Cumhuriyet gazetesi, (88), Salı, 3 Muharrem 1342/5 Ağustos 1340/ 1924, s. 2
Dün meçhul filozof şöyle diyordu:
Avrupalı Türkiyatçılar, eski Türk dini hakkında yanlış bir kanaat edinmişlerdir. Avrupalılar eski Türk dinine “Şamanizm” derler. “Şaman” Türkçe “kam” kelimesinin Tibet’te aldığı şekildir. Kam, “kâhin” mânâsındadır [Mahmut Kaşgarî]. Bundan başka, “kam”, ruhanî bir tabiptir. Nevrozları tedavi ederler. Fakat tedavi vasıtaları “sihirbazık”tır. Şamanizm, bir din değil, kehanet ve ruhanî tababet- le karışık bir sihirbazlıktır.
Eski Türkler hem dine hem de dinin kitabetine “Nom” adını verirlerdi. Ruhanî reise de “Toyun” derlerdi [Mahmut Kaşgarî]. Cihangüşâ’nın beyanına göre, bir zaman hakanlarından biri, toyunlarla kamları imtihan etmiş. Kamlar, birtakım sihir oyunları yapmışlar, sihrî hünerler göstermişler. Toyunlar da kendi “Nom” adlı kitaplarını okumuşlar. Bunda ahlâkî kaideler varmış. Hakan toyunların dinî sistemlerini tercih etmiş. Şamanizm ikinci derecede “sihir menzilesinde” kalmış. Ben, bu gibi birçok delillere istinatla (dayanarak), eski Türk dinine “Toyunizm” adını veriyorum. Eski Türklerin asıl dini “Toyunizm” idi. Şamanizm denilen, karışık bir sihir sisteminden ibaretti. Sihrin bu suretle dine karışabilmesi, eski Türk dininin sihri tahrim (haram kılması) ve telin etmesindendir (lanetlemesindendir). Çünkü Toyunizm sistemi de esasen “sihriyen dinî” bir mahiyeti haizdi (taşıyordu). Hâlbuki bu ittihada binaen (birlikten dolayı), birbirine karşı müsaadekâr (hoşgörülü) ve ihtiramkâr (saygılı) bulunuyorlardı.
Toyunizm’le Şamanizm’i birbirinden ayıran en mühim amil (sebep), Toyunizm’in millî olduğu halde, Şamanizm’in beynelmilel (milletlerarası) olmasıydı. Toyunlar, yalnız kendi aşiretlerinin mabutlarına karşı ayin icra edebildiklerinden bunlara, yalnız kendi aşiretlerinin fertleri müracaat edebilirlerdi. Şamanlarsa, sihir kuvvetiyle bütün aşaire (aşiretlere) mensup umum mabutlara müracaat edebilirlerdi. Şamanlar, tabip gibi bir nevi sanatkâr olduklarından, bunlar, ya- bancı aşiretlere, illere, hatta yabancı ırklara mensup fertler tarafından da müracaata mazhar olabilirlerdi.
Sosyoloji ilmine nazaran, dinle sihrin en esaslı farkı, dinin bir “ümmet=eglise”i olduğu halde, sihrin bir ümmeti bulunmamasıdır. Ümmet, aynı itikatlara malik olan bütün dindaşların teşkil ettiği dinî bir zümredir. Türklerin il devrinde her il, dinî bir ümmetten ibaretti.
Çünkü her ilin -kendine mahsus- mabutları ve ibadetleri vardı. İldeşler, aynı zamanda, aynı dinin müminleri demekti O halde Toyunizm’in ümmeti vardı, fakat Şamanizm’in yoktu. Şamanizm’in sihir mahiyetinde olduğuna en esaslı delil budur.
Şamanizm’le Toyunizm arasındaki bu ayrılık dolayısıyla, aralarında biraz da rekabet vardı. Yakutlarda bir şaman, Sieroszevvski’ye şu yolda şikâyette bulunmuş: “Biz halka karşı bu kadar fedakârlıklar yapıyoruz. Cinlerle, tehlikeli ruhlarla boğuşarak hayatımızı muhataralara (tehlikelere) atıyoruz. Toyunlarsa halkı soyuyorlar, onlara tahakküm ediyorlar. Böyle iken, halk bizi sevmiyor, onları seviyor.”
Sihri dinden ayıran bir başka nokta da sihrin daima dine zıt hareketler icra eylemesidir ki Şamanizm’de de bu hali görüyoruz.
Mesela, Toyunizm sağa kıymet verdiği için Şamanizm sola kıymet verirdi. Çinlilerin rivayetlerine göre, kendileri elbiselerinin sağ eteğini sol omuzlarına atarlardı. Sağ ta- rafını da sol üzerinde iliklerlerdi. Türklerse elbisenin sol eteğini sağ omuza atarlardı. Solu sağ üstüne iliklerlerdi. Çinliler buna istinatla Türklerde sol tarafın daha muhterem olduğunu iddia ederlerdi. Hâlbuki solun sağdan daha mukaddes olması, yalnız Şamanizm’in bir görüşüydü. Toyunizm sağı daha mukaddes tanıdığı için Şamanizm onun zıddını ihtiyarla solu daha mukaddes tanıyordu. Bu iki görüşün birleşmesinden sağla solun müsaviliği (denkliği) doğdu.
