Sizi tanıyabilir miyiz? Rauf Tuncer kimdir sanata ilginiz ne zaman başladı?
1955 yıllında Rize’nin İkizdere ilçesinde doğdum. İlk ve ortaokulu İkizdere’de okuyarak, lise öğrenimimi Rize Erkek ilköğretim okulunda okuyarak 1974 yılında mezun oldum. Daha sonra İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü Resim Bölümünü 1979 yılında bitirdim. Akabinde Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinde lisans eğitimimi, 1989’da İstanbul Teknik Üniversitesi, Güzel Sanatlar Bölümünde yüksek lisans eğitimimi tamamladım.
1974-1986 yılları arasında ortaöğrenim kurumlarında öğretmenlikten ayrılıp, İstanbul’a kendi atölyemi kurarak sanat çalışmalarımı sürdürdüm. Ardından yurtdışına çıkarak çalışmalarıma devam etim. 1990 yılında yurda dönerek; Uludağ Üniversitesi, Güzel Sanatlar bölümünde çalışmaya başladım. 2009 yıllında emekli oluncaya kadar bu görevi sürdürdüm. Daha sonra özel üniversitelerde dersler verdim.
Hollanda, Yunanistan, Almanya, İran, Arabistan, ABD başta olmak üzere birçok ülkede programlar yaparak, sergiler açtım. Hollanda’da Kunst Galeria Anatolia ve Bursa’da bulunan Mahfel Moda Sanat Galerilerinin kuruculuğunu yaparak, yöneticiliğini üstlendim. Vitray konusunda bir kitap yayınladım. Altamira sanat dergisinin editörlüğünü yaptım. İki yüzü aşkın sayıda ulusal ve uluslararası kişisel sergi ve karma sergiye katıldım. Kültür Bakanlığı başta olmak üzere, yurt içi ve dışında birçok kurumun müze ve koleksiyonlarda eserlerim yer almaktadır. Yurt içi ve dışında mîmârî eserde vitray çalışmalarım bulunmaktadır. Türk Dünyâsı hizmet ödülünün yanında birçok ödül aldım. Çalışmalarımı İstanbul’daki atölyemde sürdürmekteyim.
Sanata olan ilgim çocuk yaşlarda başladı. Çocukluğumda çamurla oynamayı, elime geçen yumuşak taşları yontmayı onlardan o gün ki dünyâ görüşüme göre şekillendirmeyi çok seviyordum. İlkokula başlayınca bizim devirde bize ödev olarak verilen vekilleri çok özenli bir şekilde çizerdim. Resim derslerinde oldukça fazla keyif alırdım. Ortaokul yıllarımda da bu ilgi sürdü. İlk ve ortaokulda resim öğretmenim olmadı. Zâten resim dersleri, dışarıdan giren öğretmenler tarafından çok önemsenmezdi.
Sonraki yıllarda öğretmen okuluna başladığımda resim öğretmeni ve resim atölyesi imkânına kavuştum. Resim öğretmenimiz çalışmalarımı beğeniyor ve beni resim yapmaya teşvik ediyordu. Resim atölyesinin anahtarını bana verir, ben istediğim gibi çalışırdım. Yatılı öğrenci olduğumuz için boya ve malzemeler okul tarafından karşılanırdı. Güzel sanatlara yönelik resim, yazı ve el işi derslerimiz vardı. Bu derslerde kendimizi ifâde etme şansına sâhip olurduk. Karakalem, lavi ve sulu boyanın yanında yağlı boya ile de çalışmaya başlamıştık. Bu atölye benim resim yolculuğuma ilk adım attığım yerdi. Resim öğretmenimde bu konuda hayâtıma ilk dokunan ve yönlendiren insandı. Dönem sonlarında yaptığım işleri eve getirip evin duvarlarına asardım
Resim sanatının Türk târihi ve Türk kültürünün içindeki seyri nasıl olmuştur? Türk resminin gelişme çağları nasıl zuhûr etmiştir? Bugün resim sanatı ülkemizde ne durumdadır?
