Yaşadığı çağ ile barışamayanlara…
Şiir; roman, öykü, deneme, seyahatnâme gibi edebî türlere göre okuması kolay ancak anlaşılması daha güç olan edebiyat ürünüdür. Okuması kolay derken kastettiğimiz, şiirin basitliği değildir elbette. Zirâ Türkçe aşığı yazar Yağmur Tunalı’ya göre “Şiir okumak, şarkı okumaktan daha zordur.”(1) Bizim kolaylıktan kastımız diğer türlere göre hacim ve okuma süresi açısından daha kısa olmasından kaynaklanıyor. Anlaşılmasının zor olmasının nedeni ise şiirde imgelerin bolluğu ve duygu yoğunluğudur. Meselâ gençliğinin başında, maddî ve manevî açıdan pek iyi durumda olan biri için Atsız’ın ”Sona Doğru” şiiri hiçbir anlam ifâde etmeyecektir. Öte yandan mücâdele içinde zorluklarla dolu bir ömür yaşayan kişi ise aynı şiiri okuduğunda dalıp gidecek ve bâzı mısraları tekrar tekrar okuyacaktır. Hüzün dolu kâşâne, ülkünün mehâbetinin zirvesi ve ölümün bahçesi gibi imgeler her okuyucuya hitap etmez. Böylesine zor ürünleri ortaya çıkarmak da yalnızca şiirin sırrına erenlerin harcıdır. Merhum Dr. Turgut Günay ya da edebiyat çevrelerinde bilinen adıyla Yetik Ozan, işte bu erenlerdendir.
Çok yönlü bir kişilik olan Yetik Ozan, şâirliğinin yanında halk bilimci ve dilcidir. Aynı zamanda Firkati mahlasıyla Doğu Anadolu halk şâirleriyle cemiyetlere katılmıştır. Ne var ki âşık tarzı şiirleri kitapta yer almıyor. Üç bölümden oluşan bu eserde Atmaca Uçurumu adlı birinci bölüm şâirin 1973’te kitaplaştırdığı ilk şiirlerinden oluşuyor. İkinci kısımda ise şâirin kendi bastığı ve farklı dergilerdeki eserlerinden oluşan Ülkü Bağı bulunmakta. Üçüncü ve son bölümde şâirin hiçbir yerde yayımlanmamış şiirlerinin de bulunduğu Yücelmek var. Kitabın ilgi çeken bir diğer yanı ise Mehmet Başbuğ başta olmak üzere birçok ressamın desenleriyle bezenmiş olması. Çok genç yaşta, henüz otuz yedi bahar görebilmişken dünyâsını değiştiren Yetik Ozan’ın sonu pek hazindir. Tıpkı yetmişli yılların Türkiyesi gibi şâirin de iç dünyâsı buhranlıdır. Yalnızca Türkiye mi? Yetik Ozan’ın hasretle baktığı ve şiirlerinde sıkça söz ettiği Türk Dünyâsı da dardadır. Muhtemelen kendini bu zamana âit hissetmeyen, Türklüğün şanlı mâzîsi ile mevcut ahvali arasındaki çelişkiyi sindiremeyen şâir, kendi kalemini kırmıştır.
Onun şiirlerinde geçmişe özlem vardır; geleceğe umut, nasîhat vardır; aşk, coşku ve gurur vardır. Evet, tüm bunlar ne güzel temalardır. Fakat en vurucu şiirlerinde daha farklı konular vardır. Meselâ ağıt vardır:
Sararıp kırıldın ince yerinden;
Belli, ilkbaharla aran açıldı,
Koptu bir çağlayan alp yüreğinden;
Şah damarındaki yaran açıldı.(2)
Kimi şiirinde bezginlik göze çarpar:
Kurulu yayımdan çıktım;
Ok olur, sana gelirim,
Var olmak bu ise bıktım,
Yok olur sana gelirim.(3)
Kırım Türklerine atfettiği şiirinde sitem vardır. Tabiî kendisine ve milletine de:
Badem gözlerini kısıp da öyle
Acı acı bakma, arım var kardaş!
