Dünyanın en zor işi nedir diye bir soru sorsak, herhalde farklı şekillerde farklı cevaplar alırız. Ancak bize göre dünyanın en zor olan işi, insan yetiştirmektir. İnsan gibi karmaşık bir varlıkla uğraşmak gerçekten çok zordur. Fakat bunun üstesinden geldiğiniz anda dünyada size açılmayacak kapı yoktur. Dünyada hiçbir ideoloji, sistem ya da mefkûre yoktur ki kendi insanını yetiştiremesin. Kendi insanını yetiştiremeyen hiçbir ideolojinin ayakta kalması mümkün değildir. Bu hem hak hem de batıl ideolojiler için aynıdır. Dört hak mezhep imamlarında olan İmam Şafi’nin de dediği gibi “Kendini hak ile meşgul etmezsen batıl seni işgal eder.” Yani sen hak ideolojide insanını yetiştiremezsen o boşluğun mutlaka batıl bir fikir tarafından işgal edileceğini bil. Ancak bu işe bazılarının zannettiği gibi insanın mükellefiyet yaşından sonra başlamak, çok geç olur.

Dikkat edin ne kadar insan yetiştirme derdinde olduğunu söyleyen kurum, kuruluş ve şahıslar varsa hepsi daha çok ergenlik sonrası döneme açık şekilde söylersek üniversite yaşındaki öğrencilere hitap etmeye çalışırlar. Çünkü çok kısa zamanda sonuç almaya uğraşıyorlar. Fakat birçok uzman bu yaşların temellerinin çocukluktan atıldığı konusunda hemfikir. Tabi hâl böyle olunca da emek ve maliyet fazla, sonuç ise çoğu zaman yetersiz oluyor. Atalarımızın da dediği gibi ağaç yaşken eğilir, bir çocuk üniversite yaşına geldiği zaman onda artık kişilik oturmuş bulunuyor ve onu varsa eksikliklerini düzeltme veya yönlendirme çok zor olabiliyor. Sen 100 kişi toplayıp hitap etmek istersin ancak gün sonunda 3-5 kişi kalır. Peki, çözüm nedir? Çözüm insan yetiştirmeye çocukluktan başlanmasıdır. Sen o tohumu çocukluktan at ki o kişi büyüdükçe tohumu yeşertip meyveye dursun. Bugün millî ve manevi değerlerin tohumlarını atamadığımız çocuklarımızın büyüyünce kültür emperyalizminin kurbanı olduğunu içimiz sızlayarak izliyoruz. Evet, hiçbir şey yapamadan izliyoruz. Çünkü o çocukların bedeni ve kimliği bizden olsa da ruhu düşünce ve gönlü bizden olmuyor. Bunun da en büyük suçlusu yine biziz. Resulullah (s.a.s) bir hadisinde: “Her doğan, İslam fıtratı üzerine doğar. Sonra, anne-babası onu Hristiyan, Yahudi veya Mecusi yapar.” buyuruyor. Demek ki çocuklarımın elimizden kayıp gitmesinin sebebi yine bizleriz. Biz onlara doğru bilgi ve terbiyeyi vermezsek o boşluğu yanlış şekilde dolduracak pusuda bekleyen düşmanlarımız var.

Bu konuda en büyük silahımız millî yazarlarımızdır. Yaklaşık 1 yıldan fazladır gönüllü olarak bir proje okulunun kütüphanede çalışıyorum. Kütüphanemiz belediyeden kuruma devredildiği için kitaplar da büyük oranda belediyeden kalma. Kütüphanemizin okur yaş grubu 10-13 yaş aralığındaki çocuklar… Emin olun koskoca belediyeden kalan kütüphanede çocukların okuyacağı, gerçek millî ve manevi duyguları aşılayacak kitaplar tahmin etiğinizden de azdır. Bu konuda çok araştırma yaptım. İlk ve ortaokul düzeyindeki çocuklarımıza hitap eden milli ve manevi değerlerimizi aşılayacak yazarlarımız sayıları çok az. Tabi bu konuda Ömer Seyfettin gibi yetiştirdiğimiz büyük yazarlarımız da var. Fakat günümüze bakacak olursak maalesef eksikliğimiz gün yüze çıkıyor. Evet, bu acı tabloyu fark ederek silahı olan kalemine sarılan Hasan Kallimci gibi ustaların varlığından da haberdarız ancak bunların sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Var olan yazarlarımızın da kitaplarını geniş kitlelere ulaşması konusunda sorunlar mevcut. Meseleyi sadece kitap olarak değil ekran üzerinden de düşünebiliriz. Yani çocuklarımıza millî ve manevi değerleri aşılayacak çizgi film ve uygulamalar konusunda da eksikliklerimiz mevcut. Tarihi destan ve kahramanlar ile dolu olan, Dede Korkut ve Manas gibi destanları olup asırlardır bunun anlatıcıları var olan bir millet bu saydıklarımı yapmaktan aciz olamaz diye düşünüyorum.

Biz çocuklarımıza Batı emperyalizminin bize dayattığı uydurma ve hayli kahramanlar ile zehirlemek değil, tarihimizden gelip hala bu milletin içersinden çıkan yiğitlerimizi anlatmak istiyoruz. Batı’nın Batman’i, Superman’i, Örümcek Adam’ı, Kaptan Amerika’sı, Rambo’su değil, tarihimizin gerçek kahramanları olan Oğuz Han’ı, Mete Han’ı, Sultan Alparslanı, Fatih Sultan Mehmet Han’ı, Ömer Halisdemir’i, Mübariz İbrahimov’u tanıtmak istiyoruz. Sahada olan birisi olarak haddimi aşarak buradan millî yazarlara çağrı yapıyorum. Bu bir savaştır, ortada da büyük bir yangın vardır. Vatanı, bu vatanının evlatlarını, Türk milletinin çocuklarını ve dolayısıyla da geleceğini düşünen eli kalem tutan her bir yazarı cepheye davet ediyorum. Lütfen bu çağrımıza kulak verin. Bu bir vatan borcudur. Söylemek bizden çağrıya kulak vermek sizden

Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.