Türkler gerek İslâmiyet öncesi gerek sonrasında güzel sanatlara önem veren bir millettir. Türk medeniyeti diğer medeniyetlerin temelini ayrı ayrı oluşturan din, estetik ve tekniği kendi medeniyetleri içinde bir bütünlük içinde kullanmışlardır. Millet olarak yemek yediği kaşığı, beşiğini, kundağını ve hatta çok kısa süre giyeceği çorabını nakışlayan, estetiğe önem veren bir toplum olarak duygu ve düşüncelerini, kaygılarını taşlara, eyere, mağara duvarlarına nakşetmişiz.
İslâmiyet’ten önce din baskısı olmadan minyatür, dövme, kaya resimleri yapılırken İslâmiyet’in kabulünden sonra, Türkler sûrete karşı bir tavır içine girmişlerdir. Selçukluya kadar daha rahat olan bu tavır Osmanlıda daha sert yaptırımla karşı karşıya kalınmıştır. Sarayda resim yapılmasına karşı, saray dışında yasak edilmiştir. Minyatüre izin verilmesine rağmen resim yapanların cezâları ağır olacak şekilde belirlenmiştir. Resim yapmanın yerine tezhip, minyatür, hat ve benzeri sanatsal çalışmalar daha önemli görülmüştür. Sarayda Fatih Sultan Mehmet’in Gentile Bellini’yi getirip portresini yapmasıyla başlayan süreçte, saray mensuplarının hatta dışarıdan getirilen sanatçılara verilen kolaylık, halkın bu konuda haksız yasaklara tâbi tutulması, Resim sanatının ülkemizde uzun süre gecikmesine neden olmuştur.
Ancak Osmanlının on sekizinci yüzyıl ortalarından başlayan, günümüze kadar devam eden sanâyi ve teknoloji konusunda geri kalmışlığın kabul edilmesinin ardından, onların başlattığı reform hareketlerine bağlı olarak sosyal hayatta birtakım değişimler olur. Bunun neticesi olarak, Orta Asya’dan Osmanlıya kadar gelişip özgünleşen sanatlar değişime uğrayarak yerini Batı anlayışına yönelik sanata bırakır. Daha sonra 1882’de Osman Hamdi beyin Sanâyi-i Nefîse Mektebi’ni kurmasıyla tam anlamda yeni dönem Türk Resmine geçmiş oluruz. Burada asker ressamlar, ilk resim ustalarımız olarak Batı tarzında eserler üretmişlerdir. Çağdaş Türk resminin 1940’lı yıllara kadar gelen döneminde, Batı anlayışına dönük uygulamalarla Batıdan esinlenerek üretilmiştir. Daha sonra bu tedirginlik geçtikten sonra yeni kimlik arayışına giren bâzı sanatçılar Batı aktarmacılığına karşı millîleşme sürecine girmişlerdir.
1950’li yıllara doğru Batı sanatını tâkip eden birçok sanatçı Türk resminin çağdaş dünyâda yerini düşünceleriyle resimlerine, tuvallerine, minyatürden, çiniden, halı ve kilim motiflerinden bâzı plastik değerler taşıyarak millî bir sanat yaratma sürecine girmişlerdir. Doğu-Batı sentezi fikrini savunan sanatçılar soyut bir anlayış sergileyen geleneksel Türk sanatına daha fazla ilgi duymuşlardır. Türk resmini ortaya koymayı amaçlayan sanatçılar arasına 1940 yıllarından sonra birçok sanatçı katılmıştır.
Bugün ülkemizde resim sanatı, bu konuda eğitim veren okul sayısının artması ile çok geniş bir yelpazeye yayılmış durumdadır. Malzemeye 22 Aylık Eğitim ve Kültür Dergisi Mart 2022 Sayı 92 daha kolay ulaşılması, sanat galerilerinin yeterli olmamasına rağmen artması sanatçıların eserlerini eskiye göre daha kolay sergilemesi gibi etkenler resim yapmanın daha geniş kitlelere ulaşmasında etkili olmuştur. Eskiden elit bir tabakanın ilgi gösterdiği sanat daha geniş kitlelere ulaştığını görmek mümkündür. Fakültelerin Anadolu coğrafyasına yayılmasıyla büyük kentlerdeki sanat faâliyetlerini Anadolu’ya yayılacağını gözlemek mümkündür. Ancak okulların art arda açılması, hocaların yetersiz oluşu sanat piyasasının belirli ellerde olması, Türk resmi için bir problem olarak varlığını sürdürmektedir. Daha sonra bu furyaya belediyelerin, bâzı dernek ve kuruluşlarında özensiz eğitim vermeleri Türk resminin gelişmesinde bir engel olarak durmaktadır. Tabanda ortaokul ve liselerdeki resim derslerinin kısıtlanması veya seçmeli konuma getirilmesi, yetişecek olan gençlerin azalmasına neden olmaktadır.
