İslâm, son ilâhî din olarak tektir ancak milletlerin İslâm’ı anlama ve yaşama tarzları arasında farklılıklar vardır. Milletler, millî kültürlerinin etkisiyle dinî algılar ve buna göre o dinin belli bir yorumunu, mezhebini benimserler. Türklerin İslâm anlayışı, kendilerine özgüdür; Türkler, ağırlıklı olarak ehl-i sünnet anlayışı içinde olmuş, dinde aşırılıktan uzak durmuş, ibâdet, eylem, gibi uygulamalarda Hanefiliği; itikat, inanç alanında Mâturîdîliği benimsemişlerdir.
Kurulan ilk Müslüman Türk devletleri büyük bir çoğunlukla Hanefi–Mâtürîdî anlayışı benimsemişler ve bu anlayış sonraki Türk İslâm Devletleri döneminde de devam etmiştir. Bâtınîlik, Hâricilik, Mûtezile gibi ehl-i sünnet dışı görülen anlayışlar, Türkler arasında kabul görmemiştir.
Büyük ilim adamları insanlara ufuk çizerler ve etrafındaki kabuğu kırmak için birer çekiç vazifesi görürler. İmam Mâtürîdî de İslam ve Türk dünyasında insanlara yeni ufuklar çizen büyük ilim adamıdır.
İmam Mâtürîdî’yi yeniden keşfetmek onu kavramaya çalışmak anlamak şu çağda bize yeni bir pencere açacaktır. O halde İmam Mâtürîdi’nin kısaca hayatını tanıyalım.
Ebu Mansur el Mâtürîdî’nin tam adı Muhammet b. Muhammet b. Mahmud olup kaynaklarda daha çok el-Mâtürîdî es-Semerkandî şeklinde geçer. Genelde Türklerin itikatta mezhebi olan Mâtürîdiliğin kurucusu büyük Türk din bilgini Ebû Mansûr el-Mâtürîdî, ne zaman doğduğu kesin olarak bilinmemekle birlikte yaklaşık olarak üçüncü asrın ortasında bugün Özbekistan’ın sınırları içerisinde bulunan Semerkand şehrinin Mâtürîd Mahallesinde dünyaya gelmiştir. Yaşadığı ortamın yazdığı eserlerde etkisi büyüktür bu yüzden yaşadığı çevreyi de iyi tanımamız gerekiyor. Semerkand, İslam öncesi ve İslam sonrası dönemde, çeşitli din ve kültürlerin kavşak noktası olmuştur. Bu şehir bölgede İslam’ın yayılmasından birkaç asır gibi kısa süre sonra, İslam düşüncesinin başta kelâm/fıkıh ve tefsir olmak üzere çeşitli alanlarında önemli eğitim merkezlerinden birisi haline gelmiştir. Bölge, ticaret yollarının kesiştiği bir yer olması nedeniyle hem nüfus hareketliliği yoğundur hem de farklı inanç ve düşüncelerin özgürce yaşandığı bir yerdir. Bu fikri özgürlüğün bulunduğu ortam İmam Mâtürîdî gibi büyük bir şahsiyetin yetişmesine zemin hazırlamıştır.
İmam Mâtürîdî’nin Te’vilatü’l-Kur’an adlı eserinde Türkçe dilinden bahsetmesi, o zamanki alimlerin Arapça yazmalarına rağmen eserlerinde birçok cümlenin kuruluşunda bilhassa bağlaçlara bakılınca Türkçe gramerini kullanması onun Türk olduğunun da göstergesidir.
