Dün akşam yine yüce çınarın altında meçhul filozofla birleştik. İnsanlığın ilk mümeyyiz alâmeti ne olduğunu sordum. Şu cevâbı verdi.
– Yeryüzünde insanlık, tebessümün ilk görünüşüyle berâber başlamıştır. İnsanlardan evvel bu kara toprak üzerinde tebessümden eser görülmezdi. Tebessüm insana mahsustur. Hiçbir hayvan tebessüm etmez. Mantıkçıların insanı “hayvan-ı dâhik” diye târif etmeleri, bundan olsa gerek. Benim ruhlar üzerindeki tecrübelerime göre de tebessüm insanlığın mümeyyiz âlametidir.
Ben, hasta ruhları ve sinirli insanları dâima yüzlerinin tebessümlü olup olmamasıyla teşhis ederim. Sinirli adamların yüzleri gülmez. Tebessümden mahrum bir çehre gördüğüm zaman derhal bunun bir sinir hastasına âit olduğunu anlarım. Tebessüm rûhun sağlamlığı kadar saadetin de müjdecisidir. Beşikteki çocuğun ilk tebessüme başladığı gün, âile saadetinin tamamlandığı gündür. Çocuğun ilk mürebbisi annesinin tebessümüdür. Sonraları birçok gözyaşları akıtan aşkın ilk başlangıcı da tatlı bir tebessümdür. Dostlar arasındaki samîmiliği gösteren de tebessümdür. Ben, milletlerin hayat kâbiliyetlerini de fertlerindeki tebessümlerle ölçerim. Yazık ki bizde zâhit babalarla zâhit mürebbiler, tebessümü yasak ettiklerinden, münevver Türkler en az tebessüm eden bir sınıf teşkil etmişlerdir. Eski Türkler dâima mütebessimdi. Bundan dolayıdır ki halkımız güler yüzlüdür. Bence yapacağımız inkılapların birisi de “Tebessüm İnkılabı” olmalıdır.
Evet, milletimiz dâima şen ve şetaretli olmalıdır. Her işte muvaffak olmak için başlıca şart, müteşebbislerin mütebessim olmasıdır. Yüzü gülmeyen adamlar hiçbir işte muvaffak olamazlar. Mesela yüzü gülmeyen bir avukat, en haklı bir dâvâyı mutlaka kaybeder. Yüzünde tebessümü eksik olan bir aktrist ne kadar güzel olsa şöhret kazanamaz. Yüzü gülmeyen bir muallim, talebelerinin rûhuna hiçbir hakîkat sokamaz. Yüzü gülmeyen bir tabip hastalarını tedâvi edemez.
Bir balcı, dükkânını en âla ballarla doldurduğu hâlde, gelen müşterilere hiç bal satamazmış. Bir gün ârifin birine şikâyet etmiş, “en iyi ballar benim dükkânımda olduğu hâlde gelen müşteriler ballarımı beğenmeyerek gidiyorlar. Hâlbuki komşularımın balları iyi olmadığı hâlde müşterileri hiçbir zaman eksik değildir. Bunun sebebi nedir?” Ârif şu cevâbı verir.
– Sebebi şudur ki sen bal satıyorsun amma çehren sirke satıyor.
– O hâlde milletimizi tebessüme alıştırmak için ne yapmalı? diye sordum.
– Evvela dînin zahitlik demek olmadığını herkese anlatmak lâzımdır. Din, hiçbir zaman tebessümü men etmemiştir. Peygamber efendimizin çehresi dâima mütebbessimdi. Bundan dolayıdır ki onu bir kere gören artık yanından ayrılamazdı. İslâmiyet’te zahitlik yoktur. Bu hâl, “La rehbâniyeyete fı’l İslâm” hâdis-i şerifiyle îlan edilmiş iken sonraları her nasılsa gittikçe koyulaşan bir zahitlik dînimize girerek onun rûhunu değiştirmiştir. İslâm ümmetinde mûsikînin, raksın, tezyinî sanatların, resimle heykel tıraşlığın inkişaf etmemesine sebep dînimiz değil ona fuzuli olarak girmiş olan zâhitliktir. Zâhidin görünüşüne göre ruha şetaret veren her şey haramdır. Hâlbuki İslâmiyet, müstevlî şetaretiyledir ki az zamanda dünyânın büyük bir kısmına intişar etmiştir. Menakıp kitapları gösteriyor ki evliyâlar da peygamberler gibi dâima mütebessim imişler. Bugün halkı tetkik ediniz. Mütebessim vâizleri severler ve vaazlarına devam ederler. Fakat kaşları çatık yüzü gülmez bir vâiz herhangi bir câmide vaaza başladı mı câminin müdavimleri günden güne eksilir. Demek ki bu millet, tebessümüz çehreleri sevmiyor. İkinci olarak çocuklar, kadınlar ve halk üzerinde yapılan muhtelif tazyikler yüzlerdeki bu tebessümleri uçurmuştur. Bir mektebe girdiğiniz zaman bütün çocukların tebessümüz olduğunu görürseniz muallimlerinin çocukların üzerinde tazyik yaptığına derhal hükmediniz. Bâzı muallim çehreleri vardır ki falakadan daha korkunçtur. Babaların bâzısı da kendi çocuklarına dâima ekşi bir yüz göstermeyi itiyat etmişlerdir. Birçok kocaların da karıları üzerindeki tesiri aynı sûretledir. Âmirin maiyetine, ustanın çırağına hele köy ağalarının köylülere gösterdikleri yüz, dâima huşunetlidir. Cumhuriyetin en esaslı vazîfesi, bütün tazyikleri kaldırıp yerine tatlı muameleleri koymaktır. Tatlı muamalelerin delilleri ise çehrelerdeki tebessümdür. Tebessümü, münevver gençlerin çehrelerine yeniden îade ediniz. Göreceksiniz ki bugünkü kesretli intiharlar da en az seviyeye inecektir.
KAYNAKÇA
Gökalp, Ziya. Çınaraltı Yazıları. Ötüken Yayınevi. İstanbul. 2016. s. 24- 26.
Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.