“Yükselen alçalan suların, güzel sesli kuşların cıvıltısında, töre sesi işitilir.”
Türkler için var oldukları zamanlardan beri gök büyük önem arz etmiştir. Gök; Tanrı’yla maviyle devletle dinle hatta börüyle ilişkilendirilmiştir. Göğün kutsallığı kadar ay, güneş ve yıldızlar da bir o kadar değer gören unsurlar olmuştur. Hatta Türk mitolojisinin neredeyse tamamı gök ile ilişkilidir dersek abartmış olmayız. Gökyüzünün hâkimi olan kuşlar da Türk mitolojisinde diğer hayvanlara oranla daha büyük yer tutmaktadır. Birçok Türk mitolojisi kaynağında “hayvanlar” ve “kuşlar” olarak iki farklı başlık görmeniz mümkündür. Fakat kuşları anlatmadan önce neden ‘göğün hâkimi kuşlar’ değil de ‘gökyüzünün hâkimi kuşlar’ dediğimizi belirtmek gerekir. Türkler, hava ile diğer gök varlıklarını net bir şekilde birbirlerinden ayırmışlardır. Hava boşluğu için “kalıg” kelimesi kullanılmıştır. “Kalıg”, gök kadar mukaddes görülmemiştir. Yeryüzü nasıl insanların, hayvanların, bitkilerin vb. yurdu ise “kalıg” da kuşların gezindikleri bölge olarak kabul edilmiştir. Eski Türkçe kitaplarda da kuşlardan söz edilirken “kalıg kuşlar” ifadesini görmek mümkündür. Bu gök ve gökyüzü/hava ayrımı sadece Eski Türkçede değil günümüz Türk dilinde de bulunmaktadır. Türkiye Türkçesinden örnek verecek olursak gök, havanın da ötesinde bir sonsuzluğu ifade ederken gökyüzü, daha sınırlı bir maviliği zihinlerde canlandırmaktadır. Türk Dil Kurumu da gök kelimesinin tanımını, “1. Uzay 2. Yeryüzü üzerine mavi bir kubbe gibi kapanan boşluk, gök kubbe, asuman, felek, sema.” şeklinde yaparken gökyüzü kelimesini, “Atmosferin gözle görünen bölümü, hava.” şeklinde tanımlamaktadır. Aslında bu ince ayrım bile kuşların Türk mitolojisindeki konumunu bizlere anlatmaktadır. Kuşlar, mitolojimizde yaratılıştan bu yana insanlarla gök arasında Tanrı’yla yeryüzü arasında yaşamış kıymetli varlıklar olarak tasavvur edilmiştir.
Oğuz boylarının her birinin bir kuş ongonu bulunmakta, Oğuz destanlarında bu kuşlara büyük önem verilerek adları birer birer sayılmaktadır. Mitolojimizdeki kuşların çeşitliğinin yanında kuşların rolleri de çeşit çeşittir. Mesela kuşun uçup birinin başına konması ve onun han olması yani günümüzde deyim olarak kullanılan “başına devlet kuşu konmak” tabiri, kuşun Tanrı’nın elçisi olarak kabul edilmesi, don değiştirme denilen kuşa dönüşme hadiseleri, kuşla haber alma, kahramanı kurtaran kuşlar vb. birçok hikâye anlatılagelmiştir. Görülmektedir ki kuşlar gökyüzünün hâkimi olduğu gibi mitolojimizde, kültürümüzde ve edebiyatımızda da büyük bir yer teşkil etmektedir. Elbette kuşların bizim kültürümüzdeki anlamları anlatılmakla bitmeyecek kadar fazladır. Fakat bu kısımda, mitoloji bağlamında birkaç konuya değinmek gerekecektir.
Türk mitolojisinde ruhlar kuşlarla ilişkilendirilmektedir, kuş ruhun simgesidir. Destanlarda kuşların ölmesi ile kahramanların da can verdiği örnekler bulunmaktadır. Mesela Saha Türklerinin mitolojisinde gökteki ebedî kamın kapısına diktiği ağacın dalları arasında ruhlar, kuş biçiminde uçuşmaktadırlar. İnsan doğduğunda da buradan bir ruh uçarak o insana can vermektedir. Kişi vefat ettiğinde ise ruhu kuş gibi uçarak göğe yükselmekte yani uçmağa varmaktadır. Bu anlayışın günümüzde de izlerini görmek mümkündür. Anadolu’da çocuklar öldüğünde “kuş oldu” veya “cennet kuşu oldu” ifadesi bu anlayışın bir yansıması olarak değerlendirilebilir.
