Ağustos ayının Türkler için ayrı bir anlamı vardır. Ağustos ayı, Türk’ün“Zaferler ayı”dır. Türk milletinin kaderini değiştiren ve târihine altın harflerle geçen zaferlerin çoğu, ağustos ayında gerçekleşmiştir. Ağustos ayındaki Türk zaferlerinin baş tâcı da bu yıl yüzüncü yılını kutlayacağımız 30 Ağustos 1922’de gerçekleşen Büyük Zafer’dir. Bu zafer, Kurtuluş Savaşı’nın zaferle sonuçlanacağını ve yeni Türk devleti, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulacağını müjdeleyen son işâret fişeğidir.
26 Ağustos 1071’de Malazgirt, 27 Ağustos 1389’da 1. Kosova, 26 Ağustos 1526’da Mohaç, 4 Ağustos 1578’de Vadis Seyl, 23 Ağustos 1921’de Sakarya, 26 Ağustos 1922’de Dumlupınar ve 30 Ağustos 1922’de Büyük Zafer (Başkumandanlık Meydan Muharebesi), ağustos ayındaki zaferler zincirinin altın halkalarıdır. Şâirler, milletin duygu ve düşünce dünyâsının, millî vicdânının sesidir. Bu nedenle ağustos ayında gerçekleşen millî zaferlerimizin târihimizdeki ve millet hayatımızdaki yerini kronolojik sıraya göre ve Türk şiirine yansımalarıyla birlikte kısaca hatırlayalım.
26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferi
26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferi: Malazgirt Ovası’nda Selçuklu Sultânı Alparslan ve Doğu Roma İmparatoru Romen Diyojen arasında gerçekleşen Malazgirt Savaşı, Türklerin zaferi ile sonuçlandı. Bu zaferden önce de Anadolu’da Türkler vardı. Fakat bu zafer, Anadolu’nun Türklere ebedî vatan olmasını sağladı.
Büyük destan şâirimiz Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, bu büyük zaferi, “Malazgirt Marşı” isimli şiirinden aldığımız şu altın mısrâlarda ne güzel dile getiriyor:
“Aylardan Ağustos, günlerden cuma,
Gün doğmadan evvel iklîm-i Rum’a.
Bozkurtlar ordusu geçti hücûma.
Yeni bir şevk ile gürledi gökler,
Ya Allah…Bismillah… Allahuekber.
Önde yalın kılıç Türkmen Başbuğu,
Ardında Oğuz’un elli bin tuğu.
Andırır Altay’dan kopan bir çığı,
Budur, Peygamberin övdüğü Türkler…
Ya Allah…Bismillah… Allahuekber.
Türk, Ulu Tanrı’nın soylu gözdesi,
Malazgirt Bizans’ın Türk’e secdesi.
Bu ses insanlığa Hakk’ın müjdesi.
Bu seste birleşir bütün yürekler…
Ya Allah…Bismillah… Allahuekber!..”
Bu marş, değerli sanatçımız Yıldırım Gürses tarafından bestelenmiştir.
27 Ağustos 1389 Kosova Savaşı
27 Ağustos 1389 târihinde Türk’ün zaferi ile sonuçlanan 1. Kosova Savaşı; 1. Murat’ın komuta ettiği Osmanlı Devleti ile Sırp Despotu Lazar’ın komutasındaki; Macar, Sırp, Bosna, Eflak, Hırvat ve Çeklerden oluşan Haçlı ordusu arasında yapıldı. Sırbistan’da Üsküp’ün kuzeyinde meydana gelen savaşın sonunda 1. Murat, savaş alanında dolaşırken Miloş Obiliç adındaki yaralı Sırp askeri tarafından şehit edildi, yerine Yıldırım Bayezid hükümdar oldu. 1. Kosova Savaşı sonucunda; Tuna Nehri’ne kadar olan topraklar Osmanlı Devleti’nin eline geçti.
