Yahya Kemal’in dediği gibi kökü mazide bir atiyiz. İdeal olan toplum düzeni de böyledir aslında. Mazisini bilen, tarih şuuruna ermiş köklerine sahip çıkan zamanda sıkışıp kalmamış bir toplum…

Toplumumuz uzun süredir bir ızdırabın içindedir. Kökü mazide, dalları atide, yüce bir çınar ağacına benzeyen milletimiz kökünden beslenmeyi bırakmış ve kurumak üzere. Kökünden beslenmeyen bir ağacın çıkaracağı dallar sağlıklı olmayacağı gibi kökünü unutmuş bir milletin yetiştireceği nesiller de sağlıklı olmayacaktır.

Her şeyin temelinde insan yatar. İnsanların kendini tanımadığı toplumlarda birlik beraberlik, yani toplum olmaktan bahsedilemez. Toplu yaşamak, birbirine tahammül etmeyi yani sevgi temelli bir birlikteliği gerektirirken kendini tanımayan insanların oluşturduğu bir toplumda bu durum söz konusu olamaz. Nihayetinde insanın kendini sevmesi için kendini tanıması lazımdır. Kendini sevmeyen insanın bir diğer varlığı sevmesinden hiçbir şekilde söz edilemez.

Bize göre kimlik kişinin kendisini tanımasıyla oluşmaya başlar. Kendini tanımlayamayan, yani kendi olamayan kimlik dışarıyı da anlamlandıramaz. Bu noktada kişinin kendini tanıyarak kimlik inşa edebilmesi için en önemli husus eğitimdir. Eğitim dediğimizde elbette akla formel eğitim gelebilir fakat kişinin ilk okulu tabiî olarak evidir.

Yani kişinin kimlik inşası evde başlamaktadır. Aile kurumumun sahip olduğu birçok sorumluluk içinde belki de en mühim olanı kültür aktarımına vesile olmaktır. Yani yetiştireceği nesilleri kendi öğrendiği kültürel değerler içinde, Türklük hamurunda yoğurarak şekillendirmektir. Bu noktada yaşanacak bir hata veyahut eksikliğin telafisi çok zor olacağı gibi mümkün olmayabilir de.

Toplumumuzun içinde bulunduğu ızdırabı anlayabilmek için biraz aile kurumunu ve rollerini incelememiz icap ediyor.

Türk Toplumunda Aile

Aile kurumu tarihî süreçte hayatını devam ettirebilmek, doğanın veremediklerini elde edebilmek ve doğayla mücadele etmek için bir araya gelen insanların oluşturduğu ilk, en küçük ve en sağlam kurumdur.

Türk toplumunda Batı’nın aksine çekirdek değil geniş aile özellikleri daha baskın görülür. Yani Türk ailesi çevreden soyutlanmış ilişkiler yerine birinci derece akrabalar başta olmak üzere diğer akrabalara doğru genişleyen bir ilişkiler ağıyla doludur.

Dede Korkut Hikayelerinde rastladığımız Türk toplumunda aile, genel olarak 3 parçadan oluşur: Anne, baba ve henüz evlenmemiş çocuklar. Biz bu aileyi “çekirdek aile” olarak adlandırıyoruz. Bu hikayelerde aile başkanı erkektir. Fakat bu erkeğe bir üstünlük addedildiği anlamına gelmez. Kadın ve erkek her daim eşit olarak ele alınmıştır. Aile içi dinamikler sevgi ve saygı temelindedir. Çocukların eğitimini anne ve baba beraber üstlenirler. Kadın ailenin üzerinde sosyal kontrol gücüne sahiptir.

Çekirdek ailenin yanı sıra ataerkil geniş aile yani evli oğullar, gelinler ve torunların dahil olduğu aile biçimi, geçici geniş aile; yani aile reisinin (anne veya baba) kendi anne-babası, bekar kardeşleri vb. akrabaların bulunduğu aile biçimi. Son olarak da parçalanmış aile biçimi: Bu aile biçiminde ölüm boşanma, ayrı yaşama gibi sebeplerden karı-kocadan biri ya da ikisi bulunmayabilir.

Aile, üyeleri arasında duygusal bağın gelişmesini sağlar. Fertler arasında kurulan sevgi bağı ve güven hissiyle aile, kişinin psikolojik gelişim açısından temel unsur olmaktadır. Biyolojik açıdan ise soyu devam ettirerek ailenin varlığının korunmasında yardımcı olur. Bu iki fonksiyon ailenin en eski tarihlerden beri değişmeden süregelen iki fonksiyonudur.

