Nüfus faktörü denilince, nüfusun gerek hacimce, gerek yoğunlukça azalması veya artması ile ilgili hareketler aklımıza gelmelidir. Sosyal ve ekonomik hayattaki bütün tezâhürleri ve gelişmeleri, bu faktör ile açıklamaya çalışan demografik ekole bağlı sosyologlar da mevcut bulunmaktadır. Biz, bunların hatalarını tekrar etmeden, kısaca ekonomik hayatın ve faaliyetlerin nüfus hareketlerinden etkilendiğini belirtmeye çalışacağız.
Nüfus faktörünün en aşırı taraftarı ve savunucusu Fransız sosyoloğu Adolfe Coste’dur. K. Marks, nasıl sosyal hayatın temeline, ekonomiyi tek ve bağımsız bir faktör biçiminde oturtmaya çalışıyorsa, Adolfe Coste da nüfusun hacimce ve yoğunlukça artıp azalmasını böylece yorumlamaktadır. Ona göre, nüfusun hacim ve yoğunluk bakımından durumu, o ülkenin tekâmül derecesini, sosyal gücünü, ekonomik yapısını ve üretim faaliyetlerini tâyin eder. Bu tezi savunurken, hiç şüphesiz A. Coste, ekonomiyi tek ve bağımsız faktör durumuna sokan K. Marks kadar müfrittir. Bununla beraber, Marksist doktrinin karşısında, aşağı yukarı aynı katılıkta ve sivrilikte başka bir doktrinin konması, Sorokin’in deyimi ile bir panzehir etkisi de yapabilir. Düşünceleri, sosyal hayatın çok faktörlü yorumuna tevcih edebilir.
Nüfus faktörünün, sosyal ve ekonomik hayata etkilerini inceleyen ve ortaya koyan, tamamen veya nispeten tarafsız kalabilen ilim adamları da vardır. Bunların arasında M. Kovalevsky ile F. Ratzel’in isimlerini saymak mümkündür. M. Kovalevsky, tarihî ve sosyolojik eserlerinin bütün bir kısmında, iktisadî tekâmülün başlıca muharriklerinden birinin nüfusun artması olduğu neticesine varmıştır. Onun nazariyesine göre, kara ve su avcılığı safhasında ziraate geçiş ve iptidaî ziraat sisteminden, mülkiyet ve toprağa sahip olma sisteminin muvazi değişmesiyle daha kesif bir sisteme geçişi, bu amil tayin etmiştir. Aynı fikir adamı, küçük sanayiden büyük sanayiye geçişi de sosyal iş bölümünü de sosyal tabakalaşmaları da hareketlenmeyi de bu faktörle ilişkili olarak ele alır.
F. Ratzel de bin kilometre kareye isabet eden nüfus yoğunluğuna göre cemiyetlerin ekonomik yapı değiştirmekte olduklarını savunur. Nüfus yoğunluğu pek küçük olan ülkelerin insanları kara ve su avcılığı ile geçinirler. Yoğunluk kısmen artınca göçebe çobanlık dönemine, biraz daha yoğunlaşınca yerleşik tarıma, çok yoğunlaştıkça da teknik tarıma ve sanayiye geçileceğini savunur. Bu konuda sayılar verir. Mesela ona göre, bir ülkede kilometre kareye düşen nüfus sayısı otuz beşi geçti mi , o ülkede artık teknik tarıma ve sanayiye geçmek zorunda kalır veya bunun ızdırabını çekmeye başlar.
Gerçekten de ülkemizdeki birçok sosyal ve ekonomik problemlerin nüfus faktörü ile ilişkisi ve bağlantısı inkâr ve ihmal edilemeyecek nispette ortadadır. Cumhuriyet kurulurken aşağı yukarı on milyon nüfusa sahip Türkiye’mizde şimdi aşağı yukarı elli milyon insan yaşamaktadır. Bu, her konuda ihtiyaçalrımızın en az beş defa daha büyüdüğünü ortaya koyar. Daha fazla mal ve hizmet tüketmek zorunda olduğumuz için, buna cevap verecek mal ve hizmet üretimi gerekmektedir. Milyonlarca insan, bizden sosyal ve ekonomik hayatta başarılı ve mutlu olacağı bir iş bölümü ve iş beklemektedir. Topraklar küçülmekte, üretim araçları eskimekte, yeni araç ve tekniklere ihtiyaç duyulmaktadır. Nüfus yoğunluğu kırlardan büyük şehirlere doğru kaymaktadır. Ekonomik mübadele (değişim ve dağıtım) için yollar, yeni pazarlar, yeni araçlar, yeni enerji kaynakları bulmak gerekmektedir. Görülüyor ki ekonomik hayat, nüfus faktöründen bağımsız düşünülemez.
KAYNAKÇA
Arvasi. Türk-İslam Ülküsü 2. 2015. s. 52-53.
2024-04-01
Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.