Osmanlı İmparatorluğu her alanda büyük bir kıyım içerisindedir. Bir yanda Fransa ve İngiltere diğer yanda Rusya ve İtalya… Haritalar şekillenmeye, yepyeni bir düzen oluşturulmaya çalışılıyordur. Kurtlukta düşen yine yenilecek ve bu kanun yine bozulmayacaktır. Avrupa’yı gölgesiyle titreten Osmanlı, artık sofrada parçalanmayı bekleyen bir aslan leşi olarak görülüyordur. Osmanlı Devleti’nin Avrupa kıtasındaki yerine göre hâkimiyeti, nüfusu ve dostluk bağları büyük bir değer taşıyordur. Avrupalılar, 16. yüzyılda Afrika’yı adım adım işgal edip sömürgeleştirme niyetiyle ilerleme hesapları yaptıklarında yerel güçlerin onlara karşı savunmasız olacaklarını biliyorlardır. Bu yerel güçler, arkalarındaki yegâne desteğin Osmanlı olacağını pek tabiî biliyordur. Ve bundan dolayı da büyük bir bağlılık içerisindedirler. Osmanlı İmparatorluğu 16. yüzyıl boyunca bugünkü Mısır’dan Cebelitarık Boğazı’na kadar olan Kuzey Afrika hattında, Kızıldeniz Havzası’nda hem Arap Yarımadası sahilleri hem de Afrika’nın doğu sahillerini güven altında tutmak için büyük çaba göstermiştir. (1) Dört asır boyunca Afrika kıtasını güven içerisinde yönetmiştir. 16. yüzyıl aslında Afrika’nın sömürgeleştirilmeye karşı kurtuluş asrıdır. 16. yüzyılda atılan temeller, kıtaya büyük bir istikrar getirmiş; 17. ve 18. yüzyıl dönemlerine kuvvetli bir zemin hazırlamıştır. 19. yüzyılın son çeyreğine baktığımızda Osmanlı, dünya açısından alevli toplarla oynamakta ve kimselerin kavrayamayacağı incelikteki halkalardan geçmektedir. Sultan Abdülhamit Han bu alevlerin ortasında kalmış bir sultan, halkalarsa memleketi felâkete sürükleyen çâresizliktir. Çâresizliğin en büyük sebebi maddî yetersizlik ve Osmanlı irâdesiyle bütünleşen düzenin yok olmasıdır. Sultan Abdülhamit Han zor bir saltanatı devralmıştır. Osmanlı bir yıl önce iflâs etmiş bir devlettir. Ve hemen ardından gelen 93 Harbi… Sultan Abdülhamit Han uçurumun kenarındaki bir yuvayı ne kadar ayakta tutabilirse o kadar ayakta tutmuştur. Nasıl mı? Kurtlar sofrasında can çekişirken her bir parçasından damlayan kanını tüm kurtlara koklatarak!
Osmanlı Afrika’yı sömüren bir politika değil; kendi dillerini, kültürlerini yaşatan bir politika izlemiştir. Afrika ile ilgili konularda Afrika dillerini bilen, Afrika toplumundan gelen insanların düşüncelerine önem verilmiştir. Tâ ki keskin dişleriyle sömürge hayalleri kuran Batılılar, Afrika’yı kana bulayana kadar… Mısır, İngilizlerin; Cezayir, Fransızların kontrolündedir. Libya (Trablusgarp) ise hâlâ Osmanlılardadır.
