Dün yine meçhul filozofla beraberdik. “Bizde bir halı meselesi var. Buna dair mütalaanızı söyler misiniz?” diye sordum. Şu yolda cevap verdi:
-Bizde bir değil, müteaddit halı meseleleri var. Birincisi boya meselesidir. Evvelce halıcılıkta kullanılan bütün boyalar sabitti. Çünkü bu boyalar umumiyetle nebatîydi. Nebatî boyanın hassası, yalnız sabit olması değildir. Bu boya, eskidikçe güzelliği artar. Bugün, nebatî ve sabit boyalı, seneden seneye güzelliği artan eski Anadolu halılarını, yalnız Avrupa’nın müzelerinde görebiliriz.
Almanlar ucuz boyalar icat ettiler. Anadolu’nun halıcıları, ucuzluğundan dolayı Almanya’nın bu madenî ve gayr-i sabit boyalarını, kendi nebatî ve sabit boyalarına tercihen kullanmağa başladılar. Bugünden itibaren, Anadolu halıları kıymetlerini kaybettiler. Az zamanda boyası atan bu halılar gayet dûn bir fiyatla satılmaya başladı.
Almanlar boyacılıkta ileri giderek, hem madenî hem de sabit olmak üzere yeni boyalar icat ettiler. Halıcılardan, ele geçirebilenler bu son boyaları birincileri tercihen kullanılmaya başladılar. Hereke Fabrikası, ikinci nevi boyaları kullanmağa itina ettiği gibi, yegâne halı mübayaacısı olan “Karpet” şirketi de, bu nevi boyaların neşir ve tamimine çalıştı.
Bu boyaların birinci nev’ine “anilin”, ikinci nev’ine “alizarin” boyaları denilmektedir. Anilin boyaları gayr-ı sabit, alizarin boyaları sabittir. Fakat her ikisi de madenîdirler. Anilinli boyalar gibi alizarinli boyalar eski sabit ve nebatî boyalarımızın yerini tutamazlar. Bununla beraber bugün Anadolu’da en çok satın alınan halılar ucuzluklarına mebni, Anadolu’nun anilinli boyalarıyla boyanan halılardır.
Bugün boya meselesi iki maddeye irca olunabilir:
1-Nebatî boyalarımızın yeniden keşfiyle muhafazalarının temini.
2-Madenî boyaların istimaline mecburiyet hâsıl olunca, anilin boyaların kullanılmasına mümanaatla, onun yerine alizarin boyaların kullanılmasını teşvik.
Nebatî boyalar münderis oldu. Fakat bugün aranılsa belki bu eski boyayı bilenler bulunabilir. İktisat Vekâleti’nin vazifesi, iptida bu nebatî boyaları diriltmek ve ölümden muhafaza etmektir. Bunu yapabilmek için halı, kilim, cicim yapılan sahalara boya kimyagerleri göndermek lazımdır. Nebatî boyalar, Türkmenlerin eski zamanlardan beri kullandıkları millî boyalardır. Türkmenler, vaktiyle yayılmış oldukları Harezm, Türkistan, İran, Belucistan, Afganistan, Kafkasya, Musul, Anadolu ülkelerinde, halı imal ederken, yalnız nebatî boyalar kullanırlardı, Anadolu ve İran’ın bazı yerlerinde Farslar ve Kürtler de nebatî boyalardan halı, kilim, cicim vesaire yaparken nebatî boyalar kullanırlardı. Komşu milletler, halıcılığı Türkmenlerden öğrendiler. Nebatî boyacılık, Türklerin millî kimyasıdır. Müspet ilme müstenit olmayan bu ihtiyarî kimyanın muhafazası lazımdır. Bu kimyayı, ilmî nazariyeler ve düsturlarla muhafaza, tabiî edemeyiz; amelî teknikler halinde muhafaza edebiliriz. Fakat muhafazadan evvel, bu boyaların keşif ve tespiti iktiza eder. Bunu bütün Türkmenlik ve Türklük âleminde ve onlara komşuluk eden İran, Kafkas âlemlerinde aramak çok güç ve hatta bugün için muhaldir. O halde, nebatî boyaların aranması sahasını, şimdilik yalnız Anadolu’ya hasretmek zaruridir. İktisat Vekâleti, millî yahut Avrupalı boyacı kimyagerleri vasıtasıyla nebatî boyaların keşif ve tespitini temin edebilir. Bu boyalar, alizarin boyalarının sabit ve binnisbe ucuz olmasına binaen artık kullanılmayacak olsalar bile, fenniyat tarihimize girmeleri lüzumu, onların her halde keşif ve tespit edilmelerini istilzam eder. Hâlbuki halıların, kilimlerin ve cicimlerin güzelliği ancak nebatî boyalarla boyanmalarına bağlı olduğundan, nebatî boyalar her halde yeniden kullanılacaktır.
