Oğuz Boyları içerinden Bozok koluna mensup olan Döğer Boyu, Oğuz Kağan’ın oğlu Ay Han’ın soyundan gelmektedir. Kaşgarlı Mahmud, Divan-ı Lügat’it- Türk’te Döğer Boyu aynı zamanda “Töker” olarak da kullanılmış ve Oğuz Boyları sıralamasının içerisinde 18. sırada yerini almıştır. Kelime mânâsı olarak “toplanmak, bir yere gelmek” anlamında kullanıldığı gibi aynı zamanda da “derlenmek, toplanmak ve oba kurmak” anlamına da gelmektedir. Yine boylarla ilgili geniş çaplı araştırma yapmış olan Reşidüddin’de ise Döğerlerin adını “toplanmak için” olarak ele alıp ülüşünün yâni şölenlerde koyundan yenilen kısmı belirtirken ise “aşığlu” olarak ifâde etmiştir. Aynı zamanda Tokar/Töker/Döğer olarak da dile getirilip “Dürüp toplar” mânâsına da gelir. Bu da Türk’ün târihi seyir içerisinde en belirgin özelliği olan toparlayan, düzenleyen bir teşkilâtçılık hüviyetine sahip olmasından ileri gelmektedir. Boyun sungunu yâni sembol olarak kullanılan kuşu yine kartalgillerden olan “köçken/göçken/köçöğen”dir ki bu kuşun mânâsı da yine boyların genel özelliğine ithafen “göçmek, göç etmek” mânâsına gelir. Bu kuşun bir diğer özelliği ise “avcı kuşu” olmasıdır.
Döğer Boyunun târihine bakacak olursak, Suriye’deki Türkmen kümesine mi mensup bulundukları, yoksa Akkoyunlular’ı ve Karakoyunlular’ı içine alan ve Memlûk târihçilerinin Doğu Türkmenleri dedikleri topluluktan mı oldukları Faruk Sümer’e göre ve diğer araştırmacılarımıza göre net olarak bilinmemektedir. Döğer Boyu için onu temsilen târihte akla gelen isim, Salim Bey ve oğullarıdır. Genellikle Doğu Anadolu Bölgesi’nde vermiş oldukları mücâdelelerle karşımıza çıkmaktadır. Çoğu târihçiye göre Döğer Boyu Artuklu Hanedanı’ndan oluşmaktadır. Buna kanıt olarak da hem târih içerisinde verilen mücâdeleler hem damgalarının benzerliği hem de paralarının benzerliğine vurgu yapılmaktadır. Artuklu paralarındaki damgayı Ali Emirî Efendi, Kâşgarî’nin eserindeki Kayı Boyu damgasına benzeterek Artuklular’ın Kayı Boyu’ndan olduğunu iddia etmişse de Faruk Sümer bu paraların üzerindeki damganın, Yazıcıoğlu’ndaki damgalar esas alındığında en çok Döğer Boyu’nun damgasına benzediğini söyleyerek bir nevi Cezerî’yi teyit etmektedir. Artuklu araştırmacısı Ali Sevim de Faruk Sümer gibi târihî delil yetersizliği nedeniyle kesin bir sonuca ulaşamamakla beraber Artuk Bey’in Döger Boyu’na mensup olduğu kanaatindedir.
Bilindiği üzere Artuklular, Diyarbakır ve Mardin çevresinde 1102-1409 târihleri arasında hüküm süren bir Türkmen Hanedanı’dır. Döğer Boyundan Eksük adlı bir beyin oğlu olan Artuk, 1063 yılında Sultan Alparslan’ın hizmetine girdi ve Malazgirt Zaferi’nden sonra onun emriyle Anadolu’ya geçerek Bizans’a karşı başarılı mücâdelelerde bulunmuştur. Buna ek olarak ise târih içerisinde mücâdeleyi dönemlere ayıracak olursak, Haçlılar’la mücâdeleyi ilk dönem Artuklular (Müslümanların Toparlanma Dönemi), İkinci Dönem Zengiler (Müslümanların taarruza geçmesi) ve Üçüncü dönem Eyyubiler- Memlukler (Haçlılara nihâî darbenin vurulması) olarak ele almak mümkündür. Bu durumda verilmesi gereken önemli husus bölgede Haçlılar’a karşı ittifâkın oluşmasında önemli rol oynayan Ortadoğu ve Suriye’de Haçlı-Müslüman mücâdelesinin ilk döneminde Haçlılar’la başarıyla mücâdele eden Artuklular’ın Haçlı devletleriyle olan münâsebetleri târihte önemli bir yer teşkil etmesidir.
Şemseddin Cezerî’ye göre Döğerler, XIII. asrın ikinci ve XIV. asrın birinci yarısında Mardin ve Diyarbakır bölgelerinde siyâsi olarak kuvvetli bir pozisyonda idiler. Onlarla ilgili asıl târihi veriler XIV. asrın ikinci yarısında ortaya çıkmaktadır. Burada dikkat çeken husus ise Döğerlerin Selçuklu fütûhâtına katıldıkları ve hatta Sultan Sancar’ı mağlûp ve esir eden Oğuzlar arasında bulunduklarıdır. Döğerler aynı zamanda Akkoyunlu Beğliği ile XV. Asrın başlarında şiddetli mücâdelelerde bulunmuşlardır.