İstiklâl Marşı şâirimiz Mehmet Akif Ersoy, Balkan Savaşlarından sonra diğer vatan toprakları gibi terk ettiğimiz Kosova ile ilgili duygularını, “Kosova” başlıklı şiirinde şu hüzünlü mısrâlarla dile getiriyor:
“Nerde olsam çıkıyor karşıma bir kanlı ova…
Sen misin, yoksa hayâlin mi vefâsız Kosova!
Hani binlerce mefâhirdi senin her adımın
Hani sînende yarıp geçtiği yol “Yıldırım”ın
Hani asker hani kalbinde yatan Şâh-ı Şehîd
Ah o kurbân-ı zafer nerde bugün nerde o iyd
Söyle, Meşhed, öpeyim secde edip toprağını;
Yok mudur sende Murâd’ın iki üç damla kanı?”
26 Ağustos 1526 Mohaç Savaşı
26 Ağustos 1526 Mohaç Savaşı; Osmanlı Devleti ve Macaristan Krallığı orduları arasında meydana gelen ve Macaristan’ın büyük bölümünün Osmanlı hâkimiyetine girmesiyle sonuçlanan bir savaştır. Savaş, Fransa Kralının kutsal Roma-Germen İmparatorluğu’na karşı Osmanlı Devleti’nden yardım istemesi üzerine çıktı. Bu teklifi kabul eden Kânûni Sultan Süleyman’ın asıl amacı, Macaristan’ı egemenlik altına almaktı. Mohaç Meydan Muharebesi’nin sonucunda; Macaristan’ın başkenti Budapeşte ele geçirildi, Macaristan Osmanlı Devleti’ne bağımlı bir krallık hâline geldi. Fransa Kralı, Almanya tarafından serbest bırakıldı ve Osmanlı-Fransız yakınlaşması başladı.
Yahya Kemal Beyatlı, “Mohaç Türküsü” başlıklı şiirinden aldığımız şu mısralar, Mohaç Meydan Muharebesi’nde ordumuzun zafere olan muhabbeti, atlarıyla kanatlanarak uçan Türk akıncıları üzerinden şöyle dile getiriliyor.
“Bizdik o hücûmun bütün aşkıyla kanatlı;
Bizdik o sabah ilk atılan safta yüz atlı.
Uçtuk Mohaç ufkunda görünmek hevesiyle,
Canlandı o meşhûr ova at kişnemesiyle!
Fethin daha bir ülkeyi parlattığı gündü;
Biz uğruna can verdiğimiz yerde göründü.
Gül yüzlü bir âfetti ki her bûsesi lâle;
Girdik zaferin koynuna, kandık o visâle.
Dünyâya vedâ ettik, atıldık dolu dizgin;
En son koşumuzdur bu! Asırlarca bilinsin!”
4 Ağustos 1578 Vadis Seyl Savaşı
Fas Sultanlığı, Akdeniz’in Atlas Okyanusu’na açılan kapısı konumundaki Cebelitarık Boğazı’nı kontrol etmekteydi. Akdeniz ve Cezayir’in güvenliği için Fas’ın Osmanlı’ya bağlanması gerekiyordu. Bu dönemde Fas’ta iç karışıklıklar başladı. Rakiplerden biri Osmanlı’dan yardım isterken diğeri Portekiz’den yardım talep etti. Portekiz’in müdahalesi üzerine Osmanlı pâdişahı 3. Murat bölgeye Cezayir Beylerbeyi Ramazan Paşa komutasında asker gönderdi. Ramazan Paşa komutasındaki Osmanlı donanması, 4 Ağustos 1578’te Kasrü’l Kebir’de (Vadisseyl) Portekiz donanmasını yenilgiye uğrattı. Vadis Seyl Savaşı’nın zaferle bitmesi sonucunda Fas, Osmanlı hâkimiyetine girdi. Kuzey Afrika’nın fethi tamamlandı, Osmanlı sınırları Atlas Okyanusu kıyılarına ulaştı.
