Aksiyon kelime anlamı olarak hareket demektir. Bu kelime muhteva bakımından edilgen değil etken bir anlamı ihtiva eder. Genişletecek olursak aksiyoner olmak demek, edilgen değil etken, statik değil dinamik, paralel olarak da tepkisel değil kendisinden kaynaklanan özgün bir çıkışı ifade eder. Aksiyoner olan bir fikir de reformist, inkılapçı, ileriye dönük, idealist bir karakter taşımak zorundadır. Aksiyoner kişiler ise daima araştırmacı, proje üreten ve bunları uygulamaya dönük faaliyet gösteren bir durum arz etmedikleri takdirde ortada bir aksiyon olduğundan bahsedilemeyecektir.

Ülkemizde uzun yıllardır gerek Türk milliyetçileri arasında öz eleştiri adı altında, gerekse diğer çevrelerde, Türk Milliyetçiliğinin aksiyoner mi yoksa reaksiyoner yani tepkisel mi olduğuna dair bir hayli tartışmalar yapıldığını görmekteyiz. Gerek müspet gerekse menfi olarak yapılan bu tartışmalarda özellikle 12 Eylül 1980 öncesine fazlasıyla atıf yapıldığı bir gerçektir. O dönemde ülkemizin karşı karşıya bulunduğu kızıl emperyalizm tehdidi ve ülkücü hareketin buna karşı verdiği mücadele, bu tartışmalarda önemli bir argüman olarak kullanılmaktadır.

Ziya Gökalp’in 1923 yılında yayımladığı, Türkçülüğün Esasları isimli eser ile, Türk Milleti’nin aklında ve vicdanında tabii bir şekilde bulunan Türk milliyetçiliğinin, tüm fikir ve tekliflerini bir sistem bütünlüğü içinde ortaya koyduğunu görmekteyiz. Bu eser muhtevasında fikrin kaynaklandığı vasıtalarla birlikte bir takım uygulama planları da teklif ettiğinden dolayı, aksiyoner bir karakter taşıdığı da ortadadır. Türk Devleti’nin rejiminin değişmesiyle birlikte ortaya koyacağı düzenin ne olması gerektiği hakkında bir çok fikir beyan eden bu eser, cumhuriyeti kuran kadrolar tarafından da büyük ölçüde benimsenmiş ve kısmen de olsa uygulamaya dökülmüştür. Türk milliyetçiliğinin devlet kadroları tarafından benimsendiği ve siyasi bir elitin tekelinde bulunduğu bu dönemin ardından, İsmet İnönü dönemi ile birlikte bu fikirden vazgeçilmiş, ve hatta bu fikri savunanları yargılamak ve hapislere doldurmak suretiyle Türk milliyetçiliğine karşı devlet eliyle mücadele edilmeye başlanmıştır. Devletin kadrolarında Türk milliyetçiliğinin yerini Kemalizm adı verilen pür batıcı ve Türk milletinin kültürel esaslarına ters düşen bir ideolojinin almasıyla birlikte, 1965 yılına kadar Türk milliyetçiliği bir takım kurumların çatısı altında statik bir görünüm arz etmiş ve fikir beyan etmekten öteye gidememiştir. 1965 yılında Türk milliyetçisi bir kadronun Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi çatısı altında Türk milliyetçiliğini siyaset sahnesine taşıması ve Türk milliyetçisi aydınları teşkilatlandırıp gençler ile buluşturmak suretiyle statik olan enerjiyi dinamik hale getirerek başlattıkları eylem, tam anlamıyla aksiyoner Türk milliyetçiliğinin başladığı dönem olarak göze çarpmaktadır. İlk olarak Alparslan Türkeş tarafından kullanılan aksiyoner Türk milliyetçiliği kavramı şimdilerde çok bilinmiyor ve kullanılmıyor olsa da, bir dönemin önemli bir ifade tarzı olarak kullanılmıştır.

