“Her Çeçen bir generaldir, ben sadece milyon birinciyim.”
Cahar Dudayev
O, ülkesini özgürlüğe kavuşturan, sürgün dolu yıllar yaşamış, ömrünün tamamını Rus emperyalizmine karşı mücadeleyle geçirmiş efsane bir komutan ve mücahitti. Evet o isim Cahar Dudayev’di.
15 Şubat 1944 tarihinde vatanı Çeçenistan’ın Yalho Köyü’nde doğdu. Cahar Dudayev’in acı dolu hayatı daha doğduğu ilk günlerde başladı. O zaman Sovyetler Birliği’nin başında eli kanlı diktatör Josef Stalin hüküm sürüyordu. Stalin, Kafkasya ve Kırım’da yaşayan Müslümanları ve Türkleri, Sibirya ve Türkistan coğrafyasının farklı yerlerine hayvan vagonlarıyla sürgün ediyordu. Dudayev tam sekiz günlük bir bebekken bu acı dolu sürgünle tanıştı. 23 Şubat 1944 tarihinde büyük Çeçen-İnguş Sürgünü’yle birlikte Dudayev ve ailesi Kazakistan’ın Çimkent şehrine sürüldü. 1957 yılına kadar burada sürgün hayatı yaşadı. Burada geçirdiği zamanları şöyle anlatıyor:
“Ben o acı dolu günlerin, o insanlık faciası sürgünün çocuğuyum.”
On üç yaşına geldiğinde yurduna Çeçenistan’a geri döndü. Ortaokul ve lise eğitimini burada gördü. Ardından 1960 yılında Kuzey Osetya Devlet Üniversitesi Fizik-Matematik Bölümü’ne girdi ama birinci sınıftan sonra eğitimine devam etmedi. Eğitimini yarım bıraktıktan sonra Tambov Hava Harp Akademisi’ne girdi ve 1966 yılında mezun oldu. Eğitimini Sovyetlerin en kaliteli okullarından olan Gagarin Hava Harp Akademisi’nde bitirdi. Birinci sınıf pilot ve mühendis ünvanını kazandı. Sovyetler Birliği Hava Kuvvetlerinde başarılı bir asker oldu. On iki madalya kazanan Dudayev, tümgenerallik rütbesine ulaşan ilk Müslüman oldu.
Sovyet ordusundaki görevini Estonya’da devam ettirdi. Burada Stratejik Hava Kuvvetleri Filo Komutanlığına kadar yükseldi. Bu yıllarda SSCB’nin her bir köşesinde özgürlük hareketleri devam ediyordu. Estonya’da halk Sovyetlerden bağımsız bir ülke istiyordu ve bunun için sürekli olarak ayaklanmalar oluyordu. Dudayev’e Moskova’dan orduyla birlikte halkın ayaklanmasını bastırması için emir geldiğinde o, özgürlüğü için mücadele eden insanları asla bombalamayacağını söyledi ve gelen emri yerine getirmedi. Artık onun adı Moskova’da “İsyancı General” olarak anılmaya başlanmıştı. Cahar Dudayev, Estonya’da olan isyanlara karşı bir şey yapmadığı gibi isyanı bastırmayı çalışanları da engellemiştir. Sovyet Askeri Mahkemesi’ne çıkmadan Dudayev ve onun yanındaki askerler görevlerinden istifa ettiler. Bu olaylar Sovyetler Birliği’nin her yerinde duyulmuştu. Dudayev ve askerleri ana vatanları Çeçenistan’a geri döndüler. Çeçen halkı onları büyük bir sevinçle karşıladı. Bu sırada Moskova’da sular kaynıyordu. KGB ve Kafkasya’daki bazı Sovyet özerk hükümetlerinin de içinde bulunduğu bir cunta, dönemin SSCB Genel Sekreteri Mihail Gorbaçov’a darbe yapmaya hazırlanıyordu. Nihayetinde darbe girişimi başarısız oldu. Bazı kaynaklarda bu darbenin suçlamalarının Dudayev’e atıldığı geçiyor. Ama bir sonuç çıkmayınca bu suçlamaların hepsi asılsız çıktı.
