2022 yılının yaz aylarında okuduğum rahmetli İlhan Egemen Darendelioğlu, “Türkiye’de Milliyetçilik Hareketleri” isimli kitabında Süleyman Paşalardan, Ahmet Vefik Paşalardan başlamak sûretiyle Türkiye’de milliyetçilik hareketlerini ele alıyordu. Bu yazıda bir kitap incelemesi yapmayacağım. Size bu kitaptan bahsetmemin sebebi kitapta geçen bir olayın beni hayli etkilemiş olmasıdır. Kitapta bahsi geçen olay “Vagon-Li” olayıdır. Dilerseniz önce Vagon-Li olayına kısaca bir göz atalım daha sonra da bu olay üzerine birkaç kelam edelim.
23 Şubat 1933 günü uluslararası yataklı vagonlar şirketi Vagon-Li’nin Beyoğlu şubesine gelen bir müşteri Ankara treni için bir yer ayırtmak ister. Şirkette çalışan bir memur olan Naci Bey, Beyoğlu şubesine ait yerlerin dolduğunu söyleyerek aynı şirketin Galata şubesinden yer ayırtır. Galata şubesinde bir sorunla karşılaşan müşteri tekrar Beyoğlu şubesine gelerek itiraz iletir. Naci bey ve müşteri arasında Türkçe ve biraz da hararetli geçen tartışmaya şube müdürü M. Jannoui tanık olur. Müdür Jannoui “Bu memur nece anırıyor Türkçe mi?” şeklinde edepsiz ve hadsizce bir soru sorar. Etraftan gelen “evet” cevabı üzerine Naci Bey’in yanına giderek sert bir tavırla “Burada resmî lisanın Fransızca olduğunu bilmiyor musunuz? Size kaç defa söylemeli? Sopa ile mi hareket etmeli?” der. Naci Bey müdürün bu küstahça hareketinin altında kalmayarak “Ben Türk’üm memleketimde resmî lisan Türkçedir. Hatta siz bile Türkçe öğrenmelisiniz.” şeklinde cevap verir. Naci Bey’in cevabıyla iyice küplere binen müdür Jannoui Naci Bey’e o dönemin parasıyla 10 lira ceza verir. Naci Bey “Niye ceza alıyorum, kabahatim nedir? Memleketimde Türkçe konuşmak hakkımdır.” şeklindeki gayet muhik sözlerine karşı müdür ceza nispetini arttırmış ve nihayet “Sizi on beş gün için kovuyorum.” diye bağırmıştır. Naci Bey de şapkasını alıp tek bir söz bile söylemeye tenezzül etmeden çıkıp gitmiştir. Hâdise, hazır bulunan diğer memurları da müteessir ettiği için müdüre gitmişler ve yaptığı hareketin doğru olmadığını, arkadaşları hakkında verilen karârın geri alınması gerektiğini temenni etmişlerse de aldıkları kat’i cevap şu olmuştur: Ya ben giderim yahut da o![1]
Kamuoyu, Vagon-Li Şirketi’nin Beyoğlu şubesinde yaşanan bu olayı 24 Şubat’ta Haber gazetesinden öğrendi. Basın, Jannoui’nin tavrını oldukça sert yazılarla kınadı. “Türkçeyi istemeyenin Türkiye’de yeri yoktur!” diyen Cumhuriyet gazetesi, “Türkiye’de bulduğu işle geçindiği halde, fena hissiyat sâhibi olduğu anlaşılan ve bu hissini insanı hayretten donduracak bir cür’etle izhardan çekinmeyen bu müdür” hakkında ilgililerden gerekli işlemleri başlatmasını istedi.[2]
Jannoui, açıklamaları ile Türklere hakaret ettiği, Türkçeyi sevmediği yolundaki iddiaları yalanlar hatta Türkçe öğrenmeye başladığını vurgularken şirkette Fransızcaya öncelik verdiğini de ortaya koydu. Oysa, şirketlerde Türkçe kullanılması zorunluydu. İttihat ve Terakki Hükümeti’nin bu yönde hazırlayarak 23 Mart 1916’da uygulamaya koyduğu yasa, geçerliliğini koruyordu. Jannoui yürürlükteki yasalara aykırı harekette bulunmuştu.[3]
Hâdise yalnız gazete manşetlerini süslemekle de kalmadı halkı bilhassa da o günün uyanık ve hassas gençliğini çileden çıkarmış ve harekete geçirmişti. Yüksek tahsil gençliği üniversitenin başında bulunan profesörlerin kendilerini teskin edici sözlerine aldırış etmeyerek Vagon-Li’nin Beyoğlu yazıhanesine gelerek Jannoui’nin sözlerini protesto etmişlerdir. Tramvayın üzerine çıkan bir gencin “Arkadaşlar Türkiye bir sömürge değildir! Türkiye’de Türkçeden başka dilin hâkimiyeti olamaz. Dilimize saygı göstermesini bilmeyenleri affetmeyeceğimiz gibi onları saygılı hâle getirmesini de bileceğimizi unutmasınlar.”