Zenci Musa, Osmanlı Dönemi’nde Sudan’dan gelen ve Devlet-i Aliyye’de büyük güven ve ün kazanan kişilerden biridir. Elbette Zenci Musa gibi Osmanlı’ya sâdık, onu canından aziz bilen ve ayakta tutabilmek için her türlü fedâkârlığı yapan örneklerin Osmanlı Devleti’nde sayısı az değildir. Bu kapsamda Yemenli kabîle reislerinden Şerif Mehmet Muzaygır, Sanalı Mehmed Mucahid, Saraybosna´nın Delikli köyünden Haydar, Üsküb´ün Vlanık köyünden Hasan Nusret, Şam´ın Kunaytıra ilçesinin Mansure köyünden Abaza Eyüb Benzenç, Medine´nin Asvat Mahallesi’nden Habeşistanlı Mahbub, Girit´in Hanya ilçesinden Arnavut Mamaka Mustafa gibi kişiler bunlar arasında ilk akla gelenlerdendir.(2)
Girit’te bir Türk mahallesinde dünyâya gelen Musa, aslen Sudanlıdır. Osmanlı’ya sadâkatle bağlı olan dedesi küçük yaşlardan îtibâren Musa’yı dînine ve vatanına bağlı bir nefer olarak yetiştirir. İtalyanların Libya’yı işgâli sırasında gönüllü Osmanlı askeri olarak Trablus’a Şeyh Senusi’nin direnişine katılmıştır.(3)
Akılların anlamakta zorlanacağı, dinleyenleri nefes nefese bırakacak direnişe sahne olan Trablus’un tam içerisindedir Zenci Musa. İşte tam burada belki de vatanı bileceği bir adamla göz göze gelir. Zenci Musa o kadar uzun boylu, iri cüsseli ve cesur biridir ki Eşref Bey’in emir eri olmak onun fazla vaktini almamıştır. Kolaylıkla dikkat çeken bu adam artık devlet sırlarına vâkıf olacak ve vatanım dediği her yerde vatanı için ter dökecektir. Zîra artık komutanı Kuşçubaşı Eşref, Zenci Musa’nın babasıdır.
Balkan Harbi çıkınca mâiyetine girdiği komutanıyla birlikte cepheye gider. Batı Trakya Cumhuriyeti’nin kurulduğu, Edirne’nin geri alındığı cephede, komutanının âdeta gölgesi olur.(4) Devleti için canıyla çarpışır. Baş döndürücü bir hızla her yerde görünen, savaşan bir akıncı gibidir. Mehmet Akif: “Eşref Bey’in emir eri Zenci Musa / İsa Peygambere omuzlarını ödünç verir / Ve Peygamber bu sayede göğe tırmanabilir.” diyerek anlatmaktadır Sudanlı Musa’yı.
Savaşların art arda patlak verdiği o zorlu yıllarda, diğer vatan evlâtları gibi Zenci Musa’nın da Osmanlı topraklarını savunmak için katılmadığı savaş ve cephe kalmamıştır.(5) (Trablusgarb Savaşı’nın bitmesinin ardından Balkan Savaşlarına, Birinci Dünya Savaşı esnasında Sina-Filistin Cephesine, Hicaz-Yemen Cephesine, Çanakkale Savaşı’na ve Birinci Kanal Harekâtı’na katılmıştır.) Güney Cephesinde de durum pek iç açıcı değildir. Şerif Hüseyin’in hâinliğinin çevrelenmesi için sâdık güçlerin karşılanması ve bölgede 7. Ordu Kumandanı Ahmet Tevfik Paşa önderliğinde savaşan Türk ordusuna para gönderilmesi gerekiyordur. Bunun için tahsis edilen üç yüz bin altın Yemen’e ulaştırılacaktır. Bu zor vazîfeyi üstlenen kırk üç vatan evlâdından biri de Zenci Musa’dır. Kâfile yola çıktıktan sonra Cembere denen mevkîde düşman, hatlarda kuşatılmıştır. Eşref Bey saldırı emrini verir.(6)
