Geçtiğimiz günlerde vefat eden, artık eserleriyle yaşayacak olan çok kıymetli Emine Işınsu’nun beni derinden etkileyen bir romanından bahsedeceğim sizlere. Vatanın ne demek olduğunu, Batı Trakya Türklerinin “Türk” oldukları için Yunanlılar tarafından mâruz kaldıkları zulümleri anlatan Azap Toprakları…

Gümülcine’ye yakın bir köyde geçen roman, Işınsu’nun ifâdesiyle: “Batı Trakya’da yaşayan ve her dakika kan kusan insanların” hikâyesidir. Vatan yaptıkları topraklarda hiçbir hakkı olmayan, köydeki mallarını satıp o topraklardan koparılmak istenen insanların ıstıraplarını anlatan bir roman. Batı Trakya’yı anlamlı kılıp orayı yüzyıllarca vatan bilen Türklerin, tek bir antlaşma ile azınlık konumuna düşürülüp Yunan Hükûmeti tarafından bütün haklarının ellerinden alınışı işlenmiş. Emine Işınsu bu hikâyeyi öyle işlemiş ki o toprakların neden Azap dolu olduğunu daha iyi anlıyor ve okuyucu, o azabı tam yüreğinde hissediyor.

Yunanlıların devamlı “Siz Türk değilsiniz, Rumlaşmış Müslümansınız” propagandası, arsasını satmak istemeyen Mahmut Ağa’nın biricik kızı Muhsine’nin Yunan karakolunda tecâvüz ve işkence edilerek katledilmesi ve köydeki tüm eziyetlere rağmen vatanını bırakmayı aklının ucundan geçirmeyen vatan evlâtları… Romanda Yunanlılara menfaatleri için kimliklerini satmış idealsiz insanlar da vardır. Selim’le Bekir gibi göğsünden diğer yüreklerde uyanacak “Türklük diye bir şey var gerekirse ölünür uğruna.” umuduyla vatanın ne olduğunu bilen şuurlu insanlarda… Okurken beni en çok etkileyen de o topraklara bedel ödeyenlere borcu olduğunu bilenfedâkâr insanlardır.

Romanda okurken en acı duyduğum şeyler ise câmilere ayakkabıyla giren Yunan teğmeni, Türk kelimesinin yasaklanması ve köylünün her gün Yunan Karakolu tarafından ‘Türkiye’de din kalmamış, laiklik gelmiş.” propagandasına mâruz kalmalarıdır. Arsasını satmayan Mahmut Ağa’nın kızı öyle işkencelere mâruz kalmış ki Mahmut Ağa kızının ölmesini diliyor. Bu ıstırap bizim tahayyül edebileceğimizden çok daha fazlasıdır. Oysaki Türkler o topraklara gittiğinde köleliği kaldırmış, insanların dinlerine ve değerlerine asla karışmamıştır. Türk’e öz vatanında kimliğini unutturmaya çalışan Yunan Hükûmeti, bize zihniyetinin ne denli bozuk olduğunu kanıtlamaktadır.

Vatan yalnızca bir toprak parçasından ibâret değildir. Vatan orada doğmuş insanların ölmek istedikleri, ölülerini gömdükleri, kendilerinin veya daha önceki büyüklerinin uğruna bedel ödediği kutsal topraklardır. Vatanın olmadıkça sana âit milletine âit değerlerin hiçbiri olamaz. Romanında Emine Işınsu; vatanın ne kadar kutsal olduğunu, Yunanların alçak asimile propagandalarına karşı direnen, vatan uğruna canını, sevdiklerini kaybeden insanların acılarını anlatmaktadır. Bana göre bir romandan çok daha fazlasıdır. Güzeller güzeli Muhsine’nin yanık bedeni toprağa verilirken ben de oradaymışım gibiMuhsine’nin kardeşi olup aklımı yitirmişim gibi bana kimliğimi inkâr etmem için işkence yapmışlar gibi gerçek. Kendi sevdâsına memleket sevdâsını tercih eden Bekir’mişim gibibir kendi canım kalmasına rağmen o toprakları bırakmayı bir an düşünmeyen Ak Hoca’ymışım gibi gerçek. Azap Toprakları vatanın bir toprak parçasından ibâret olmadığını, uğruna nice bedellerin ödendiğinin bir kanıtıdır. Vatanın olmadan dînin, dilin seni sen yapan hiçbir değerin yaşanamayacağının kanıtıdır.

Yunanlıların Batı Trakya’daki Türklere uyguladıkları asimile politikası romanda abartılmamış, günümüzde de hafiflememiştir. Türk’ün uğruna bedel ödediği, ölülerini gömdüğü, vatan yaptığı Batı Trakya toprağındaki Türklerin yüzü gülmemektedir. Sanırsam bu romanın bana bu kadar tesir etmesinin sebebi de millettaşlarımızın ıstırabını yüreğimde hissetmemdir. Bu vatanın kıymetini, diğer millettaşlarımızla birliğin sağlanmasını bu kadar mühim olduğunu anlatmasındandır. Türk’ün artık hâkim olmadığı, zulmün ve gözyaşının hâkim olduğu o topraklara bir borcumuz vardır. Millettaşlarımızla el ele birlik olmamız gerekmektedir.

Azap Toprakları’nda Batı Trakya Türkleri var; onların acıları, onların gözyaşları vardır. Fakat Türk Devleti’nin çekildiği her coğrafyada Türklere karşı aynı zâlim politikalar izlenmiştir. Neredeyse beş yüz yıl Osmanlı Devleti’nin hâkimiyetinde mutlu mesut yaşamış azınlık milletler, Osmanlı Devleti’nin yıkılmasıyla âdeta kana susamış canavara dönmüştür. Balkanlardan Orta Doğu’ya, Orta Doğu’dan Kafkaslara, Kafkaslardan Türkistan’a kadar yüz binlerce Türk’e, Türk olduğu unutturulmak istenmiştir.  Şurası muhakkaktır ki Türk’ün hâkim olmadığı dünyâda zulümde bitmeyecektir, gözyaşı da. Bunu bize târih söylemektedir, bugün söylemektedir. Türkler hiçbir milletin değerlerine zarar vermemişken Türk milletinin değerleri ve Türklerin kimlikleri unutturulmak istenmektedir.

Bu acılara tanık olmuş ve Türk olduğu için hâlâ tanık olan yüz binlerce Nazlı, Bekir, Muhsine, Selim vardır. Batı Trakya’da millettaşlarımızın yüzü hâlâ daha gülmemektedir. “Biz Türk olduğumuzu unutsak da düşman unutmamaktadır.”Millettaşlarımızın hikâyelerini böyle kıymetli bir eser hâline getiren, o toprakların azabını bizlere anlatan Emine Işınsu’ya sevgi ve rahmetle…

Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.