Kitabu’t Tevhid, Teʾvîlâtü’l-Ḳurʾân, Tevilat, Usulü Fıkıh önemli eserlerindendir. Onun bu eserleriyle birlikte, akılcılık ve hoşgörü Türk din anlayışının temel taşları olmuştur. İmam Mâturîdî’nin Türkler için Türkistan coğrafyasından Balkanlar’a kadar büyük bir rolü vardır. Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş Veli ve Yunus Emre gibi büyük Türk mutasavvıflarının yetişmesine, Şiî/İsmailî fikirlerin etkisiz kılınarak Türk boylarının Hanefî-Mâtürîdî din anlayışı etrafında toplanmasına zemin hazırlamıştır. Özellikle Osmanlı düşüncesinde hep hatırlanmış ve düşünceler hep ihyâ edilmeye çalışılmıştır.
Eserlerinde Mu’tezile karşısında akıl nakil çelişkisine son vererek vayhi ve aklı dinin kaynağı kabul etmiştir. Eserlerinin bir diğer özelliği de Ebu Hanife’nin görüşlerini kelam sistemine dönüştürüyor olmasıdır. Bölgeye hakim olan Samaniler Sünniliği desteklemeyi bir devlet politikası haline getirmişlerdi. Ayrıca Maveraünnehir bölgesi fıkıh alanında münazara ve tartışmaların çokça yapıldığı bir bölge idi. Fıkıh alimleriyle Müteziler arasındaki tartışmalar yerini kelam ilmi alanına bıraktı işte Mâtürîdî de böyle bir ortamda yaşadı. İmam Mâtürîdî İmam-ı Âzam’ın îtikadi görüşlerini geliştirmiş, sistemli bir hâle getirmiştir. Ona göre Allah’ın varlığı ve Allah’ın birliği akılla bilinebilir. Akıl, iyinin ve kötünün, faydalı ve zararlının ne olduğunu bilebilir; akıl, dinde önemli bir dayanaktır. Mâtürîdî keşif ve ilham, sezgi yolu ile elde edilen bilgilere itibar etmemiştir. Türkler, bu çerçevede, Mâturîdîliği benimsemişken Araplar, İmam Eşarî’nin mezhebini, Eşariliği benimsemişlerdir.
Eşarî, Mâtürîdî kadar akla önem ve değer vermemiş, dinde aklî yorumlara pek itibar etmemiştir. İkisi arasında inanca dair bazı konularda bu çerçevede aralarında bazı farklar vardır.
Kelami bir mektep olarak Mâtürîdîliği sistemleştiren ve Mâtürîdî’nin görüşlerini en iyi açıklayan Ebul Muin ve Nesefi olmuştur. Mâturîdîliğin görüşlerini bilgi kuramı, tevhid, nübüvvet, iman ve amel, insan fiileri, din-şeriat ve siyaset başlıklarında ele almak mümkündür.
Türk ilim geleneğinin yetiştirdiği Mâtürîdî’nin Kelâm, Fıkıh Usulü, Tefsir alanında son derece önemli eserler yazmış olmasına ve daha sonra Mâturîdîlik adıyla sistematik bir kelam ekolü oluşturmuş olmasına rağmen, biyografik eserlerde onun hayat hikayesine yer verilmemesi veya çok az yer verilmesi son derece zor bir problem olarak karşımızda durmaktadır. Ancak son zamanlarda ona ait eserlerin yayımlanması ile birlikte sevindirici çalışmalar yapılmaya başlanmıştır.
Günümüzde bazı üniversitelerde ya da İlahiyat Fakülteleri’nde, sınırlı düzeyde de olsa, Mâtürîdî ve Mâtürîdîlikle ilgili konular çalışılmaktadır. Temennimiz onun akılcı teorisinin yaygınlaşması ve eksik eserlerinin gün yüzüne çıkarılmasıdır. Şu an günümüzde kayıp halka olan Mâtürîdî’yi bizler onu yeniden milletimizin kültür ve düşünce hafızasında yaşatmaya niyetliyiz.
Faydanılan Kaynaklar
Gündoğdu, Mürsel. İmam Maturidi. Ötüken Neşriyat. 2020.
Demir, Hilmi- Tan, Muzaffer. Ehl-i sünnetin reislerinden İmam-ı Maturidi. Anadolu Ay Yayınları. 2019

Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.