İki Yüz Otuz Sekiz Yıllık Geri Çekilmemiz Sakarya Zaferi (23 Ağustos 1921) ile Sonlandı
- Dünya Savaşı (1014-1918) mağlûbu kabul edilen Osmanlı Devleti’nin başta İstanbul olmak üzere Anadolu’daki topraklarının büyük bir bölümü, 13 Kasım 1918’den îtibâren savaşın gâlibiİtilaf Devletleri (İngiltere, Fransa ve İtalya) kuvvetlerince işgal edilmiştir. 15 Mayıs 1919’da İzmir’in Yunanlılar tarafından işgâli, Türklere özgürlük ve bağımsızlık için Millî Mücâdele yapmaktan başka çıkar yol kalmadığını ortaya koymuştur. Anafartalar Kahramanı Gâzi Mustafa Kemal, 16 Mayıs 1919’da İstanbul’dan çıkıp 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak basarak Kurtuluş’a giden yolun ilk adımını atmıştır. O gün fiilen başlayan “Kurtuluş Yürüyüşü” üç yıl üç ay yirmi üç gün sürmüştür. Mustafa Kemal, bu süreye; Amasya Tamimi, Erzurum ve Sivas Kongreleri, Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılması ve İstiklâl Harbi’ni sıkıştırmıştır.
Kurtuluş Savaşımızın en önemli dönüm noktalarından biri olan ve 23 Ağustos 1921’de zaferle sonuçlanan Sakarya Meydan Muharebesi; Türk ordusunun son savunma savaşıdır. Zaferle sonuçlanan Sakarya Savaşı ile Türk ordusunun 1683 yılındaki İkinci Viyana Kuşatması’ndaki yenilgisinden beri süregelen iki yüz otuz sekiz yıllık geri çekilmesi sona erdi. Bu savaştan önce Yunanlıların başlıca hedefi, Türk ordusunu yok etmek ve Kurtuluş Savaşı’nın sembolü, direniş merkezi hâline gelen Ankara’yı ele geçirmekti. Böylece Türk milletinin azim ve direnme gücü yok edilecekti.
Mustafa Kemal Atatürk’ün emir ve komutasında, Türk milletinin kanıyla yapılan ve dünya harp târihine “en uzun meydan muharebesi”, Türk Kurtuluş Savaş’ı târihine de “subaylar muharebesi” diye geçen Sakarya Savaşı, yirmi bir gün yirmi bir gece devam etti ve 13 Eylül günü Yunanlıların Sakarya Nehri’nin doğusunu tamamen terk etmesiyle son buldu. Türk milletinin özgürlüğüne ve vatanını kurtaracağı inancını da kuvvetlendiren Sakarya Zaferi, Kurtuluş Savaşı’nın da kaderini tâyin etti. Bu zafer sonucunda; Mustafa Kemal’e mareşallik rütbesi ve Gâzi unvanı verildi, Sovyetler Birliği ile Kars, Fransızlarla Ankara Antlaşması imzâlandı.
Kurtuluş’a Giden On Dört Gün (26 Ağustos 1922-9 Eylül 1922)
Türk târihinde 26 Ağustos 1922’den 9 Eylül 1922’ye kadar geçen (on dört gün) kaderimizi belirleyen zaferlerin yaşandığı bir dönemdir. Kurtuluş’a giden yoldaki son yürüyüş, 26 Ağustos 1922’de Başkomutanlık Meydan Muharebesi ile başlamış, 30 Ağustos 1922’de Büyük Zafer’le taçlanmış ve 9 Eylül 1922’de İzmir’de düşmanın denize dökülmesiyle tamamlanmıştır.
26 Ağustos 1922’den 9 Eylül 1922’ye kadar geçen (on dört gün) sonunda Türk târihinde yeni bir altın destan yazılmıştır. Bu destan, “Türk’ün İkinci Ergenekon Destanı’dır”. İstiklâl Harbi’nin kazanılmasıyla müstevlilerle mücâdele, savaş meydanlarından sonra barış masalarında devam etmiştir. 20 Kasım 1922’de başlayan ve dokuz aylık zorlu müzâkerelerden sonra 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması, yeni Türkiye’nin tapu senedi olmuştur. Bu antlaşma ile özgürlük ve bağımsızlığımızın bütün dünyaca tescilinden sonra yeni Türk devleti Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. Kurtuluş’a giden yoldaki on dört gün süren son yürüyüşü adım adım izleyelim.