[4] şeklinde başlayan ateşli konuşmasının ardından yazıhanenin daha önceden kapatılan kepenkleri talebeler tarafından zorlanarak kaldırılmış ve şirketin camları kırılmıştı. Aynı binâda bulunan İtalyanlara ait diğer şirketlerin kapıları dahi çizilmemiş Vagon-Li’ye ait büroda bazı büro eşyaları kırıldıktan sonra duvarda asılı bulunan Atatürk resmi “Size layık değil” diyerek alınmış üst katta bulunan 4 milyon değerindeki biletlere ise hiç dokunulmayarak ellerinde Atatürk resmi dillerinde “Yaşasın Türklük, Yaşa Türkçe, Yaşa Gençlik” sloganları ile bu sefer şirketin Karaköy’de bulunan şubesinin yolu tutulmuş oranın da camları kırılmıştır. Başını MTTB’li gençlerin çektiği topluluk Karaköy’den Eminönü’ne gelerek çeşitli gazete binâlarının önüne gelerek slogan atıp konuşmalar yapmış, “Gazetelerinizin başmakalelerini güzellik müsabakalarına tahsis ediyorsunuz, gençliği hiç düşünmüyorsunuz.” Şeklinde tepki gösterdiler. Peyami Safa “Türk diline dil uzatanın dili kurusun!” diyerek gençliğe destek vermiş ve alkışlamıştır. Buradan halkevine gelen gençler Atatürk resmini oraya teslim ettikten sonra büyük bir sükûnet içerisinde dağılmıştır.
Ertesi gün göz altına alınan 20’ye yakın genç ifâdelerinin alınmasının ardından serbest bırakıldı. Bu olaya tepkiler elbette bu nümayiş ile sınırlı kalmadı. Cumhuriyet, Akşam, Vakit, Milliyet gibi birçok gazete ve bu gazetelerde görev yapan gazeteciler olayı tâkip eden günlerde sert tepkiler gösterdiler. Çanakkale, Bursa, Zonguldak, Mersin gibi birçok ilde Halkevlerinde toplanan gençlik Türkçeye ve Türklüğe yapılan her türlü hakârete sessiz kalmayacaklarını söyleyip İstanbul gençliğinin yanında olduğunu beyan ettiler. Gelen tepkilerin ardından Jannoui görevden alındı, Türklüğe hakaretten yargılandı Cumhuriyetin 10. yılına özel çıkarılan genel af yasası ile affedildi. Naci Bey ise cezâsı kaldırılarak görevine iade edildi.
Vagon-Li hâdisesi bize göstermişti ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulalı, kapitülasyonlar kaldırılalı neredeyse 10 sene geçmiş olmasına rağmen bâzı kapitülasyon zihniyetli kişiler hâla daha bu zihniyetten sıyrılamayarak Türk devletinin resmî diline saldırma cüretini gösteriyorlardı. Fakat bu zihniyetin hesap etmediği bir unsur vardı ki o da Türk evladıydı. Türk evladı Türkçesinin değerini biliyor ve ona sâhip çıkıyordu. Kapitülasyon zihniyetinden çıkamamış olanların Vagon-Li ile yedikleri tokat bunu daha da aşikâr hale getiriyordu. Varlığının teminatı olan diline karşı yöneltilen saldırıları meşru müdâfaa hakkı gereği savunmayı vazîfe bilen Türk gençleri olaylardan sonra bir gazeteye gönderdikleri mektupta şu ifadelere yer veriyordu: Türk elinde Türk genci her şeyden evvel millî şerefini gözetir. Türkün vatanı, Türkün târihi yalnız bu millî şerefin heykelleşen ifâdesidir. O heykelin mermeri Türk dilinin asil ve temiz varlığıdır.[5]
1933’te yaşanan bu hâdiseden anlaşılmaktadır ki o zamanın gençliği Türk devletinin ve Türk milletinin egemenliği mânâsına gelen Türkçeye karşı derin bir hassasiyet beslemekteydi. Dilline karşı yapılan her türlü hakâret ve saldırı karşısında sessiz kalmamış en sert cevabı vermiştir. Türk genci o günün şartlarında gerekeni yapmış Türkçe konuşma hürriyetine karşı yapılan yıkıcı saldırıya karşı bir set olup durmayı bilmiştir. Çünkü o günün Türk evladı bilmekteydi ki dil millî hüviyetin özüdür. Dil giderse il gider, dil giderse töre gider, dil giderse millet gider. Kültürümüz bozulursa dilimiz yok sayılır, başka dillere meyledersek yahut kendi elimizle kendi dilimizi tahrip edersek millî bilinç gider. Oktay Sinanoğlu’nun deyimiyle “Türkçe giderse Türkiye gider.” Evet belki o dönem gençliğinin Oktay Sinanoğlu’ndan haberi yoktu ama onlar da Türkçe giderse Türkiye’nin gideceğinin idrakindeydiler. Vagon-Li hâdisesini anarşist bir sokak olayı yahut gençlik ateşinin bir tezahürü olarak yorumlayanlar bu çerçeveden baktıklarında olayın ciddiyetini kavrayacak o gün orada yapılması gerekenin yapıldığını göreceklerdir.