Bu gibi uygulamalar son zamanlardaki uygulamalarla nitelik yerine niceliğin artmasına neden olmaktadır. Siyâsî seçim ve dokunuşlarda resim sanatı üzerinde olumsuz etkilerini göstermektedir. Her şeye rağmen geniş kitlelere ulaşan sanat eğitiminin zamanla daha iyi olacağı ve kendisine ilgi görebileceği zamanları yakaladığında, taklitten kaçınıp öze dönüldüğünde Türk resmindeki ivmeler daha sağlıklı yol alacağı âşikârdır. Kısacası öz kaynaklara dönülerek, başka kültürlere bağlı kalmaksızın yapılan eserler Türkün rûhunu daha iyi yansıtmaktadır.
Ülkemizde resme duyulan ilgiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bugün ülkemizde resim sanatına karşı olan ilgi, geçmiş döneme kıyasla oldukça geniş bir yelpazeye yayılmış durumdadır. Bunda eğitim veren fakültelerin artması, kurumların kurs düzenlemeleri ve sergi salonu açmaları gibi faktörlerin etkisi olumlu olmuştur. Bunca kuruma rağmen çok güzel sonuçlar alındığını söylemek mümkün değildir. Fakültelerin kolay oluşturulması ve fazla masraf yapmadan açılabilmesi, neredeyse her üniversitenin açılma cihetine gidilmiştir. Hatta bâzı üniversitelerde değişik isimler adı altında birden fazla sanat eğitimi verildiğini görüyoruz. Eğitim fakültesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Sanat ve Tasarım Fakültesi gibi birçok fakülteyi aynı üniversite çatısı altında görmekteyiz. Ancak bu fakültelerde yer alacak öğretim üyesinin yeterli olduğunu söylemek mümkün değildir. Ayrıca bu üniversitelere kaynak veren liselerde ve ortaöğrenim kademelerindeki sanat eğitimin ortadan kalkması, bu fakülteleri yeterli şekilde beslememektedir. Sâdece güzel sanatlar liselerinin yetiştirdiği öğrencilerle bu fakültelerin iyi şekilde ve verimli öğrenci yetiştirmesini düşünmek mümkün değildir.
Bu ortam içinde yetiştirilen insanların ürettikleri eserlerde mahduttur. Yine de her şeye ve bütün olumsuzluklara rağmen, genç yelpazenin sanatla uğraşması ilerisi için sevinç duyulacak bir gelişmedir. Zaman içerisinde niteliğin öne geçeceği, niceliğin eleneceği ortamların yaşanacağı kanaatini taşımaktayım. Sergi salonlarının çoğalması, bu konuda yayın ve programları yapılması, gerçek bir sanat piyasasının oluşması, yarışmaların artması ve nitelikli seçimlerin yapılması, sanatçılara gereken ilgi ve değerin verilmesi Türk kültürü, sanat ve düşünce anlayışına göre eser üretmesi Türk resmine olumlu yönde katkı sunmaktadır.
Resim evrensel bir sanat mıdır? Resmin karakteri milletten millete değişiklik gösterir mi?
Ben sanatın evrensel değil, evreni kucaklar fikrine inanırım. Sanat önce millî olmalı, yabancı temeller üzerine oturmamalıdır. Millî temeller üzerinde inşâ edilen sanat yükselir ve diğer yabancı sanatlarla birlikte evrensel olana hâkim kalır ve evreni kucaklar. Sanatkâr; dünya görüşünü, mensup olduğu medeniyetin kültürünü, yaşadığı coğrafyanın şekillendirdiği yaşamını, düşüncelerini, ülkülerini eserine yansıtmaya çalışır. Sanatçının, eserlerini biçimlendirirken kullandığı ana unsurlar bunlardır. Bu anlatım yerme veya övme şeklinde olabilir fakat kullandığı dil kendi kültürünün dilidir. Eğer bunun dışında başka bir dil kullanıyorsa, ürettiği kendine âit olmayan yabancı ruhu ile yapılmış eserdir ki bunun millî olmasına imkân yoktur. Sonuç îtibâriyle eseri taklit olmaktan ileri gidemez.