26 Ağustos 1922 Büyük Taarruz (Başkomutanlık Meydan Muharebesi)
26 Ağustos Dumlupınar Meydan Muharebesi, Mustafa Kemal Atatürk’ ün bizzat katılıp yönettiği bir savaştır. Bu nedenle “Başkomutanlık Meydan Muharebesi” de denir. Bölge olarak Kütahya’ya bağlı Dumlupınar yöresinde yapıldığı için “Dumlupınar Meydan Muharebesi” olarak da isimlendirilir. Sakarya’daki savaşı kazanan Türk ordusu, Yunan ordusunu yok edebilmek için yapılacak yeni bir savaşa hazır değildi. Bunu gören Mustafa Kemal Atatürk, Sakarya Zaferi’nden sonra taarruz hazırlıklarına başladı. Hazırlıklar tamamlanınca Türk ordusu, Başkomutan Mustafa Kemal’in önderliğinde 26 Ağustos 1922 sabahı, erken saatlerde taarruza geçti.
Nazım Hikmet Kuvayi Millîye Destanı’nda o gecenin ruh hâlini şu mısrâlarla hikâye ediyor:
26 Ağustos Gecesinde Saatler İki Otuzdan Beş Otuza Kadar Saat 2.30
“Kocatepe yanık ve ihtiyar bir bayırdır,
ne ağaç ne kuş sesi,
ne toprak kokusu vardır. Gündüz güneşin
gece yıldızların altında kayalardır.
Ve şimdi gece olduğu için ve dünya karanlıkta daha bizim,
daha yakın, daha küçük kaldığı için ve bu vakitlerde topraktan
ve yürekten evimize, aşkımıza ve kendimize dair sesler geldiği için
kayalıklarda şayak kalpaklı nöbetçi
okşayarak gülümseyen bıyığını seyrediyordu Kocatepe’den
dünyanın en yıldızlı karanlığını.
Düşman üç saatlik yerdedir ve Hıdırlık tepesi olmasa
Afyonkarahisar şehrinin ışıklan gözükecek.
Kuzeydoğuda Güzelim dağları ve dağlarda tek tek ateşler yanıyor.
…
Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu.
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki şayak kalpaklı adam
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden güzel, rahat günlere inanıyordu
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında,
birdenbire beş adım sağında onu gördü.
Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saati sordu
Paşalar: ‘Üç’, dediler.
Sarışın bir kurda benziyordu
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar,
eğildi, durdu.
Bıraksalar
ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkla akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe’den Afyon Ovası’na atlayacaktı.”
Yusuf Ziya Ortaç’ın “Akdeniz’e” başlıklı şiirinde, 26 Ağustos 1922 Dumlupınar Meydan Muharebesi’nin yansımaları ise şöyle:
“26 Ağustos, gece sabaha karşı,
Topların çelik ağzı çaldı bir hücum marşı.
Bu ölüm bestesinin içinde yandı dağlar,
Altüst oldu siperler, eridi demir ağlar.
Fırtınadan yeleli, yıldırımdan kanatlı,
Alevlerin içinden geçti binlerce atlı.
…………….
Akdeniz, ayakları altında ordumuzun,
Mavi bir atlas gibi serilmişti upuzun.
Çekti Kadifekale al bayrağını yine,
Güzel İzmir büründü yine eski rengine.
Süngüler ilk amaca tam on dört günde vardı,
O gururlu alınlar yere düşüp yalvardı.”
Türk askeri, düşmanın Dumlupınar bölgesinde toplanmasını bekliyordu. Çünkü savaşın taktiği, Yunan ordusunu bir yerde toplayarak toplu olarak imha etmekti. Yahya Kemal Beyatlı ise 26 Ağustos 1922 başlıklı şiirinde Türk ordusunun zaferi için Allah’a şöyle yalvarıyordu:
“Şu kopan fırtına Türk ordusudur yâ Rabbi.
Senin uğrunda ölen ordu, budur yâ Rabbi.
