GÖNÜLLERİ FETHEDEN: ABDURREŞİD İBRAHİM

5
(1)
GÖNÜLLERİ FETHEDEN: ABDURREŞİD İBRAHİMMerve Kuş

“Evvela gizlice bir matbaa te’sis ettim,
Beş – on öksüz bularak basmacılık öğrettim”

20. yüzyılda Rusya Türkleri arasında siyasî olarak millî mücadele hareketinin başlatanların en başında kuşkusuz Abdurreşid İbrahim gelmektedir. Ceditçi aydınlardan Abdurreşid İbrahim, Sibirya’nın batı bölgesindeki İrtiş Nehri kenarında kurulmuş olan Tara’da yaşayan aslen Buharalı Özbek Türkü bir ailedendir. Buharalı babadan ve Başkurtlu anneden Tara’da dünyaya gelmiştir. Ataları Türkistan’da geniş izler bırakarak bulundukları şehre gelmişlerdir. Onlar Sibirya halkına İslam’ı tebliğ için Buhara’dan çağrılmış ilim irfan sahibi bir ailedir. Abdurreşid İbrahim Buhara’dan gelen atalarının mirasını ve misyonunu devralmış, Türk İslam âleminin kalkınması için fedakârca, insanüstü gayretlerle çalışmıştır.

İlk eğitimini babasından almıştır. Baba, oğluna sağlam bir bilinç ve bilgi aşılamıştır ancak Abrurreşid maalesef küçük yaşta annesini ve babasını kaybetmiştir. Kardeşiyle birlikte öksüz ve yetim kalmıştır. Kendini yetiştirmiş ve kendini gerçekleştirmiş abide şahsiyettir. Bir insan; anasız, babasız büyür ama milletsiz, vatansız büyüyemez şiarının örneğidir. Sefaletin, yokluğun içinde karşılaştığı olumsuzluklara rağmen kendini Türk milletine adamış; ömrünü yollarda, Türk İslam âlemine vakfederek geçirmiştir.

7 yaşındayken Tara’ya 80 km uzaklıktaki Avvuş köyünde yatılı olarak okula (medrese) başlamıştır. Sekiz ay kadar bu köyde okuduktan sonra Tara ‘ya dönmüştür. Ertesi yıl, annesinin gayretleri ile diğer yerlere göre eğitim düzeyi dahi iyi olan Orenburg ili Çelyabinsk (Çelebi) nahiyesinde bir Başkurt köyü olan Elmen’e gönderilmiştir. Burası ailesine oldukça uzaktır. Küçük yaşta güçlükleri göğüslemeye, gurbet hayatına alışmaya, daha önemlisi öğrenmenin tadını almaya başlamıştır. Bu köyde insanların medrese talebeleri için yaptıkları fedakârlıklar, Abdurreşid üzerinde etkili olmuştur. Elmenliler; Rus tahakkümü altında her türlü olumsuzluklara rağmen ayakta kalabilmenin temel prensibine sahip, fakir ama fedakâr insanlardan meydana gelmektedir. Maddi durumları olmamalarına rağmen 500 kadar talebe okutmaktadırlar. Fedakârlıkları âdeta destansıdır. Evlerini talebelere vermekte, kendileri kümes tabir olunacak barakalarda bütün bir aile üst üste yaşamaktadırlar. Okuttukları, dışarıdan gelen öğrencilere, hiçbir karşılık beklemeden yiyecek ekmeğini vermekte, üstelik çamaşırlarını yıkamaktadırlar. Köyden birisi öldüğü zaman akrabaları, onun okuttuğu talebe sayısıyla övünmektedirler. İncelemelere göre köyde eğitime verilen önem çok fazladır.

