Şehâdetinin 69. yıl dönümünde Doğu Türkistan millî kahramanlarından “Altay Kartalı” olarak ün salan Osman Batur İslambayoğlu’nu anmak için bu yazımıza yer veren Yeni Ufuk dergisine çok teşekkür ederim. Doğu Türkistan kahramanı ve Altay Kartalı Şehit Osman Batur’un hayatını anlatan onlarca kitap yazılmıştır. Osman Batur ile ilgili birçok yüksek lisans ve doktora tezleri yazılmıştır. Bunların bir kısmına ben de bilgi ve belge temini hususunda elimden geldiğince katkı sağlayabildiğim için bahtiyârım. Ben, Osman Batur’un siyâsî hayatından bâzı kısa bilgiler ile bizzat olayın şâhitlerinden dinlediğim ve edindiğim bâzı önemli anekdotların ışığında Osman Batur hakkındaki bilgilerimi sizlerle paylaşacağım.

Osman Batur, 1940’lı yıllarda Doğu Türkistan’daki Kazak Türklerinin yetiştirdiği yetenekli bir önder, cesur ve yiğit bir kahramandır. Osman Batur, Doğu Türkistan’ın; Uygurların, Kazakların, Kırgızların, Özbeklerin, Salurların ve diğer tüm Türk boy ve halklarının ortak ve öz ana vatanı olduğu gerçeğinin bir sembolüdür. O, yaşadığı topraklara yâni ana vatanı Doğu Türkistan’a, hayatının son anına kadar sâdık kalmış ve bu topraklar uğuruna aziz canını fedâ ederek şehit olmuştur. Birlikte mücâdele ettiği silâh ve kader arkadaşlarının büyük bir kısmı hicret yolunu seçerken o, büyük bir inanç ve îmanla vatanını işgal, halkını esir etmeye gelen Komünist Çin ordusuna karşı savaş yolunu tercih etmiştir. Osman Batur bu düşüncesi ve seçtiği mücâdele yolu ile bizlere ve gelecek nesillere örnek olmuş, mücâdele yolumuzu aydınlatmıştır.

Osman Batur, bütün hayatı boyunca Doğu Türkistan fikrine ve devletine dâima sâdık kalmıştır. Altay bölgesini işgalcilerden kurtardıktan sonra 12 Kasım 1944’te Gulca merkezli olarak kurulan Doğu Türkistan Cumhûriyeti’ne bağlılığını bildirmiş ve bu Cumhûriyetin Cumhurbaşkanı Alihan Töre tarafından Doğu Türkistan Cumhûriyeti’nin Altay Vâlisi olarak atanmıştır. O, atası büyük kahraman şehit Şerif Han Töre’nin izinden gitmiştir. Nasıl ki Şerif Han Töre 1933’te Kaşgar’da kurulan Doğu Türkistan İslâm Cumhûriyeti’nin terkibinde yer almış ise Osman Batur da aynı yolu seçmiştir. Elbette ki kahramanlık büyük bir meziyettir, herkesin yapabileceği bir iş değildir. Ancak herhangi bir millî kurtuluş hareketi, devlet kurularak taçlandırılabilirse tam hedefine ulaşmış olacağı bilinen bir gerçektir. Osman Batur da atalarımızın bu geleneksel devlet kurma yeteneğinin bilinci ve önemini taşıyan bir kahraman, dirâyetli ve ferâsetli bir önder olduğunu göstermiş ve ortaya koymuştur.

Osman Batur: Doğu Türkistan Cumhûriyeti’nin Altay Vâlisi

Ben, Osman Batur hakkında 2003 yılında hakkın rahmetine kavuşan Türkiye’deki Doğu Türkistan mücâdelesine silinmez izler bırakan bir kahraman, aynı zamanda Gulca merkezli Doğu Türkistan Cumhûriyeti Millî Ordusu’nun bir kahraman mensubu, mâneviyat ve gönül adamı olan merhum Berat Hacım Kaşgarlı’dan bizzat duyduğum Osman Batur ile ilgili hâtıralarımı sizlerle bu yazı ile paylaşacağım.