Çatışma esnasında Kuşçubaşı Eşref ve iki asker dışında herkes şehit edilmiştir. Musa da bu karambolden yararlanıp aldığı altınları kaçırır. Bunları Yemen’deki Osmanlı kuvvetlerine ulaştırması gerekmektedir. Yemen’deki Osmanlı askerlerine silâh ve para yardımı ulaştırmak üzere yola çıkan müfreze, İstanbul’dan Şam’a hareket etmiştir. (İngilizlerin Kızıldeniz’e geçmesinden dolayı Eşref Bey bu stratejiyi izlemiştir.) Kalabalık olan müfreze iki kâfileye bölünmüştür. Birinci kâfilenin içerisinde Musa yer almaktadır. Yâni Eşref Bey bir anlamda en güvendiği adamlarından birisi olan ve kardeşi gibi sevdiği Musa’ya yüz binlerce liralık Osmanlı ordusunun hazînesini teslim etmiş ve Yemen’e göndermiştir. Müfreze Şam’da birbirinden ayrılmış ve iki kâfile farklı güzergâhlardan yola çıkmıştır. Birinci kâfile bir gizlilik dâhilinde hareket etmiştir. Fakat ikinci kâfile için aynı şeyleri söyleyemeyiz. Çünkü 12 Ocak 1917’de Hayber’de isyancı Emir Hüseyin kuvvetleri ve İngiliz kuvvetleriyle karşılaşmışlardır. Muhârebelerin sonunda Eşref Bey’in ikinci kâfilesinde yer alan Teşkîlât-ı Mahsûsa’nın çoğu şehit düşmüştür. Sağ kalanlar ise isyancı kuvvetler tarafından esir edilmiştir. Musa ve Eşref bu zamandan sonra bir daha birbirlerini göremeyeceklerdir. Yabancı kuvvetler tarafından yakalanan Eşref Bey, Malta’ya sürgün edilir. Mondros Mütârekesi’nin imzâlanmasıyla Osmanlı Birinci Dünya Savaşı’ndan çekilmek zorundan kalmış, Yemen’de terhis olan kuvvetlerle birlikte Sudanlı Musa’da İstanbul’a dönmüştür. Musa, komutanının esir olmasıyla vazgeçmeden mücâdelesine tek başına devam etmiştir.(7) Anadolu’da başlatılan Millî Mücâdele’ye destek vermek için İstanbul’a gelir. Ancak burada kalacak yeri ve parası dahi yoktur. Bir gün Yemen’den tanıştığı, dönemin yetkililerinden olan Sait Paşa ile bir câmi çıkışında karşılaşır. Zenci Musa’nın iyi durumda olmadığını anlayan Sait Paşa kendisine emeklilik maaşı vermek için bir dilekçe yazmasını ister. Fakat Zenci Musa: “Paşam, ben bu fakir milletten emekli maaşı alamam.” diyerek târihî bir cevap verir. Bunun üzerine Sait Paşa, o dönemde İstanbul’un hamallar kâhyası olan Ferit Bey’e gider ve bir diğer gelişinde Zenci Musa’ya sohbet sırasında iş teklifinde bulunmasını ricâ eder. Nitekim Zenci Musa ile Ferit Bey’in ziyâretine giderler ve sohbet esnasında Ferit Bey, Zenci Musa’ya Karaköy Gümrüğünde kâhyalık yapma teklifinde bulunur. Ancak Zenci Musa’dan yine çok anlamlı bir yanıt gelir ve “Ben kâhyalık yapmam. Onu yaşlı bir Müslümana verin. Orda hamallık varsa yaparım.” der. Böylece hamallık yapmaya başlar.
1919 yılında Mondros Mütârekesi’nin imzâlanmasına müteâkip İtilaf Devletleri İstanbul’u işgal etmiştir. İşgâli izleyen günlerde İngiliz Komutanı General Harington İstanbul sokaklarında dolaşırken çok ağır yük kaldıran bu iri yarı adam, geçmişte Eşref Bey’in dikkatini çektiği gibi onun da dikkatini çeker ve çevresindekilere kim olduğunu sorar. Yemen’deki Osmanlı ordusuna altın getirmek için Suudi Arabistan’daki İngiliz birliklerini atlatan Osmanlı komutanı olduğunu duyunca Zenci Musa’ya çok büyük teklifler yaparak kendileriyle birlikte çalışmasını ister. Devlet-i Aliyye’ye karşı yüksek sadâkat taşıyan, cesur ve inançlı Zenci Musa, İngiliz komutana ahlak dersi niteliğindeki şu yanıtı verir: “Her teklif herkese yapılmaz. Bu sözleriniz beni ancak rencide eder. Benim bir devletim var: Devlet-i Osmanî. Bir de bayrağım var: Ay yıldızlı bayrak. Ve bir de kumandanım: Eşref Bey… Bu iş daha bitmedi. Sizinle mücâdelemiz sürecek.” (8) bu öyle târihî bir cevaptır ki hiç akıldan çıkarılmayacak kadar tesirli bir etki yaratır. Bir îman eri ancak böyle bir şey söyleyebilir. Ve bu söz ile İngiliz küstahlığı, büyük bir Osmanlı darbesi yemiş olur.
