Kitaba Göre Konuşmak
Teknik mânâsıyla mükemmeliyetçilik kişinin bâzı sebeplerden dolayı, standartlarını ulaşamayacağı kadar yüksek tutmasıdır. Temel olarak ebeveynlerin etkili olduğu bu kavram aslında insanoğlunun çevreye uyum sağlayarak hayatta kalmak için geliştirdiği fonksiyonudur.[1]
İnsanoğlu beyin gelişimini tamamlamadan doğan tek memeli olduğu için ömrünün ilk iki senesinde hassas bakıma ihtiyaç duyar. Esâsen eşref-i mahlûkat olarak yaratılan insan bu iki senede nasıl muâmele görürse gelişimi ona göre istikâmet kazanır. Ebeveynleri olması gerektiği gibi bir vasatta büyütürse gerçekten eşref-i mahlûkat olduğunun bilincinde bir kişiyle karşılaşabiliriz. Herhangi bir kabul görmeme, değersizlik, ebeveynler arası tutarsızlık veya geçinememe gibi vasatı kötü etkileyen bâzı şartlarda kişinin kendini ve hayâtı anlamlandırması olumsuz etkilenebilir. Hâliyle kişi, olumsuz benlik algısı geliştirmeye daha yatkın hâle gelebilir.
Çocukken değer ve kabul görmediği bir muhitte büyüyen kişi, kabul görmek için her zaman standartlarının yüksek olması gerektiğine inanabilir. Hiçbir zaman yaptığı işlerden tatmin olmaz. Her zaman daha iyisini yapabileceğini düşünür. Bu durum çocuklukta zarar görmüş “kabul görme” fonksiyonunun telâfî edilmesi için geliştirilmiş bir stratejidir. Karakteri şekillenirken yaşanan bu tür olaylar idrak edilmez. Fakat belirli bir yaşa geldikten sonra kişi, olayları daha derin idrak edebilir ve empati yapabilir hâle gelir. İnsan herkesten ve her şeyden önce kendisini daha iyi tanımaya başlar. Davranışlarının sebeplerini kavrayabilir. Davranışlarının altında yatan sebepleri kavrayan bir insan, şuurlu ve şuursuz bütün davranışlarını yönetebilecek konuma gelir. Bu noktada devreye benlik algısı ve kabul görme arzusu girer.
Mükemmeliyetçi özelliğini barındıran kişiler eğer olumlu benlik algısına sâhipse yüksek standartlara ulaşmak için çabalar ve bu olumlu mükemmeliyetçilik olarak adlandırılır. Olumsuz benlik algısına sâhip mükemmeliyetçi kişiler kendisiyle ilgili beklentileri anormal düzeyde yüksek tutarak kendini işlevsiz hâle getirebilir. Bu durum da olumsuz mükemmeliyetçilik olarak adlandırılır.[2]
Daha sâde konuşmayı deneyecek olursak: Kontrol edilebilen mükemmeliyetçilik kişiyi başarıya iten bir faktördür. Hedeflerini yüksek tutan kişi olumlu benlik algısıyla beraber sâhip olduğu öz güvenle mantık çerçevesinde koyduğu hedeflere doğru emin adımla ilerler ve kaçınılmaz olarak başarılı bir insan olur. Doğru konumlandırılmayan ve olumsuz benlik algısıyla birleşen mükemmeliyetçilik ise kişiyi âtıl hâle getirir. Örneğin kişi her zaman daha iyisini yapabileceğini düşündüğü için ertelemeye yatkın olur. Hiçbir zaman yaptığı işten tatmin olmayan kişi günün sonunda “en iyisini yapamıyorsam hiçbir şey yapmayayım” diye düşünür. Çünkü hiçbir şey yapmayarak başarısız olma ihtimalini ortadan kaldırıp öz saygısını koruyacağını düşünür.[3] Fakat standartları yüksek bir insan için başarısız olmak asla kabul edilemez bir durum olduğu için işler daha da sarpa sarar ve bunalım döngüsü başlayabilir.
Mükemmeliyetçi bir kişiliğe sâhip olmak ya da olmamak bize sunulmuş bir tercih değil. Fakat kişilik inşâsı ve hayâtı yorumlama açısından mükemmeliyetçiliği kontrol edebilmek bizim elimizde olan bir durumdur. İnsanoğlu karmaşık bir yapıda olduğu için nasıl kontrol edileceğinin reçetesini vermek pek kolay değil. Çünkü her kişi nev-i şahsına münhasır bir çevrede, kendine özgün olaylar zincirinin içinde büyür. O yüzden işi uzmanına bırakmak daha sağlıklı olur.