Berat Hacım Kaşgarlı, 1995 yılında İstanbul’a gelmiş ve benim de görevli olarak çalıştığım Doğu Türkistan Vakfı tarafından himâye edilmiştir. Kendisine, vakıfa tahsisli medreseden bir oda tahsis edilmişti. 8 Şubat 1997’de Çin Başkonsolosluğu önünde yapılan “İşgalci Çin’in Gulca Katliamını Tel’in Mitingi’nde” kendisini Başkonsolosluk korkuluklarına kelepçeleyerek yaptığı eylem, Türkiye’de ve tüm dünyada büyük yankı uyandırmıştı. Bu olay üzerine kendisini, Türkiye’nin değişik vilâyetlerinde faâliyet gösteren birçok STK’lar dâvet etmişti. Ben de kendisine eşlik ederek birçok kente birlikte yolculuklar yaptım. Bu yolculuklardan birinde bana şunları anlatmıştı:

“12 Kasım 1944’te Gulca’da îlân edilen Doğu Türkistan Cumhûriyeti’nin Cumhurbaşkanı Alihan Töre, üç vilâyeti (İli, Altay ve Tanbağatay) kapsayan bir yurt gezisine çıkmıştır. Ben de Cumhurbaşkanımızın mâiyetinde koruma görevi olan birlikte, görevli idim. Osman Batur’un yaşadığı ve vâli olduğu Altay şehrine geldik. Osman Batur, silâh arkadaşları ve kalabalık bir Kazak Türk’ü grubu ile bizleri şehirden bir hayli uzakta atlarla karşıladı. Cumhurbaşkanımız Alihan Töre, Osman Batur ve arkadaşlarını görünce çok mutlu oldu; attan indi ve yanına gelen Osman Batur ile çok samîmî bir şekilde sarılıp kucaklaşarak görüştüler. Zannımca ilk kez görüşüyorlardı. Kendisine, kahramanlıklarından ve Doğu Türkistan Cumhûriyeti’nin Altay Vâlisi olarak yaptığı hizmetlerinden dolayı teşekkür etti. Cumhurbaşkanımız Alihan Töre, Osman Batur İslambayoğlu’nun Altay Vâlisi olarak verdiği yemekte ben de koruma birliğim ile bulunmuştum. Kendisinin cesâret ve kahramanlıklarını duymuştum ancak kendisini ilk kez yakından görüyordum. Yemekte birçok karşılıklı konuşmalar oldu ve nutuklar söylendi. Biz Gulca’ya döndük. Ancak bir süre sonra Doğu Türkistan Cumhûriyeti Cumhurbaşkanı Alihan Töre, Sovyet KGB elemanlarınca bir gece ansızın kaçırıldı. Alihan Töre’nin kaçırılmasından sonra devlet yönetiminde Sovyetlerin etkisi daha çok hissedilmeye başlandı. Osman Batur, çok mücâdele ederek savaştığı Sovyetlerden ve komünistlerden nefret ediyordu. Milletine zulmeden ve mukaddes inançlarına düşman olan komünistlere düşmandı. Doğu Türkistan Cumhûriyeti’nde Sovyetlerin etkisinin günden güne artmakta olduğunu görünce Cang Keyşek Hükûmeti ile yapılan 12 Bitim Anlaşması gereğince Dr. Mesut Sabri Baykuzu başkanlığında kurulan ve hükûmet üyelerinin çoğunluğu Türklerden oluşturulan Eyalet Hükûmeti (Ülkelik Hükûmet’ne) tâbi olduğunu îlan etti. Bir süre sonra Urumçi’ye giderek yeni Eyalet Hükûmet yetkilileri ile görüştüğünü duyduk.” sözleri ile anlatmıştı.

