Hüseyin Nihal Atsız (12 Ocak 1905-11 Aralık 1975), Türkçü ilim, fikir ve kültür insanı, târihçi, Türkolog, şâir ve yazardır. Türk milletinin târihiyle eşit bir yaşa sâhip olan Türk milliyetçiliğinin, 20. yüzyılda Ziya Gökalp’ten sonraki en kuvvetli temsilcisidir. Türkçülük fikrini ve Türk ülküsünü yayma gâyesi peşinde kalemi ile yaptığı yarım asırlık mücâdelesi Atsız’ı, Türkçülük fikrinin Cumhuriyet dönemindeki önderi yapmıştır.

Fikirlerini yayma ve etkili olmadaki başarısı, sâdece kaleminin ve fikirlerinin gücünden değil, aynı zamanda savunduğu değerlere uygun yaşayışından da kaynaklanmaktadır. Atsız, târihçi, Türkolog, şâir, romancı ve mütefekkir yanlarını, sahip olduğu yüksek insanî ve ahlâkî vasıflarla ve inandığı değerler uğrunda verdiği tâvizsiz mücâdeleyle bütünleyen mümtaz bir şahsiyet âbidesidir. Atsız, bütün Türk milliyetçilerine, bir Türk milliyetçisinin nasıl yaşayacağı ve Türkçü mücâdelenin nasıl yapılacağı konusunda rol model olmuştur. İlim, fikir ve aksiyon planında Türk ülküsünün kavgasını veren Atsız, özellikle millî ruh, aşk ve heyecanla yazdığı fikir yazıları, târihî romanları ve şiirleriyle, yayımlandıkları târihten günümüze kadar yetişen bütün nesiller üzerinde etkili olmuştur. Çıkardığı dergiler, kurduğu teşkîlâtlar, yazdığı şiirler, romanlar ve makâlelerle millî şuur ve ruh sâhibi, Türkçü ve ülkücü aydınlar neslinin yetişmesini sağlamıştır.

Atsız, ömrü boyunca inandığı ve bağlandığı dâvâ ve ülküler yolunda yılmadan ve yorulmadan, cesâretle mücâdele eden bir eylem insanıdır. Bu mücâdeleyi verirken sürekli mağdûriyete uğramış fakat davasından ve ülküsünden asla tâviz vermemiştir. İnandığı gibi yaşamış, ama asla eğilmemiş, bükülmemiş, haysiyetli ve asil duruşunu asla değiştirmemiştir. Hayâtı boyunca mevki, makam ve menfaate sırtını dönmüştür. Atsız’daki bu mücâdeleci ve savaşçı rûhun, bir asker çocuğu oluşundan, kendisinin de Askerî Tıbbiye’den isteği dışında uzaklaştırılmasından kaynaklandığını düşünüyorum. (a) Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun bu konuda “Atsız asker değildi, fakat bir asker gibi yaşadı, asker gibi öldü” demektedir.(1)

Atsız, yayımladığı dergiler ve yazdığı eserlerle Türkçülük fikrine ve Türk ülküsüne açıklık getirerek belirli prensipler ve hedefler koymuştur. Türk seciyesini ve Türklüğü bozmaya yönelen, millî şuura cephe alan düşünce ve ideolojilere karşı aralıksız mücâdele etmiş ve Türklüğü kendisini bekleyen tehlikelere karşı dâima uyanık tutmaya çalışmıştır. Ona göre Türk milletinin en büyük düşmanları; komünizm, Sovyet yayılmacılığı, Siyonizm ve masonluktur. Hayâtı boyunca “Moskof” adı ile ifâde ettiği komünizmle mücâdele etmiştir.

“Gövdesini elbette döndürürüz kalbura

Bir geçerse Moskofun elimize yakası.” (Yakarış)

Atsız, yazıları ve eserleriyle Türk toplumuna ve özellikle de gençliğe millî rûhu, şuuru ve ülküyü aşılamayı hedeflemiştir. Ona göre milletin temeli ahlâktır. Yüksek ahlâk milliyetçiliğin de en başta gelen prensiplerinden biridir. Bu sebeple, Türklüğün etrafını sarmış düşman milletler ve kuvvetler karşısında ancak yüksek ahlâklı, disiplinli, millî târih şuuruna sâhip, millî kimlik ve seciyesini kozmopolitlikten koruyabilen bir millet olarak ayakta kalabileceğimizi ifâde etmiştir. Milletin mukadderâtı söz konusu olduğunda en büyük görev gençliğe düştüğü için gençliğin ahlâklı yetiştirilmesi çok önemlidir. Bu konuda en büyük görev, öğretmenlere düşmektedir. (2) “Öğretmenlerin öğrencilere yapacakları milliyetçilik telkini ile memleketin geleceğine nasıl hâkim olduklarını söylemeye lüzum yoktur. Subaylar da kısmen öğretmendir. Mülkiye’den çıkarak kazâların, vilâyetlerin başına geçmek, Türkçüler için önemli bir hizmet fırsatıdır.”(3) Bu düşünceyi Atsız’ın bütün fikrî muhtevâlı nazım ve nesirlerine hâkim olduğunu görüyoruz.