Susma “suçlusun” de, kız, ağır söyle;
Ne cevâbım ne de sorum var kardaş!(4)
Ve elbette benim de dikkatimi en çok çeken öç vardır Yetik Ozan’ın şiirlerinde. Sâdece duygu olarak değil, kelime hâlinde pek çok dizede dikkatimi celbetti öç. İşte bunlardan bâzıları: “Haydi, öç almanın sırası kardaş!”(5), “Kol kola, öç öce binler kilitli.”(6) ,“Gök yeleli bir öçle dört akında koşarım.”(7), “Ver yarı kinini, öç desin diyen”(8), “Yüreğinde oba oba öç dolu”(9),“Dört yanında öçten kurulu bir sur.”(10)
Geçtiğimiz günlerde gâzi bir PÖH memuru intihar etmişti. 2016 yılında bombalı araç saldırısında silâh arkadaşları, dostları yanı başında şehit olurken kendisi yaralı kurtulan gâzimiz bir süre rehabilitasyon merkezinde tedâvi gördükten sonra görevine geri dönmüş. Şimdi biraz empati kurarsak o gâzinin ilk aklına gelen şeyin silâh arkadaşlarına yapılanın hesabını sormak olduğunu söyleyebiliriz rahatlıkla. Yâni öç! Dört yıllık süre zarfında bu amacına ulaşamayan ve suçlulukla birlikte umutsuzluğa da gark olan gâzimiz, iç dünyâsını da kimseye açamadığı için çâreyi terk-i diyarda bulmuş olmalı. Bu olayı anlatmamın nedeni, bana kalırsa, Yetik Ozan da şiirlerinde sıkça yer verdiği Türkistan, Kırım, Kerkük, Azerbaycan velhâsıl tüm esir Türklerin yaşadıklarını içselleştirmiş ve zalimlere karşı intikam ateşiyle yanıp tutuşmuştur. Milletine yapılanları hazmedemeyip yaşadığı çağa ayak uyduramayan, dahası çağdaşlarına da derdini bir türlü anlatmayan bu cefâkâr kalem sâhibi, ölümü bir çıkış olarak görmüş olmalı. Tabiî bu benim fikrim. Şiirler üzerinden ne kadar çıkarım yapılabilir ya da böyle bir şey yapmak doğru mudur, bilmiyorum. İntihar edenlerin ardından “Affedilmeyen günah, yandı!” diyenleri hep kınarım. Dünyâda bunca cefâ çekmiş, çilekeş kullarını âlemlerin Rabbi niye bir daha yaksın ki? Dilerim ki gönlü Türklük aşkıyla yanan bu büyük şâirin ruhu huzur bulmuş olsun. Onun, gidişini haber verdiği, benim de kitapta en beğendiğim dörtlükle bitirmek istiyorum:
Kendi pençesiyle kazar
Kurt, kabrini azar azar
“Yürek” dediğimiz pazar
Kurulmuş öç doruğuna
Can verip şan alacağım!(11)
Bu yazı Kitap Şuuru intisabıdır. (Editörü: Ömer Karabayır) www.kitapsuuru.com
Kaynakça
(1) Tunalı A. Yağmur. İki Gözüm Türkçe.2020.Hülbe Yayınları.S.336
(2) Günay, Turgut. Yetik Ozan-Bütün Şiirleri.İstanbul.Ötüken Yayınları.Mayıs 2009.S.79
(3) a.g.e. S.52
(4) a.g.e S.36
(5) a.g.e S.24
(6) a.g.e S.27
(7) a.g.e S.28
(8) a.g.e S.37
(9) a.g.e. S.77
(10) a.g.e. S.104
(11) a.g.e S.141
Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.