Sovyetlerin Osman Batur’a Sûikast Girişimleri       

Son yıllarda Çinliler, Ruslar ve Moğollar Osman Batur ile ilgili birçok gizli arşiv belgelerini yayımladılar. Bu sûretle Osman Batur’un hayatı, çalışmaları ve mücâdelesi ile ilgili birçok yeni bilgiler ortaya çıkmış oldu. Bunlardan biri ve en önemlisi 26 Nisan 2010 târihli “Bugün” gazetesinde yayınlanan eski KGB ajanı Kazak asıllı Sâil Han Burküt’ün hatıralarıdır. Osman Batur’a sûikast yapmakla görevli KGB ajanı Sâil Han Burküt’ün anlattıkları çok önemlidir. Washington merkezli Özgür Asya Radyosu internet sitesinde Uygur Türkçesi ile yayınlanan bu anılarda eski ajan Sâil Han şunları yazıyor:

“Ben Moğolistan’ın Bayan Olgi bölgesinde yaşayan bir Kazak âilesinde dünyaya geldim. Ben daha 16 yaşında ortaokulda öğrenci iken Moğol Gizli Servisi tarafından ajan olarak seçildim ve Sovyet KGB ’since eğitilerek yetiştirildim.  Sovyetler bana Kazakların Arap asıllı alfabesini ve onunla birlikte Kazakların yaşayışlarını; örf, adet ve gelenekleriyle diğer tüm özelliklerini de öğrettiler. Daha sonra Doğu Türkistan sınırında konuşlu Moğol Kızıl ordusunun 5.Tugayı’na stajyer olarak gönderildim. Buralarda yaşayan Kazaklar ile sınırı gizlice geçerek Doğu Türkistan Kazakları ile temas kurdum.1943 yılında Çinli General Şeng’e karşı savaşan Osman Batur, Moğolistan sınırını geçerek Moğolistan Sovyet Cumhûriyeti’nden geçici ilticâ talebinde bulundu. İlticâ talebi kabul edilerek Doğu Türkistan sınırına yakın bir yerde misâfir edildi. Moğolistan Cumhurbaşkanı Mareşal Çoybalsan kendisi ile gizlice görüştü. Daha sonra Sovyetlerce kendisine verilen yeni silâhlarla Doğu Türkistan’a geçerek Şeng ordusuna karşı savaşını sürdürdü. Bu arada 12 Kasım 1944’te Gulca’da Doğu Türkistan Cumhûriyeti îlân edildi. Osman Batur bu devletin Altay Vâlisi olarak tâyin edildi. Ancak bir süre sonra Cumhurbaşkanı Alihan Töre’nin Sovyetlere kaçırılması üzerine yönetimin, Sovyet etkisi altına girmesiyle Urumçi’deki Eyâlet Yönetimi ile temas kurarak bu yönetimle iş birliği yapmaya başladı. Bunun üzerine Moğolistan Gizli Servisi, Osman Batur’un öldürülmesine karar verdi. Osman Batur Sovyetlerden ve komünizmden son derece nefret ediyordu. Biz bu durumunu çok iyi biliyorduk. Gizli Servis bu sûikast işiyle beni görevlendirdi. Ben daha önce Doğu Türkistan’da bulunmuş ve bu ülkeyi, insanlarını, özellikle Kazakları çok iyi biliyordum. Kaybolan ağabeyini bulmak isteyen Saracan adlı bir Kazak kimliği ile Doğu Türkistan’a geçtim. Altay ile Urumçi arasındaki yerli ajanlar ile KBG ajanları arasında koordinasyonu sağlamak için âdeta mekik dokudum. Sûikast planımızı yaptık. Bu arada Altay’dan Urumçi’ye Eyâlet Karma Hükûmet yetkilileri ile görüşmek için gelen ve Urumçi’nin Ulunbay yaylasında karargâhını kuran Osman’a burada sûikast yapılması kararlaştırıldı. Ben ve arkadaşlarım Osman’ı ziyâret eden Kazaklar olarak Ulanbay’a gittik. Osman Batur gözlerinden rahatsız idi. Çinliler onun gözünü tedâvi ettirmek için özel uçakla Çin’den göz doktoru getirmişlerdi. Osman Batur, Aköy’de (Keçe çadırında) tedâvi olmakta idi. Biz gittik ancak koruma tedbirleri ve gözetim çok sıkıydı. Biz sûikast yapmaya fırsat bulamadan geri döndük.”