Türk dili, edebiyatı ve târihine son derece vâkıf olan Atsız’ın eserlerini; ilmî eserler ile edebî ve fikrî eserler olmak üzere iki gruba ayırabiliriz. İlmî eserlerini; târih, bibliyografya ve edebiyat târihi sahalarındaki çalışmaları olarak gruplandırabiliriz. Atsız’ın edebî ve fikrî eserlerini; fikrî yazıları, romanları, hikâyeleri ve şiirleri teşkil etmektedir. Bunları, birbirini bütünleyen eserler olduğu için birlikte ele almak gerekir. Atsız, çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanan fikrî yazılarını, târihî romanlarını ve şiirlerini, Türkçülük ve Türk ülküsü konularındaki fikirlerini yeni nesillere aşılama konusunda bir telkin vâsıtası olarak kullanmıştır. Edebiyatın, fikirlerin topluma taşınmasında bir vâsıta olarak kullanıldığına, Tanzîmat ve İkinci Meşrutiyet dönemleri şâir ve yazarlarında, bağımsız edebiyatçılar diyebileceğimiz Tevfik Fikret ve Mehmet Âkif Ersoy’da da görüyoruz.

Atsız, fikirlerini yaymak amacıyla 1931-1975 yılları arasında çeşitli dergiler yayımlamıştır. Ahmet Bican Ercilasun Atsız’ın, “Türk Ocaklarının kapalı olduğu 1931’den sonraki dönemde boşluğu dolduran gayri resmî bir bakıma sivil Türkçülüğü temsil eden insan ve tabiî mizâcı gereği en imkânsız denilen dönemde îtirazını yapabilen insan” olduğunu söyler.(4) Atsız, bu dergilerde kendi yazı ve şiirleri ile birlikte Türkçülük fikrini benimseyen ve savunan, yetişmiş ve yetişmekte olan şâir ve yazarların da yazı ve şiirlerine yer vermiştir. Yayınladığı bu dergilerin çeşitliliği, Atsız’ın millî hassâsiyeti ile Türklük aleyhine icraatlarını gördüğü kişiler ve faaliyetler hakkında yazdığı cesur yazılardan dolayı, siyâsî iktidarlar tarafından sık sık kapatılarak yayınlarının kesintiye uğratılmasından kaynaklanmaktadır. (b)

Atsız ve 3 Mayıs 1944

Olayları 15 Mayıs 1931’de yayımlanan “Türkçü ve Köycü” Atsız Mecmua, 25 Eylül 1932 târihine kadar on sekiz sayı devam etti. 5 Kasım 1933’te yayımladığı “Aylık Türkçü dergi” olan Orhun dergisi dokuz sayı devam etti. Orhun dergisini 1943’ten sonra tenkit dozu daha da artmış yazılarla yeniden çıkarmaya başladı. Atsız’ın, burada devrin başbakanı Şükrü Saraçoğlu’na hitâben Türkiye’de gittikçe artan komünist faâliyetleri ve Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde himâye gören komünistler hakkında yayımladığı iki açık mektuptan dolayı Orhun dergisi yeniden kapatıldı.

Bu iki açık mektup, milliyetçilik târihimize “3 Mayıs 1944 Milliyetçilik Olayları” diye geçen milliyetçi gençliğin Türklük düşmanı fikirlere karşı ilk büyük tepki hareketinin ve birçok milliyetçi aydının tabutluklarda ve zindanlarda insanlık dışı muâmeleye mâruz kalmalarına yol açan “Atsız-Sabahattin Ali” arasındaki “Irkçılık-Tûrancılık Davası”na giden sürecin başlamasına yol açmıştır. Milliyetçilere karşı bir haçlı seferini andıran bu süreç, Atsız ve arkadaşlarının berâatı ile sonuçlanmıştır.