Her medeniyet mensubu eserini şekillendirirken kendi rengi, kendi motiflerini, kendi kültür öğelerini, kendine âit özlemlerini sanata katarak eserlerini şekillendirmezse üretilen eserde güdük olur. Bu şekilde üretilen eserlerin kalıcı olması mümkün değildir. Bunun için bir esere baktığımızda hangi kültüre âit olduğunu kolayca anlayabiliriz.
Esere bakıldığında bu hemen hissedilir. Baktığımız esere göre Hint resmi, Japon resmi, Türk resmi gibi isimlendirme kolayca yapılabilir. Zâten insanların zevk ve düşünceleri, estetik anlayışı, giyim ve kuşamlarına yansıdığı için gördüğümüz insanını giysisine bakarak genelde hangi milletin mensubu olduğunu kolayca anlarız. Sanat eserlerinde de bu böyledir.
Türk milliyetçiliğinin fikir hayâtına resim sanatının katkısı bulunmuş mudur? Türk milliyetçisi ressamlar var mıdır?
Türk milliyetçiliğinin fikir hayâtında resim sanatının geçmişte çok katkısı olduğu söylenemez. Daha çok sol düşünce resim sanatını bir propaganda, bir iletişim unsuru olarak kullanmıştır. Seksenli yıllardan sonra milliyetçi kesimde resim alanında Eğitim Enstitülerinin etkisi ile birçok ressam yetişmiştir. Bunların ardından sanat eğitiminin Anadolu’ya yayılması, bu fakültelerden yetişen gençlerin çoğalmasıyla belirli sayıda bir artış olmuştur. Günümüzde bu sayı azımsanamayacak durumdadır. Daha evvelini söylemek gerekirse dergi ve gazetelerde eserleri yayınlanan milliyetçilerin sayısı oldukça azdır. Hatta kitap kapağı ve grafik işlerinde yetkin elaman sayısı bile çok az insandan oluşuyordu. Bugün bu engel aşılmış durumda olmasına rağmen sanat pazarında yeteri kadar paya sâhip değillerdir.
Bu durum, yâni güzel sanatlarda etkili olamayış kültür alanında da kendini ifâde edememeye neden olmaktadır. Yâni temeli görsel sanatlara dayanan sinema, afiş, görsel yayın, dergi, karikatür, çizgi film gibi sektörlerden yararlanma imkânını güçleşmektedir. Bugün gelinen noktada ise oldukça fazla Türk milliyetçisi ressam vardır. Sayı azımsanmayacak kadar çoktur. Genelde Anadolu’da bulunan üniversitelerde oldukça geniş bir kitleye ulaşmış durumdalar.
Resim sanatına yeni başlayan veya başlamak isteyen gençlere ne tavsiye edersiniz?
Resim sanatına başlamak isteyen gençlerin öncelikle mutlaka bir sanat eğitimi almaları gerekmektedir. İmkânları varsa üniversitelerinde sanat eğitimi almaları en iyi çözüm yoludur. Bunun yanında sergileri gezmeleri, okumaları, resim felsefesini öğrenmeleri, malzemeyi iyi tanımaları kendilerine kolaylık sağlar.
Bunun yanında çok çalışmaları, desene önem vermeleri, daha fazla egzersiz yapmaları onları daha iyi yerlere taşır. Yeteneklerinin gelişmesine katkı sağlar. Bir fakülteye gitme imkânı bulamayan gençler ise yakınlarında bulunan sanatçılardan, kurslardan yardım alarak yeteneklerinin gelişmesine katkı sağlar. Şunu belirtmek gerekir ki iyi ressam olmak için akademik bir eğitim şart gibi gözükse de alaylı insanların çok güzel eserler üretmeleri mümkündür. Bu konuda bilinçli çalışmak insanı başarıya götürür.
Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.