100 yıl sonra bugün bizlerin bu hâdiseden çıkarması gereken dersler vardır. Evvela o gün Türk dili için verilen mücâdelenin yalnızca basit bir dil mevzusu olmadığını kavramalıyız. Bu noktada şunu söyleyebiliriz ki o gün Türk gençliği yalnızca Türkçe için değil, millî varlığının ve egemenlik haklarının korunması gâyesiyle hareket etmiştir. Egemenlik haklarına karşı yapılan bu saldırıya en sert cevâbı vermekten geri durmamıştır. Gazi Paşa gençliğe hitabesinde “Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur!” diyerek bu vatanı gençliğe emânet ediyordu. O gün orada bu görevi îfa eden Türk gençliği yalnızca Türkçeyi değil yüce Türk milletinin her türlü egemenlik hakkını ve mukaddesatını müdâfaa etmiştir. Türk milletinin ezelî ve ebedî düşmanları bilmelidir ki her türlü yıkıcı saldırılarına rağmen bugün bu hakları müdâfaa edecek bir gençlik hâla mevcuttur. Fakat şu özeleştiriyi de yapmadan geçmeyelim ki bugün düşman, Türk milletinin Türkçe konuşma hürriyetini elinden alamamıştır ama konuştuğu Türkçeyi gayet ustaca tahrip etmiştir. Abdurrahim Karakoç’un deyimiyle “duyduğumuz okey, adiyös, mersi” olmuş güzel Türkçemiz tahrip edilmiştir. Sokaklar, caddeler, İngilizce tabelalar ve afişle dolmuş, konuşurken araya İngilizce kelimeler koyarak İngilizce konuştuğunu zanneden bazı aymazlar yüzünden yarı Türkçe yarı İngilizce anlamsız cümleler ve kelimeler ortaya çıkmaya başlamıştır. Bir başka sorun ise basında ve medyada Türkçenin kullanıma kötü misal teşkil edecek durumlarla karşılaşmamızdır. Haber bültenlerinde sunucuların yaptığı hatâlar, gazete manşetleri Türkçeyi her geçen gün yaralamaktadır. Türkçenin kullanımında ön ayak olması gereken kurumlar aksine köstek olmaktadırlar. Türk Dil Kurumu her yıl yazım ve imlâ kılavuzunda değişiklikler yaparak kafalarımızı allak bullak etmektedir.[6]
Geçmişte diline karşı yapılan her türlü saldırıyı göğsünde söndüren bir neslin devamı olarak bizler bugün dilimize karşı gereken hassasiyeti göstermek zorundayız. Yahya Kemal’in ağzımda anamın ak sütü gibidir dediği bu dile sâhip çıkmalı halel getirtmemeliyiz. Yarınların teminatı olan gençlik olarak bize millî mukaddesatlarımıza, Türk milletinin egemenlik haklarına, Türk diline sahip çıkmak; Beyoğlu’nda tramvayın üstüne çıkan o gençten, Ömer Seyfettin’den, Kaşgarlı Mahmut’tan, Yahya Kemal’den ve daha nice adını sayamadığımız Türkçe’nin varlığı için mücâdele etmiş şahsiyetten mîrastır. Bu mîrâsa sâhip çıkmak hepimizin boynunun borcudur.
[1] Darendelioğlu, İlhan Egemen. Türkiye’de Milliyetçilik Hareketleri, Toker Yayınları,1977
[2] “Vagon Li Şirketinde Çirkin Hadise”, Cumhuriyet, 24 Şubat 1933, No: 3112, s. 3
[3] Halıcı, Şaduman. Vagon Li Olayı Türkçeye Yapılan Hakaret Basının Ve Gençliğin Tepkisi
[4] A.E.(1)
[5] “Dilimiz Şerefîmizdir”, Vakit, 27 Şubat 1933, No: 5437, s. 5. (Mektup makalenin sonuna eklenmiştir)
[6] ÇAKMAKÇI, Sultan Bektaş. Dilsiz İnsan Yaşar Millet Ölür, Yeni Ufuk Dergisi, Mayıs 2020
Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.