İbrahim ağabeyin vefâtının üzerinden bir sene geçti. Mâlûm salgın İbrahim Metin’in kalplerimize ve mücâdele târihimize bıraktığı derin ize uygun bir anma yapmamızı engelledi. “Ölülerinizi hayırla yâd edin.” hadîsi uyarınca ve hayırlı bir ömür sürdüğünü bildiğimiz İbrahim ağabeyimizin ardından onu anmak ve belki tanımayanlar için kısaca anlatmak gerekiyor. Gerçi İbrahim ağabeyin bizim onunla ilgili söyleyeceklerimize, yaşarken ihtiyaç duymadığı gibi şimdi de ihtiyaç duyduğunu düşünmüyorum. Onu anlamaya, anlatmaya bizim ihtiyâcımız var.

İbrahim Metin, anlaşılan o ki ömrü boyunca başına buyruktu, lâfını esirgediğine şâhit olan olmamıştı, bildiği yolda dimdik yürüyenlerdendi. Uzun yıllar inandığı dâvâsı için çalışıp didinmekten bir an yorulmadı. Ülkücü Hareketin bütün şehitleri, ebediyete irtihâl etmiş gâzileri ve şu an aramızda olmayan nice ülkücüler gibi o da herhangi bir övgü beklememişti. Gereken iş neyse o yapılmıştı. İbrahim ağabey bundan sonra şahsına münhasır kişiliği, adanmışlığı, dürüstlüğü, ülkücülüğü ve vesîle olduğu eserlerle Türk milliyetçiliği târihinin bir konusu. Başarıları ve başarısızlıkları ile 60’lı yılların milliyetçilerinin son temsilcileri aramızdan teker teker ayrılıyor. Şüphesiz İbrahim Metin bu neslin önde gelen üyelerindendi ve onu tanımak her genç milliyetçi için çok öncelikli olmalı.

İbrahim Metin, Türk milletinin kaderine doğrudan etki eden Devlet, Töre, Bozkurt dergilerinin kurucuları arasında yer aldı. Bu dergiler genç milliyetçilerin yetişmesinde, ülke genelinde milliyetçiler arasında tanım ve tavır birliğinin sağlanmasında, vatan evlâtlarının üzerindeki Rus emperyalizminin beşinci kol faâliyetlerinin ve diğer bölücü propagandaların gücünün kırılması noktasında âdeta amiral gemisi görevi gördü. İbrahim Metin’in imtiyaz sâhipliğini yaptığı ve 1969 – 1980 yılları arasında çıkan Devlet mecmuası siyâsî gündemi milliyetçi bakış açısıyla yorumladı ve dönemine damga vurdu. Dergiciliğe ek olarak Töre-Devlet Yayınları ve Anda Kitap Dağıtım Şirketi aynı amaçlar için kuruldu ve nitelikli milliyetçi kitapların yurt geneline ulaşması sağlandı. Pek çok işte olduğu gibi bu kuruluşların kurulmasında İbrahim Metin yine yükü omuzlayanlar arasındaydı. Binbir imkânsızlık içinde ve giderek artan Marksist terör örgütlerinin saldırıları ve tehdîdi altında girişilen işlerin, yapılan teşkilatlanmanın, açılan kurumların, üretilen fikir-kültür eserlerinin Türkiye’ye ve dünyâya etkileri başka metinlerde inceleniyor.

Rahmetli İbrahim ağabeyin yayıncılık ve vakıfçılık faâliyetleri yanında yine yoğun olarak fikrin siyâsî mücâdele tarafında da görevleri vardı. Dürüstlüğü, kılı kırk yaran mizâcı ve yine mâlî konulardaki mahâreti dolayısıyla Milliyetçi Hareket Partisi’nin Genel Muhasiplik görevlerini üstlenmişti. İbrahim Metin’in kısaca; 1969 öncesi CKMP Gençlik Kolları üyeliği, 1969-1978 târihleri arasında Milliyetçi Hareket Partisi Genel İdâre Kurulu üyelikleri ve 1973’te Niğde, 1977’de Konya milletvekili adaylıkları ve 1975’te de Niğde’den senatör adaylığı bulunuyor.

Dönemin atmosferi, şahsiyetleri, kavgaları, başarıları, hüzünleri pek çok kişi tarafından anlatıldı. Çok sayıda tanıklık bugünlere ulaştı. Bunların ve kendi kısa şâhitliğimin (eğer kabul olunursa) ışığında; hasbîliği, çalışkanlığı ve hizmetleriyle öne çıkmış İbrahim Metin’e çok şey borçluyuz. Allah ondan râzı olsun.

