*Enver Paşa öleli on yıl oldu. İşte bu uzun on yıl bize onlarca ay, onlarca hafta gibi geliyordu. Enver Paşa ile ilgili anılarımız şimdiki gibi canlı ve onun zamansız ölümü hâlâ yüreklerimizi tırmalıyor. 1921 sonbaharının sonlarında Enver’in Buhara’da ânîden ortaya çıkması, Türkistanlıların, anavatanımızdaki zâlimlere karşı mücâdelede zafere olan güvenini ateşledi. Enver Paşa, Türkistanlı kahraman erleri liderliğinde birleştirebilecek askerî maharet, hüner ve çekiciliğe sâhipti. Eğer Enver Paşa 1918-1919 yıllarında, Türkistan’ın büyük bir bölümünün henüz Sovyet işgâlinden uzak, bir kısmının da Sovyetler tarafından hükümranlık altında yönetildiği ancak halk ayaklanmasının sürdüğü bir anda Türkistan’da ortaya çıkmış olsaydı, ülkemizin kaderî tamâmen farklı olurdu. Çünkü 1918-1919’da biz Rus Bolşeviklerinin silahlı kuvvetleri tarafından değil, (belki de) kendimiz örgütlenme eksikliğimiz ve örgütlü bir şekilde savaşamamamız nedeniyle yenildik. Türkistan’daki yarım asırlık Rus hâkimiyeti sâdece ülkemizin iç güçlerini yeksan etmekle kalmamış, millî birliğimizi de sarsmıştır. Rus hükûmeti bizi askerlik hizmetine yaklaştırmaya bile tenezzül etmedi. Hatta herhangi bir organizasyona (hayır kurumu olsun ya da olmasın) birleşmemize yol vermemişti. Her bir kabîle (Kazak, Kırgız, Özbek, Türkmen…) bireysel olarak kendi kabîle hayatlarını yaşadı. Rus hükûmeti, bu tecrit edilmiş kabîleleri birbirine düşürerek, onlar arasında felâket olarak kabul edilen iğrenç bir politika sürdürdü. Şuna bakın ki, 1917’deki devrim zamânında bizi birleştirebilecek ne bir merkez ne lider ne de yetkili bir şahıs bulunuyordu, kendi tozumuza toprağımıza karışıp gidiyorduk… Evet, her kabîle ve aşîretin kendi yetkili lideri olduğu doğrudur ancak siyâsî hayatta Türkistan’da bir bütün olarak merkezî bir figür diyeceğimiz tek bir şahıs yoktu.
1917’deki devrimin ilk günleri… Petersburg toplantılar ve mitinglerle dolup taşıyordu. Nevsky Prospekt’te 100 numaralı evde de Müslümanların mitingi[1] düzenleniyor. Bozkır adamı şeklinde bir adam fark etmeden içeri girdi. Üstü başı da garipti: üstüne uzun kollu bir ceket (syurtuk), kafasında beyaz, kabarık bir bozkır şapkası… Hemen yanıma geldi, beni bir kenara çekti ve kendini Ali Cangeldinman olarak tanıttı. Bu ismi daha önce hiç duymamış olsam da yüzü tanıdık geliyordu. Ziyâretçi ânîden sırrını ortaya çıkardı: Ivan Stepnov. Aslen bozkır Kazaklarından olan, gençliğinde vaftiz edilmiş (Müslüman adı Ali Jangeldin’di) ve vaftizinden sonra Ivan Stepnov olarak adlandırmışlar. Stepnov sâdece vaftiz edilmekle kalmamış, aynı zamanda bir Rus misyoneri olarak, Rusya ve ötesindeki tüm Ortodoks tapınaklarını ziyâret etmiş. Onun portresi ayrıca Rus dergilerinde yayınlanmış. Bu yüzden görünüşü bana tanıdık geliyormuş. Ona neden bir misyoner olarak Müslüman mitingine geldiğini sorduğumda Stepnov-Jangeldin Türkiye’ye gitmek istediğini söyledi.
– Ben şimdi Ortodoksluktan ve Ruslardan döndüm. Ben yine Müslüman bir Kazağım. Rusların vahşeti kalbimi soğuttu ve şimdi günahımı halkımın önünde yıkamak istiyorum. Bu amaçla Türkiye’ye gidiyorum.
– Neden şimdi?
– Enver Paşa’nın yanına gideceğim.
– Neden Enver Paşa’nın yanına?
– Ancak onun kendisi bizi Ruslardan kurtarabilir.
Evet, o zaman sâdece Stepnov-Jangeldin böyle düşünmüyordu. Türkistan’ın bütün bozkırı, bütün Türkistanlılar Enver Paşa’yı gıyâbında tanıyorlar, kendilerini ona çok yakın hissediyor ve inanıyorlardı. 1917 Ayaklanması sırasında Türkistan’da birçok insan Enver Paşa’dan yardım bekliyordu. Türkistan’da halîfe sultanının adını pek kimse bilmese de Enver Paşa’nın nâmı çok iyi biliniyordu.