25 Kasım 1990’da toplanmış olan Çeçen Milli Kongresi başkanı Cahar Dudayev ve kongre taraftarları darbecilerin de içinde bulunduğu yerel “Yüksek Sovyet Oturumunu” bastı. Kongre bu olayla birlikte Çeçen-İnguş Sovyet Özerk Cumhuriyeti hükümetini dağıttığını bildirdi. Hükümetin dağılış tarihi olan 6 Eylül 1991 aynı zamanda Çeçen İçkerya Cumhuriyeti’nin bağımsızlık günü oldu. Dudayev de bu ülkenin ilk Cumhurbaşkanı oldu. Peki neden Dudayev seçildi? Askerî hayatı başladığından beri her zaman doğru olanı yapmış, Estonya’da halkı öldürmesi emredildiğinde emri yerine getirmemiş ve bir sürü masum insanın hayatını kurtarmıştı. Aynı zamanda Çeçenistan’a geri döndüğünde başarmış olduğu büyük işlerler kendi halkının sevgisini kazanmıştı. Nitekim cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yüzde seksen beş oyla başa geçti. Göreve başladığında öncelikle ülkesinin tanınması için birçok yere ziyaretler gerçekleştirdi. Türkiye’ye de gelmeyi ihmal etmeyen Dudayev burada Ülkücü Hareket’in önemli isimlerinden olan Başbuğ Alparslan Türkeş ve Muhsin Yazıcıoğlu’yla görüştü. Politik ziyaretlerini bitirdikten sonra ülkesine döndüğünde yani 1992 yılında Abhaz-Gürcü Savaşı başlamıştı. Orduda başarılı bir mücahit olan Şamil Basayev önderliğindeki Çeçen birliklerini Abhazya’ya destek amaçlı gönderdi. Bu hareketiyle Kafkasya’da birlik olmasını isteğini de göstermiş oldu.
Ancak Rusya yine Çeçenleri rahat bırakmadı. Yeni kurulan Rusya Federasyonu’nun başına geçen Boris Yeltsin çok sert bir tavırla Çeçenistan’ın bağımsızlığını tanımayacağını belirtti. 1994 yılının sonlarına doğru Ruslar Çeçenistan’ı bombalamaya başladı. Rus Hava Kuvvetleri hastaneleri, doğum evlerini ve petrol rafinelerini hedef alıyordu. Dudayev barıştan yana olduğunu, Rusya ile masaya oturmayı defalarca Yeltsin’e bildirdi ancak Yeltsin bu tekliflerin hepsini reddetti. Aralık ayının başlarında Rus savaş uçakları başkent Grozni bombardımana tuttu. Dudayev, Grozni halkına şehri tahliye etmelerini söyledi ama bombardıman yüzünden binlerce insan hayatını kaybetti. Tarihler 11 Aralık 1994’ü gösterdiğinde Rus ordusu kara harekatına başladı. Dönemin Rusya Savunma Bakanı Pavel Graçov, Boris Yeltsin’e başkent Grozni’yi iki saatte alacağının garantisini verdi. Ruslar Çeçenistan sınırından Grozni’ye doğru herhangi bir direnişle karşılaşmadan sorunsuz bir şekilde ilerliyordu ancak hiçbir şeyden haberleri yoktu. Çeçenler başkentlerinin girişine “Grozni Cehennemine Hoşgeldiniz” yazmışlardı. 1-2 Ocak 1995 günü Rus ordusu şehir merkezine ulaştığında yoğun bir saldırıyla imha edildi. Dünya basını bu saldırıyı Kurt Kapanı ve Çeçen Destanı diye adlandırdı. 19 Ocak günü ateşkes ilan edildi. Ruslar şehrin büyük bir ksımını ele geçirmişti. Geriye kalan Çeçen birlikleri kırsal bölgelere çekilerek gerilla düzeniyle savaşmaya devam edecekti. Bu tarihe kadar iki taraftan da binlerce kişi hayatını kaybetti ancak Çeçenler zafere olan inançlarını kaybetmediler. Cahar Dudayev cepheleri bir bir geziyor, askerlerin ve gönüllü olarak katılan mücahitlerin moralini yükseltiyordu ama Rus ordusunda durum tam tersiydi. Ruslar o kadar çok kayıp vermişti ki ölen askerlerinin cesetlerini önce kazdıkları çukurlara atıyor daha sonra üzerlerine asit döküp yok ediyorlardı fakat Rus ordusu yine de Çeçen topraklarının yüzde otuzunu işgal etmişti. Çeçenler esir aldıkları Rus askerlerine kötü muamele ya da işkence yapmıyorlardı ama Ruslar kadın, yaşlı, çocuk demeden herkesi katlediyorlardı. Zaten Rus savaş uçakları daha çok Çeçen birliklerinin olduğu yerleri değil, sivil yerleşim yerlerini ve hastaneleri vuruyorlardı ama şehir savaşlarında iki taraf da tam olarak bir netice alamıyordu. Her geçen gün Rusların zayiatı artmaktaydı. Savaşın ilk iki buçuk ayında Rus ordusunun zayiatı yirmi beş bin ölü asker, onlarca helikopter ve üç bin civarında tanktan ibaretti. Buna karşılık Çeçenlerin kaybı altı yüz veya yedi yüz şehitti. Moskova’da televizyonlarda durumun iyi olmadığı anlatılırken Dudayev, bir televizyona canlı telefon bağlantısıyla katıldı:
“Rus halkına sesleniyorum. Başınızdaki aklı başından gitmiş liderlerinizden kurtulun. Eğer onlar başınızda bulunursa ve savaşı devam ettirme kararlarını devam ettirirlerse iyi biliniz ki biz elli yıl daha savaşmaya hazırız! Televizyonda gördüğünüz görüntüler neyse sizin yaşadığınız şehirlerde bundan daha beter hale gelebilir. Aklınızı siz de başınıza toplayın!”