Bir diğer değinilmesi gereken konu da kuş donuna girmedir. Destanlarda sıkça işlenen “kuş donuna girme” dediğimiz olay, kahramanın kuşa dönüşerek uçması anlamına gelmektedir. Destanlarda, insanların kuş kılığına girmesi ile aynı zamanda kuşlara ait pek çok özellik de o kişiye atfedilmiştir. Savaşçıların şahin gibi atılması, güzel kızların genelde kuğuya dönüşüyor olması buna örnektir ve doğanın gözlemlenmesinin bir sonucudur. Hamile kadınların ve çocukların koruyucusu olarak bilinen Umay Ana’ya, doğuma yardım etmesi için “Işıklı açık gökten uçarak gel Umay ana, kuş ana…” şeklinde dualar edilmiştir. Benzer şekilde Kamların kuş donuna girerek göğe yükseldiğine inanılmıştır. Şaman kıyafetlerinde ve davulunda kuş sembolleri olmasının sebebi budur. Kuş donuna girme mevzusu sadece İslamiyet’ten önce değil İslamiyet’ten sonra da devam etmiş bir anlayıştır.
Türk mitolojisi içerisindeki özelliklerinden bahsetmiş olduğumuz kuşlardan bazıları şunlardır:
Kaz
Kazlar, Türk mitolojisinde bey ruhu veya asil soydan kişilerin simgesidir. Çok akıllı ve bilgili bir kuş olarak kabul edilmektedir. Altay Kamlarının davullarında bulunan kaz, Kam’a öğüt veren ve gökyüzünün yüksek katlarına onu taşıyan kişi olarak tasvir edilmektedir.
Türklerin ilk destanı olan Yaratılış Destanı, isimlendirmeden de anlaşılacağı üzere âlemin yaratılışını anlatmaktadır. Bu destana göre ilk başta sadece Ak Ana ve Tanrı Kayra Han vardır ve Tanrı Kayra Han, Kişi’yi yaratmıştır. Bu sırada toprak, güneş, gün, ay, yıldızlar, samanyolu ve aydınlık yoktur. Yalnızca bir su ve yüzen iki kaz vardır. Sepetçioğlu’nun “Yaratılış ve Türeyiş” kitabında bu kısım şu şekilde geçmektedir: “Yer, yer değilken su, su idi ve bir iri kaz, sıcak, sütten de beyaz; bir de kara kaz, soğuk; kıştan da ayaz… yan yana ve bir boşlukta su üzre ve hevâ içre yüzüyorlardı.” Bazı kaynaklarda da Tanrı Kayra Han’ın ve Kişi’nin kaz kılığında uçtukları anlatılmaktadır. Her iki durumda da kuşun, insanın yaratılışından da evvel yer aldığı inancı görülmektedir.
Kuğu
Kuğu kuşu, beyazlığın ve kalp temizliğinin bir sembolüdür. Lebed Tatarlarının, ilk insanın yaratılışında kuğu ile ilgili anlatımları vardır. Önce her taraf su iken ve hiç toprak yokken Tanrı suya ak bir kuğu kuşu göndermiş ve bir gaga dolusu su getirmesini emretmiştir. Fakat suya daldığında kuğunun gagasına bir parça toprak yapışmış ve bu toprakların suyun üzerine düşmesiyle toprak parçaları mucizevi şekilde büyümüşlerdir. Bu şekilde yeryüzü meydana gelmiştir. Sonrasında Tanrı, başka bir kuş daha göndererek dağ ve vadilerin meydana gelmesini sağlamıştır. Bu anlatıda da kuğunun insandan önce var olduğu inanışı karşımıza çıkmaktadır.
Genel anlamda dünyadaki birçok mitolojide kuğu ve kuğuya dönüşen kızların hikayeleri anlatılmıştır. Bizde de Manas Destanı’nda Ay-Çürok’un, Er-Kıyaz’ı ak kuğu elbisesi giyip (kuğuya dönüşüp) intikam almakla tehdit etmesi, kuğu kılığına girme meselesine bir örnektir.
Kartal ve Doğan
Muhtemelen hepimizin duymuş olduğu “Aspanda bürküt jerde kökbörü bol.” atasözünde geçen bürküt/bürgüt veya karakuş, Türklerde kartalla eş anlamlı olarak kullanılan sözcüklerdir.
Genel olarak kartal, doğan, şahin ve atmaca gibi kuşlar; Türk mitolojisinde türeyişle ilişkilendirilen hayvanlardır. Mesela Saha Türklerinin soylu kabilelerinin atası, kartal olarak anlatılmaktadır. Doğandan türeyen Kırgız kabilesinin hikâyeleri veya Altay ve Sibirya mitolojisinde kartaldan türeyiş hikâyeleri, en çok anlatılan türeyiş anlatılarındandır.