Abdurreşid, Elmen’de dört yıl öğrenim görmüştür. Ailesinden hiçbir miras kalmamıştır. Kendilerine yardım edecek akrabaları da yoktur. 12 yaşındaki küçük kardeşini de yanına almıştır. 14 yaşındaki Abdürreşid, çalışıp harçlığını kazanarak kardeşini okuttuğu gibi kendi tahsiline de devam etmeye çalışmıştır.  Fakat mevcut medrese eğitimi kendisini tatmin etmemiş, Teman Medresesinde kısa bir süre eğitim gördükten sonra namını duyduğu, Kazan’daki Kışkar Medresesine gitmiştir. Serbest zamanlarında hizmetçilik yapıp mahalle güreşlerinde yarışarak harçlığını çıkarmaya çalışmıştır. Osmanlı- Rus Harbi’nin yaşandığı günlerde pasaport süresi dolduğu için istemeyerek de olsa Kazan’dan ayrılmıştır. Kazan yakınlarındaki köylerde dolaşırken yakalanarak hapse atılmıştır.

Bir sene süren hapishane hayatı onun ufkunu genişletmiştir. Çünkü hapishane; Rusya’nın değişik yerlerinden, pek çoğu siyasî ve dinî olaylara karışmaktan suçlu bulunmuş Türklerle doludur. Abdurreşid, diğer mahkûmlardan Rus esaretindeki Türklerin durumu hakkında epeyce bilgi edinmiştir. İleride yayımlayacağı “Hapishane Esrarı” adlı kitabı mahkûmiyet günlerinin eseri olmuştur. Hapishaneden çıktıktan sonra bir süre özel öğretmenlik, imamlık yapan Abdurreşid; eğitimini Medine’de sürdürmek istemiştir. 1879’da İstanbul’a gelerek Hacca gitmiştir. Hacdan geri dönmeyerek Medine’ye yerleşmiş, tahsilinin ikinci devresine devam etmiştir. Beş yılda fıkıh, tefsir, hadis, kıraat gibi din derslerinin yanında Arapça ve Farsça da öğrenmiş ve icazetnamesini almıştır. Medine onun için hem ilmî okul hem siyasî okul olmuştur.  Medine’de bulunduğu süre boyunca önemli şahsiyetlerle tanışıp görüşmüştür. 1884 sonlarına doğru İskenderiye üzerinden İstanbul’a, oradan da Tara’ya dönmüştür ve bir medresede ders vermeye başlamıştır. 1885 yılında evlenmiş, evliliğinden dört tane çocuğu olmuştur.

Altı ay Tara’da kaldıktan sonra Medine’ye talebe götürmek üzere İstanbul üzerinden ikinci defa Hacca gitmiştir. Öğrencilerini Medine’ye yerleştirdikten sonra memleketine dönmüştür ve medreselerin ıslah çalışmalarını başlatmıştır. “Usul-i cedit” okulunu açmış, bu süreçte halkın desteğini aldığı için zorlanmamıştır. Yeni öğretim yöntemiyle Kırım’da ders kitapları hazırlayan İsmail Gaspıralı’dan ders kitaplarını temin etmiştir, İslâm âlemindeki düşünür ve bilginlerle (Şehabettin Mercani gibi) mektuplaşarak kendini yenilemeye devam etmiştir.

Abdurreşid, Ufa’daki fakir ve yetimler için dernekler kurmuş, bizzat kendisi de derneklerde gönüllü olarak çalışmıştır. Petersburg’a giderek Çarlık yönetiminin içişleri ve eğitim bakanları ile görüşmüş, millettaşlarının sorunlarına çözümler aramıştır. Bu dönemde kaleme aldığı Livaü’l-hamd adlı risalesini İstanbul’da bastırarak Rusya’da dağıtması, Türkler üzerinde etkili olmuştur. Sibirya’dan Anadolu’ya göç etmek üzere insanları hareketlendiren bu eserinden sonra zamanla 70 bin Türk, Türkiye’ye gelmiştir. Ardından, Rus Çarlığı’nın Türklere yaptığı baskı ve haksızlıkları ortaya koyan “Çoban Yıldızı” adlı eserini yayımlayıp gizlice Rusya’ya göndermiştir. Çoban Yıldızı’nın, Rusya’daki “ilk Türk siyasî belgesi” olarak değerlendirilmesi eserin önemini arttırmıştır. İki ciltlik Alem-i İslam adlı bir şaheseri de yazmıştır. Hatta eser için Mehmet Akif “Son dönemde bu kadar lezzetli bir eser okumamıştım.” demiştir.