Türk milliyetçiliği; Türk Milleti’nin bekasını sağlamayı gaye edinmesi ve bu gayeyi sağlamak için gerekli bütün tedbirleri almak, milletin problemlerine çözüm üretmek, milletimize ait kıymet hükümlerini koruyarak geliştirmek, dünya Türklüğü ile Anadolu Türklüğünü siyasi, ekonomik, askeri ve kültürel işbirliğine götürmek istemesi bakımından aksiyoner bir fikir ve düşünce akımıdır. Bu gayeye ulaşmak amacıyla 1970’li yıllarda Türk milliyetçiliğinin sistemli hale getirilmesi, milli bir doktrin ortaya koyarak milli bir devlet tesis etmek istemesi aksiyoner karakterini ortaya koymaktadır. Buna rağmen ülkemizde bulunan sol çevrelerce ve kendisini milliyetçi olarak tarif eden fakat verilen mücadeleyi tam kavrayamamış batı özentisi bir takım sığ çevrelerce Türk milliyetçiliği hareketi reaksiyoner olmakla itham edilmektedir. Kendisi liberal-kapitalizme karşı bir reaksiyon olan komünizmin Türkiye’deki faaliyetleri karşısında, Bilge Kağan döneminde bile siyasi bir düşünce olarak uygulandığını gördüğümüz Türk milliyetçiliği fikrinin tepki olarak ortaya çıktığını söylemek fikir sefaletinden başka bir şey olamaz. 1923 yılında yazılan Türkçülüğün Esasları adlı eser Bolşevik tehlikesine karşı mı yazılmıştır? Daha henüz öğrenci olayları bile başlamadan önce, 1965 yılında CKMP programına alınan Milli Doktrin 9 Işık komünizm tehlikesine karşı mı yazılmıştır? 1968-1980 arasında kaleme alınan bir kütüphaneye sığmayacak kadar geniş bir birikimi bu kadar basit ifadelerle açıklamaya çalışmak acınacak bir durum olsa gerektir. O günün bir tehlikesi olarak görünen ve muhtevasında terörü de bulunduran marksist harekete karşı bu eserlerde tenkit elbette bulunacaktır. Türk milliyetçiliği fikrinin tezleri olduğu gibi antitezleri de bulunacaktır. Bu kendi yatağında bir nehir gibi akmakta olan Türk milliyetçiliği fikrinin, bu akışı engellemek üzere önüne çıkan bir takım tomrukları nehrin kenarına atması ile alakalı bir husus olarak değerlendirilmelidir. Türk milliyetçiliği bu bakımdan reaksiyoner değil aksiyoner bir anlam ifade eder.