Kartallar ve doğanlar, bugüne kadar Türkler tarafından tarihin her döneminde saygı gören kuşlar olmuştur, hâlâ da öyledir. Kartal ve doğan, Oğuz boylarının kuş ongonlarındandır. Sibirya’da da benzer şekilde kartallara olan ilgi büyüktür. Saha Türklerine göre yeri, göğe bağlayan Dünya Ağacı’nın tepesinde çift başlı bir kartal oturmuştur. Göklerin korunması, bu kartalın vazifesidir. Saha Türklerinde kartalın adıyla ant içilmiş, kartallar beslenmiş, bebeği olmayan kadınlar kartaldan yavru dilemişlerdir. Maaday Kara Destanı’nda da demir kavağın ortasında birbirine eş iki kara kartal olduğu anlatılmaktadır. Bu kartallar, göğün dibini yani yeryüzüne bağlandığı kısmı korumaktalardır. Kahramanların yanlış yollara sapmaması için nöbet tutan kartallar, Altay’ın koruyucusu olarak kabul edilmektelerdir. Evlerin ve sarayların süsü, hakanlarla yiğitlerin ise bir sembolü olan doğan, benzer şekilde Türk devletleri ile Tanrı arasında gidip gelen kutlu bir elçi gibidir. Nitekim bir inanışa göre Tanrı, Türklerin hâkimiyeti buyruğunu bir bozdoğanın pençesindeki tuğ ile göndermiştir.
İslamiyet’in kabulünden sonra da edebiyatta, sanatta, mimaride sıkça karşımıza çıkan kartal ve doğanlar; Türk kültürü içerisinde başlı başına ele alınması gereken bir konudur.
Karga
Karga ve kuzgun, birçok kültürde kötü şekilde anılmaktadır. Fakat Türk mitolojisine bakıldığında bunun aksi söz konusudur.
Karga ve kurt, Türk mitolojisinde birlikte yer alan hayvanlardandır. İlk anlatılarda, terk edilmiş bir çocuğun kurt tarafından emzirilmesiyle beraber bir karganın da ağzında getirdiği etle bu çocuğu beslediğine dair hikâyeler mevcuttur. Kurt ve kartalın anlatılarda birlikte yer almış olması elbette basit bir hayal gücünden ibaret değildir. Sonuçta mitolojiler, doğayla iç içe olan insanın gözlemleri ve hayatı yorumlayışı neticesinde ortaya çıkmıştır. Gerçekten de doğada kurt ve karganın birlikte hareket ettiği gözlemlenmiştir hatta bununla ilgili belgeseller bile mevcuttur.
Irk Bitig’de, dinî olarak “kuzgun” ile “sıgun keyik”in yan yana yer aldığı ve bunların Tanrı’nın hayvanları olduğuyla ilgili bir bölüm mevcuttur. Maaday Kara Destanı’nda da Kara Kağan tarafından engel olarak koyulan ve kahramanın geçmesi gereken hayvanlardan yedincisi, Altay’ın efendisi dokuz kara kuzgundur.
Karga ve kuzgun; sonradan Türklerde kötülüğü, bencilliği, kurnazlığı vb. simgelemeye başlamıştır. Batı’da ise sadece kuzgun ve karga değil kurt da hâlâ kötülükle ilişkilendirilmekte ve o şekilde dünyaya pazarlanmaktadır.
Guguk Kuşu
Maaday Kara Destanı’nda dünya ağacını temsil eden Kavak ağacının tepesinde at başı büyüklüğünde iki altın guguk kuşu olduğu söylenmektedir. Bu guguk kuşları, insanların ömür sürelerini bilmekte ve insanın ölüm zamanının geldiğini anlamaktalardır. İnsanın hayatında olumlu bir olay yaşanacaksa mutlu sesler çıkararak kötü bir olay veya ölüm olacaksa üzüntülü sesler çıkararak bunu belli etmektelerdir. İyi zamanlarda, onların seslerinden Altay’a çiçeklerin saçıldığına inanılmıştır. Benzer şekilde Hakas anlatılarında köök (guguk) kuşu, olumsuz durumların olduğu yerin üzerinden uçarsa oradaki sorunların hallolacağı inancı vardır.
Han Orba Destanı’nda da Altın Guguk Kuşu, başkahramanlara isim veren kuş olarak geçmektedir. Türkler için ad verme geleneğinin önemi düşünüldüğünde bu kuşa ne kadar saygı duyulduğu da anlaşılmaktadır. Yine aynı destanda Altın Guguk, başkahraman olan Han Orba ve Han Mirgen’e nasihat vermekte, kahramana ailesini kurtarmaya gittiğinde dikkat etmesi gereken noktaları söyleyerek ona yol göstermektedir.
