Din ve âile her zaman birbiriyle ilişkili müesseseler olmuş, târih boyunca âileyi bütünüyle reddeden bir dine rastlanmamıştır. Âileler dînin öğrenildiği ve yaşanıldığı bir sosyal müessese olduğundan, âilenin korunmasında ve şekillenmesinde de dinler büyük roller üstlenmiştir. İslâm dîni de âile yapısına büyük önem atfetmiş, âile yapısını korumak amacıyla âile içerisi ilişkiler, âile üyelerinin hak ve rollerini âyet ve hadislerle belirlemiştir.
İslâmî kaynaklarda âile için “âl”, “ehl”, “ehlü’l beyt” gibi tabirler kullanılmıştır. Âile, nesep ve evlilik yoluyla bir araya gelmiş, aynı çatı altında bulunan topluluk; aralarında kan bağı bulunan kimselerin tamamı, soy gibi anlamlara gelmektedir.(1) Kur’an-ı Kerim’e göre kadın ve erkek, bu dünyada birbirinin yalnızlığını gidermek için ve birbirini tamamlamak için yaratılmıştır. Kur’an’da: “Ey insanlar! Biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık.” buyrulur. (Hucurat, 49/13) Bu tamamlama yalnız insanın fizikî ihtiyaçlarını karşılamaktan ziyâde mânevî ihtiyaçlarını karşılamak, aynı zamanda insanın fıtratından gelen neslini devam ettirme içgüdüsünü evlilik ile belirli kural ve ölçüler ile yaşamasını sağlamak içindir. Dînimizde evlilik birey için nefsî, toplum için ise nesli koruyan bir müessese olarak görülmüş ve insanlar evliliğe teşvik edilmiştir. “Kendileriyle huzur bulasınız diye sizin kendi türünüzden eşler yaratması ve aranızda sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun varlığının delillerindendir. Muhakkak ki bunda düşünen bir topluluk (kavm) için ibretler (âyât) vardır.” (Rum/21.)
Dînimize göre âile kurmakla eşler, kendi görevlerini yerine getirmiş sayılmaz. Bu âilenin devamı ve mutluluğu için belirli ölçüler getirilmiştir. İlk olarak erkeğin ev işlerinde eşi ile istişâre etmesidir. Resulullah (SAS): “Kadınlardan kızları hakkında izin isteyin. Kızları istemeye gelenler varsa, onlar gelmeden önce erkek kendi hanımı ile bu hususta ayrıntılı bir şekilde görüşüp bir sonuca varsın.”(2) Evlilikte, tarafların birbirlerine sabır ve hoşgörü ile yaklaşması, evlilik bağının korunmasını öğütlenmiştir.
Evlilik hayâtının dengede olması için ölçüler getirilmiş, kadının erkeğin üzerindeki hakkı, erkeğin kadının üzerindeki hakları belirtilmiştir. Âile kurmak, dînimiz için ahlâkî buhranı engelleyecek, toplumu sağlam ahlâkî temeller üzerine kuracak yapı taşlarından biridir.
İslâmiyet ve Çocuk
Dînimiz evlilikten sonra insanları çocuk sâhibi olmaya da teşvik etmiştir. Çocuk âileye Allah’ın bir emânetidir ve bu emânete ona göre davranılmalıdır. Müslümanların, kız erkek ayrım yapmadan çocuklarına iyilik ve şefkatle yaklaşmaları tavsiye edilmiştir. “Çocuklara iyi davranmak, onları sevmek, onlara karşı şefkat ve merhamet göstermek İslâm Dîninin emirlerindendir.”(3) Anne ve baba çocuğa maddî mânevî her türlü desteği sağlamalıdır. Fakat anne ve babanın aslî vazîfesi çocuğu ahlâkî, insanî ve değerlerine uygun bir şekilde yetiştirmektir. “Çocuğun hem dünya hem de âhiret mutluluğunu hedef alan böyle bir terbiye, Hz. Peygamber tarafından ana babanın çocuğuna bırakacağı “en güzel mîras” olarak nitelendirilmiştir.”(4)
Çocuğun âileye karşı vazîfesi ise, anne babaya hürmette ve iyilikte bulunmak, onların gönlünü kırmamaktır. “Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti.” (İsra, 17/23) “(Ey Muhammed!) De ki: “Gelin, Rabbinizin size haram kıldığı şeyleri okuyayım: O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anaya babaya iyi davranın.” (Enam, 6/151)
Kur’an’da evlenmek, yuva kurmak, âile olmak basit bir müessese olarak görülmediğinden kulların birbirinin hakkına girmemesi ve mağdur olmaması için karı-koca ilişkisi, anne babanın çocuğuna karşı ve çocuğun anne babasına karşı nasıl davranması gerektiğinden bahsedilmiştir. En mühimi de, hepsinin birbirinden sorumlu tutulduğu, âile hususunun yalnızca dünyevî bir müessese olarak görülmediğidir. Âile içerisinde herkesin birbirine karşı hak ve yükümlülükleri vardır ve bu hak ve yükümlülükler insanın dünya ve âhiret hayâtı içindir. Kur’an’da “Ey inananlar! Kendînîzi ve âilenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun…” buyrulmaktadır.
Günümüzde İslâmiyet’in öngördüğü âileye kadın üzerinden saldırılmaya çalışılsa da, kadın İslâmiyet’in geldiği dönemde yok sayılırken İslâmiyet’le kadına ve âileye yeniden şahsiyet kazandırılmış, kadının erkekten hak ve hukuk olarak hiçbir şekilde aşağı tutulmadığı belirtilmiştir. İslâmiyet’in öngördüğü âile düzeni, topluma sağlıklı bireyler kazandırmanın ve bireyin de toplumun da huzurlu olmasının yegâne çaresi olan âile düzenidir. İslâmiyet kadın ve erkekten önce muhatabını ‘insan’ olarak almış, iki cinsin birbirine muhtaç olduğunu, fıtraten farklılıkları olsa dahi birbirini tamamlayan ve birbiri için yaratılmış olduğunu belirtmiştir. Günümüzde Kur’an’ın öngördüğü âile sisteminden uzaklaşılmış, âile içerisindeki ölçü kaybedilmiştir. Âilelerin huzur, mutluluk ocağı olmasının yegâne yolu dînimizin emrettiği ölçülerde yuva kurmaktan geçmektedir. İslâm’ın âile üzerine getirdiği ilkeler, kadını erkeğe, erkeği kadına rekâbete ve üstünlük mücâdelesine sokmayan, sorumluluk bilincinde temiz ve ahlâklı nesillerin yetişmesine vesile olacak ilkelerdir.
KAYNAKÇA
(1) Çalışkan, Sevilay. Kur’an-ı Kerim’de Çocuk – Ebeveyn İlişkisi. Yüksek Lisans Tezi. Samsun. 2019.
(2) Teyfur, Mansur. Kur’an’da Aile Bireyleri Arasındaki İlişkiler. Bitlis İslamiyat Dergisi. Cilt 1. Sayı 1. Syf 35-44. Haziran 2019.
(3) Otyakmaz, Hayati. İslam’da Çocuk. Diyanet Dergisi.
(4) Hökeleli, Hayati- Yavuz, Yusuf Şevki – Aydın, Mehmet Akif. Çocuk. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. Cilt 8. Syf 361-365.
Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.