Yine Şamanizm Toyunizm’e zıt olmak üzere kadına erkekten daha çok kıymet veriyordu. Şamanların sihirde muvaffak (başarılı) olmak için kadın kıyafetine girip, kadın gibi ince ses çıkarması da Şamanizm’in din olmayıp, sihir olduğuna delâlet eder.
Sağla solun ziddiyetindeki fark, başka kavimlerde de var. Sibirya’nın şarkında yaşayan, “Şukşa”larla “Koryak”larda yazın sağ uğurlu, sol uğursuzdur. Kışın sol uğurlu, sağ uğursuzdur. Yine bunlarda yukarıki semada sağ uğurlu sol uğursuzdur, aşağı ki semada sol uğurlu, sağ uğursuzdur.
Göktürklerde yazın yahut ilkbaharda vefat eden bir kimsenin cenazesi yaprak dökümü mevsiminde, güzün yahut kışın vefat eden bir kimsenin cenazesi de yaprak açımı mevsiminde gömülürdü. (Orhun Kitabeleri: Thomsen)
Şimali Amerika Hintlilerinde, yaz teşkilatıyla kış teşkilatı ayrı ayrı şeylerdi. Yazın totemli semiyeler, kabile, aşiretler teşkilatı hâkimdi, Kışın silsile-i meratibi (hiyerarşi) muhtevi (içeren) feodal bir din kaim oluyordu (yerleşiyordu). Eskimolarda yazın ayrı bir medeniyet, kışın ayrı bir mede-niyet vardı. Eski Türklerde de, yaş ilâhı başka, kış ilâhı başka olduğu gibi; yazın Toyunizm sistemi, kışın Şamanizm sistemi kuvvetliydi.
Toyunlar aynı zamanda siyasî reislerdi. Siyasî reis vazifesini gördükleri zaman “Tudun” aşiret beyi adını alırlardı. Dini bir vazife ifa ederken de “Toyun” adını alırlardı.
Mamafih (bununla birlikte) toyunlar, tudunlara münhasır değildi. Yabgulardan (İl Beyi) hakanlar ve hatta ilhanlar bile toyunlardan sayılırdı. Çünkü bunların hepsi dinî ayinlere iştirak ederlerdi.
Dede Korkut Kitabı’ndaki boy beyleri, hem tudun, hem de toyun olan kimselerdir. Bu kitap diyor ki: “Oğuz Beylerinin alkışı alkış, kargışı kargıştır.”
“Ulu toy eyle, ola kim bir ağzı dualının alkışıyla Tann bize bir batman ayal (oğul) vere.” Oğuzlarda şamana “Ozan” denilir. İslâmiyet’ten sonra “Kam” kalkmış fakat “Ozan” kalmıştır. “Kam” tabirinin bazı izlerine tesadüf ederiz: Kamgan, Kam Büre gibi.
Ozan kelimesi sonradan çıkma bir kelime değildir. Çünkü Yakutlar şamana “oyun” derler ki “ozan” muharrefidir (bozulmuşudur). Yine Yakutlarda dişi şamana “Udagan” derler. Bu kelimenin “ozan” kelimesinden iştikak ettiği (türediği) aşikardır. Demek ki “ozan” kelimesi İslâmiyet’ten evvel de mevcuttu.
Dede Korkut Kitabı’na göre ozanın vazifeleri şunlardır:
1- Şölenlerde Oğuznâme okuyup, kopuz çalmak,
2- Bir genç kahramanlık imtihanı verirse, ona ad vermek ve babasının servetinden hissesini almak.
3- Tehlikeli bir iş olursa ona müracaat olunur. Meselâ, Deli Karçar’dan hemşiresini istemek gibi.
Yakutlarda yalnız dört büyük şaman olabilirdi. Eksik fazla olmazdı. Deli Petro mukaddes kazı göstermek üzere Moskova’ya yirmi dört şaman getirtmişti. Halbuki Yakutlarda toyun teşkilatı başka türlü idi. İlk sağ kolu (9), sol kolu (8) aşiretten mürekkepti. Tabiî aşiret beyleri de bu miktarlardaydı. O halde yirmi dört adet, toyunların değil, şamanların sayısıdır.
Şamanların “ak” ve “kara” nevileri (türleri) vardır. Birinciye “yaz şamanı”, ikinciye “kış şamanı” da derler. Toyunlar ise, daima “ak”tırlar. Bir il başka ile tâbi olunca, tabii toyunları da tâbi olurlar. O zaman toyunların da karası mevcut olur.
KAYNAK
Gökalp, Ziya. Çınaraltı Yazıları. Ötüken Neşriyat. Haz, Dr. Salim Çonoğlu. 2019. Sf. 74.

Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.