“Atsız-Sabahattin Ali” dâvâsının görüldüğü sırada meydana gelen “3 Mayıs 1944 Milliyetçilik Olayları”nın Türk Milliyetçiliği Târihi’nde önemli ve özel bir yeri vardır. Atsız’ın ve daha sonraki dönemlerde öne çıkan birçok Türk milliyetçisinin hayâtında 3 Mayıs 1944 Milliyetçilik Olayları bir mîlattır, bir dönüm noktasıdır. 3 Mayıs 1944, Türk milliyetçilerinin, Türkün millî varlığına düşman unsurlara ilk başkaldırısıdır. 3 Mayıs 1944’teki Türkçülük şahlanışı olmasaydı, bugün Türk milliyetçiliği fikri, siyâsî platforma taşınamayacak ve geniş kitlelere ulaşamayacaktı. Türk gençliği, bölücü vatan hâini güçlerin önünde sarsılmaz bir kale gibi duramayacaktı. 3 Mayıs 1944 Milliyetçilik Olayları, zor günlerde Türk milliyetçilerinin nasıl hareket etmesi gerektiğini gösteren bir yol haritasıdır. Bugün hiçbiri hayatta bulunmayan 3 Mayıs 1944’ün kahramanları Nihal Atsız, Necdet Sançar, Alparslan Türkeş ve arkadaşlarını rahmet, minnet ve şükranla anıyorum.

Atsız’ın Eserleri

Atsız, çok partili hayâta geçtiğimiz 1950 yılından sonra Orkun dergisini yayımladı. Yine yazılarından dolayı bu derginin yayını da kesintilere uğradı, 1950-1952 ve 1962-1964 yılları arasında iki dönem hâlinde yayımlandı. Atsız bundan sonra, zaman zaman kesintiye uğrasa da 1964–1975 yılları arasında Ötüken dergisini yayımladı. Atsız’ın kendi dergilerinde ve diğer gazete ve dergilerde yayımlanan Türkçü ve milliyetçi yazıları sağlığında “Türk Ülküsü” ve “Türk Târihinde Meseleler“ adıyla iki kitap hâlinde yayımlandı.

Atsız’ın fikrî yazılarından sonra, yeni nesiller üzerinde en etkili eserleri târihî romanlarıdır. Göktürk târihini konu alan iki millî romanla yeni yetişen nesillerde Türklük şuurunun doğmasına vesîle olmuştur. Türk milleti bu romanla, târihinin gizli kalmış kahramanlarından Göktürk şehzâdesi Kür Şad’ı tanımıştır. Kür Şad’ın kırk yiğidi ile birlikte Çin boyunduruğuna karşı ayaklanışını ve istiklâl uğrunda hayatlarını fedâ edişlerini anlatan Bozkurtların Ölümü (1946) ve Göktürkler’in verdikleri elli senelik büyük mücâdele sonunda Çin esâretinden kurtuluşlarını destanlaştıran Bozkurtlar Diriliyor isimli bu iki millî roman, Türkçü edebiyatın, millî romantizmimizin birer klasiği olarak edebiyatımızdaki yerini almıştır.(c)

Atsız’ın fikrî yazıları ve târihi romanları dışında, Türk gençliği üzerinde tesirli olan diğer edebî ürünleri, şiirleridir. Atsız, çeşitli dergi ve gazetelerde yayımlanan şiirlerinin büyük kısmını “Yolların Sonu” adı altında bir kitapta toplamıştır. Bu kitabın ilk baskısı 1946 yılında İstanbul’da Barıman Yayınevi tarafından yüz otuz bir sayfa olarak yayımlanmıştır. Ötüken Neşriyat tarafından “Yolların Sonu” kitabının 2021’de yaptığı yirmi beşinci baskısına, daha önceki baskılarda yer almayan on dokuz şiiri de eklenerek kitaptaki şiir sayısı yetmiş üçe ulaşmıştır. Bu baskıda benim de “Atsız’ın Şiir Dünyâsı” ile ilgili bir incelemem yer almaktadır.

