Her toplumun mensupları kendi içlerinde birtakım sosyal ilişkiler halindedir. Bu sosyal ilişkilerin başında hiç şüphesiz rutin birtakım sohbetler ve güncel olaylara ait değerlendirmeler gelir. Rutin sohbetlerin seyri; toplumların genelinde hemen hemen benzerdir ancak güncel olaylar bağlamında yapılan değerlendirmelerin muhtevası, toplumların içlerinde bulundukları ve kendilerini meşgul eden olaylara bağlı olarak değişmektedir. Bu değişimlerle birlikte; olaylar karşısında yapılan değerlendirmelerin ve olayların seyrinin toplum nazarında yarattığı etki de büyük bir önem arz etmektedir. Hâl böyle olunca olaylar karşısında yapılan birtakım yanlış yorumlar ya da kasıtlı dezenformasyonlar, olayların olağandışı bir şekilde seyretmesi veya bilerek seyrettirilmesi toplum nazarında ciddi bir bilgi kaosuna yol açmakta, yanlış anlaşılmalara sebep olmakta ve bazen toplumun damarına basılmaktadır. Bahsedilen durumlardan en fazla mustarip olan milletin Türk milleti olma ihtimali çok yüksektir çünkü milletimiz iç ve dış hasımları tarafından adeta anane hâline getirilmiş sürekli kuşatılmaların hedefindedir.
Söz konusu kuşatmaların hedefinde ise mütemadiyen Türk kültür ve kimliği ile ilgili gelişen güncel meseleler vardır. Bunların başlıca misallerinden biri; “sanat” sözcüğünün merkezinde bulunduğu olaylardır. Bugün maalesef ki sanat sahasına hâkim olan Batı hayranı kesim tarafından sürekli Batı sanatına birtakım hayranlıklar dile getirilmekte, Batı sanatı çerçevesinde projeler çizilmekte, Türk milletinin sahip olduğu yegâne sanat anlayışının Batı sanatı etrafında bulunduğu lanse edilmektedir. Sanatkâr bir millet olan Türk milletinin eşsiz sanat eserleri unutturulmaya çalışılmaktadır. Türk milletinin tasavvufla yoğurup özü haline getirdiği zanaatkarlıkla, Türk sanatı arasına kalın duvarlar çekilmek için uğraşılmaktadır. Türk milletinin şanlı sanat ve zanaat geçmişinin yok sayılmaya çalışıldığı bir ortam hüküm sürmektedir. Türk milletinin hayat damarlarından biri koparılmaya çalışılıp, Türk milletini özüne yabancılaştırmak maksadıyla ciddi çabalar sarf edilmektedir.
Bir başka kargaşa ahvalinin hâkim olduğu önemli konu ise Türk’ün bayramı “Nevruz”dur. Türkler; uzun yıllar yaşadıkları Ergenekon ülkesinden, demir madenini eritmek suretiyle çıkışlarını bir diriliş sembolü olarak görmektedir. Buna binaen dertlerin, sıkıntıların bitip güzel günlerin baharla beraber gelişini 21 Mart’a atfederek Nevruz Bayramı vesilesiyle kutlamaktadır. Bununla beraber baharın gelişi, Türklerin kültürel etkileşimlerde bulunduğu halklarda da kutlanmaktadır. Tarihî sürecin getirdiği kültürel birikimle Rumeli’den Türkistan’a uzanan geniş bir hat etrafındaki insanların da Nevruz kutladığı görülmektedir. Hâl böyle olunca Türkiye’de etkinlik göstermek ve fitne yaratmak için yol arayan terör örgütü de boş durmamış ve durmamaktadır. 1992 Nevruz olaylarından bugüne kadar geçen süreçte bölücü terör örgütü sempatizanları mütemâdî bir şekilde her Nevruz Bayramı’nda örgüt propagandası amacıyla toplanıp paçavralar sallamakta, bölücü sloganlar atmakta, hatta yer yer asker ve polisimizle çatışmaktadır. Bu yazıya devam ettiğim süreçte -17 Mart 2024- bile İzmir ve İstanbul’da Nevruz’un gelişi sebebiyle örgüt propagandası amacıyla toplanıldı ve gözaltı durumları oldu. Bu durumlar da milletimizin bir kesiminin gözünde yanlış değerlendirmelere yol açmaktadır. Nevruz Bayramı’nın mâhiyetini -eğitim sistemin eksiği olsun olmasın- yeni nesillere anlatmak, biz Türk milliyetçilerinin sorumluluğundadır. Unutmayalım, Nevruz Türk’ün bayramıdır!
Ergenekon; Türklerin bir destanıdır ve Türkler, Ergenekon ülkesinde uzun süre tutsak kaldıktan sonra daimî bir özgürlüğe varmışlardır. Ergenekon; Türk’ün tutsak edilemeyen daima özgür bir millet olduğunu simgeleyen, mazimizde büyük önem arz eden ciddi bir kavramdır. Ergenekon adının olmayan terör örgütlerine ve şanlı TSK’ye yapılan kumpas davalarına verilmesinin sebebi nedir? Burada düşünmeye gerek bile olmadığı bariz çünkü Ergenekon isminin şanlı Türk subaylarına kurulan kumpas davalarına verilmesinin tek sebebi; Ergenekon ismini zedelemek ve milletimiz açısından zararlı bir kavram olarak nitelendirilmesini sağlayıp milletimizin Ergenekon’a yabancılaşmasını sağlamaktır. Dolaylı yoldan da değil direkt olarak Türk’ün esir alınabilirliğine ve tutsak edilebilirliğine yapılan bir atıftır. Yüreğimizde bir yaradır.
