir yazar olarak, inandığı ve yaşadığı “Türk ve İslâm Ülküsü’nü” okurlarıyla özellikle gençlerle Hergün gazetesindeki köşesinde paylaşır. Türk gençliğine, Türklük ve İslâm ülküsünü anlatarak, onların “Ülkücü Türk genci” olarak yetişmesini arzu eder. Hergün gazetesindeki köşe yazıları, “Türk-İslâm Ülküsü” adıyla kitaplaştırarak, üç cilt olarak yayımlanır.
Diyalektiğimiz-Estetiğimiz adlı eserinde, düşünce sisteminin mantığını ve estetik ölçüleri hakkındaki kanaat ve düşüncelerini paylaşır. “bizim diyalektiğimiz, bizim aksiyonumuz, bizim metodumuz şu: Bizde esas, Allah’ı aramaktır… Eşyaya, maddeye, varlığa, nizama hep bu gözle, bu bakışla bakarız. Biz maddeye bakarken mânâya ulaşırız. Biz kesrete bakarken tevhidi ararız…“ “Bize göre bu âlem, başka bir âlemin anahtarıdır…” İlk kitabı olan “Kendini Arayan İnsan” adlı eserinde, insanı, diğer canlılarla olan benzerlikler ve farklılıklarıyla ortaya koyar. Her canlı grubuna ait özellikleri tek tek ele alır, etraflıca tahlil eder. İnsana ait özelliklerin ve insanla doğrudan ilgili konular üzerinde ayrıca/özellikle durup onları târif ve tahlil eder. İnsan ve İnsan Ötesi’nde, insan tiplerinden, insanın hür oluşundan, hür insanın haksızlık, istismar ve zulme karşı mücadele etme özelliğinden bahseder. Arvasi, bütün eserlerinde insana seslenir. Onun his, düşünce ve mânâ dünyasının veya başka bir ifâdeyle zihniyet dünyasının doğru-güzel ve iyi olarak inşâ olmasını arzu eder.
Bir sosyolog olarak Arvasi, Türk kültürünü, Türk inancını, Türk ailesini kendisine konu olarak alır. Türk kültürü, inancı ve ailesini hedef alan ideolojilere karşı bir savunma hattı kurarak, insanımızı özellikle de gençlerimizi bu kültürel ve ideolojik saldıralar hakkında bilgilendirerek, onları uyarmaya, uyanık olmaya çağırır. Kültürümüz, inancımız ve ailemizin temel değerleri/ölçüleri üzerinde durarak, kaynağını ve niçin öyle olduğunu îzah ederek, kültür inanç ve aileyi güçlendirme faâliyetini yürütür. Marksizmin-Sosyalizmin, Kapitalizmin ve diğer felsefî, düşünce ve ideolojilerin, kadını nasıl istismar ettiğini, bir eşya derekesine düşürdüğünü gözler önüne sererken; Türk ailesinde kadının, târihî tecrübe ve vahyin aydınlığında yüce ve şerefli bir mertebeye yerleştirildiğini de gösterir.
“Yaşadığını yazan, yazdığını yaşayan ve insanları fazîletli bir finaliteye çağıran bilge bir şahsiyet olan Arvasi, Türk Milleti’nin hasret duyduğu kâmil ve millî bir münevverdir.” “Bizim medeniyetimiz, Türk millî dehâsı, İslâm ahlâkı ve en ileri müesseseler üzerine kurulu bir terkipten ibarettir” diyen Arvasi, yeniden ve yeni bir Türk-İslâm medeniyetinin kurulacağına ve bunu “Ülkücü gençliğin” gerçekleştireceğine dâir inancını defaâtle ifâde eder. O, Türk Milleti’nin ve İslâm’ın yüceltilmesi için yapılmasını zarûrî gördüğü her hamleyi,” Ülkücü gençlikten” beklediğini, Türk Ülkücülerinin bunu yapacağını ifâde ederek, “Ülkücü gençliğe” ne kadar güvendiğini, ümitvar olduğunu da belirtmektedir. Kendisini Türk Milliyetçisi olarak ifâde eden Arvasi, ele aldığı konuları da bu bakış açısıyla değerlendirmiş ve yorumlamıştır.
Bu söz de onundur: “bugünkü bilgilerimle Afrika’da doğup yaşasaydım, yine Türk Milliyetçisi olurdum.” Hiçbir tarîkata mensup olmadığını, olmayı da düşünmediğini söyleyen Arvasi, “tarîkatları madrabazların elinden derhal kurtarılmalıdır.” tespitinde bulunur. Vahyin aydınlığında, “şanlı kurtarıcımızın” (O’na salât selâm olsun) izinde, “sünnet ve cemaât ehlî” bir mümin/Müslüman olarak, sahâbeyi (Allah onlardan râzı olsun) sever, Tâbiine hürmet eder. Başta İmam-ı Âzam olmak üzere bütün müctehid imamları; İmam-ı Mâtürîdî ve Eşari’yi, Gazzâlî ve İmam-ı Rabbânî’yi kendisine rehber olarak görür. Bilge Kağan’dan Satuk Buğra Han’a, Alparslan’dan Fatih’e… Türk târihine mâl olmuş şahsiyetleri Türk gençlerinin tanıması gerektiğini de sık sık dile getirir.
Mamak’taki zulüm günlerinden sonra Erenköy’deki evinin kapısı, “oğuz’un çocuklarına” hiç kapanmaz, kapı ardına kadar açılır. Mütevâzî evinde haftanın belirli günlerinde “oğuz’un çocuklarıyla” “özel sohbetler” kendi deyimiyle “hasb-î hâller” gerçekleştirilir. Bir yandan da Türkiye gazetesinde “hasb-î hâl” köşesinde yazı yazmaya devam eder. Bu yazılar, altı cilt halinde kitaplaştırılır ve yayımlanır. Şâirlik tarafı da olan Arvasi’nin ayrıca şiir kitabı da bulunmaktadır.
Bütün hayatını, “Türklüğün ve İslâm’ın” yüceltilmesine, Türk gençlerinin eğitilmesine adayan Arvasi; zaman zaman iftiralara maruz kalmış, sıkıntılar çekmiştir. Bugün de onun bir tek kitabını bile okumamış olanlarca iftiraya uğramaya devam ediyor. İftiracıların iftirasından, cahillerin densizliğinden Allah’a sığınırız.
Daktilosunun başında Türk Milleti’nin yücelmesi, Türk gençlerinin aydınlanması için yazı yazarken 31 Aralık’ta kalp krizi geçirerek çok sevdiği şanlı kurtarıcımızın sohbet halkasındaki yerini aldı. S. Ahmed Arvasi’ye, dâvâ ve mücadele arkadaşlarından rahmet-i rahmana kavuşanlara binlerce selâm ve Fâtiha…
“İşte gördük seni dünya,
Ne gerçeksin ne de rüya,
Bir resim çizilmiş suya…
Sahte ışık, sahte boya.”
S.Ahmed Arvasi
Kendi adıma söylüyorum, biz Arvasi’yi ve dâvâ arkadaşlarını hakkıyla anlayamadık ve bu sebeple bu haldeyiz. Tekrar söylüyorum, “onlar” bizler tarafından anlaşılmayı ümit ettiler ve bekliyorlar… Bize bir emânet bıraktılar; “Türklük ve İslâm Ülküsü”, bu emânet ona sâhip çıkanların ellerinde yükselecektir…
Selâm, muhabbet ve duâ ile…
Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.