Horoz/Tavuk
Hunların kurganlarından çıkan bazı malzemelerde tavuk ve horoz figürlerine rastlanılmıştır. Pazırık kurganlarından çıkarılan eşyalar üzerinde tasvir edilen tavuk/horoz, kötü ruhlara karşı koruyucu özellikleriyle bilinmektedir. Ayrıca 12 Hayvanlı Türk Takvimi’nde de bir yılın sembollerinden biridir. Osman Turan, 12 Hayvanlı Türk Takvimi’nin bu yılını bereket yılı olarak değerlendirmiştir. Ancak bu hayvanın yiyeceği karıştırmasından ötürü olumsuz bir durum oluşturmuş olabileceğini de belirtmiştir.
Oğuz Kağan Destanı’nda Oğuz Kağan, büyük ordugahın sağ tarafına kırk kulaç uzunluğunda direk diktirip direğin başına bir altın tavuk koydurmuş ve altına bir ak koyun bağlatmıştır. Sol tarafına ise kırk kulaç direk diktirip direğin ucuna bir gümüş tavuk koydurmuş, altına ise kara koyun bağlatmıştır. Böylece altın tavuğun bulunduğu sağ tarafa Bozoklar, gümüş tavuğun bulunduğu sol tarafa ise Üçoklar oturmuştur.
Genel olarak horozlarla ilgili pek fazla anlatıya rastlanmamaktadır fakat yukarıdaki anlatılardan yola çıkarak horoz ve tavuğun tarihin en eski dönemlerinden beri hayatımızda yer edinmiş olduğu ve mitolojimizle ilişkili olduğu görülmektedir.
Sonuç
Türk mitolojisindeki ve Türk kültüründeki kuşlar, bu yazıda saydıklarımızdan ibaret değildir elbette. Burada bahsetmemiş olduğumuz kırlangıç, güvercin, bıldırcın, turna, leylek, atmaca vb. daha birçok kuş; bizim anlatılarımızda yer almıştır. Bütün bunlar göz önüne alındığında Türklerin kuşlara gökle yer arasında bulunan bir elçi, haberci vb. sıfatlar yüklediği ve onları kutsal bildikleri görülmektedir. Gökyüzünün hâkimi olan bu kuşlar; Türkistan’ın bozkırlarında atlarımızla birlikte özgürce uçmuş, yeryüzünün hâkimi olan Türklerin gökyüzündeki şahitleri olmuşlardır. İşte yer ve gök, kuşlar ve Türkler, kökbörü ve bürküt bizim hafızamızda böyle anlamlandırılmış ve böyle aktarılmıştır.
Kün tuğ bolgıl, kök kurıkan!
Güneş tuğumuz olsun, gök çadırımız!
KAYNAKÇA
Boratav, Pertev Naili. Türk Mitolojisi Oğuzların-Anadolu, Azerbaycan ve Türkmenistan Türklerinin Mitolojisi. Bilgesu Yayınları. Ankara. 2020.
Bursa, Veyis. KAYABAŞI, Rabia Gökçen. Hakas Destanı Kartaga Mergan’a Mitolojik Bir Bakış. Genel Türk Tarihi Araştırmaları Dergisi 5(9), 1-18. 2023.
Çoruhlu, Yaşar. Türk Mitolojisinin Ana Hatları. Ötüken Yayınları. Ankara. 2020.
Demir, Turan. Demir, Hasan. Atasözleri ile Mitolojik Düşüncenin İlgisi Bakımından Türk Kültüründe Bazı Hayvanlar. Türk Dünyası Akademik Bakış 1(1), 70-89. 2021.
Fidan, Ayşe. İslamiyet Öncesi Türk Destanları ve Kutsal Unsurlar. Pamukkale Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü. 2019.
Göner, Göksu. Türk Destanlarında Kuş Figürü. Genel Türk Tarihi Araştırmaları Dergisi 2(4), 273-286. 2020.
Küçük, Mehtap. Sibirya Sahası Türk Destanlarında Kahramana Yardımcı Kuşlar Üzerine Bir İnceleme. Düşünce ve Toplum Sosyal Bilimler Dergisi (3), 41-67. 2020.
Ögel, Bahaeddin. Türk Mitolojisi 1. Cilt. Altınordu Yayınları. Ankara. 2020.
Ögel, Bahaeddin. Türk Mitolojisi 2. Cilt. Altınordu Yayınları. Ankara. 2020.
Özbaş, Mustafa. Kurtarıcı Kargadan Burnu Pislikten Çıkmayan Kargaya: Türk Halk Anlatılarında Karganın Dönüşümü. Milli Folklor Dergisi 11(88), 57-65. 2010.
Sepetçioğlu, Mustafa Necati. Yaratılış ve Türeyiş. Millî Eğitim Basımevi. İstanbul. 1969.
Sever, Mustafa. Türk Mitolojisinde Kuşlar. Milli Folklor Dergisi (42), 83-88. 1999.

Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.