Önceki yazımızda Türklerin şehirleşme sürecinden bahsetmiş, konargöçer yaşam tarzından büyük şehirlere geçişlerini konu almıştık. Cumhuriyet Dönemi’nde ise şehirlerimizde çarpık bir yerleşimin oluşmasından ve gecekonduların boy göstermesinden söz etmiştik. Bu yazımızda da gecekondu meselesinin nedenleri ve sonuçları ile anlatmaya çalışacağım.

Bilindiği üzere gecekonduların oluşması göçlere bağlıdır. Gecekondular göçler sonucu olmuştur bu nedenle önce göçü tanımlamak istiyorum. Göç, çok yalın olarak bir âilenin, bir grubun evi barkı, çoluk çocuğu ile bir yerden başka bir yere taşınması, yer değiştirmesidir. Göçün gerçekleşmesinin birçok sebebi vardır. İnsanlar bulundukları yerlerden coğrâfî, iktisâdî, demografik yapı gibi konularda yaşadıkları sıkıntılar netîcesinde göçerler. Bu unsurlar göçün itici nedenleridir. Yaşadıkları çevre insanların beklentilerini karşılamadığında orada yaşamak istemezler ve yeni bir yer arayışına girerler. Göçecekleri yerleri beklentilerini karşılayacak umûduyla seçer ve oraya göçerler. Yapılan bu göçler berâberinde birçok sorunu da getirir. Ülkemiz açısından da göçün en önemli sonucu ve sorunu gecekondulaşmadır.

Gecekondu, bir gecede çok çabuk olarak yapılan anlamı taşır. Bu kavram dilimize halkımız tarafından kazandırılmıştır. Çünkü halkın oluşturduğu bir yapı ve eylemdir. 1940-1950 yılları arasında dilimize yerleşmiştir. Esâsen daha önceleri de görülen bu yapılar, bu yıllar arasında yoğunluk kazanmış, yayılması bu târihlere denk düşmüştür. Gecekondular, genellikle köylerden ve kırsal kasabalardan şehirlere göç eden insanlarca şehirlerin çeşitli bölgelerine inşâ edilmiştir. Buralarda gecekondu mahalleleri oluşmuştur. Çeşitli sebeplerle bulundukları yerlerden şehirlere göç eden insanlar buralara geldiklerinde ilk önce barınabilecekleri bir yere ihtiyaç duymuşlardır. Yaşamın pahalı olduğu şehirlerde konutların da pahalı olması sebebiyle şehre yeni göç etmiş insanlar için mevcut konutlarda barınmak neredeyse imkânsızdır. Bu nedenle kendi konutlarını yapmaya ihtiyaç duymuşlardır. Bir an önce başlarını koyacak çatılarının olmasını isteyen bu insanlar boş bir arâzi üzerine alelacele evlerini kurarlar. Yaptıkları evler alelacele olduğu için derme çatma, çürük ve yapı tekniğinden habersizdir. Alelacele inşâ edilen bu yapılar izinsiz, gizli ve yasalara aykırı olarak yapılmaktadır. Zâten arsa ve arâziler de kendilerine âit değildir.

Sanâyi devrimi ile ortaya çıkan makineleşme ve yeni iş alanları kentleşmeyi hızlandırmıştır. Sanâyileşebilen ülkeler kalkınabildiği için diğer ülkeler de hızlıca sanâyileşmeye başlamışlardır. Sanâyinin olduğu kentlerin refah seviyesi yükselmiş, buna bağlı olarak da bu kentlere rağbet gittikçe artmıştır. Ülkemizde de 1940’lı yıllardan îtibaren sanâyileşmenin arttığı görülmektedir. Sanâyinin olduğu bölgelerde ise yoğun bir nüfusla karşılaşmaktayız.

Bir toplumun güçlü olması endüstride ve teknikte en ileri seviyede olmasına bağlıdır. Bizim de güçlü olabilmemiz için en gelişmiş sanâyiyi kurmamız ve geliştirmemiz lâzımdır. Buna yönelik işler yapılmıştır. Fakat ülkemizde kurmuş olduğumuz sanâyi belirli bölgelere yoğunlaşmış vaziyettedir. Durumun böyle olması nüfûsun da o bölgelerde artış göstermesine sebebiyet vermiştir. Ülkemizin batısındaki birkaç merkezî bölgede yoğunlaşan sanâyi, gecekondulaşmayı da o yönde ilerletmiştir. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi başta ekonomik imkânlar olmak üzere birçok imkânın bulunması göç edecek insanlar için bu şehirleri câzip kılmaktadır. Yapılan göçler sonucunda bu şehirlerimizde nüfus artmakta ve gecekondulaşma oluşmaktadır. Artan nüfus ve ortaya çıkan gecekondular birçok sorunu berâberinde getirmiştir. Coğrâfî, iktisâdî sıkıntılar ve güvenlik sorunları nedeniyle göç eden veya etmek zorunda kalan insanlar, göç ettikleri yerlerde de pek çok sıkıntı ile karşılaşmaktadır. Arkalarında evlerini, bağlarını, bahçelerini hatta arâzilerini bırakarak şehirlere yerleşen insanlar, buralara geldiklerinde göç etme nedenleri olan sıkıntılarından kurtuluyorlar belki ama başka sıkıntılarla karşı karşıya kalabiliyorlar. Bu sıkıntılardan birkaçını saymak istiyorum.