Daha sonra İstanbul’dan ayrılmış, üç yıl süren bir seyahate çıkmıştır. Bu uzun seyahatte; Mısır, Hicaz, Filistin, İtalya, Avusturya, Fransa, Sırbistan, Bulgaristan, Batı Rusya, Kafkasya, Batı ve Doğu Türkistan, Yedisu Vilayeti ve Sibirya bölgelerinde dolaşmış, çeşitli temaslarda bulunmuş, nihayetinde Tara’ya gelmiştir. Bu yolculuklar sırasında toplumdaki sosyolojik sıkıntıları inceleme fırsatını da bulmuştur.

Abdurreşid; Medine’de öğrenci, İstanbul’da Mehmet Akif’in yakın dostu, Petersburg’da gazeteci, Orenburg’da Rusya Müslümanları müftüsü, Sarıkamış’ta hatta Trablusgarp’ta bilfiil Osmanlı ordusunun askeri, Konya’da çiftçi, Tokyo’da İslam tebliğcisidir. Eksikliklerin olduğu alanlarda eksiği doldurmak için çalışmış, sorumluluk bilinciyle hareket ederek farklı farklı görevleri yerine getirmiş ve başarılar sağlamış bir Türk milliyetçisidir. Davası için ileri atılıp bir daha geri dönmeyen mücahit, aynı zamanda en çok yer gezen seyyahlardan biridir.

1902-1903 yılları arasında Japonya’dadır. Uzak Doğu’nun parlayan yıldızına çok önem vermektedir. Zira bu coğrafyanın Batı’nın esaret ve zulmünden kurtulması, onu süper güç yapan etkenlerden biridir. Japonya’da İslam’ın ilk tohumlarını atan Abdurreşid; bir ara ziyaret ettiği II. Abdülhamid’e bir mektup yazmış, Japonya’da İslâm’ın yayılması için desteğini istemiştir. Padişahın gözünde, Japonya’da “İslamiyet’i yaymayı mukaddes vazife sayan” Kazanlı Müslüman âlimdir. Japonya’da İslam hakkında misyonerler tarafından yayılan yanlış bilgileri düzeltmiştir. Japon gazeteleri, konuşma ve konferanslarına yer verdiği için hayli takipçi kazanmıştır. Etkisi sayesinde bir kısım üst düzey Japon diplomat, İslam’ı kabul etmiştir. Bir milleti İslam’la tanıştırmış, gönüllerini İslam’a ısındırmıştır.    

Japonya’daki Rus karşıtı faaliyetleri üzerine Rus hükümetinin isteğiyle Japonya’dan ayrılmak zorunda kalmış, 1904 yılında yeniden İstanbul’a gelmiştir. Rus elçisinin isteği üzerine tevkif edilmiş, 14 Ağustos 1904’te Odesa’ya getirilerek hapsedilmiştir. Fakat bir hafta hapis yattıktan sonra, Rusya Türklerinin Rus hükümetine yaptıkları baskılar sonucunda, 21 Ağustos 1904’te serbest bırakılmıştır. Hapisten çıktıktan sonra Kazan’ı ziyaret ederek aydınlarla çalışmalar yapmak isteyen Abdurreşid, Petersburg’a yerleşmiştir. Rus hâkimiyeti altındaki Türkler arasında siyasî ve dinî bir birlik kurmak amacıyla 11 Aralık 1905’te Ülfet adlı bir dergi çıkarmıştır. Ülfet bütün Rusya’da büyük bir ilgiyle karşılanmıştır. Hatta Türkistan’da gördüğü aşırı ilgi sebebiyle polis kayıtlarına “zararlı neşriyat” olarak geçmiştir. Türkçe yayın yapan dergi, Osmanlı Türkleri ile Rusya Müslümanları (O dönemde Türk demek bazı sakıncalar yarattığı için Rusya Müslümanları vb. tabirler kullanılmıştır ama asıl muhatap Türkistan’daki millettaşlarımızdır.) arasında bir dil bağı işlevi de görmüştür. Dinî konulara da ağırlık verdiği için medrese talebeleri arasında büyük bir ilgiyle takip edilen dergi, 85. sayısında Rus hükümeti tarafından kapatılmıştır.