Atsız’ın Fikir Dünyâsı

Atsız’ın eserlerini bir bütün hâlinde ele aldığımızda, ortaya koyduğu fikirlerini dört başlık altında toplayabiliriz:

1.Ölüm ve hayat

2.Türkçülük, ülkücülük, Tûrancılık, milliyetçilik, Kızıl Elma, “Yüce Dilek”

3.Yurt, vatan ve târihimize bağlılık

4.Savaş, kahramanlık, şehitlik

1.Ölüm Ve Hayat:

Atsız’ın hayat ve ölüm hakkında ki düşüncesi şudur: “Hayat ve ölüm… Bunların ikisi de güzeldir. Fakat esas ve ebedî olan ölümdür. Öteki bir rüyâ kadar geçici ve aldatıcıdır. Büyük ve esrarlı bir kâinatın sinesinde yatmak… İşte bizim nasîbimiz budur. Bu nasîbimizi almadan önceki kısa rüyâ âleminde kendimizi ölüm kadar ebedî bir fikre vermek ve o fikir uğrunda harcamak gibi yüksek bir ülküye kaptırmaktan şerefli ne olabilir? Bu ölüm bizi gâyemize, Tanrı Dağı’nda bekleyen ecdat ruhlarına ve bizzat Tanrı’ya kavuşturacak şanlı ve güzel bir ölümdür.”

Atsız’ın şiirleri ile ilgili inceleme yazısında İsa Kocakaplan, çoğunda yer alan ölüm fikrinin şu altı grupta ele alınabileceğini söylüyor: “Ülkü uğrunda ölmek; Yurt ve şeref uğrunda savaşırken ölmek; Ecdâda lâyık olmak için ölmek; Kahramanlığın gereği olarak ölmek; Gelecek nesillere örnek olmak için ölmek; Hayattan bezginlik sebebiyle, Tanrı’ya kavuşmak için ölmek.”

Atsız, yurt ve ulvî gâyeler için ölmeyi, hayâtın gâyesi olarak görmüştür. Hayat beşikte başlar, ölümle mezarda sona erer. “İnsan büyür beşikte/ Mezarda yatmak için.” (Kahramanların Ölümü). “Ecel dedikleri şey erlerin kevseridir” (Gel Buyruğu)

Atsız ölüm temasını çeşitli şiirlerinde, bâzen birkaç mısra veya kıt’a hacminde, bâzen de bütün bir şiir boyunca, işlemiştir. Onun iki şiiri vardır ki, bunların temini bütünüyle ölüm fikrini meydana getirir. Bunlar, “Gel Buyruğu” ve “Sona Doğru” isimli şiirlerdir.

2.Türkçülük, Ülkücülük, Tûrancılık, Milliyetçilik, Kızıl Elma, “Yüce Dilek”

Atsız hocaya göre Türkçülük; Türk milliyetçiliğinin özel adıdır. Türkçülük; “Türk milletini sevmek, onu yükseltmek ve yüceltmek”, “Türk kültürünün ve Türk dilinin dünyânın en üstün özgün kültürü ve dili olduğuna inanmak”, “Türk milletinin bütün milletlerden daha fazla mesut ve müreffeh yaşama hakkının olduğuna inanmak” ve “Dünyânın en merhametli ve hoşgörülü milletinin Türk milleti olduğunu kabul edip, târihte utanılacak hiçbir davranış ve kendimizi suçlu görecek hiçbir kabahatimizin olmadığına îman etmek” demektir.

Türkçülük bir ülküdür. Ülküler milletlerin mânevî gıdâsıdır. Ülküler, hakîkatle hayâlin karışmasından doğan, mâziye bakarak geleceği yönlendiren ve uğrunda her türlü fedâkârlığın göze alındığı büyük dileklerdir. Türkçülüğün; Türk sevgisi ve taraftarlığı demek olduğunu belirten Atsız’a göre; “Türkçülük bir ülküdür. Ülküler milletlerin manevî gıdâsıdır. Ülküler, gerçekle hayâlin karışmasından doğmuş olan, düne bakarak yarını arayan, milletlere hız veren ve uğrunda ölünen büyük dileklerdir.” Ona göre; millî üstünlük inancı, büyümek isteği millî ülküdür. “Türk ülküsü de, Türk büyüklüğü ve Türk kudreti isteği ve inancıdır. Kızıl Elma, Türklerin millî ülküsüdür.” Atsız, şiirlerinde “Kızıl Elma” ile “Yüce dilek” tâbirlerini birlikte kullanmıştır. “Tûrancılık” ise, bütün Türkleri birleştirme isteğidir ve Türkçülüğün “Kızıl Elması”dır. Burada şu hususu da belirtmekte yarar vardır: Atsız’dan önceki Türkçüler, “ülkü” yerine “ mefkûre” tâbirini kullanmışlardır. Türk milliyetçiliği târihinde ”Ülkü, ülkücülük ve ülküdaşlık” kavramlarını kullanan ilk Türkçü, Atsız’dır.