Enver Paşa’nın adı efsânelerle doluydu. Son Balkan savaşından sonra pek çok bozkır insanı çocuklarına Enver Paşa’nın adını verdi… Rus hükûmeti Enver Paşa’nın Türkistan’da popülerleştiğini bildiği için ona karşı sürekli propaganda yapıyordu. Rus hükûmeti Türkistan’daki tüm şüpheli görünen Tatar öğretmenleri “Enver Paşa’nın ajanları” olarak değerlendiriyordu. Bunların hepsi Ceditçi ve milliyetçiydi.
1916’da Genel Vâli Kuropatkin, eski tanıdığı Abdulla Niyazoğlu’nu Taşkent resepsiyonundan kovdu. Sebebi ise başındaki kırmızı Tatar takkesi idi. “Uzaktan Enver Paşa’nın takkesine çok benziyor.” dedi ve onu kovdu.
İşte bizde Enver Paşa bu kadar meşhurdu. Bugün onun meşhurluğu için sebepler aramanın zamanı değil. Şurası mühim ki halkımızın kendi hâlini, içinde bulunduğu durumu hafifletme umutları aynen Enver Paşa adıyla birlikte anılır olmuştu. Rusya’da Bolşevik darbesi, Brest-Litvanya ateşkesi, Kafkasya’da Türk birlikleri, Bakü’nün kurtuluşu, Türkistan’da Rus Bolşevizminin kanlı diktatörlüğünün kurulması olaylarının hepsinde halkımızın gözü Kafkaslara dönüp “Belki Türklerden yardım gelir, Enver Paşa kendi askerlerini gönderecek” derdi. Türkiye’nin yenilgisi… Türk birliklerinin Kafkaslar’dan çekilişi… Ardından kayıp sayılan Enver Paşa beklenmedik bir anda Moskova’da ortaya çıkıyor… Bolşeviklerin sevincini ve bizim çâresizliğimizi görün.
Eylül 1920… Bakü’de Bolşevikler tarafından düzenlenen Doğu Halkları Kongresi yapılacak… O zamanlar Enver Paşa, Bolşeviklerin Türkistan’daki politikasından pek haberdar değildi… Bana mektup yolladılar. O zaman Türkistan delegesi Toshpulat Norbotabekov’un (Taşpolat Nartabekoğlu) kongredeki konuşması Enver’de büyük etki bıraktığı ve onu ileride Sovyet başkentinde kalmak meselesini düşünmeye teşvik ettiği haberi konuşuldu.
Ancak, 1921 sonbaharının sonlarında Enver, ânîden Buhara’da ortaya çıktı.
Osman Bey[2] liderliğindeki Buhara Halk Cumhûriyeti hükûmeti, Enver’in şanını ve Moskova ile yakın bağlarından faydalanıp Buhara’daki Bolşevik mezâlimine son vermek, Moskova Antlaşmasına uyumu sağlamak için kullanmaya karar verdi. Enver, Buhara ile Moskova arasında arabuluculuk yapmayı kabul eder. İşte Moskova hükûmetine yaptığı ilk çağrı (tam olarak verilir):
“Bağımsız Buhara aracılığıyla, dost Sovyet Rusya’nın devrimci önderliği altında, Müslüman Asya’yı İngiliz emperyalizminden kurtarma görevini başarıyla yerine getiriyoruz. Halk Komiserlerinden, bu yerde kendini sanki işgal etmiş ülkedeki düşman ordusu gibi davranan Kızıl Ordu’yu çıkarmasını ricâ ediyorum. Ordu ayakta kalmakmak için açlıktan ölmek üzere olan Müslüman nüfûsun elindeki bir somun ekmeği koparıp alıyor. Bu halkın Sovyet Rusya’ya karşı kızgınlığını arttırıyor. Yiyecek ve değerli eşyaların istenmesi ve yurt dışına çıkışları derhal durdurulmalıdır. Doğu Buhara’da bir ayaklanma yaşanıyor. O cumhûriyetin diğer bölgelerine de yayılabilir. İktidardaki Buhara komiserleri, chekist[3] müfrezeleri ve Rus birlikleri tarafından terörize ediliyor ve korkutuluyor. Onlar bağımsız hareket etme fırsatından mahrum bırakıldı. Buhara’nın devrimci gençleri arasında da sizlere karşı çıkışlar arttı. Sovyet hükûmetini, kendisi için önemli olan doğu cephesindeki tehlikeye karşı uyarıyorum.
Buhara halkına kendi hayatlarına karar vermeleri için tam bir fırsat vermek gerekiyor. Buhara halkı adına, Sovyet Rusya ile yapılacak müzâkerelerde bu halkın çıkarlarını savunmayı taahhüt ediyorum. Îtirazıma yanıt verilmesini hızlandırmanızı, temsilcilerinizi atamanızı ve toplantı için yer ve zaman belirlemenizi ricâ ediyorum.”