1905 Rus ihtilâlinden sonra ortaya çıkan geçici hürriyet havasından Türkler de yararlanmak istemişler, haklarını aramaya başlamışlardır. Bu girişimlerin öncülüğünü yapan Abdurreşid, siyasî haklar tanınması için Türklerin bir birlik oluşturması gerektiğini öne sürmüş ve yoğun bir çalışma içine girmiştir. Onun için düğünler bile birer vesile olmuştur. Bu çalışmaların neticesinde Müslüman liderlerin, aydın kesimlerin, yazarların, ediplerin, zengin kesimlerin, talebelerin katılımıyla Mekerce’de (Nijni Novgorod) büyük bir toplantı yapılması kararlaştırılmıştır. Rus yetkililer, defalarca müracaat edilmesine rağmen Birinci Müslüman Kongresi’nin toplanmasına izin vermemiştir. Ama Abdurreşid, önceden yazı ile duyurulan, insanların hazırlıklarına başladığı toplantıdan sıkıyönetime rağmen vazgeçmemiştir. Onun teklifiyle toplantı, Oka nehri üzerinde, gizlice kiralanan bir gemide 15 Ağustos 1905’te yapılmıştır. 13 saat süren toplantının sonunda bir ittifak kararı alınmış, Rus baskısına maruz kalan Türklerin meselelerinin müzakere edilmesi ve bir çatı altında savunulması fikri kabul edilmiştir.

Yine bu toplantıda eğitimle alakalı bir komite oluşturulmuş, Kazan bölgesinde yaşayan ve öğretmenlik yaşına gelmiş olan gençlerin İstanbul’a gönderilerek eğitim almaları kararlaştırılmıştır çünkü bilinçli insan, her zaman en önemli güçtür. Toplantıda alınan kararları haber alan Rus hükümeti, önceleri engel olmaya çalışsa da 1908’den itibaren birçok genç Türkiye’ye gelmeyi başarmıştır. Bu toplantı; Yusuf Akçura, Ahmet Ağaoğlu, Ali Hüseynizade, Alimcan İdris’i daha sonra A. Zeki Velidi (Togan), Mehmet Emin Resulzade, Sadri Maksudi, Zakir Kadiri (Ugan), Fuat Tuktar, Ayaz İshaki, Abdullah Battal (Taymas) gibi tanınmış şahsiyetlerin Türkiye’ye gelmesine vesile olmuştur.

Abdurreşid’in vasıfları oldukça çoktur. Türkçe, Tatarca, Rusça, Fransızca, Japonca, Farsça lisanlarını öğrenmiştir. Küçüklüğünden beri okumaya karşı büyük bir istek ve arzu duymuştur. Eski öğretim sistemli okullarda okumasının topluma hiçbir faydası olmadığını görmüştür. Mekke ve İstanbul’da bulunan Fatih Medreselerinde eğitimini tamamlamış, döndükten sonra ilk iş olarak eski eğitim sisteminin değiştirilmesi için çalışmalara başlamıştır. Zaten aynı dönemde Kırım, Kazan ve diğer Türk bölgelerinde de usul-ü cedit (yeni eğitim sistemiyle öğretim) hareketi Türk aydınları tarafından başlatılmıştır. Abdurreşid, diğer Ceditçilerle birlikte Tara bölgesinde de yeni usulle eğitim veren birçok okul açmıştır. 