Madenî boyalar, velev ki alizarin boyaları gibi sabit olsunlar, nebatî boyaların yerini tutamayacaklardır. Nebatî boyaları kullanmaya imkân olmayan yerlerde ve zamanlarda madenî boya istimali zaruridir. Böyle bir ıztırar halinde, madenî boyaların istimaline de cevaz verilebilir. Fakat bu ıztırar halinde bile yalnız sabit olan alizarinli boyaların kullanılmasına cevaz vardır. Anilinli boyaların istimali için, hiçbir ıztırar yoktur. İktisat Vekâleti, iktiza eden yerlerde, boyahaneler tesis etmeli ve bunları tesis ettikten sonra, “anilin” boyalarıyla boyanan halılardan, bedelinin bir misli ceza-yı nakdî alınır, tarzında bir madde-i kanûniye yaparak meclisten geçirmelidir.
Halıya ait ikinci mesele de, halılardaki eski nakışların değişmesidir. Eskiden beri her ilin, her nahiyenin, her şehrin kendine mahsus bir enmûzeci vardı. Bu enmûzecin nakışları asırlardan beri hiç değişmeksizin devam eder. Bu bir millî kaidedir, il hayatı yaşayan Türkmenlerin ne derece töreci olduğunu gösterir .
Son zamanlarda, millî zevkten mahrum bir takım halı fabrikası yahut tezgâhı sahipleri, bulundukları nahiyenin yahut şehrin tipini , enmûzecini değiştirmeğe başladılar. Harp manzaralarıyla, kumandanların resimleriyle, gemi resimleriyle, dinî yahut millî yazılarla müzeyyen acayip ve zevksiz halılar görülmeye başladı. Bu mesleği tesis ve telkin edenler, şekil ve nakış itibarıyla halıcılığımızın inhitatına sebep oldular. İktisadî müesseselerden yalnız Karpet Şirketi’dir ki halı yapanlardan mahallî muhafazasını talep etti. İhtimal ki mahallî tiplerin yüzde doksan mahfuz kalmasının sebebi budur.
Şimdi, İktisat Vekâleti’nin yapacağı bir kanun maddesiyle her mahallin kendi tipini muhafaza etmesini temin etmelidir.
Bu madde-i kanuniyeye riayet etmeyenlerden ceza-yı nakdî alınmalıdır. Türkmen halıcılığına dair koleksiyonlar, albümler, müzeler yapılmıştır. Bazen, bir ilin şubeleri muhtelif ülkelere dağılmış bulunur. Bunların halıları birbirine benzemezse, bunlar müşterek menşeden ayrıldıktan sonra, her birinin kendine mahsus olan halı tipinin tayin ettiği anlaşılır. Mesela Yomut ili, kendisiyle beraber aynı dededen gelen Teke ilinin arkadaşıdır. Ananeye göre, bu illerin ikisi de “Son Han”dan türemiştir. “Yomut ili” kelimesi, galiba bizim lisanımızda “Hamid ili” şeklini almış. Harezm’deki Yomut halılarını “Buhara Halısı” unvan-ı umûmîsi altında görüyoruz. Isparta halıları da, Anadolu’daki Yomutlara mahsus halılardır. Buhara Halılarının en meşhurunu “Teke” halıları teşkil eder. Anadolu halıları içinde, Teke Sancağının, halısı olup olmadığı meçhul. Afganistan’daki “Saritler”in halısına mukabil buradaki “Sarılar”ın, kendilerine mahsus halı tipleri olup olmadığını bilmiyoruz. Mukayeseli bir halınâme vücuda getirilirse, halı yapan illeri akrabalığına nazaran halıların derece-i müşahebetleri ölçülebilir.
Türkmen halılarındaki güzelliğin sebebi, bunların gelinlik zamanında kendi çeyizlerine ilâve olunmak üzere, Türkmen kızları tarafından yapılmasıdır. Bu halılarda gördüğümüz nakışlar, bir âşık gözüyle muhitin çiçeklerinden alındığı gibi, nakışların ahengi de bütün eşyada sevgilisini sezen şair bir ruhun mahsulleridir. Mihaylovskiy’ye atfen Gaston Richard diyor ki: “Aletsiz, makinesiz, her türlü imal vasıtalarından mahrum bulunan Türkmen kızlarının, bu kadar güzel halılar yapabilmeleri, ancak onlarda bir sanat sevk-i tabiîsinin mevcudiyetiyle izah olunabilir.” Türkler için hakkıyla iftihara şayan olan bu nefis ve zarif halıların membaını kurutmayalım.
Halı meselesini bir ciheti daha var: Güya Yunanlılar, bizden yün satın alarak onunla Yunanistan’daki yeni yaptıkları halı fabrikalarında halı imal edeceklermiş. Yunanlıların maksadı, pek cüz’i bir ücret mukabilinde halı fabrikalarında çalışan kadınlarla çocukları bu ücretten mahrum etmektir. Yunanlılara memleketimiz mahsulünden yün satmamakla bunun önünü alabiliriz.
Güya Karpet Şirketi de, imalatını Hindistan’a yahut Fas’a götürecekmiş. Bu iki kavim şimdiye kadar hiç halı yapmamış. Binaenaleyh, nefis halı yapamayacaklardır. Biz mamulatımızın nefaset ve metanetiyle iktisadî mücadelede onları mağlup edebiliriz.
KAYNAKÇA
Ziya Gökalp. Çınaraltı Yazıları. Ötüken Neşriyat. Sf. 79

Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.