Anadolu’daki siyâsi parçalanma ve kargaşa zemininde Artuklular, varlıklarını ayrı idârî birimler olarak sürdürme imkânını bulmuş ve bunu gerçekleştirmişlerdir. Her ne kadar bu fırsatı ancak XII. yüzyılın başlarında yakalamış ve de çok uzun sürdürememiş olsalar da Doğu Anadolu’da ve Suriye’nin kuzeyinde Haçlılar’a karşı verdikleri mücâdeleler ve kendilerinden sonrakilere bıraktıkları ilmî, kültürel, sanatsal ve bilhassa mimarî eserler ile târih sahnesinde önemli bir yer edinmeyi başarmışlardır. Bu noktada daha önce yapılmış olan çalışmalarda karşılaştığımız, Artuklular’ın târih sahnesindeki bu önemli olarak gördüğümüz yönleri görmezden gelinmiş, sâdece birkaç Haçlı devletçiği ile mücâdele etmiş, aslında pek de etkisi olmayan bir siyâsi güç olarak resmedilmiştir. Oysaki el-Cezire bölgesindeki Artuklu varlığı siyâsi, sosyo-ekonomik ve kültürel açıdan hiç de küçümsenmeyecek boyutlardadır. Artuklular gerek devlet idâresi gerekse adlî teşkilâtları ile Türkiye Selçukları’nı örnek almışlardı. Hatta bu bölgenin, Mardin, Hasankeyf, Amid gibi şehirlerindeki gelişmelerin hiçbir dönemde Artuklular dönemindeki kadar olmadığı aşikâr olup, bu şehirler kale-şehir görünümünden kurtulup, her yönden dinamik şehirlere dönüşmüştür.
Eski Türk devlet anlayışını esas alan Artuklular, devleti hânedan mensuplarının ortak malı kabul ettiklerinden, merkeziyetçi bir hükümet kurup tek bir devlet haline gelemediler. Daha çok kuvvetli beylerin etrafında toplanıp yarı bağımsız bir tarzda siyasî birliklerini korumaya çalıştılar. Devletin idâresi hususunda Selçuklular’ı kendilerine örnek aldılar ve Selçuklu devlet teşkilâtının ana unsurlarını kendi ülkelerine uyguladılar. Zaman zaman güçlü devletlerin hâkimiyetlerini tanımak zorunda kalan Artuklu hükümdarlarının resmî unvanları, bilhassa XII. yüzyılda İslâmiyet’ten önceki Türk unvanlarının bir devamı şeklinde olmuştur. Alp, Sagun, İnanç, Kutluğ ve Yabgu gibi eski Türk unvanlarının Artukoğulları’nda kullanılması Türk devlet geleneğinin buralarda devam ettiğine bir delildir.
Yerleşim yerleri ve verilen adlara bakıldığı zaman Döğer Boyunun dağılımı şu şekildedir: Harput, Diyarbakır, Mardin, Artuklular, Sincar, Siverek, Halep döğeri, Hama döğeri, Mardin Urfa arasında yirmi dört oymaklı Döğerler, Hazar denizi doğusundaki Saka Boyu, Taharlar, Şavşattaki Örenkale, Malatya’nın Tokharis bucağı, Dağıstandaki Digor, Kars Digor, Hacıbektaş kâzâsında Döğeröyüğü karyesi, Ürgüb kâzâsında Döğel karyesi, Sivas yöresinde Döğer obası Hafik kazasında Düver köyü, Osmancık kazasında Döğer köyü.
Bunların hâricinde Döğer adıyla kaydolmuş Aydın, Afyon, Burdur, Balıkesir, Bolu, Konya vilâyetlerinde boy mensubları bulunmakdadır.
ANADOLUDAKİ YERLEŞİM YERLERİ
Döğer: Afyon-İhsaniye
Aşağı Düver: Bolu-Gerede-Çavuşlar (Dörtdivan)
Yukarı-Döğer: Bolu-Gerede-Çavuşlar (Dörtdivan)
Düğer: Burdur (Merkez)
Döğer (Dibni): Diyarbakır-Dicle
Döver (Düver): Hatay-Harbiye
Düverlik: İzmir-Torbalı
Düğer: Kayseri-Himmetdede
Döğer (Düğer): Konya-Ilgın
Düğer: Muğla-Fethiye-Kemer
Düğer: Sivas-Hafik
Düğer: Urfa-Hilvan-Ovacık
KAYNAKÇA
(1) Aydın Usta- Artuklular ve Haçlılar ( Haçlıların Bölgeye Gelişlerinden Belek’in Ölümüne Kadar- 1098-1124)
(2) İslam Ansiklopedisi- Döğer Boyu/Artuklular
(3) Faruk Sümer- Döğerlere Dair
(4) Faruk Demirtaş – Osmanlı Devrinde Anadolu’da Oğuz Boyları
(5) Mehibe Şahbaz- XVI. Yüzyıl Anadolu’sunda Oğuz Boylarının Yerleştikleri Yerlerin Sancaklara Dağılımı- Ç.Ü Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi.
Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.