Abdurreşid, bir millet için eğitimin ne kadar önemli olduğunu görmüş, eğitimin gerekliliğine yürekten inanmış bir insandır. Uzun yıllar süren seyahatleri sırasında gezdiği ülkelerde ilk olarak okulları ziyaret etmiş, bu ülkelerin eğitim sistemlerini yakından incelemiş, gördüğü yenilikleri eserlerinde ve makalelerinde dile getirmiştir. Abdurreşid, basının da bir millet için ne kadar önemli olduğunu kavramış, Petersburg’da bir matbaa açarak çok sayıda gazete ve dergi çıkarmıştır. Abdurreşid, ömrü boyunca fakr-u zaruret içinde yaşamasına rağmen kimseye minnet etmemiştir. Yazdığı eserleri ve çıkardığı dergilerin dışında geliri olmamıştır. Kendisi yoksulluk içinde yaşamasına rağmen elindeki üç beş kuruşu biriktirmiş ve Topkapı civarında bir okul yaptırmıştır. Özellikle kızların okumasına – okutulmasına büyük önem vermiş, kendi kızını da dergi çıkartması için teşvik etmiştir. (Asar-ı Nisvan)

Abdurreşid, Rus esaretindeki Türklerin 1905-1908 yılları arasındaki siyasî mücadelelerine katılmış, ilk dört Müslüman kongresinin toplanmasında önemli roller oynamıştır. Rusya’da çıkardığı gazete ve dergilerde Türklerin bir araya gelmeleri ve siyasî parti kurmaları konularını işlemiş, fikir birliği için elinden gelen bütün gayreti göstermiştir. Türkiye’ye geldikten sonra birkaç kere Türkistan bölgesine gitmiş, burada Ruslara karşı verilen mücadelede manevi cephenin güçlenmesi için çalışmıştır. Zeki Velidi Togan onu “Türkistan’ın meseleleriyle en çok uğraşan siyasî liderler” arasında göstermiştir.  Bütün bunlara rağmen Abdurreşid, kanaatimizce Türk kamuoyunda hak ettiği ilgiyi görmemiştir.

1908 yılından itibaren Sibirya’dan yoğun göçlerin yaşandığı Konya’nın Cihanbeyli ilçesinin Böğrüdelik köyüne yerleşmiştir. Köyde de boş durmamıştır. Öğrenciler yetiştirmiştir, hayvancılıkla uğraşmıştır. Konya Valiliği, 24 Aralık 1928’de Abdurreşid İbrahim’in Cihanbeyli Müftüsü olarak tayin edilmesini teklif etmiştir.

Abdurreşid, köyde nispeten rahat bir hayat geçirdiği halde aklı İslamî hizmetlerinin ilk tohumlarını attığı Japonya’da kalmıştır. Sağlık durumu da çok iyi değildir. Yaşlıdır. Bunlara rağmen ailesini de geride bırakarak 1933 Ağustos’unda İstanbul’dan yola çıkmış, 12 Ekim’de Tokyo’ya varmıştır.  Bu son seyahatinde Japonya halkı onu büyük coşku ile karşılamıştır. Japon basını büyük ilgi göstermiş, kendisi ile İslâm dünyası hakkında çok sayıda röportaj yapmıştır.                                

Japonya’da, 1909’da arazisi alınan caminin temelini attırmıştır. Büyüklüğü dolayısıyla bu inşaat dört yılda tamamlanabilmiştir. Tokyo’da bu büyük camiinin açılmasına vesile olmuş, buranın fahri imamlığını yapmıştır (1937). İslâm dininin Japon yönetimi tarafından resmen tanınmasını sağlamıştır.

