Hoca Ahmed Yesevi dergâhı sizin düşündüğünüzden daha fazlasıdır, niye mi? Gelin bakalım. Ben size Yesevi diyârından bahsedeceğim. Hoca Ahmed Yesevi’nin bugün hayâtımızdaki etkisini gördüğüm, yaşadığım, öğrendiğim; oradaki yaşlılardan ve ata babalarından aldığı bilgileri ve kısa bir anımı siz saygı değer kardeşlerime anlatacağım.
Evet, arkadaşlar bildiğiniz gibi Hoca Ahmed Yesevi türbesi günümüzde dünyânın her köşesinden gelen konuklar ile doludur. Ben sizlere Rusya’dan, ABD’den, Afrika’dan gelen veya başka konuklardan bahsetmek istemiyorum. Bu diyârın torunları hakkında ve Türkistan’ın, bugünkü adıyla Orta Asya Türklerinden bahsetmek istiyorum. Türkistan Türkleri, kendilerini Hoca Ahmed Yesevi hazretlerinin birer mîrasçısı addediyorlar. Bu onların uzun süren işgallere rağmen kimliklerini kaybetmemelerinin temel sebebidir.
Bu arada Hoca Ahmed Yesevi diyârı; Kazakistan’da, Türkistan diye bilinen, toprağı ulu ata cennet köşesi bir yeridir. Oraya komşu olan Özbekistan, Kırgızistan ve Kazakistan’ın diğer şehirlerinden ziyârete gelen Özbek, Kırgız, Kazak Türk’ü ve başkaları da sık sık ziyâret yapmayı âdet hâline getirmişler. Özbekistan vatandaşları ise yakınlığı dolayısıyla diğer herkesten daha sık ziyâret ederler. Hoca Ahmed Yesevi’nin rûhuna Fâtiha okur ziyâret ederler. Kırgız ve Kazak Türkleri de aynı şekilde yılda en az iki üç kere gidip ziyâret ettiklerine şâhit oldum. Bu saygı nerden, nasıl kaynaklanıyor?
Orta Asya Türkleri, Hoca Ahmed Yesevi ziyâretinin öncesinde onun üstâdı olmuş Arslan Baba mezarına giderler. Rûhuna Fâtiha okur, bâzıları ise bildiği duaları ederler. Türkistan’da muhakkak her insan onun bir akrabâsı veya çok yakın tanıdığı olduğunu söyler.
Günlerden bir gün Hoca Ahmed Yesevi’nin ziyâretine gittim. Türbeden içeri girdiğimde sağ tarafta yaşlı bir amca gözüme çarptı ve yavaşça yanına yaklaştım. Amca seksen, doksan yaşlarındaydı. Türbenin içinde sağa, sola bakıp bir şeyler düşünüp duruyor, gözleri nemli bir şekilde kendi kendine bir şeyler söylüyordu. Amcanın sohbetini bu samîmî bakışının nedenini merak ettim ve yanına daha da yaklaşarak selâm verip elinden tuttum. Amcaya nereden geldiğini sordum, amca bana bakarak bir güzel gülümsedi: “Oğlum, ben burada doğdum, burada büyüdüm. Biz âilecek Hoca Ahmed Yesevi’nin dergâhının yakınlarında yaşıyoruz ve kendim de sık sık dergâhı ziyarette bulunuyorum. Buraya on beş, yirmi dakika yürüyerek gelip gidiyorum.”
Yaşlı amca bana bakarak: “Sen nerelerden geldin?” diye sordu. Ben de Kırgızistan’ın kuzeyinden olduğumu onların anlayacağı dilden devâm ettim, “Vadi!” diye seslendim. Amcanın yaşı büyüktü, kulakları duymakta biraz zorluk çekiyordu. Belli ki türbenin içinde yüksek sesle konuşup oradaki insanları rahatsız ediyorduk. “Amca, gel dışarı çıkıp oralarda bir yere oturalım,” dedim ve amcaya bakarak: “Biliyor musun? ‘Vadi’ derler sizin dönemlerde bizim oralara,” dedim. Yine gülümseyerek ve yüzünde bir şaşkınlıkla bana bakarak; “Bilmez miyim?” dedi. Adımı sordu, “Benim adım Babür Mirza” deyince elini dizlerimin üzerinde koyarak: “Sana bir şey anlatacağım,” dedi. “Sovyetler zamânında burası bir başka idi, Güzel Türkistan’a şimdi siz Orta Asya diyorsunuz ya ama eskiden öyle demezdik. İkinci Dünyâ Savaşı öncesi ve sonrası her bu yoldan geçen Türkler, Hoca Ahmed Yesevi’yi ziyâret etmeden ne savaşa ne evine ne de başka yere gitmezlerdi. Burası Türkün ocağıydı, Türkün ocağını söndürdüler. Bizim elimizden de bir şey gelmedi, ben kendimi suçlu hissettim. Bizleri birbirimizden ayırdılar o yüzden biz bir olmalıyız. Kendi çocuklarıma, torunlarıma, mahalledeki gençlere hep seslenirim, biz bir olmalıyız oğlum diye. Senin dediğin ‘Vadiyi’ bilmez miyim, nice kardeşlerim oldu oradan, bütün Türkistan’ın her köşesinden bir Türk tanırdım ama şimdi siz Özbek, Kırgız, Kazak, Tatar, Karakalpak ve başka diyorsunuz.” O an benim kalbimde bir ayaz (soğuk) oldu sanki içime buz döktüler gibi geldi. Ve amca sözüne devâm etti: “Benim kardeşlerim vardı, yaşlandık gidemedim onlar da gelemedi, habersiz kaldık. Yaşıyorlarsa selâm götürmeni isterim, yaşamıyorlarsa da eğer benim de gitme zamânım yakın bir ayağım görde (mezarda) bir ayağım yerde,” dedi ve “Araştırıp bulur konuşursan Mehmetkul veya Mahmutkul olabilir. Mamatkulün Yessiden selâmı var de yeter,” dedi. Ben onları Kırgızistan’a gittiğimde gereken idârelere gidip araştırdım ve maalesef hayâtta değillerdi. Buraya isimlerini kaydetmek isterdim fakat o zamanlar bunları yazıya aktaracağımı bilmediğimden not almamıştım. Şimdi de hâfızamdan yitip gitmiş.