3.Yurt, Vatan, Mâzi ve Târihimize Bağlılık:

Yurt ve vatan kavramları, Atsız’ın fikrî anlayışında önemli bir yer tutmaktadır. Vatan denilen topraklar, şehitlik mertebesi ile anlam kazanmaktadır:

“Şehitlerden elli milyon bekçisi olan

Aşılmaz bir kayadır bu ebedî Vatan!” (Dâvetiye)

Atsız, bir târihçi olarak Türk târihi ile ilgili de çok değerli çalışmalar yapmıştır. Bilhassa Türk târihinin bir bütün olduğunu, sâdece iktidârın boy ve hanedanlar arasında el değiştirdiğini belirterek, târihe bakış açımızın değişmesinde etkili olmuştur. Ona göre Türk târihi, bir kahramanlık şiiridir. “«Türk târihi» denilen kahramanlık şi’rini / Yeniden yazmak için harcayacağın kandır.” (Yakarış)

Atsız’ın şiirlerinde “mâzi” önemli yer tutar. Atsız’a göre “Mâzi köhne kitap değil, şanlı bir satır…” dır.

“Mâzi ırkın yarattığı coşkun bir seldir,

Mâzi bizim alnımızı göğe yükseltir,

Geçmişlerin gecesinden ışık alırız…” (Toprak-Mâzi)

“Mâzi bizim atamızdır, toprak anamız,

Biri bizi yetiştirir, biri verir hız.” (Toprak-Mâzi)

4.Savaş, Kahramanlık, Şehitlik

Atsız’a göre hayat, ülkü uğrunda bir savaştır.

“Savaş türküleriyle aylı kızıl bayrağı,

Kefensiz ölülerin rûhunu özleyen yâr.” (Yakarış)

Bu yüzden, şiirinde kahramanlığı ve kahramanları, şehitliği ve gâziliği yüceltir. Şehitlik mertebesini, kahramanlık ve fedâkârlığın en büyük göstergesi görür ve en üstün mevki olarak benimser. Ona göre kahramanlık, ölümü göze alarak saldırmaktır.

“Ölmezliği düşünmek boşuna bir emektir;

Kahramanlık; saldırıp bir daha dönmemektir.

Kahramanlık; içerek acı ölüm tasından,

İleriye atılmak ve sonra dönmemektir.” (Kahramanlık)

Atsız, şiirlerinde gençlere millî rûhu ve şuuru aşılamak için sık sık; “Kür Şad, Oğuz, Ergenekon, Alper Tunga” gibi destanlarımızdan, “Kür Şad, Kül Teğin, Tonyukuk, Mete, Attila, Alparslan, Çağrı Beğ, Tuğrul Beğ, Kılıçarslan, Cengiz, Yıldırım, Demir (Timur), Yavuz, Fâtih, Gâzi (Atatürk)” gibi millî kahramanlarımızdan ve “Niğbolu, Kosova, Haçova, Malazgirt, Çaldıran, Çanakkale, Kanije, Silistire, Plevne, Sakarya, Dumlupınar” gibi zaferlerimizden söz etmiştir. Atsız şiirlerinde ayrıca “savaş” kavramıyla bağlantılı olarak; “demir bilekler, çelik kılıçlar, ok, yay, hançer, kurşun, süngüler” gibi savaşı hatırlatan kelimeler kullanmıştır.

Atsız’a göre en yüce hizmet, yurda, vatana sâhip çıkılarak verilen hizmettir. O, kahramanca yaşamayı bir hayat biçimi, yaşama tarzı olarak görmüştür ama bu kahramanlık, şan, şöhret, zenginlik kazanmak için değildir.

“Kahramanlar can verir Yurdu yaşatmak için…” (Kahramanların Ölümü)

Vatanı vatan yapan adı olmayan şehitlerdir. Vatan ve ülkü için ölüme atılanlar ad, san, şan, şöhret düşünmezler, adsız kalmayı tercih ederler. Belki Hüseyin Nihal de onun için “Atsız” soyadını tercih etmiştir. Onlar ebedî yiğitlerdir. Onlar o kadar büyüktürler ki, kefenleri vatan, tabutları cihandır.

“Ebedî yiğit!

Adı yok şehit!

Kefenin: Vatan…

Tabutun: Cihan…” (Kömen)

Atsız şiirlerinde şeref kavramını yüceltmiş ve yurt kavramı ile birlikte kullanmıştır.