Tokyo’daki Tatar ve diğer Müslümanların çocuklarına din ve tarih dersleri vermiştir. Eşref Edip’in İstanbul’da çıkarmayı planladığı Türk İslâm Ansiklopedisi’ne maddeler hazırlamaya gayret etmiştir. İslâm’ın daha iyi tanınması için Japonya’da çıkarmayı düşündüğü İngilizce-Arapça derginin mürüvvetini görmeye ömrü yetmemiştir. 17 Ağustos 1944’te Tokyo’da vefat etmiştir. Vefatı, Türk İslam âleminde ve Japonya’da büyük üzüntü ile karşılanmıştır. Japon devlet radyosu ve diğer basın organları tarafından, elim haber her yere duyurulmuştur. Cenazesine katılmak isteyenlerin çokluğu üzerine, naaşı üç gün bekletildikten sonra büyük bir törenle toprağa verilmiştir. Kabri Tokyo’ya üç saatlik mesafedeki Müslüman Mezarlığı ile Japon Mezarlığı arasındadır. Vefatının İslâm dünyasında yankısı da büyük olmuştur. Kızının bulunduğu Mısır’da, Konya Böğrüdelik’te başta olmak üzere vefatı üzüntü ile karşılanmıştır, ardından adına anma törenleri ve toplantılar yapılmıştır.  

Böğrüdelik köyü ileri gelenleri kendilerini Sibirya’dan getirmede emeği geçmiş, Kuzey Türklüğünü millî mefkûre ile bilinçlendirmedeki gayretleri ile öne çıkmış Abdurreşid İbrahim’den dolayı köy adını “Reşid” olarak değiştirmek istemiştir.

Velhasıl Abdurreşid İbrahim, çileli ömründe yapmış olduğu işlerle geçmişle gelecek arasında köprü kurarak bakmamızı sağlamıştır. Hoca Ahmet Yesevi’nin yetiştirmiş olduğu alperenlerin izinde ilerlemiş, onların devamı olmuştur. Horasan erenlerinin yaptığı işleri kendi bulunduğu çağa uyarlayarak hareket etmiş, bir silsile aktarımını sağlamıştır. Abdurreşid İbrahim hedefine kitlendiği zaman hedefinden sapmadan yürümüş, yolculuk yapmış bir kişidir. Onun için mesafeler, zamanın şartları önemli değildir. Zorluğu ve yokluğu önemsemeden hedefine kitlenmiş ve o hedefe ulaşmak için çabalamıştır. Gayretli ve istikrarlı haliyle de yol dervişlerini hatırlatır…

Teşkilatçı, mücadeleci ve diğerkâm karakteri ile yaşamış, çağımızın Yunus Emre’si, Hacı Bektaş’ı, Hacı Bayram’ı olmuş; irşad ve tebliğ görevini büyük gayretlerle Japonya’da tamamlamıştır. Kendi inandığı dava uğrunda “dilde, fikirde, işte birlik” şiarıyla yaşamış ve izler bırakmıştır.

Bu şuuru teknoloji çağımızda bizler de bir öğreti olarak almalıyız. “Bir elimizde Kur’an, bir elimizde bilgisayar” anlayışıyla her alandaki vazifelerimizin farkında olarak; Türk İslam ülküsünü, Türk cihan hakimiyeti mefkûresini yayabilme çabasıyla, fedakarlıklarla dolu bir ömür yaşamak dileğimle…

Çağımızın alperenlerine selam olsun. Tanrı Türk’ü korusun ve yüceltsin.

KAYNAKÇA

1) Türkoğlu, İsmail. Rusya Türklerinden Abdurreşit İbrahim. Ankara. Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1997.

2) Türkiye Diyanet Vakfı. İslam Ansiklopedisi (Abdurreşit İbrahim maddesi). İstanbul. TDV Yayınları, 1989.

3) İbrahim, Abdurreşid. Tercüme-i Halim. Haz. Şerif Baştav. Ankara. Kültür Bakanlığı Yayınları, 1997.

4) Ersoy, Mehmet Akif. Safahat. İstanbul. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2021.

Bu yazı ne kadar faydalıydı?

Puan vermek için bir yıldıza tıklayın!

Ortalama puan 5 / 5. Oy sayısı: 1

Henüz oy yok! Bu yazıyı ilk siz değerlendirin.

Bu yazıyı faydalı bulduysanız...

Bizi sosyal medyada takip edin!

Bu yazının sizin için faydalı olmamasından dolayı üzgünüz!

Tell us how we can improve this post?

Yorum bırakın