Dünkü şâir Ahmed Haşim’in dilinden anlayan bir gençlik kalmadı. Evvelki günün şâiri Tevfik Fikret de artık bir yabancıdır. Abdülhak Hamit artık bir Hint racası, Namık Kemal bir Ortodoks papazı kadar bugünlerden uzaklaşmıştır. Daha evvelkileri saymayınız; Gâliplere, Bâkilere giderseniz onlar, hoş veya nahoş bir sadâ bile değildirler. Bugünlerin siyâsî, askerî târihimiz hakkındaki bilgileri de böyle kopuktur. Cengiz’i bilirlerse Yavuz’u daha az bilirler veya bilmezler.

Târihin bu kopa kopa, atlaya atlaya gidişi devam ettikçe yarının gençleri de bugünleri okuyamayacaklar, okusalar da anlamayacaklardır. Devrimbazlar her çeyrek asırda bir Türkçenin büyük bir kısmını değiştirmiş olacaklardır. (Tabiî, ellerinden gelebilse.)

Târihin sürekliliğini kaybeden bir millet her şeyini kaybetmeye mahkûmdur. Hâfızası parça parça kopmuş bir akıl hastası gibi geçmişiyle, hâtıralarıyla ve benliğini terkip eden bütün varlık unsurlarıyla ilgisi kesilmiştir. Yabancı tesir ve müdâhalelere, yabancı vesâyete hazır ve muhtaç bir hâlde, evvelâ bağımsızlığını sonra da bütün millî şahsiyetini ve varlığını kaybeder.

Atatürk’ün büyük nutkundaki dili ve birçok parçaları anlamadığını bana yazan bir lise talebesinin îtirâfı ibret ve dehşet verici bir gerçeğin îtirâfıdır. Bir iki nesil sonrakiler, bu nutkun tamamını anlamak iktidârından mahrum kalacaklardır. Her nesil bir evvelkini tercüme yoluyla ve tercüman vâsıtasıyla anlamak zorunda kalınca dilinin zaman içindeki vahdetini kaybeden milletlerin târihteki meşum sonları bizim de âkıbetimiz olacaktır.

KAYNAKÇA

Safa, Peyami. Eğitim, Gençlik, Üniversite. Ötüken Neşriyat. s.279.

Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.