Türk’ün adı, “töre” kelimesinden gelmekle birlikte, Türk’ün yaşamında, kültüründe, varlığında töre temel taştır. Töre; Türk’ün yaşamındaki kültürel, ahlakî ve geleneğe bağlı davranışları düzenleyip sosyal yaşama nizam veren kuralları kapsamaktadır. Töre; halk içerisinde meydana gelen düzen bozucu ve yüz kızartıcı olaylara binaen, kargaşalıkları bitirmek ve düzeni sağlamak adına, devletin ülke içerisinde her yere tam nüfuzunun olmadığı dönemlerde bir yargı sistemi görevi görmüştür. Buna karşılık günümüzde devletin hukuk sisteminin, ülkenin her yerine hakimiyeti söz konusu olduğundan cinayet sebebi olacak olayların devlet eliyle çözülmesi gerekmektedir. Devlet hukukuyla çözülmesi gereken bu olayların; olay mensupları tarafından kendi aralarında devleti hukukuna başvurmaksızın çözülmesine günümüzde töre cinayeti denmektedir. Töre cinayeti, devlet hukukunun bulunduğu yerde ona başvurulmamasından ötürü oluşmaktadır ve bu da töre hakkında halkımızın gözünde kötü bir izlenim uyandırmaktadır. Töre denince, azımsanmayacak kadar insanın aklına ne yazık ki direkt olarak cinayetler gelmektedir. Halkımız bu sebeplerden ötürü töreye antipatiyle yaklaşmaktadır ve töreyi kötü bir şey olarak bilmektedir. Bu durumlar sonucunda halkımız töre hakkında doğru bilgi sahibi olamamakta ve töreye yabancılaşmaktadır ki bu durum çok tehlikelidir. Halkın töreye yabancılaşması demek; kültürüne, ahlakına ve günlük yaşantısına uzaklaşması demektir. Bütün bu problemlerin karşısında duracak ve halkı törenin mâhiyeti hakkında doğru bilgi sahibi yapacak kimseler ise Türk milliyetçileridir.
Herhangi bir vatandaşlığı bulunan kimsenin; vatandaşlığı gereği birtakım hak, sorumluluk ve ayrıcalıkları o devletin hukuku tarafından güvence altına alınmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda yer alan “Türk Devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür” maddesi ile Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlık tanımı yapılmıştır ancak son yıllarda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı birtakım maddî emellerle, çeşitli vasıtalar kullanılarak uluslararası ticaret sahasına sürülmüş, tıpkı peynir ekmek satar gibi satılmaktadır. Satılmasından da öte Türkiye Cumhuriyeti sınırlarına bir şekilde girebilen kimselere belli bir süre sonra vatandaşlık hakkı tanınmıştır. Dolaylı olarak, söz konusu kimselere bu hakkı verenler anayasaya göre bu kimseleri Türk diye addetmektedir. Türk dünyasından millettaşlarımız bile yabancı statüsünde bulunurken böyle durumların yaşanmasına akıl sır erdirmek mümkün müdür? Söz konusu durum itibariyle resmen bu vatan için evvelce gidenlerin asil ruhları şad olmamakta, kemikleri sızlamaktadır. Bu durum gazilerimiz ve milletimizin sinesine adeta bir bıçak gibi saplanmaktadır.
Kültür, milletlerin benliğidir, bir milleti diğer milletlerden ayıran başlıca âmillerdendir. Bir millet; kültürüne ve her türlü değerine bağlılığıyla canlılığını korur, kendini daim ve güçlü tutar. Eğer bir millet; kültürüne bağlı olmazsa, doğrudan yahut dolaylı olarak kültürüne yabancılaştırılırsa, o milletin istikbalinde tarih sahnesinden silinmek dahi bulunabilir. Milletimizin tarih boyunca ciddi buhranlar ve tehlikeler içinde bulunduğu dönemler olmuştur. Bu dönemler ekseriyetle milletimizin kültürüne ve değerlerine yabancılaştığı dönemlerdir. Günümüzde ise yukarıda bahsi geçen çeşitli kuşatmalar ile birlikte milletimizin kültürüne ve değerlerine yabancılaşması için çalışılmakta, milletimizin benliğinden sıyrılması için uğraşılmaktadır. Tüm bu kuşatmaların etkisiyle beraber milletimizi büyük tehlikeler beklemektedir. Milletimizi tüm bu tehlikelerden koruma, türlü kuşatmalara mâni olma ve milletimizi bu kuşatmalara karşı uyanık tutma görevi ise -eğitim sisteminin eksikliği olsun olmasın- biz Türk milliyetçilerinin sorumluluğudur.
KAYNAKÇA
Şahinqızı, Nilgün. Nevruz Bayramı. Yeni Ufuk Dergisi. Nisan, 2021
Ergenekon Destanı.
T.C Anayasası.
Gökalp, Ziya. Türk Töresi. Kültür Bakanlığı. Ankara, 1976.
2024-05-10
Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.