
Türk milliyetçiliği fikrinin önderlerinden olan Nevzat Kösoğlu, “Millî amentümüzün rükunlarındandır” dediği türkülerimiz hakkında şunları söylüyor:
“Türk âhenginin ana teması ‘hasret’tir. En basit ezgilerimizden en mürekkep formlara kadar mûsîkîmizin ilk bakışta ve son tahlilde bizde bıraktığı duygu hasrettir. Türkülerimiz, sözleri itibarıyla çok çeşitli konuları içerir ama görülür ki hepsinin de motifi hasrettir: sılaya, sevgiliye, karşıki dağların ardına yahut uçan turnanın uçuşuna… Türkülerimizin bilinen hikâyeleri de hep hasret üzerinedir. Hikâye değişik konuları anlatabilir ama zemini yine hasrettir. Kıvrak, şakrak oyun havalarımızın ezgileri için hasret motifinin gerilere çekildiğini söyleyebiliriz fakat uzun havalarımızda, bozlaklarımızda hasret vardır; gözünü ufka dikip, uzak bir yerlere, bir şeylere sesleniş vardır. Efkâr verir türkülerimiz, efkâr dağıtır, hep hasrettendir.”
“Biz hasret içinde yaşayan bir milletiz” diyen Kösoğlu, bu hasret duygusunu Kızılelma ülküsüne bağlayarak sözlerine şöyle devam eder:
“Görülüyor ki Kızılelma dinmeyen bir hasreti temsil etmektedir. Hasret ise daima ileriye çağırır; canlı, diri tutar çünkü hasret çekmek, ümit etmek demektir. Ümidi olmayan rüyaların hasreti olmaz; hasreti besleyen ümittir. Hasret; hareketin, coşkunluğun, atılganlığın duygusudur. Türk tarihinin coşkun seyri bu çizgide gelişir; Türk kültürünün dil ve mûsîkî verimleri bu çizgide gerçekleşir.”
Azerbaycan’ın meşhur türküsü olan “Ayrılık” işte Nevzat Kösoğlu’nun bu tarifine tam uyuyor. Bu sebeple bu yazının konusu ayrılık olsun dedik. Türküyü hâlâ dinlemeyenler varsa mutlaka dinlesin. İlk dinlediğinizde, bunun bir kızla erkeğin ayrılığı üzerine olduğunu düşünebilirsiniz ancak gerçek hikâye farklıdır. Dilerseniz önce türkünün gerçek hikâyesini anlatalım.
Yukarıda da söylediğimiz gibi türkü, bir Azerbaycan türküsüdür. Azerbaycan, eski zamanlardan 1918 yılına kadar bir bölge ismi olmuştur; bugünkü Anadolu gibi. Bölge üzerinde birçok devlet kurulmuş, bir o kadarı da yıkılmıştır. Azerbaycan’ın son büyük hükümdarı Nadir Şah Avşar’ın suikastla şehit edilmesinin ardından ortaya çıkan taht kavgaları ve iktidar mücadelesi sonrasında ülke topraklarında birlik bozulmaya başlamıştır. Her bir eyalet, kendisini bağımsız hanlık olarak ilan etmiştir. Hanlıkları yeniden bir araya getirmek isteyen Kacar Devleti kısmen başarılı olsa da tam anlamıyla amacına ulaşamamıştır.
Bu bölünmüşlüğü fırsat bilen Ruslar, Azerbaycan topraklarına göz dikmiştir. Özellikle Kuzey Azerbaycan hanlıkları arasındaki çekişmeyi kullanarak ya silah gücüyle ya da siyasî kurnazlıkla zayıf Türk hanlıklarını birer birer işgal etmişlerdir. Bu işgallere karşı İran’daki Kacar Hanedanı harekete geçse de Rusya’ya mağlup olup 1813 yılında Gülüstan Anlaşması’nı imzalamak zorunda kalmıştır. Bu anlaşmayla Nahçıvan ve İrevan (Erivan) hariç tüm Kuzey Azerbaycan bölgesi Rus işgaline uğramıştır.
Bir müddet sonra Kacarlar güçlerini toplamış, 1826 yılında Rusya’ya yeniden savaş ilan etmiştir. İlk önce bazı başarılar elde etse de sonrasında ağır bir yenilgiye uğrayarak 1828 yılında Türkmençay Anlaşması’nı imzalamaya mecbur kalmıştır. Bu anlaşmayla Aras Nehri sınır kabul edilmiş; Azerbaycan, güney ve kuzey olmak üzere ikiye bölünmüştür. Aras’ın güney kısmı Kacarlara kalırken nehrin kuzeyi tamamen Rusya’ya bırakılmıştır.