Aylar sonra yine Türkistan’a Hoca Ahmed Yesevi diyârına ziyâret gerçekleştirdikten sonra o amcayı görürsem ne derim diye çok düşündüm ve gidip haberini vermeyi borç bildim. Ben de amcayla karşılaşırım diye her gün Hoca Ahmed Yesevi türbesine ziyârete gidip amcayı arayıp dururdum. O günkü amcayla yine bir gün karşılaşacağımız ümidiyle oraya gitmek âdet oldu ve uzun zaman gittim ama o amcayı bir daha göremedim.
Aklımda hâlâ o amca ile konuştuklarımızı onun söylediklerini düşünür dururum. Günlerden bir gün içimden gelen hisle bir şiir yazdım, onu da buraya ekleyerek sözlerimi bitirmek istiyorum. Bâzen bu insanların hayâtını ve bildiklerini yazmak için kalemler, kâğıtlar kâfi olmaz. Fırsattan faydalanarak ben bir Türk genci olarak tüm millettaşlarıma şöyle hitâp etmek isterim. Ata topraklarımızın nâdîde parçası, Hoca Ahmed Yesevi’nin diyârı güzel Türkistan’ımızın, 31 Mart 2021 târihinde gerçekleştirilen Türk Devletleri Teşkilatı gayr-ı resmî zirvesinde, Türk Dünyâsı Mânevî Başkenti olarak kabul edilmesinden sonsuz bir heyecan ve mutluluk duyduk. Temennimiz o dur ki asırlar öncesinde Türkistan’dan yayılan kutlu mesajlar nasıl ki Türk dünyâsını, İslâm âlemini ve bütün dünyâyı aydınlattıysa; Türkistan’ın “Türk Dünyâsının Mânevî Başkenti” olması da yeni bir dünyânın kapısını aralasın, yirmi birinci asrın Türk asrı olması idealimizin önünü açsın. Kıyâmete kadar Türk Birliği dâim olsun!
Hocam Ahmed Yoludur
Bu yollar çetin yollar, dâvâsı büyük
Yolcuya kolay olmaz, ağırdır bu dâvâ,
Gâhı yandılar, gâhıda çektiler azâp
Bu yol Allah dâvâsı, peygamber yolu,
Hocam Ahmed Yesevi Yoludur Türkistan.
Ona peygamberden kaldı bir mîras
Onu yaşamak, yaşatmak, şeref der Ahmed,
Allah yolunda yetiştirdin nice dervişler
Nice derviş-ü pirler çıktı tekkenden,
Hocam Ahmed Yesevi Yoludur Türkistan.
Yesi’den çıktı 99 bin tahta kılıçlılar
Omuzlarına aldılar, büyük millet derdini,
Yeryüzünde yaşadılar ve yaşattılar
Balkanlardan, Doğu Türkistan’a oldu vatan,
Hocam Ahmed Yesevi Yoludur Türkistan.
Onun tapusu Türkün mezarı derler
Bilmez misin Saltuğu? Hocam Ahmed ateşi
Mezarlar ile Türkün vatanın çizdiler
Yetiştirdin böyle milletperver Saltuklar,
Hocam Ahmed Yesevi Yoludur Türkistan.
Savranlar aldı, senden bir can parçası.
Öğrettin sevmeyi, sevilmeyi cümle Sarvana,
Verdin yine Türk’ün kanadı denmiş atını
Dedin, kin kîni, kan kanı çeker sürükler,
Hocam Ahmed Yesevi Yoludur Türkistan.
Efendimize saygıdan görmedin gün yüzü.
Öğrendik senden yaktığın ocağın ateşin,
Gayri râhat olasın, aldık senden tahta kılıcı
Mekke’de Muhammed Türkistan’da Hoca Ahmed,
Hocam Ahmed Yesevi Yoludur Türkistan.
Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.