Yine de Çeçenlerin elindeki imkanlar kısıtlıydı. Karşılarında altmış bin kişilik bir ordu, binlerce uçak ve tank vardı. Dudayev resmî olmayan bir şekilde çevre ülkelerden silah ve para yardımı almaya çalışıyordu. Özellikle Türkiye ve Azerbaycan baştaki ülkelerdi. Azerbaycan’ın Ebülfez Elçibey dönemindeki İçişleri Bakanı İsgender Hemidov, Dudayev’le yakın dosttu. Hemidov, Çeçenistan’a gizli bir şekilde silah ve mayın gönderiyordu. Dudayev ve Hemidov arasında geçen bir telefon konuşmasında:
Dudayev: İsgender sen silahları satın al. Parasını biz ödeyeceğiz, gerekirse parayı yerin altında da olsa bulacağız.
Hemidov: Cahar, silahların ve mayınların parasını ben ödedim. Bundan sonra sen veya ben ödeyeyim farketmez
1995 yılı bu şekilde geçti. Savaşın durumu Çeçenlerin lehine ilerliyordu. Hem askerî hem de diplomatik açıdan Dudayev savaşı iyi bir şekilde yönetiyordu. Türkiye’den de destekler kesilmiyordu. Cahar Dudayev’e bir anda seksen bin dolar yardım geldi. O günlerde Türkiye ziyaretinden dönen Dudayev bu yardım hakkında düşüncelerini şöyle anlatıyor:
“Muhsin Yazıcıoğlu paraları olmadığı için kaloriferleri yanmayan parti binasında palto ile oturuyordu. Bana tam seksen bin dolar teslim etti. Parayı kendi partililerinden toplamıştı. Tek dolarına bile dokunmadan Çeçenistan’a yolladı. Hem de kendisi soğuktan donarken…”
1996 yılına gelindiğinde kanlı savaş ikinci yılına girmişti. Rus ordusu yavaş yavaş püskürtülüyordu ancak 21 Nisan 1996 günü Cahar Dudayev uydu telefonuyla konuşurken alınan sinyallerle yeri tespit edilmiş ve Rus füzeleri ile vurularak şehit edilmişti. Bu Çeçenler için büyük bir darbeydi. Dudayev’in öldürülmesiyle zayıflanacağı düşünülen Çeçenlerin mücadelesi hiç durmadan devam etti. 6 Ağustos 1996 tarihinde Çeçen birlikleri başkent Grozni’yi ele geçirmek için Cihad Operasyonu’nu başlattılar. General Aslan Mashadov liderliğindeki sayıları iki bin civarında olan Çeçen mücahitleri ani bir sızmayla şehirde bulunan sekiz bin kişilik Rus garnizonunu kuşatma altına aldılar. 20 Ağustos’ta bütün Rus birlikleri şehri terk ederek geri çekildiler. Tarih 31 Ağustos’a geldiğinde Dağıstan’ın Hasavyurt bölgesinde Dudayev’den sonraki başkan Zelimhan Yandarbiyev ile Rusya Güvenlik Konseyi Sekreteri Aleksandr Lebed arasında Hasavyurt Barış Antlaşması imzalandı ve Çeçenlerin zaferi gerçekleşmiş oldu. Son Rus birlikleri 23 Kasım 1997 tarihinde Çeçenistan’ı terk etti. Çeçenler başkentlerinin adını şehit liderlerinin isminden alarak Caharkale olarak değiştirdi. Rusya da artık Çeçen İçkerya Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını tanıdı.
Çeçenler büyük bir zafer kazandılar ama büyük bir mücahiti, büyük bir komutanı kaybettiler. Dudayev, ömrünün tamamını halkının özgürlüğüne kavuşması için harcadı ve gereğini yaptı. Şu an hâlâ Kafkasya, Rus işgali altında ama o öyle bir hareketi tekrar canlandırdı ki artık kimse bu ruhu ve onu unutmayacaktı. O, Kafkasya’nın parolasını “Ya İstiklâl,Ya Ölüm!” ü tekrar hatırlattı. Biz Dudayev’i, “Yüz yıl köle olarak yaşamaktansa bir gün başı dik ve onuruyla yaşamayı tercih ederim.” sözüyle hatırlayacağız. Şehadetinin yirmi sekizinci yılında bu yazı onun aziz hatırasına gelsin. Yazımı Cahar Dudayev’in şu sözüyle bitirmek istiyorum:
Bizi öldürebilir, ezebilir, üzerimizde tanklarla dans edebilir, vücudumuzu parçalanayabilirsiniz fakat özgürlük ve bağımsızlık ruhumuzu asla yok edemezsiniz!
2024-05-10
Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.