O andan itibaren ana yavrusundan, kardeş kardeşten, baba oğlundan, akraba akrabasından, komşu komşusundan, âşık mâşukundan ayrı düşmüştür. İşte Ayrılık türküsü, günümüze kadar süregelen, neredeyse 200 yıllık bir ayrılığın acısını yansıtıyor. Günümüz Azerbaycan’ında hem güney hem de kuzey, bu ayrılığın ve hasretin acısıyla yanıp kavruluyor. Ancak her iki taraf da bir gün bu hasretin biteceğine dair ümidini koruyor. Türkü, aynı zamanda bu ümidimizi de diri tutuyor.
Peki, yaralı gönüllerimize merhem olan bu türkü nasıl ortaya çıktı?
Türkünün sözleri, Güney Azerbaycan’ın Erdebil şehrinden şair Ferhat İbrahimi’ye aittir. Türkünün bestekârı, yine Erdebilli olan Ali Selimi’dir. Ali Selimi, türkünün ortaya çıkış hikâyesini şöyle anlatıyor:
“Ben uzun zamandır, birçok Azerbaycan Türkü’nün hayatına acı ve keder getiren ayrılık konusunda bir şarkı bestelemek için uygun sözler arıyordum. Çoğumuz için bu; aile fertlerimizden, sevdiklerimizden, akrabalarımızdan ve Aras Nehri’nin öte yakasındaki (Kuzey Azerbaycan’daki) köy ve şehirlerimizden ayrı düşmek demekti. O dönemde ne Sovyet ne de Şah rejimi bizlere karşı taraftakilerle görüşme izni veriyordu. Bir gün, Ferhat adında genç bir şair bana bir şiir getirdi. Önce çok ilgimi çekmese de şiiri okuduktan sonra ‘işte benim aradığım budur’ dedim.”
Türküyü ilk olarak Ali Selimi’nin eşi Fatime Gennadi seslendirmiştir. Ancak sözlerini siyasî bulan Şah rejimi, türküyü yasaklamıştır. Bunun üzerine bestekâr Ali Selimi, şair Ferhat İbrahimi’den türküye yeni sözler yazmasını rica etmiş ve böylece türkü bugünkü hâlini almıştır.
Türkü, 1958 yılında Tahran Radyosu’nda yayınlandıktan sonra hem Kuzey hem de Güney Azerbaycan’da büyük yankı uyandırmış ve kısa sürede meşhur olmuştur. O tarihten sonra, türkü Azerbaycan’ın her iki tarafında ve hatta Türkiye’de bile birçok sanatçı tarafından seslendirilmişse de çoğu kişi türkünün gerçek hikâyesinden habersizdi.
Türkünün yıllar sonra gerçek hikâyesini anlatan ise Güney Azerbaycanlı sanatçı Yakup Zurufçu olmuştur. Ayrılıktürküsünü yeniden seslendiren Yakup Zurufçu, eserin ruhuna uygun olarak Güney ve Kuzey Azerbaycan’ın ayrılığını anlatan bir klip de çekmiştir. Bu klip, özellikle Elçibey döneminde, neredeyse her gün Azerbaycan Resmî Devlet Televizyonu’nda yayınlanıyordu. Sonraki yıllarda da klibin yayınlanması devam etti.
İşte Ayrılıktürküsünün gerçek hikâyesi budur.
Bu kadar kelamdan sonra yazımıza, Ayrılıktürküsünün sözleriyle son vermek istiyoruz. Bütöv Azerbaycan’da, bütöv Türk Dünyası’nda kavuşmak dileğiyle…
“Fikrimden geceler yatabilmirem,
Bu fikri başımdan atabilmirem,
Neyleyim ki sana çatabilmirem (ulaşamıyorum)
Ayrılık, ayrılık, aman ayrılık,
Her bir dertten yaman ayrılık…
Uzundur hicrinle kara geceler,
Bilmirem men gedim hara geceler,
Bir oktur kalbime yara geceler.
Ayrılık, ayrılık, aman ayrılık,
Her bir dertten yaman ayrılık…”