 Sagaday’ın Osman Batur’a İkinci Sûikast Girişimi

“Urumçi’deki ilk sûikast girişiminin başarısızlıkla sonuçlanmasından sonra Moğolistan Gizli Servisi ikinci kez Osman Batur’a sûikast yaparak ortadan kaldırmaya karar verdi. Bu sûikast işi ile aslen Moğolistan Kazaklarından olan ve ömür boyu hapse mahkûm edilen Sagaday adlı bir Kazak mahkûmu görevlendirdi. Sagaday’a eğer Osman Batur’u sûikast ile öldürürse kendisinin affedilerek serbest bırakılacağı vaat edilmişti. Sagaday, sûikast ekibini alarak Osman Batur’un yaşadığı ve vâli olduğu Doğu Türkistan’ın Altay şehrine geldi ve benimle temas kurdu. Ben gerekli hazırlıkları yapıp kendisine tâlimatlar vererek yönlendirdim. Ancak Osman Batur, sûikasti önceden haber aldığı için gerekli önlemleri almıştı. Sagaday’ın sûikast planı başarısız oldu. Bunun üzerine Sagaday, Moğolistan’a götürüldü ve kendisinden bir daha haber alınamadı. Belki îdam etmişlerdir.

Ben ise Doğu Türkistan, Mao ordusu tarafından Ekim 1949’da işgal edilince Moğolistan’a geri döndüm.1960 yılına kadar Bayan Olgi’de Moğol ordusunun çeşitli kademelerinde istihbârat elemanı olarak çalıştım. 1960-1990 yılları arasında ise Ulanbatur Meteoroloji İdâresi’nde çalışarak emekli oldum.”

Türkiye’deki Doğu Türkistanlı Kazak Türkleri

Bugün Türkiye’de yaklaşık kırk bin civârındaki Kazak Türkü’nün yaşadığı tahmin edilmektedir. Bu kardeşlerimizin ana vatanları Doğu Türkistan’dır. Türkiye’ye gelen ve Doğu Türkistan’da yaşama şansına erişen veya çocuk iken oradan ayrılan birinci ve ikinci nesil vefat etmiş yâhut sayıları çok azalmıştır.  Onların evlâtları Kazakistan’ı vatan olarak kabul etmeleri ve benimsemeleri çok doğaldır, Doğu Türkistan konusu için hiçbir sorun yoktur. Çünkü Kazakistan aynı zamanda Uygurların ve bütün Türklerin ortak vatanıdır. Biz Kazakistan devletimiz başta olmak üzere bütün Türkistan Cumhûriyetleri ile gurur duyuyoruz. Türkistan Cumhûriyetlerinin özgürlüğü ve bağımsızlığı bizim için çok büyük bir teselli kaynağı ve umuttur.

Türkistan halklarının kaderleri târihte hep aynı olmuştur. Aynı yıllarda Rus ve Çin esâretine uğramış, baskı ve zulümler görmüşlerdir. Şartlara göre birbirlerine sığınmışlar ve kardeşlerince bağırlarına basılmıştır. Yeni nesil Kazak Türkü kardeşlerimizin dedeleri, işgalci Çinliler ile yıllarca savaşmış ve birçokları vatanları, Doğu Türkistan’ın özgürlüğü ve bağımsızlığı için şehit olmuşlardır. Şehit vermemiş, Çin zindanlarında yatmamış veya Çin işkencelerine mâruz kalmamış hiçbir Doğu Türkistanlı, Kazak, Uygur, Kırgız düşünmemiz mümkün değildir. Ata topraklarına sâhip çıkmak ve onun bağımsızlık dâvâsının tâkipçisi olmak bir onur ve şereftir; aynı zamanda millî borçtur. Bu husus Müslümanlığın ve Türklüğün onuru ve görevidir. Doğu Türkistan aynı zamanda Türkiye’dir.