Sovyet hükûmeti bu çağrıya Enver’i “İngiliz emperyalizminin bir ajanı” olmakla suçlayarak yanıt verdi. Sovyet diktatörlüğüne karşı millî kurtuluş mücâdelemizde herhangi bir dış gücün etkisi olduğundan hâlâ şüphe duyan bazı Türk kardeşlerimizin Enver’in çağrısını ve Sovyet hükûmetinin ona verdiği yanıtı değerlendirmelerini çok isterim. Dünya Târihi, Moskova’nınkine benzer herhangi bir işgal görmemiştir. Bolşevikler, çok sayıda askerî birliklerini Enver Paşa’ya karşı seferber etti. Bu amaçla Sovyet hükûmeti, eski Buhara Emiri ile gizli görüşmeler bile yaptı.
Askerî kuvvetlerin tüm üstünlüğü Sovyet Rusya tarafındadır. Ülkenin tüm hayâtî merkezlerini, tüm iletişim araçlarını kontrol ediyorlar. Yemekler de onların elinde. Enver Paşa, uçsuz bucaksız Türkistan’ında ancak süvarî[4] yardımıyla iletişim kurabildi. Silahlar da yiyecekler de yoktu. Şimdi bu olaylar üst-üste gelirken millî teşkîlâtlar arasında Türkistan’da bir tür sosyalist ıslâhatlar için mücâdele sürdürülmesi konusundaki fitneleri de ekleyelim.
Enver Paşa, Türkistan’ın kurtuluşu yolunda kahramanca vefat etti. Onun vefâtından on yıl sonra, hala Kızıl Ordu işgâli devam etmektedir. Ülkemizin düşman ordusundan kurtulacağı gün gelecek mi? Biz güveniyoruz ve bugünün geleceğine inanıyoruz. Ardından Türkistan’ın en alıs “uzak” köşesinde yatan Enver Paşa’nın mezarını Türkistan’ın özgür ve bağımsız başkentine alıp gelinecektir. Ve onun hâtırası Türkistanlıların kalbinde sonsuza kadar yaşayacaktır.
Abdülhamid Süleymanoğlu Çolpan’da Enver Paşa’nın ölümüyle ilgili olarak “Balcuvan” adıyla yas tutuldu.
Feryâdım dünyanın varlığını boğsun!
Ümidim son ipini de koparıp atsın!
Gazaptan titreyen genç bir yiğidin
Dağ gibi sînesini otlar sarmış
Dağlarda özgürlük diye gezen bir geyiğin
Mâtemler inmiş kara gözlerine
Deryâlar, dalgalar titreten bir yiğit,
Darbelerin kahrından yıkılıp kalmış,
Kurtarıcı yıldız, yokluğa karışmış
Senin son canını da düşmanların almış.
Marmara yolları, Edirne yolu…
Çatalca ovası, Boğaz geçidi,
Karpat dağları, Trablus çölleri
Güzel Selanik’in şirin bağları
Şehitlerin yüzüne damlayan nurlar,
Bizi kan ağlattı bu kara haber.
Berlin sokakları yiğidin birini
Dopdolu kavgalarla koynuna aldı
Tiflis’in havaları da bir kurtarıcı yiğidi
Kara kanlara boyayıp toprağa saldı.
Târihîn rengini kanlarla karartıp dolduran
En son ümidinizi de kana boyadı o Balcuvan
Ah nasıl uğursuz zamanlar gelmiş,
Feryâdım dünyanın varlığını boğup öldürsün!
Kapkara bahtına şeytanlar gülsün!
* Enver Paşa, Kara Harp Okulunda ve İstanbul Genelkurmay Akademisi’nde okudu, Berlin’de askerî ataşe olarak görev yaptı ve Türkiye, Makedonya, Kafkaslar, Almanya, Rusya ve Türkistan’daki siyâsî süreçlerde faal rol aldı. 1932’de, Enver Paşa’nın ölümünün 10. yıl dönümü vesilesiyle Türkistan aydınlarından Mustafa Çokay kendi hatıralarında, “Enver Paşa’ın Ölümünün Onuncu Yıldönümünde” başlıklı bir yazı kaleme alıyor. (Rusçadan çeviren: Babür Mirza)
[1] Makalenin orijinal hâlinde miting kelimesi kullanılmış fakat bu toplantı mânâsındadır. (ed. notu)
[2] Osman Hocaoğlu (1878-1968), kısa ömürlü Buhara Sovyet Halk Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanıdır. Türkiye’ye geldiğinde adı Osman Kocaoğlu olmuştur. (ed. notu)
[3] Sovyet Rusya’nın ilk iç istihbarat örgütüdür. Mensuplarının oldukça düzensiz ve sert bir politika izlemeleri ile ünlüdür. (ed. notu)
[4] atlı elçi –çavandazlar. (M.Ç.)
Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.