Tâ ki yükselsin ezanlarla müeyyed nâmın,
Galip et, çünkü bu son ordusudur İslâm’ın.”
30 Ağustos 1922 Büyük Zafer
26 Ağustos 1922’de başlayan Başkomutanlık Meydan Muharebesi, 30 Ağustos 1922 akşamı Büyük Zafer’le sonuçlandı. Birçok Yunan askeri öldürüldü ve yaklaşık on bini esir alındı. Dumlupınar Meydan Muharebesi ile Yunan ordusu büyük bir bozguna uğratıldı.
Faruk Nafiz Çamlıbel, Zafer Türküsü başlıklı şiirinde Büyük Zafer’in coşkusunu şöyle dile getiriyor:
“Yaşamaz ölümü göze almayan,
Zafer göz yummadan koşana gider.
Bayrağa kanının alı çalmayan,
Gözyaşı boşana boşana gider.”
Ahmet Kutsi Tecer ise duygularını 30 Ağustos başlıklı şiirinde şöyle ortaya koyuyor:
“Her yıl bugün olur, Otuz Ağustos
İçime bir ordu havası dolar.
Başlar dimdik, gözler çelik, yüzler pos,
Bayrak imil imil geçer ordular…
…
Çılgın bir istekle bu şan akını
Afyon’dan, İzmir’e kadar çağıldar.
Unutmuş at gemi, kılıçlar kını,
Can canı unutmuş zafere kadar.
Ne var bu dünyâda sana yakışan,
Alnında bir zafer sabahı kadar;
Sen Mehmetçik, söyle büyük kahraman,
Sana zafer kadar yakışan ne var?”
1 Eylül 1922 “Ordular İlk Hedefiniz Akdenizdir! İleri!”
Mustafa Kemal Paşa, Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nin ardından, 1 Eylül 1922’de Büyük Taarruz için Türk ulusunun kaderini değiştiren emrini verdi: “Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir! İleri!” Gâzi Mustafa Kemal, 1 Eylül 1922’de Akdeniz’i hedef göstermiş, Türk Ordusu da gereğini yapmıştı. O dönemde Anadolu’yu kuşatan deniz; İstanbul Boğazı’na kadar “Akdeniz” olarak isimlendiriliyordu. “Adalar Denizi” denilen Ege Denizi, Akdeniz’in; Marmara Denizi ise Adalar Denizi’nin iç körfezi kabul ediliyordu. Bu yüzden Mustafa Kemal, genel taarruz emrini, askerî okullarda öğrendiği gibi ‘Akdeniz’ kavramını kullanarak vermiş, bu denizin en önemli limanı olan İzmir’i hedef göstermişti. Büyük Taarruz, 9 Eylül 1922’de düşmanın İzmir’de denize dökülmesiyle sona erdi. Bu nedenle 9 Eylül, İzmir’in kurtuluşu olduğu kadar Türkiye’nin sıcak denizler olarak nitelendirilen Akdeniz’e de açıldığı gündür.
Ömer Bedrettin Uşaklı, Akdeniz’ e Doğru başlıklı şiirinde bu süreci şöyle şiirleştirmiş:
“Eğilmez başımıza, taç yaptık hürriyeti,
Zaferle kalbimize yazdık cumhuriyeti.
Sakarya’dan su içen o çelik süngülerle,
Yuvaları dağılmış, yılmaz bir avuç erle,
“Hedef Akdeniz, asker!” diyen parmağa koştuk;
Zafer bahçelerinden gül koparmağa koştuk.
Yol gösterdi göklerden bize binlerce yıldız,
Kıpkızıl ufuklardan taştı al bayrağımız;
Koştuk aslanlar gibi kükreyip dağdan dağa,
Canavarlar dişinden vatanı kurtarmağa.”
9 Eylül 1922
Mustafa Kemal Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da Samsun’da attığı ilk adımla başlattığı “Kurtuluş Yürüyüşü” 26 Ağustos 1922’de Dumlupınar’da başlayıp 9 Eylül 1922’de İzmir’de zaferle sona eren on dört günlük son yürüyüşle tamamlanmış oldu.