Türkiye Türkü kardeşlerimiz Anadolu topraklarına bin yıl önce geldiler. Devletler kurdular; güçlü, cihanşümul dev Osmanlı İmparatorluğu’nu kurarak üç kıtaya hükmettiler. Türk-İslâm dünyasının koruyucusu görevini yüz yıllarca şerefle yerine getirdiler. Türklüğü şerefle ve gururla temsil ettiler. Bizlere târihimizin en muhteşem devirlerini yaşatarak târih yazdılar. Geçtiğimiz yıllarda İstanbul’daki Çin Başkonsolosluğu önünde yapılan protesto gösterilerinde şu dikkat çekici pankart beni çok etkileyerek duygulandırdı ve aynı zamanda gururlandırdı. Bizlere umut ve güç veren bu sözler şöyle idi: “Doğu Türkistan, atalarımın toprağıdır. Dolayısıyla onun tapusu verâset yolu ile bize intikal etmiştir.  Bu toprakların tapusu bizimdir. Ey işgalci Kızıl Çin, ata yurdum, tapulu toprağım Doğu Türkistan’dan defol!..” cümleleriyle yazılan pankartlar işgalci Çin’in gözüne Türk oku gibi saplanmıştır. Bu cümlelerdeki düşünceler Türkiye’nin Doğu Türkistan, Doğu Türkistan’ın da Türkiye olduğunun; milletimizin hâfızasında yer aldığının bir göstergesidir.

Türkistan Cumhûriyetlerimiz ile Gurur Duyuyoruz
Kendilerine sığınan mazlûm Uygur, Kazak ve Kırgız kardeşlerini, onların düşmanı Çin’e teslim etseler de Çin’in güdümündeki Şanghay çetesinin birer sâdık üyeleri olarak ezelî düşmanımız Çin’den yana politikalar icrâ etseler de biz yine de bu ana vatan topraklarının bekâsı için onları seviyor ve bağrımıza basıyoruz. Çünkü hepimiz Oğuz Han atamızın evlâtlarıyız. Allah tarafından Türk ve Müslüman olarak yaratıldık.  Doğu Türkistan Türklerinin merhum lîderlerinden Mehmet Emin Buğra’nın yazdığı gibi: “Bir atanın on oğluyuz. On oğlundan bir oğluyuz, bir atanın evlâtları olarak yaratıldık.” Türkistan Cumhûriyetlerimizin bağımsızlıklarından gurur duyuyoruz.

Rahmetli lîderimiz İsa Yusuf Alptekin 1990’lı yıllarda Türkistan Cumhûriyetleri bağımsızlıklarına kavuştuğunda târihe şu sözlerle not düşmüştür: “Kurtuluş sırası Doğu Türkistan’dadır..!”

1950’li yıllardan beri Türkiye’mizde ve dünyada mukaddes Doğu Türkistan dâvâsının bayraktarlığını yapan ve yurt dışındaki Doğu Türkistan mücâdelesini başlatan; Türkiye’ye gelmemizi ve yerleşmemizi temin eden ve bu uğurda olağanüstü çabaları ile katkı sağlayan Merhum lîderlerimiz İsa Yusuf Alptekin ve Mehmet Emin Buğra başta olmak üzere bütün öncü ve önderlerimizi rahmet ve minnetle yâd ediyoruz.
Şehâdetinin yıl dönümünde kahraman atamız Osman Batur ve bütün şehitlerimizi bir kez daha rahmet ve minnet ile anıyor, duâlarımızı gönderiyoruz. Ruhları şâd ve mekânları cennet olsun.

Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.