“Döner kavşaktan üçüncü çıkışa ilerleyiniz.” Eminim ki navigasyon kullananlar, bu söze oldukça âşinâdır. Peki, bu sözün Yeni Ufuk dergisinin yüzüncü sayısında ne işi var, gelin berâber bakalım.
İnsan gelişiminde bâzı yapı taşları vardır ki bunlar, üstüne basan insanın geçmişini ve geleceğini daha iyi okuyabilmesini sağlar. Psikososyal gelişim kuramı jargonu ile değerlendirdiğimizde ‘kriz’ kavramıyla açıklanan bu süreç, özellikle insan hayâtının dönüm noktalarını teşkil eder. Bu krizlerin en önemlilerinden birisi de Türkiye şartlarında yaklaşık on yedi-on sekiz yaşlarına tekâbül eden kimlik karmaşasının gündelik hayâtın pratik sorunlarıyla harmanlandığı bileşendir. Uzun bir sürecin sonunda kimliğimiz yavaş yavaş son hâlini alırken bu süreçte vereceğimiz önemli kararlar (meslek, şehir, siyâsî-ideolojik tercihler) kimliğimizin diğer en önemli bileşenlerini oluşturacaktır. O yaşlardaki bunalımın, kaotik süreçlerin ve krizin; hemen hemen herkesin bahçesine uğramasının en önemli sebebi bâzı psikologlara göre ‘kimlik krizi’ sürecidir. Çatışma ve bunalım, bu kriz başarılı bir şekilde çözüldüğünde son bulacaktır. Bu bilgiler ışığında kendinizi ve etrâfınızı değerlendirdiğinizde, bu gözlükle vakalara baktığınızda, olayların salt çoğunluğunun neden ve nasılını umarım daha rahat anlamlandırırsınız.
Nereye giderseniz gidin bâzen yolunuz biter ve önünüze bir kavşak çıkar. O kavşağa vardığınız andan îtibâren düz gitmeniz mümkün değildir. Bu durum gideceği yolu bilenler için bir kriz olmamasına rağmen gideceği yolu bilmeyenler için bir krizdir. Artık zamânı gelmiştir ve bir şeyi seçmek îcap etmektedir. Bâzı yollar birbirine yaklaştırsa da bâzı yollar birbirinden uzaklaştırmaktadır. Ama bizim için en doğrusu hangisidir, hangi çıkıştan ilerlersek hayâtımızdaki en doğru kararlardan birini vermiş oluruz? Ve hangi karar sonucunda bu kimlik krizi çözülme evresine girecektir?
Yeni Ufuk dergisi ile tanışmam bu krizin en harâretli olduğu anlara denk gelmişti. Lisenin son yılında bir yandan sınava hazırlanırken bir yandan da fikrî karmaşalar içinde debelendiğim bir zamanda tanıştığımız dergi, ben ve benim gibi nicelerine okul olmuştu. Tanıştığımız diyorum çünkü benim yaşlarımda, benzer sosyal çevreden bir sürü arkadaşımızla tanışmamız aşağı yukarı aynı zamâna denk gelmişti. Artık bizler için üç okul vardı: Okul, dergi ve dershane. Şunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki dergi de bizim için okul ve dershane kadar önemli bir yere sâhipti. Dergiyi her elimize alışımızda, dergide her oturuşumuzda bir şeylerin doğrusunu ve yanlışını öğrendik. İşte bu yazının başında bahsettiğim üçüncü çıkış da o güzel günlerin hâtırasıdır.
“Milliyetçilik öğrenilecek bir şeydir.” Bu ifâdeyi ilk duyduğumda oldukça şaşırmış ve büyülenmiştim. Bu söz bana çok şey öğretilebileceğinin işâretiydi aslında. Zaman içerisinde bu söz sâyesinde çok şeyler öğrendim. Bunlardan en önemlisi de sağda ya da solda olmak zorunda olmadan kendi istediğimiz yerde olabileceğimizdi. Bir başkasının varlığı ve tahakkümü olmadan istediğimiz yerde olabilme vurgusu, bugün bile hâlâ beni etkilemektedir. Üçüncü çıkış benzetmesinin esas unsuru ise bu vurgu olmuştur. Ne sağcı ne solcu, milliyetçi olmanın temel gerekliliklerini sunması da binlerce insanı böyle etkilemiştir.
Yeni Ufuk dergisi yukarıda saydıklarım başta olmak üzere buna benzer birçok hikâyenin temel bileşenlerinden birisi olarak yaklaşık yüz aydır dimağlarımızda yaşamaktadır. Birçok insan bu dergiyle büyümüş ve bu çok insan, bu dergiyi büyütmüştür. Aradan geçen binlerce insan bu dergi sâyesinde kendini, Türklüğünü öğrenmiş; binlercesi ise hayâtının önemli kavşaklarında kendi varlığına en uygun yolu seçmiştir. Bütün bunlar gerçekleştirilirken işin mutfağındaki ve sofradaki insanların temel gâyesinin Türklük olması da yapılan işi kutsal hâle getiren ayrı bir noktadır. Yeni Ufuk dergisi ve benzeri kurumlarımızın artması ve eksilmemesi dileklerimle… Her şeyin gelip geçici olduğu dünyâda Türklük peşinde koşanlara selâmlar olsun.
Bâki kalan bu kubbede hoş bir sadâ imiş.
Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.