Karaköy Gümrüğünde iki metre on santim boyundaki o müthiş kahraman hamallık yapmaya devam eder. Gümrükte sağda solda yattığı ve iyi beslenemediği için verem başlangıcı olur. O sırada Millî Mücâdele çalışmaları da başlamıştır. İstanbul’dan Ankara’ya, İnebolu’ dan Kastamonu’ya cephâne kaçırılmaktadır. Musa da bu çetelere yardım eder. Fakat hastalığı ilerlemektedir. Bunun üzerine kendisine, hastaneye yatırılıp tedâvi edilmesi için ısrar edilir. “Benim yerime hasta, gariban bir Mehmetçik yatırılsın, ben yatamam.” der. İngilizlere karşı Kuvvacı birliklere yardım ederken yakalanacakken Özbekler Tekkesi’ne gider. Bunca mücâdele, bunca koşuşturmacada Musa’nın güçlü bünyesi zayıf düşer. Bavulundan bir Mushaf’ı Şerif, Osmanlı haritası, Osmanlı bayrağı, Eşref Bey’in fotoğrafı ve kefen bezi çıkar. Hayatını büyük vatan haritasına, sancağına ve dâvâsına adayan Sudanlı garip ama yüce yürekli Zenci Musa Şeyh Ata Efendi’nin yanında Özbekler Tekkesi’nde vefat eder. Şehâdetine bu topraklar şâhittir. Bu millet şâhittir.
(Zenci Musa’nın kabri Üsküdar’daki Özbekler Tekkesi’nin bahçe kısmındadır.)
Kaynakça
(1) Kavas, Ahmet. Sudanlı Musa, “https://www.tvnet.com.tr/belgesel-kitapligi/sudanli-musa/ahmet-kavas.html”. (22.06.2021)
(2) Tirab, Abbkar. Zenci Musa. “http://www.rusen.org/zenci-musa/”. (22.06.2021)
(3) Altuntaş, Harun. Lawrence’a kazık atan Zenci Musa. “http://www.dokuzsutun.com.tr/lawrencea-kazik-atan-zenci-musa-4280yy.htm.” (22.06.2021)
(4) Altuntaş, Harun. A.g.m
(5) Zenci Musa. Afrikalılar Kültür, Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği. “http://www.afroturc.org/zenci-musa”. (22.06.2021)
(6) Kuşçubaşı Eşref Bey’in Emir Eri Sudanlı Musa. “https://www.tvnet.com.tr/belgesel-kitapligi/sudanli-musa”. (22.06.2021)
(7) Yılmaz, Tuğrul Oğuzhan. Girit, Mısır, Trablusgarb ve İstanbul Hattında, Omuzda Bir Tüfek. “https://www.tvnet.com.tr/belgesel-kitapligi/sudanli-musa/tugrul-oguzhan-yilmaz.html”. (22.06.2021)
(8) Tirab, Abbkar. A.g.m
(9) Ergü, Muaz. Sudanlı Bir Osmanlı Kahramanı: Zenci Musa. “https://web.archive.org/web/20201106071806/https:/www.dunyabizim.com/portre/sudanli-bir-osmanli-kahramani-zenci-musa-h12349.html”. (22.06.2021)
Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.