Boş zamanları değerlendirme, prestij sağlama ve dini fonksiyonunun yanı sıra bizim için en önemlisi ailenin eğitim fonksiyonudur. Aile, üyelerinin her türlü eğitiminden sorumludur. Meslekî ve dinî alanda eğitimler aile içinde verilir. Genelde yaşlılarca üstlenilen bu fonksiyon ile çocuk aile normlarına uygun olarak yetişmiş olur.

Ağacı Yaş İken Eğmeli

Bizim için en önemlisi ailenin eğitim fonksiyonudur, dedik. Çünkü sağlam ve güçlü bir toplum ancak düzenli ailelerin varlığıyla mümkün olabilir. Mutlu aile ocağında büyüyen kişi ana babasına benzemek ister. Onları her konuda örnek alır. Mutlu ailelerde yetişen çocuklar, gelecekte dengeli aileler kurmakta güçlük çekmezler. Mutlu ailelerin, geleceğin sağlıklı ve güçlü toplumlarını oluşturacağı asla unutulmamalıdır.

Aile yaygın bir eğitim kurumudur ve kişi eğitimi ailede başlayıp örgün eğitim kurumlarında devam etmektedir. Aile eğitiminden beklentiler şu şekilde sıralanabilir: Bilinçli evlenmiş anne-baba, çocuğun psikolojik değerini kabullenmiş ve onun doğal gelişim seyri içinde kendini gerçekleştirmesini amaç edinmiştir. Bunların temin edilmesi için öncelikle çocuğun kendini güvende hissedeceği bir aile ortamı temin edilmeli, ona koşulsuz sevgi sunmalı ve anne-babadan ayrı bir kişilik olduğu kabul edilmelidir. Çocuğunu tanımak bir diğer önemli adımı teşkil eder. Bebeklik çağlarından itibaren yatkın olduğu yetenekler takip edilmeli, gelişim seviyesine ulaşmasına uygun ortam temin edilmelidir ve son olarak da çocuğun bebeklik döneminden itibaren yeme-içme, giyim, oyun oynama gibi konularda karar vermesine fırsat tanıyarak karar verme gücünün gelişmesine yardımcı olmalıdır.

Aile bütün bu görevleri üstlenmek zorundadır. Çünkü dinî ve ahlakî eğitimini, duyguları tanımlamayı hep erken yaşlarda öğrenir ve bu yaşlarda karşılanmayan bazı ihtiyaçların eksikliği ömür boyu hissedilir. Çünkü aile ortamında sağlanan sevgi şefkat ve güven ortamı başka unsurlarla kolayca sağlanamaz.

Bütün bu anlattıklarımız neden mi önem arz ediyor? Çünkü aile kurumunun görevini yerine getiremediği evlerde yetişen bireylerin depresyona daha meyilli olduğu, aile işlevlerinde bozumalar arttıkça da kişinin depresyon düzeyi artmaktadır. Yapılan birçok araştırma anne babaların tutumlarının çocuğun kendini gerçekleştirmesinde ciddi etki sahibi olduğunu göstermiştir. Rollerin işlevli ve tutarlı olduğu evlerde çocukların kendini gerçekleştirmesinin çok daha muhtemel olduğu gözlemlenmiştir.

Kendini gerçekleştirememesinden ziyade iletişim kurabilmek gibi en temel öğretileri dahi öğrenemeden büyüyen insanların oluşturduğu bir toplumun nasıl bir yapıya sahip olacağını merak ediyorsanız kafanızı kaldırıp etrafınıza bakmanız yeterli olacaktır: Birbirinin varlığına dahi saygı duymayan, kendi koyduğu orman kanunları çerçevesinde yaşayan, “iyi günler, kolay gelsin” gibi sözcükleri kullanmaktan aciz olarak yaşayan mutsuz bir toplum.

Henüz kendisini tanıyamamış, tamamlayamamış bir kişinin çevresini anlamlandırabilmesi de beklenemez. Kişinin hayatı anlamlandırması erken yaşlarda, yani ailenin eğitiminde gerçekleşecektir. Bu noktada meydana gelen bir hata üretim bandındaki bir hata gibi kişinin vereceği bütün kararları, yapacağı bütün işleri olumsuz etkileyecektir.

Çocuk eğitimini büyük oranda gözlem yoluyla gerçekleştirdiği için iş tabi ki biz potansiyel anne babalara düşüyor. Çocuğumuz anne babasını seçemiyor ama biz hem eşimizi seçebiliyoruz hem de kendi kişiliğimizde söz sahibiyiz. Sağlıklı toplumlar sağlıklı evliliklerle mümkün olacaktır. Sağlıklı bir aile hayatı ise ancak kendini bilen ve anlamlandırabilen anne babaların varlığıyla mümkün olacaktır. Bu anne babaları var etmenin en önemli yolu elbette örgün eğitimdir ve bu da diğer yazımızın konusunu teşkil edecektir.

Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.