Mükemmeli Tüketmek
Bir insanın mükemmeliyetçi olmasının faydasına olabileceğinden yukarıda bahsetmeye çalıştık. Bunun nasıl yapılacağını işin uzmanlarından okumak daha isâbetli olur diye düşünüyoruz. Fakat niçinini konuşabiliriz. Konuşmalıyız da.
Bâzı sebeplerden dolayı olumsuz benlik algısıyla beraber gelen mükemmeliyetçiliğin kapitalizm için biçilmiş kaftan olduğundan özellikle bahsetmemiz lâzım. Gençliğimizin içinde bulunduğu buhranın en büyük temel taşının tüketim çılgınlığı olduğu âşikâr. Kabul görmek için kendisine yüksek standartlar koyma eğiliminde olan bir çocuk eğer madde odaklı sistemin tesirinde büyümüşse her zaman en iyi oyuncağa sâhip olmak ister, en iyi kıyâfetleri giymek ister. İzlediği reklamların etkisi ve arkadaşlarının daha iyilerine sâhip olduğu düşüncesi çocuğu âilesine baskı yapmaya iter. Ebeveynleri kafasındaki yüksek standartlara sâhip değilse onlarla görülmek istemez. Onlardan utanır. Maddî durumu ne olursa olsun çocuk tüketim çılgınlığının bir parçası olur. Âilesi her istediğini alırsa çocuk doyumsuz olacak, almazsa aşağılık psikolojisinden çıkamayan bir hâlde esir kalacak. Yâni her türlü kaybeden âile ve çocuk olacak.
Olumsuz mükemmeliyetçilik özellikleri görülen çocuk[4] ömrünün ilerleyen yıllarında sosyal kaygı güdüsünde erteleme ve kaçınma eğilimleri gösterebilir.[5] Bir işe girişirken eğer mükemmel olmazsa, toplum içinde kabul görmeyeceğini düşünerek mükemmeli beklemeye başlar. Fakat o mükemmel vasat asla gelmeyecektir. Yapacağı her iş için sürekli mükemmeli bekleyen kişi asla üretken olamaz. Deneme-makale yazmak isteyen birisi her zaman daha iyi ilham gelmesini bekler ve asla yazma alışkanlığı kazanamadan yaşlanır gider. Akademik erteleme eğilimine girerek eğitim hayâtını aksatâbilir.
En basitinden çok sevdiğiniz bir yazarı düşünün. Tabiî ki iyi yazar=mükemmeliyetçi gibi bir kabulümüz yok. Fakat hangi yazar annesinin karnından sizin beğendiğiniz üslûpla yazarak doğdu, hepsi bir süreçten geçerek buralara gelmedi mi? Tâbiri câizse kervan yolda düzülmedi mi? Hepimizin tanıdığı, târihe geçmiş bir şahsiyeti örnek verelim: Değerli İsmail Yakıt Hocamız Kur’an Meali’ni yazmak için ömrü boyunca doğru ânı mı bekledi? Yoksa ilmek ilmek işlediği yaklaşık yarım asrın sonunda mı ortaya mükemmel ânı çıkardı?
İsmail Hoca mükemmel ânı beklemek yerine ânı mükemmel kullandı desek yalan olmaz. Hayat anların birleşiminden ibârettir ve içinde bulunduğun ânı içinde bulunduğun şartlar minvalinde değerlendirmek ânı mükemmel olarak değerlendirdiğin mânâsına gelir. Yâni mükemmeli beklerken anları hiç etmek mükemmeli getirmez, içinde bulunduğun durumu iyi analiz edip kendini bilen insan, zâten ânı mükemmel olarak kullanmayı bilir.
Biraz da ilkokulda hep zikredilen klasik bir örneğe değinelim: Ampulün îcâdı. 1800’ler dünyâsında aynı deneyi bin kez yapmak ne kadar üstün bir sabır örneği tasavvur edebilir misiniz? Zaman algımız daha bu kadar hızlanmamış, teknolojik imkânlar kısıtlı. Edison birkaç tekrardan sonra “ben mükemmel ânı bekleyeyim en iyisi” dese muhtemelen ampulü başkası bulurdu. Edison da ampulü kafasında kırardı.
İki örnekte de aynı şeyi tekrarladık aslında. Taşı delen suyun kuvveti değil sürekliliğidir. Örnekleri eşsiz ve mükemmel kılan şey istikrarlı bir çalışma örneği sergilenmesi. Bu noktada mükemmeliyetçiliği âna yönlendirmek şartı doğuyor. “Bir sonraki âna daha mükemmel geçebilirdim” diye düşünürken elindeki ânı kaçırmanın mânâsı yok. Eğer içinde bulunduğun durumu iyi analiz edip adımını atarsan zâten mükemmeli yapmış olursun. Anları merdiven basamakları gibi üst üste dizersin ve basamakları kolayca tırmanırsın. Fakat ilerleyemiyorum kaygısı içinde bir çıkış yolu ararken merdivenleri üçer beşer çıkmak zorunda kalmak insanı daha da yıpratır ve işler çıkmaza girer. Bu noktada başarısız olma tehdidiyle karşı karşıya kalan mükemmeliyetçi kişi çâreyi sorumluluklarından kaçarak başarısız olmama tesellîsinde bulur.
