Dün meçhul Filozof, galeyanlıydı. Coşkun bir lisanla şu sözleri söyledi:

– Milletler Cemiyeti, bu, bir gün olacak. Fakat bugün henüz zamanı değildir. Çünkü Milletler Cemiyeti vücuda gelmek için, çok kuvvetli bir cihan efkâr-ı ammesinin (dünya kamuoyunun) mevcut olması lâzımdır. Halbuki bugün cihan efkâr-ı ammesi, millî efkâr-ı ammelere nispetle çok zayıftır. Bugün zavallı kadınlar ve çocuklar üzerine tayyarelerle bombalar atılmasını kabûl eden bir efkâr-ı ammeye, “cihan efkâr-ı ammesi” denilemez. Hür milletlerin manda altına alınıp esaret içinde ezilmesini kabûl eden bir heyete de Milletler Cemiyeti denilemez.

– Saniyen (ikinci olarak), her devlet istiklâlinden ve hâkimiyetinden bir kısmını terk ederek, bir cihan devletinin tâbiyeti (egemenliği) altına girmeği kabul etmelidir. Bu cihân devleti, yalnız Avrupa olamaz. Zira Avrupa efkâr-ı ammesi, cihan efkâr-ı ammesi demek değildir. Avrupa âlemi, tek başına insaniyeti temsil edemez. Ancak Avrupalı, Asyalı, Afrikalı, Okyanusyalı ve Amerikalı ne kadar iptidaî, mutavassıt (gelişmekte olan), müterakki (gelişmiş) aşiretler ve milletler varsa, bunların hepsinin mümesillerinden mürekkep bir meclise itimat edilebilir. Bugünkü Milletler Cemiyeti’nde böyle bir mahiyet var mıdır? Olmayınca, ona nasıl Milletler Cemiyeti nâmı verilebilir?

– Salisen (üçüncü olarak) hakikî bir cihan efkâr-ı ammesi ve bütün cemiyetlerin mümessillerinden mürekkep bir heyeti mevcut farz edelim. Millî teşkilâtlarda olduğu gibi, teşri’i (yasamayla ilgili), kazaî (yargıyla ilgili) ve icraî (yürütmeyle ilgili) namları verilen üç kuvvete malik değilse, yine onun hiçbir hükmü olamaz.

Demek ki, cemiyetin, iptida (en önce), bir teşri (yasama) meclisi lâzımdır. Buna “Cihan Parlamentosu” diyebiliriz. Bu parlamento, cihan efkâr-ı ammesi muvacehesinde (çerçevesinde) hür ve serbest olarak müzakere etmelidir. Bunun azalarını da hür ve müstakil darülfünunlar (üniversiteler), barolar, tabip cemiyetleri, muallim cemiyetleri gibi ilmî ve ahlâkî cemiyetler intihap etmelidir (seçmelidir). Siyasî heyetlerin intihabı hiçbir işe yaramaz.

Bu Cihan Parlamentosu, kendi azası arasından bir Cihan Kabinesi intihap etmelidir. İcra kuvveti, bu beynelmilel (milletlerarası) kabineye verilmelidir. Fakat bunun elinde beynelmilel bir satvet-i askeriye teşkilâtı da (donanımlı bir askerî teşkilât da) olmalıdır. Milletler Cemiyeti’nin berriyesi (kara ordusu) Fransız ordusundan, bahriyesi İngiliz donanmasından, maliyesi Amerika hazinesinden daha kuvvetli ve daha zengin olmalıdır. Böyle olmazlarsa, Cihan Parlamentosu’nun teşri ettiği beynelmilel kanunlar ve Cihan Kabinesi’nin icra için verdiği kararlar, hiçbir ehemmiyeti haiz olamaz (taşıyamaz). Bundan başka, milletler arasındaki siyasî ve iktisadî dâvâları bitarafâne (tarafsız) ve âdilâne bir surette halledebilecek Cihan Mahkemeleri lâzım gelir. Cihan Kabinesi, bu beynelmilel mahkemelerin verdikleri hükümleri icra ile mükellef olmalıdır.

Şimdi, bu gibi teşkilâtlar mevcut mudur? Hayır! Fakat böyle bir teşkilâtın uzak yahut yakın bir yarında vücuda geleceğine kuvvetle imanım ve ümidim vardır. İstikbâle ait büyük mefkûreye ruhen rabt- ı kalp edelim (gönül bağlayalım); fakat henüz mevcut olmayan bu muazzam teşkilâtın mevsimsiz bir turfandası olan bugünkü “Cemiyet-i Akvam”a hiçbir veçhile (şekilde) itimat edilemez. Bahusus (özellikle), azasının altısı İngiliz memurlarından ve adamlarından ibaret olan bu meclis, hiçbir zaman, bilhassa İngilizlere mahsus işlerde bitaraf (tarafsız) olamaz. Bu meclisin teyit (destekleme) kuvveti, ancak ahlakî müeyyide (yaptırım) olabilir. Fakat bunu da sair (diğer) milletler üzerinde emperyalizmi kabûl eden bir meclisten beklememelidir. İslâm milletleri ve sair Şark milletleri hakkında mandayı kabûl eden ve teslihâtı (silahlandırmayı) men için ciddî bir surette çalışmayan bir heyetten ne beklenebilir? O hâlde Musul meselesinin bu meclise tevdîi (bırakılması) hâlinde âdilâne bir karar almağa imkân yoktur. Türkiye’nin kendi mukadderatını böyle meşkûk (şüpheli) heyete emanet etmesi doğru değildir. Fakat elde başka çâre yoksa bu tehlikeli işi de bir kere tecrübe etmek zaruridir.

Bakalım bu heyet, Musul ahalisinin arasına referandum tarikiyle (yoluyla) müracaat edecek mi? Veyahut orada yaşayan halkların menfaati, hangi şıkta olduğunu arayacak mı?

Musul ahalileri ve bilhassa Kürtlerle Türkmenler ve Türkler kendilerini halkçı bir cumhuriyete davet eden Türkiye’ye mi yoksa Kurun-ı Ûlâdan (İlk Çağ’dan) beri kendilerini aşiretliğe ve göçebeliğe mahkûm eden Arabistan’a mı iltihak ederlerse (katılırlarsa), medeniyetçe müstefit (kârlı) olacaklarını aramalıdır.

Cemiyet-i Akvam, bu cihetleri nazar-ı dikkate almazsa bugün ihtimâl ki henüz zayıf olan cihan efkâr-ı ammesi huzurunda, büsbütün sükût edecektir. Bugün beynelmilel bir hukukun maddî müeyyideleri yoksa da, beynelmilel ahlâkın manevî müeyyideleri mevcuttur. Bakalım Cemiyet-İ Akvam, bu müeyyidenin tesirini hissedebilecek mi?

KAYNAKÇA

Gökalp, Ziya. Çınaraltı Yazıları. Ötüken Neşriyat. 2016. Sf. 60

Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.