Tercüman’ın anketinde de öğreniyoruz ki “İstanbul Üniversitesi’nde başarısızlık nisbeti dünyanın öteki memleketlerindeki üniversitelerle mukayese edilemeyecek kadar düşüktür. Bazı profesörler: “Meselenin kökü ilkokula kadar dayanır. Bu işte öğrenciler ve öğretim üyeleri kabahatli değildir” demişler.
Şüphesiz, bir gencin üniversitedeki başarısızlığının daha evvel gördüğü lise, orta ve ilkokul tahsilinin yetersizliğine, öğretim sistemlerinin kötülüğüne, aile çevresinin bozukluğuna (mesela evde ana babanın sabahlara kadar kumar oynamasına veya maç delisi olmalarına), arkadaş çevrelerine, irsiyete (atalardan intikal eden kromozomlara) kadar çeşitli ve sayısız amilleri vardır. Üçü Hazret-i Adem’e kadar gider. Bunlar umumî sebeplerdir. Bir hastalıkta da iklimin, fena sağlık şartlarının, epidemilerin, irsiyetin ve daha birçok amillerin umumî tesiri vardır. Fakat hastalığa doğrudan doğruya tesir eden patojen amiller bunların dışındadır. Mikrop, şok, travmatik sebepler (düşme, kırılma, burkulma, yaralanma…) hususi amillerdir. Tedavide evvela bunlar dikkate alınır. Umumî amilleri suçlandırıp hususi olanlara aldırmamak hekimliğe sığmaz. Anketimize cevap veren profesörlerimiz de üniversitelerimize ait kusurları bir yana bırakıp umumî amillere dikkati çekmek istiyorlar.
Birçok ordinaryüslerin ve profesörlerin eseri yoktur. İlmî çalışma ve araştırmaları yoktur. Birçok derslerin teksir makinesiyle çoğaltılmış takrirleri bile yoktur. Profesörler ve doçentler sık sık Avrupa ve Amerika seyahatlerindedir. Kürsüleri boş kalmaktadır. Tetkik seyahatlerinde elleri boş dönenler az değildir. Üniversite içinde klik hareketleri gerçek liyakatlerin belirmesine engel olur. Gençliğin kültür ve bilgi seviyesini yükselten konferanslar ve münakaşalı toplantılar tertip edilmez veya bunlar yeter derecede değildir. Seminer çalışmaları da yetersiz ve düzensizdir. Fakir talebenin ucuz yaşamasını sağlayan talebe siteleri kurulmamış, yurt meseleleri hallolunmamıştır. Geceleri hamallık edip gündüzleri çalışan fakir öğrencilerin durumuna çare aranmaz. Politika, spor, eğlence… gibi cazibeler kültür ve ihtisas aşkının yerini almaktadır. Gençliğin, hayat, ölüm, varlık, ahlak, din… gibi meselelerine ışık tutan, vicdanlarını boş bırakmayan mürşitleri yoktur. Mânâsı karmakarışık edilmiş bir devrim lafından başka, varlığın esası ve metafizik mânâsı üzerinde onları aydınlatan vicdan kılavuzları yoktur.
Bütün bu yokluklar ve eksiklikler karşısında, muhterem profesörlerimizin zavallı ilkokul öğretmenlerini ve ana babaları suçlandırıp işin içinden çıkmalarına hayret etmekteyiz. Büyük bir üniversite davamız ve ona bağlı birçok meseleler olduğunu kabul buyurmuyorlar mı?
KAYNAKÇA
Safa, Peyami. Eğitim, Gençlik, Üniversite. Ötüken Neşriyat. Sf. 301.

Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.