Kemalettin Kamu, İzmir’in düşmandan kurtuluşu ile kazanılan zaferin coşkusunu “Zafer” başlıklı şiirinde şöyle terennüm ediyor:
“Anneler dindiriniz gönlünüzün yasını,
Düşman kanıyla sildik palamızın pasını,
Yeniden çizmek için vatan haritasını,
Kandan ve kıyametten bir sahneye çevirdik,
Gökleri çatırdayan bir vatan parçasını.”
Türk milleti, 9 Eylül 1922’de düşmanın İzmir’de denize dökülmesi ile sona eren İstiklâl Harbi’ne ve onun Başkomutanı Mustafa Kemal Atatürk’e şükran duygularını “İzmir Marşı” ile ortaya koymuştur:
“İzmir’in dağlarında çiçekler açar,
Altın güneş orda sırmalar saçar
Bozulmuş düşmanlar, yel gibi kaçar,
Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa;
Adın yazılacak mücevher taşa
…
İzmir’in dağlarında oturdum kaldım;
Şehit olanları deftere yazdım,
Öksüz yavruları bağrıma bastım,
Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa;
Adın yazılacak mücevher taşa.”
Ağustos Zaferleriyle Yeniden Doğduk
26 Ağustos 1071 Malazgirt’ten 30 Ağustos 1922’ye geçen sekiz yüz elli bir yılda ağustos ayında gerçekleşen on zafer, Türk’ün Asya, Afrika ve Avrupa’da egemenlik alanının olabildiğince genişlemesine yol açtı. Bir târihçinin dediği gibi: “Türk’ten başka Japon Denizi’nden Atlas Okyanusu’na, Sibirya’dan Habeşistan’a kadar aynı anda sesini duyurmuş ve bu muazzam arz kıtasında seksenden fazla devlet kurmuş bir millet gösterilemez.” Fakat Türk milleti, egemen olduğu ülkelerde, İngilizler, İspanyollar ve Portekizliler gibi sömürme düşüncesi ile hareket etmediler, tam aksine adâletli ve hoşgörü ile davranıp gönülleri fethettiler. Bu yüzden o topraklarda yüzlerce yıl hükümrân oldular.
Malazgirt Zaferi, Anadolu toprağının Türk vatanı olmasını; Birinci Kosova Zaferi, Balkanlarda beş asır devam edecek Türk hâkimiyetine ilk adımın atılmasını; Otlukbeli Zaferi, Anadolu’da Türk birliğinin tam olarak kurulmasını; Çaldıran Zaferi, Anadolu’daki Şii tehdîdinin önlenmesini ve Doğu’nun tamamen emniyete alınmasını; Mercidabık Zaferi, Suriye ve Mısır’a hâkim olunmasını; Mohaç Zaferi, Avrupa kapılarının Türklere açılmasını ve Macaristan’ın Osmanlı Devleti’ne bağımlı bir krallık hâline gelmesini; Vadis Seyl Zaferi, Kuzey Afrika’nın fethinin tamamlanmasını, Osmanlı sınırlarının Atlas Okyanusu’na ulaşmasını; Sakarya Zaferi, Türk ordusunun 1683 yılındaki 2.Viyana Kuşatması’ndaki yenilgisinden beri süregelen geri çekilmesinin sona ermesini; Dumlupınar Zaferi ve Büyük Zafer, İstiklâl Harbi’nin zaferle sonuçlanmasını, Anadolu’nun yeniden Türk vatanı olmasını ve ömrünü tamamlayan Osmanlı Devleti’nin yerine genç Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurulmasını sağlamıştır.
Ağustos ayını, Türk’ün zaferler ayı yapan başta Alparslan, 1. Murat, Fatih, Yavuz, Kânûni ve Atatürk olmak üzere ordularımızın başında savaşan devlet büyüklerimizi, bütün, şehit ve gâzilerimizi rahmet, minnet ve şükranla anıyoruz. Ruhları şâd, mekânları cennet olsun.
30 AĞUSTOS BÜYÜK ZAFER’İN YÜZÜNCÜ YILI KUTLU OLSUN.
Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.