İlk Günkü Gibi

İbrahim ağabeyi öncesinden gıyâbında tanımakla birlikte birebir tanışıklığım hepi topu beş altı yıl sürdü. Seksen bir yıllık ömrünün son demlerine rast geldiğim İbrahim Metin’in ömrünün koşuşturmalı dönemi benim doğduğum târihten bile çok önceydi. Onun Ankara’da lise yıllarında kulüpçülükle başlayan ve ardından 1958 yılında Türk Ocağı Gençlik Kolları’nı kurmasıyla devam eden cemiyetçilik serüveni ömrünün sonuna kadar devam etti. Ki ben de onu ilk defa İstanbul Türk Ocağı’nın bir konferansı çıkışı başında gri kalpağıyla Bâbıali Yokuşu’ndan vâliliğe doğru düşünceli bir hâlde yürürken görmüştüm. Hemen gidip tanışmıştık ve o günden sonra da değerli büyüğün peşini bırakmadık. İbrahim ağabey, Maltepe Türk Ocağı’nın, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı’nın ve Millî Düşünce Merkezi İstanbul Şubesi’nin etkinliklerinin çoğuna katılırdı. Katıldığı her toplantıda hizmet dolu mâzisi ve hâlâ iyi bir milliyetçi olması sebebiyle her zaman en îtibarlı konuklar arasında yer alırdı. Bence de İbrahim Metin’i 70’lerin hayatta olan ülkücülerinin bâzılarından ayıran en önemli fark, İbrahim ağabeyin hâlâ ülkücü olmasıydı. O, Türk milliyetçiliğini sâdece çeşitli sosyo-kültürel meseleler karşısında takınılan bir tavır veya târih, kültür, siyâset, devlet konularında bir kabul ya da bakış açısı olarak anlamıyordu. Onun için Türk milliyetçiliği güdülecek, yaşanılacak, tatbik edilecek bir dâvâydı ve muhakkak devlete egemen olmalıydı. Bu arzusu o kadar güçlüydü ki bunu sağlayamamış olmanın İbrahim Metin’in yüreğini her gün kederle doldurduğuna şâhidim. Yalnız bu keder onda, onun bâzı arkadaşlarında veya yanında yetişen diğer milliyetçilerde son dönemlerde daha yoğun tanık olduğumuz gibi bir bozgun psikolojisine dönüşmemişti. Her hâlinden, her konuşmasından fikrin ilk günkü heyecânını taşıdığı belli olurdu. Ömrünün son yıllarında bile kitap neşretmekten geri durmamıştı, ağır kitap kolilerini dahi kaldırmaktan çekinmiyor ve bir şekilde insanlara kitapları ulaştırmaya çalışıyordu.

Bir Anı

2017 yılında Millî Devlet gazetesini çıkardığımız ilk günlerdi. Telefonum çaldı, arayan İbrahim ağabeydi. “Ne yatıyorsun kardeşim evde.” dedi. “Siz gazete çıkarmadınız mı? Bugün de TÜYAP Kitap Fuarı yok mu? Çabuk gazeteleri al, Altunizade metrobüse geç, geliyorum.” dedi. Birkaç arkadaşımı da yanıma aldım ve İbrahim ağabeyle buluştuk. Beylikdüzü fuar alanına gelmiştik, lâkin bir sorun vardı, bizi içeriye almıyorlardı. İbrahim ağabey “Yapacak bir şey yok, bu gazeteyi tanıtmamız, satmamız lâzım.” dedi ve bizi fuar alanına giden kalabalık bir caddeye götürdü, tezgâhımızı kurdu. Kendisi eline bir gazete aldı ve başladı bağırmaya: “Millî Devlet gazetesi çıktı!”, “Besleme basını değil, millî basını okuyun!” Bizi de bağırmaya teşvik ediyor, sesimiz az çıktığında ise kızıyordu. O gün akşama kadar caddenin çeşitli yerlerinde bağıra bağıra gazetemizi sattık ve tanıştığımız insanlara gazetemizi anlattık. Düşünsenize kendisinin 45-50 sene önce çıkardığı Devlet mecmuasına atıfla 2017 yılında çıkardığımız Milli Devlet gazetesini, o mecmuanın sâhibiyle berâber bağırarak sattık. Hayranlık duyduğumuz usta yayıncı o gün bizlere hiç unutamayacağımız ve hep gururla anlatacağımız bir hâtıra bıraktı. İbrahim Metin’in o günkü ve ondan sonraki süreçte de hiç eksik etmediği desteği bizler için çok önemli bir mânevî kuvvet olmuştu.

Rahmetlinin yakın dostu ve ülküdaşı Osman Oktay, İbrahim ağabeyi kaybettiğimiz günün akşamında kaleme aldığı yazısında Galip Erdem’in meşhur kıssasına değinerek İbrahim Metin’in ‘Ülkücü’ olduğuna şâhitlik ediyor. Yine aynı yazısında onun için “Başladığı gibi bitirdi, sağa sola sapmadı” ifâdelerini kullanıyor. Elbette ben âbide şahsiyetimiz İbrahim Metin’in ülkücülüğüne şâhitlik edecek konumda, seviyede ve hadde değilim. Sâdece ömrünün son dönemlerine denk geldiğim ağabeyin “bitirişini” gördüm. Ve ben de aynı kanaati tekrar edebilirim: İbrahim Metin başladığı gibi bitirdi, sağa sola sapmadı!

Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.