Günün sonunda ortaya madde odaklı sistemin isteyeceği hârika bir ürün çıkmış olur: Kendini gerçekleştirmek noktasında sorumluluklarından kaçan, tüketim çılgınlığı içinde mükemmel olan ürünü satın alarak, mükemmel olan kıyâfet giyerek, yemeği yiyerek mükemmeliyetçilik dürtüsünü tatmin eden bir nefis… Mükemmeliyetçilik dürtüsünü kendini gerçekleştirme yoluna kanalize ederek milletine hizmet edebilecek, hatta işin sonunda kapitalizme meydan okuyacak bir kişi hiç olur gider. Tek mükemmeliyetçi yanı en mükemmeli tüketmek belki de nefsini en mükemmel şekilde doyurmak olan hayvandan farksız kişiler ortaya çıkar.[6]
Tehlikeleri, İçinde Eritmek
İnsanoğlu, bir süredir var ettiği maddeci liberal sistemin tam olarak kölesi olmuş durumda. Batı zihniyetinin reform-rönesans-sanayi devrimi gibi süreçlerin sonunda var ettiği liberal kapitalizmin defedilmesi için ufukta görünen tek çıkar yol insana insan gibi yaklaşan, sömürünün karşısında duran yâni hakkı güçlüye değil haklıya verecek bir sistemin inşâsından geçer. Tüm milletlerin felsefesini ve târihîni incelediğimizde bu iddiayla yola çıktığını söyleyen birçok millet olsa da bunu başarabilen tek millet alnının akıyla Türk milleti olmuştur.
Fakat toplumumuzun günden güne yozlaştığı ve çok geçmeden maddeci düzene uyum sağladığı da su götürmez bir gerçek. Günün sonunda kapitalizme meydan okuması beklenen Türk toplumu artık değersizlik hissiyle olumsuz benlik algısı içinde kıvranan bir nesil üretmiştir. Bu noktada ortaya çıkan mükemmeliyetçi kişilik özelliğini kapitalizm dediğimiz canavar lehine kullanmayı ustalıkla başarmıştır.
Ne demek istiyoruz? Birçok farklı sebepten ortaya çıkabilen mükemmeliyetçiliğin kişide kabul görmek için yüksek standartlar koyma eğilimine yol açtığından bahsetmiştik.[7] Kişi olumlu benlik algısına sâhip olmayı başarırsa elindeki mükemmeliyetçilik çok güçlü bir silaha dönüşür. Bu noktada olumlu benlik algısının yanına târih şuuru, kültür-örf âdetlere bağlılık ve millî hassasiyetlerin eklendiği bir benlik algısıyla berâber, doğru ideallere yönlendirilen insanın ülkesine hizmet etmek için başarabileceği işlerin haddi hududu yoktur.
Yâni, kapitalizm “mükemmeliyetçilik” refleksini maddeci düzenin tüketim çılgınlığına yönlendirerek kendi sonunu getirecek olan gençlerin yetişmesini engellemektedir. Bu tür konular ancak uzun vâdeli planlamalarla çözülebilir. Ağaç en güzel yaş iken eğileceği için aslî vazîfe âile ve öğretmenlere düşecektir. Konunun uzmanı sosyolog, psikolog ve pedagoglar devlet önderliğinde kuracağı kurullar ile gerekli akademik çalışmaları yapmalıdır. Devlet bu kurulun yapacağı çalışmalar sonucunda âilelere gerekirse eğitim vermelidir. Daha da önemlisi devlet kendisine emânet edilen 7-18 yaş arası geleceğin ebeveynlerini doğru eğitime tâbi tutarak sorunu kökten çözmelidir. Konumuz olmadığı için uzun vâdeli çözüm önerilerimizi sonraya saklamayı uygun görüyoruz.
Günü Kurtarmak
Ne uzun vâdeli çözümler için vaktimiz var ne de yetkimiz. Elimizdeki tek çıkar yol günü kurtarmak. 2022 senesi boyunca dünyâca meşhur arama motorunda “Ben neden” kalıbıyla en çok aratılan soruların “Ben neden sevilmiyorum, çirkinim, dışlanıyorum, eziğim, yalnızım” minvalinde olması bize çok şey anlatıyor. Bu duruma gelirken kişinin herhangi bir dahli oldu mu? Çok çok az oranda. Bu insanlara şans verilse bu soruları soracak konuma gelmek isterler miydi? Muhtemelen hayır.