Ortaya atılan bir başka görüş ise Türk milliyetçiliğinin entellektüel seviyede kalması, kitleselleşmemesi, siyasi bir hareket halini almaması, eylemsel yönünün olmaması gerektiği, Alparslan Türkeş’in hata yaptığı, milliyetçiliğin sadece elitler tarafından yapılabileceği gibi bir takım görüşlerdir. Özellikle kendisini milliyetçi olarak tarif eden bazı çevrelerde dile getirilen bu görüşler, bizlere tek parti döneminin halktan kopuk, sırça köşklerde yaşayan aydın tipini hatırlatmaktadır. Türk milliyetçiliği fikrinin eylemsiz, belirli bir zümre etrafında tartışılan, yazılan, konuşulan bir hal alması onun hareketsiz,statik bir görünüm almasını sağlayacak, insanlara bir umut vaad etmeyecek, bu yönüyle Türk Milleti’nin bekasını sağlama gayesine de hizmet etmeyerek adeta bir fikir fetişizmi halini alacaktır. Oysa Türk milliyetçiliği, milletin menfaatlerini koruma yönünden pragmatik bir düşüncedir. Hareketsizlik ve durağanlık Türk milliyetçiliği ile bağdaşmaz. Ortaya atılan fikirler halka mâl edilemediği ve bir takım vasıtalar kullanılarak uygulamaya dökülemediği takdirde, o fikirleri meydana getirenlerin kendini tatmininden başka bir işe yaramaz. Türk milliyetçiliği fikrinin aksiyon haline getirilmesi demek olan ülkücü karakterini reddetmek demek, bu fikrin tümünün reddedilmesi ile aynı kapıya çıkmaktadır. Onun için her milliyetçi genç her şeyden önce yılmadan, bıkmadan, var gücüyle çalışacak ve davasına hizmet edecektir. Ülkücü gençler inançlı ve iradeli bir aksiyon adamı olmak zorundadır. Aksiyon; çalışmak, üretmek, araştırmak ve yeni şeyler ortaya koymak demektir. Ülkücü gençler inandıkları davanın yükselmesini ve hayata hakim kılınmasını istiyorlarsa, ilk yapacakları eylem, okumaktır. Türk milletinin temel değerleri olan Türk kültürünü, Türk tarihini ve İslamiyet’i, davasının özünü oluşturan fikirleri ve hatta Türk Milleti’ne düşman ideolojileri de öğrenmek zorundadır. Bunu yapabilmenin tek şartı da okumak, çok okumak ve hep okumaktır. Her Ülkücü genç bu aksiyonu gerçekleştirerek ilk adımı atmalıdır. İskender Öksüz hocamızın dediği gibi “Fikirsiz eylem serserilik; eylemsiz fikir güdüklük ve iç çekişme getirir.”

Buradan bakıldığında aksiyoner Türk milliyetçiliği; devamlı bir hareket halinde ülkemizde ve dünyada olup bitenleri araştırmak ve takip etmek, Anadolu ve dünya Türklüğünün problemlerini tespit etmek ve onlara çözüm getirmek, özellikle ülkemizde yaşayan insanların bilinçlenmesini, onların fikir, iman ve ülkü ile teçhiz edilmesini sağlamak, ülkemizin geleceğini tanzim etmek için; inandığını söyleyen, söylediğine inanan,bu senkronu yakalayabilmiş, halkın ümitlerine dokunan bir kadro yetiştirmek, fikirlerini her türlü propaganda vasıtasını kullanarak halka aktarmak, özellikle milletin en dinamik unsuru olan gençleri teşkilatlandırarak onları Türk Milleti’nin ihtiyacı olan insan modelini ortaya koyacak şekilde yetiştirmek zorundadır.

Bu söylediklerimizin hepsinin alt yapısını hazırlamak üzere; tüm milliyetçi hukukçuları milli hukuku var etmeye, tüm milliyetçi ekonomistleri milli ekonomi esaslarını geliştirmeye, tüm milliyetçi sosyologları milli sosyal düzenlemeler için çalışma yapmaya, tüm milliyetçi eğitimcileri milliyetçi eğitim sistemini güncellemeye davet ediyorum. Geleceğin milliyetçi Türkiye’sini milli esaslar üzerine inşa etmeye çağırıyorum. Yeniden aksiyoner kadrolar olarak bir araya gelip hedefe kilitlenerek tüm enerjimizi kullanmaya ihtiyacımız vardır. Zira tabiat boşluk kabul etmez. Türk milliyetçilerinin dolduramadığı zeminleri ve kadroları kökü dışarıda bir takım ideolojiler ve yerli işbirlikçileri doldurmaktadır. Buna göz yummaya devam ettiğimiz takdirde milletimizin sonu felakete kadar uzanan bir yıkım sürecine girecektir. Ümit Türk milliyetçilerindedir. Vebal Türk milliyetçilerindedir…

Rahmetli büyüğümüz Dündar Taşer’in dediği gibi “Mutlak mânâ da millî, manevî, İslamî değerlere bağlı gençliği, ülkü ve fikirler etrafında toplayacak aksiyoner bir hareketi oluşturmak zorundayız.”

Bir yanıt yazın