Köyden kente gelen insanlar işsiz kalabilmektedirler. Sanâyinin yetersiz istihdâma sâhip olması bu insanlarımızı işsiz bırakabilmektedir. Öte yandan gecekondu mahallelerindeki yaşam ne köydeki ne de şehirdeki yaşama benzemektedir. Şehirlerde bulunan birçok imkândan yoksun olan gecekondularda bir şehir yaşantısı yaşanmamaktadır. Kırsaldan şehre gelen insanlar hem kendi kültürlerini yaşatmaya hem de bir şehir yaşantısı yaşamaya çalışmışlarsa da başarılı olamamışlardır. Birbiriyle bütünleştirilmeye çalışılan bu iki yaşantı biçimi zamanla fertlerde ve toplumda çatışmaya sebebiyet vermiştir. Hem farklı bölgelerden göç eden insanların bir arada yaşaması hem de şehir ile uyum sağlanmaya çalışılması sosyokültürel açıdan sıkıntılar doğurmuştur. İnsanlarımız köylerinden göçerek gittikleri yerlerde kültür buhrânı geçirmişler ve kültürlerinden kopmuşlardır.

Öte yandan gecekondulaşma şehirlerin yapısını da olumsuz etkilemektedir. Çarpık kentleşme nedeniyle çirkin görüntüler oluşmasının yanında gecekondu bölgelerinde şehirden farklı bir sosyal yapı oluşmaktadır. Kentlerin hızla büyümesi, kentsel gelişmenin kontrol edilmesini zorlaştırmaktadır. Kontrolsüz kentsel büyüme sonucu su, kanalizasyon, ulaşım gibi altyapı sorunları da oluşmaktadır. Ayrıca şehirlerdeki sınıf farklılıkları gözle görülür hâle gelmektedir. Tüm bunların sonucunda ise bu olumsuzluklarla karşı karşıya gelen insanlarımız psikolojik bunalımlara girmektedirler. Yâni göç edenlerin farklı bir yaşantı ile karşılaşmaları iç çatışmalara, içtimâî bunalımlara sebebiyet vermektedir.

Görünüyor ki gecekondulaşma her ne kadar yapısal bir sorun olarak bilinse de aslında sosyolojik bir sorun teşkil etmektedir. Çünkü toplumu yakından ilgilendirmekte ve etkilemektedir. Peki, ne yapmalıyız?

Milletimiz uzun yıllardır iktisâden kuvvetli ve gelişmiş bir Türkiye özlemi duymaktadır. Ülkemizi milletimizin özlemini duyduğu bu güce ulaştırmanın yolu kalkınma ile mümkündür. Kalkınma ise sanâyiye dayalıdır. Biz sanâyide ve teknikte en iyi olmalı ve en kısa sürede sanâyileşmemizi tam mânâsıyla gerçekleştirmeliyiz.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi sanâyileşmemiz yetersiz ve birkaç merkezî bölgede toplanmıştır. Bunun sonucunda gecekondulaşma ve gecekondulaşmanın berâberinde birçok sorun ortaya çıkmıştır. Öncelikle “cennet bir vatan” olan ülkemizin imkânlarını çok iyi kullanmalıyız ve ham maddelerimizi en iyi şekilde işleyebilmeliyiz. Bunu sâdece birkaç merkezî bölgede sanâyileşerek yapamayız. Bölgelerimizin imkânlarını göz önünde bulundurarak oraya en uygun iş kolunu götürmeliyiz. Sanâyileşmenin getirmiş olduğu iş imkânları sâyesinde o bölgede istihdam sağlanmış olacaktır. Bunun dışında kırsalda yaşayan halkımızın eğitim, sağlık, ulaştırma gibi şehirde bulunan birçok imkândan yoksunluğu giderilmelidir. Bu bölgelerimizdeki halkımıza her türlü imkân sağlanmalıdır. Ayrıca doğudaki halkımızın birçoğunun terör tehdidi ile yüz yüze kalması onları göçe zorlamıştır. Bu nedenle başta bu bölgelerimiz olmak üzere tüm ülkemiz güvenlik derdinden kurtarılmalıdır. Yaşadığı yerde karnını doyurabilen, geçinebilen, büyük şehirlerdeki imkânlara sâhip olan ve güvenlik sorunu olmayan insanımız hem maddî hem de mânevî olarak refâha ulaşacaktır. Böylece insanlarımız bir çıkmazda olmayacak ve kültürlerini rahatça yaşayabileceklerdir.

Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.