Herkes bildiğiyle sorumlu olduğuna göre vazîfemiz, bildiklerimizin zekâtını vermekle başlıyor. İnsanlara sıkılmadan ve usanmadan eşref-î mahlûkat olduklarını anlatmalıyız. Anlatmalıyız ki hem vazîfemizi yapmış olalım hem de insanların vazîfesini yapmasına vesile olalım. Yukarıda defaatle değindiğimiz gibi mükemmeliyetçilik algısına sâhip insanlar toplumca kabul görmek için kendilerine yüksek standartlar koyar. Bu durum da onları başarısız hissedip sosyal izolasyona girmeye meyilli hâle getirir.[8] Fakat kişiye eşref-î mahlûkat olmanın şuuru eklenir ve benlik algısı düzeltilirse kişi hem kendine zulmetmeyi bırakır hem de yüksek standartlara sâhip olmanın hakkını verebilecek konuma gelir.
İdeal insanla, hayvan insan olmak arasında yalpalayan duygusal insanın kişiliği eğer eşref-î mahlûkat olmanın bilinciyle gelişirse üstüne târih şuuru serpilirse o kişinin mükemmeliyetçiliği, ideal insanı aramak yönünde sürekli bir mücadele halinde geçer. İçinde bulunduğu durumu sürekli olarak beğenmeyip daha iyisini isteyen insan ideale adım adım yaklaşır. Düştükçe kalkmaktan yılmaz. Yalpalayan duygusal insan her daim eşref-î mahlûkat olmanın hakkını vermek için mücadele edecektir. Târih şuuruna sâhip kişi ideal tanımında Allah’a îman ve milletine hizmeti şiar edinir. Kendine koyduğu yüksek standartlarıyla ve eksiksiz ideal tanımına koşusu her daim milletine hizmetle sonuçlanacaktır.
Sanıyorum ki hepimiz yüksek standartlara ve bu standartlarına yakışır bir şekilde çalışma azmine sâhip kişileri[9] toplumumuza kazandırmak ister. Bu iş elbette zor bir iştir. Fakat Rahmetli Başbuğumuzun dediği gibi “Yolumuz uzun ve çetindir. Bu yolda karşınıza … bir yığın engel çıkacaktır. Bu çetin yolda dayanabilecekler, bizimle gelsinler…” Derdi verenin dermanını da vereceğinden bir şüphemiz olmadığını düşünüyorum. Bu îmâna ortak olup Başbuğumuzun yolundan yürüyenlere selâm olsun.
KAYNAKÇA
Akdağ, Füsun. Çocukta Beyin Gelişimi ve Erken Müdâhâle. Uluslararası Katılımlı 3. Çocuk Gelişimi ve Eğitim Kongresi Sözel Bildiriler
[1] Leana-taşçılar, M. Leana Taşcılar, M. Z. Özyaprak, M. Özyaprak, M. Güçyeter, Ş. Güçyeter, Ş. Kanlı, E. Kanlı, E. Camcı Erdoğan, S. & Camcı Erdoğan, S. (2014). Üstün Zekâlı ve Yetenekli Çocuklarda Mükemmeliyetçiliğin Değerlendirilmesi. HAYEF Journal of Education. 11 (1). 31-45.
[2] Mert, Abdullah. Üniversite Öğrencilerinin Sosyal Kaygı, Mükemmeliyetçilik ve Değerler Arasındaki ilişkinin Açıklanmasına Yönelik Bir Model Çalışması. Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi. Sayı:49. Yıl:2019. s.276- 301
[3] Özer, Arif ve Altun, Esin. Üniversite Öğrencilerinin Akademik Erteleme Nedenleri. Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi. Yıl 11. Sayı 21. Haziran 2011. s.45- 72.
[4] Bayram, Saffet. Ergenlerin Mükemmeliyetçilik Özellikleri ve Akademik Alanda Arzuların Ertelenmesi ile Akademik Stres Arasındaki İlişkinin İncelenmesi. Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Dergisi, Yıl 2019, Sayı 35, s.41-55.
[5] Ener, Gizem ve Can, Fatma. Yetişkinlerin Çocuklukta Algıladıkları Ebeveyn Kabul veya Reddinin Mükemmeliyetçilik, Benlik Algısı ve Bağlanma Stilleri ile İlişkisinin İncelenmesi. IJEASS. 2021. 4(1). s.58-73
[6] A. E
[7] A. E
[8] A. E.
[9] Taşçılar, Marilena Z., Özyaprak, Melodi., Güçyeter, Şule., Kanlı, Esra., Camcı, Sezen.“Üstün Zekalı ve Yetenekli Çocuklarda Mükemmeliyetçiliğin Değerlendirmesi” Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt: 11-1, Sayı: 21, 2014-1, s.31-45
Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.