“Yurt ve şeref uğruna sen de seril toprağa

Varsın hiçbir dudakta anılmasın er adın!

Kan sızarak göğsünden huzûruna varınca

Iztırâbı dinecek belki o gün Kürşad’ın.” (Yakarış)

Atsız; Türk ülküsü, vatan ve Tûran aşkına benlik duygusunu, nefsini bütünüyle öldürüp bunlar uğruna ölmeyi hayâtın gâyesi gören bir gönül eridir. Bu yönüyle bir ülkü mistiğidir. Yunus’un: “Cennet cennet dedikleri, birkaç köşkle birkaç hûri/ İsteyene ver sen anı, bana seni gerek seni” dediği gibi, Atsız da:

“Zafer çetin, ilim güç, bozgun kötü, aşk acı.

Hâlbuki bahtiyarlık: Belirsizdir ve tektir.

Bahtiyarlık: Boraca yüce dağları aşmak

Varılmadan ölünen uzak yerlere koşmak,

Tanrı’nın sofrasında mest olarak konuşmak

Ve ömründe bir kere, bir kere sevinmektir…” (Bahtiyarlık) diyor.

Türk ülküsü, onun hayat iksiridir. Onu mest eden, sarhoş eden, maddî dünyâdan koparan bu iksirdir. Bu iksir, onun mânâsıdır, rûhudur. Ona göre şan, şöhret, unvan ve menfaat peşinde koşulan maddî hayat, değersizdir. Hayâtı anlamlandıran, bağlandığı ülkü ve inandığı değerler uğruna ölümü göze alarak girdiği savaştır. Gerçek kahramanlık, bu savaşta gösterilen yiğitlik, fedâkârlıktadır. Bu savaşta ölürken bile bir karşılık beklenmez. Ölümün en güzeli kefensiz ve adsız, vatan toprağına girmektir.

Atsız, “Türk Ülküsü” yolunda çileli bir hayâtı tâviz vermeden ve şikâyet etmeden yaşamıştır. Edebî ve fikrî eserleri ve özellikle şiirleriyle, yaşadığı zaman dilimindeki gençliğe millî kimlik kazandırmaya çalışmış ve bunda da büyük ölçüde başarılı olmuştur. Yaydığı fikirlerini ve ülküsünü eserlerinde o kadar güçlü ve samimi olarak ortaya koymuş ve o kadar güzel ifâde etmiştir ki aramızdan ayrıldıktan sonra da yeni nesiller üzerindeki etkisi artarak devam etmektedir.

“Bilsin bu cihan ki ben bu cihanın nesindeyim,

Bir ülkünün mehâbetinin zirvesindeyim.

Dünya denen mezellete dalsın her isteyen,

Ben ırkımın şeref taşan efsanesindeyim.” (Sona Doğru)

Doğumunun yüz on altıncı yıl dönümünde büyük Türkçü Hüseyin Nihal Atsız’ı rahmet minnet ve şükranla anıyoruz. Düşünceleri bundan sonra da Türk milletinin yolunu aydınlatmaya devam edecektir. Rûhu şad, mekânı cennet olsun.

Dipnot

(a) Atsız’ın babası Nâil Bey deniz binbaşısı idi. Atsız da 1922’de imtihanla girdiği Askerî Tıbbiye’den milliyetçi duygularının tepkisi yüzünden aldığı bir disiplin cezası dolayısıyla üçüncü sınıfta iken 4 Mart 1925’te çıkarıldı.

(b) Atsız’ın çıkardığı dergiler hakkında daha geniş bilgi almak için Ozan Karabulak’ın 2017 yılında Ötüken Neşriyat tarafından yayımlanan Atsız ve Türkçülüğün Yarım Asrı isimli kitaptan yararlanılabilinir.

(c) Atsız’ın bu iki romanı Ötüken Neşriyat tarafından Bozkurtlar adıyla tek kitap halinde yayımlanmıştır.

Kaynakça

(1) Ercilasun, Ahmet Bican. Atsız Türkçülüğün Mistik Önderi. Ankara: Panama Yayıncılık, 2019. s.705

(2) Atsız, Hüseyin Türk Ülküsü, Ankara: Afşın Yayınları. 1966. s. 45-46 Atsız, a.g.e. s.62

(3) Hacaloğlu, Yücel. Doğumunun 100. Yılında Nihal Atsız, Ankara: Türk Ocakları Ankara Şubesi Yayın. (2005). s.100

Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.